Tarihi Eserler

Gureba Hasta­nesi Tarihçesi/Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Gureba Hastaha­nesi. Bezmiâlem Valide Sultan tarafından İstanbul’da fakir ve kimsesizler İçin yaptırılan hastahane.

İlk resmî adı Bezmiâlem Gurebâ-yi Müs-limîn Hastahanesi iken zamanla Bezmi­âlem Hastahanesi, Vakıf Gurebâ Hasta­hanesi. Gurebâ-yi Müslimîn Hastahanesi gibi çeşitli isimlerle de anılmıştır; bugün­kü resmî adı Bezmiâlem Valide Sultan Va­kıf Gurebâ Hastahanesi’dir. Sultan Ab-dülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sul­tan tarafından, o zaman İstanbul’da ça­lışır vaziyette bulunan Fâtih Şifâhânesi, Süleymaniye Dârüşşifâsı, Haseki Hürrem Sultan Bîmarhânesi, Üsküdar’daki Nur-bânû Valide Sultan Bîmarhânesi gibi sağ­lık kurumlarının ihtiyaca kâfi gelmediği­nin görülmesi üzerine yanındaki cami ve çeşme ile birlikte 200 yataklı bir erkek hastahanesi olarak yaptırılmış ve 24 Rebîülevvel 1261(2 Nisan 1845) Cuma günü hizmete açılmıştır. Cümle kapısı üzerin­deki tarih kitabesi zamanın ünlü şairle­rinden Zîver Paşa’ya aittir. XVIII ve XIX. yüzyıllarda tesis edilen bazı sağlık ku­rumlarında “hastahane” adı kullanılmak­la birlikte Gurebâ Hastahanesi. vakıf dâ-rüşşifâlar geleneği içinde bu adla anılan İlk sağlık kuruluşudur. Gurebâ (garibin çoğulu, “kimsesizler”) ismi de 1836’da Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii avlusunda açılan ve ancak sekiz yıl hiz­met veren bîmarhâneden sonra ilktir. Bez­miâlem Valide Sultan’ın bu hastahane-den sonra 1850’de Mekke’de yapımına ka­rar verdiği ikinci Gurebâ Hastahanesi, torunu II. Abdülhamid tarafından tamam­lanmıştır. Emin Muhlis Paşa İzmir’de, Per-tevniyal Valide Sultan da Medine’de gureba hastahaneleri kurmuşlardır. Sultan Abdülaziz zamanında Rusçuk, Saraybosna, Tulci, Mostar, Niş, Sofya; Sultan II. Abdülhamid zamanında ise Üsküp. Sela­nik, Halep ve Şam ile Anadolu’da Ankara, Konya, Erzurum, Antep, Urfa ve Bursa’-da gureba hastahaneleri açılmıştır. Bu sonuncular Cumhuriyet döneminde nu­mune ve devlet hastahanesi olmuşlardır. Bu sebeple Bezmiâlem Valide Sultan Va­kıf Gureba Hastahanesi. isim ve işlev açı­sından günümüze kadar gelen tek gurebâ hastahanesidir.

Hastahane açıldıktan iki yıl sonra. 1 Şaban 1263(15 Temmuz 1847) tarihinde Bezmiâlem Valide Suttan’ın bütün vakıf­larını kapsayan vakfiyesi tanzim edildi. Hastahaneye ayrılan bölümün başında buranın “gurebâ-yi müslimîn”e tahsis edildiği birkaç defa vurgulanarak kim­sesiz ve fakirlere ücretsiz bakılmasının arzulanması, günümüze kadar sürege­len vakıf şartlarının esasını oluşturmak­tadır. Vakfiyenin ekindeki bir dahilî ni­zamname ile de hastahanenin idaresine ait genel esaslar bütün ayrıntılarıyla tes-bit edilmiştir. Bu nizamname ile kurulu­şun yönetimi aynı zamanda sultanın ket­hüdası olan Darphâne-İ Âmire ve Evkaf Nâzın Mehmed Tâhir Bey’e verildi. Son­radan hastahane “evkâf-ı mazbûta”dan sayıldığı için yönetimi doğrudan Evkaf İdaresfne bağlandı ve başına idari işler için bir müdür getirildi. Alet ve edevatın alınması, hekim, cerrah ve eczacı gibi sağ­lık elemanlarının tayin ve azilleri ise baş­hekime bırakıldı; daha sonra da bu gibi hizmetler Mekteb-i Tıbbiyye Meclisi’ne verildi. Buna göre sağlık personeli baş­hekimin teklifi ve bu meclisin tasvibiyle tayin ediliyordu; hastahanenin idaresiyle görevli müdür ise hekim değildi ve Evkaf İdaresi’ne karşı sorumlu idi. Hastahane­nin ilk kadrosu müdür, birinci ve ikinci tabip, birinci ve ikinci cerrah, birinci ve ikinci eczacı, sülükçü, havanzen. iki kâ­tip, maaş memuru, vekilharç, dört aşçı, başhademe ile otuz hademe, berber ve iki kapıcıdan ibaretti. Cerrahlarla ecza­cılar mektepli değillerdi; yalnız iki tabip tibhâne mezunu idi. İlk kadroda bulunan sülükçü ise daha sonraki kadrolarda görülmemektedir. Nizâmnâmeye göre has­taların beslenmesi hususu tamamen he­kimlere bırakılmıştı. Hatta gündelik mas­raflar arasında bulunmayan birçok yiye­cek maddesi hekimler lüzum gördüğü takdirde satın alınabiliyordu. 1854’e ka­dar iki hekimle idare edilen hastahaneye bu tarihte mektepten yeni mezun bir staj­yer doktor yardımcı hekim unvanıyla alın­dı; üç yıl sonra bu doktorun ölümü üzeri­ne yerine ilk hıristiyan hekim tayin edildi. İlk doktorlarla cerrahların mesaisi geceli gündüzlü idi ve ancak evli olanların üç ge­cede bir evlerine gitmelerine izin verili­yordu.

Hastahanede biri bulaşıcı hastalıklar için ayrılmış on iki koğuş, bir eczahane ve hekimler için iki, müdürle eczacı ve cerrahlar için birer tane olmak üzere beş oda. hamam, mutfak ve çamaşırhane bulunuyordu. Mevcut tıbbî aletler ise iki ustunç (cerrahî alet) takımı, ayrıca sekiz neşter ve iki adet mîzânü’l-harâreden (termometre) ibaretti. Mikrop anlayışının ülkeye henüz pek yerleşmemiş olduğu bu devirde bulaşıcı hastalıklar için ayrı bir koğuş tahsis edilmesi dikkat çekici­dir. Bu konuda nizâmnâmeye konulan bir maddede, veba gibi bulaşıcı hastalık­lara yakalanmış kişilerin diğerlerinin ya­nına yaklaştırılması yasaklanmakta ve ayrı koğuşlara yatırılmaları öngörülmek­tedir. Bununla birlikte hastahanenin tek koridor üzerine ve bulaşıcı hastalıkların ancak koğuş itibariyle tecridine :mkân sağlayacak şekilde inşa edildiği göze çar­par. İlk nizâmnâme hastaların kabul şart­larını tesbit ederken tedavisi imkânsız bir hastalığa müptâla olanların alınma­masını ve doktorların bu konuda dikkatli davranmaları gerektiğini belirtir. Nizâm­nâmede, gerekli ilâç ve gıdaların mikta­rının bilinemeyeceği belirtilerek müdü­rün bu gibi maddeleri bol miktarda satın aldırması istenmektedir. Vakfiyede, has­taların yiyeceklerinden tasarruf yapılma­ması, onlara özellikle et gibi besleyici gı­daların verilmesi ve tanesi bir altın liraya satılsa dahi mutlaka soğan alınması ge­rektiğinin ifade edilmesinden, hastaların ihtiyaçlarının karşılanması hususunda son derece titiz davranıldığı anlaşılmaktadır.

XX. yüzyılın başlarına kadar tarihî bi­nasında hizmet veren hastahanenin ihti­yacı karşılayamaz hale gelmesi üzerine 1910 yılında Evkaf Nâzın Ürgüplü Hayri Efendi zamanında 110.000 altın harca­narak üçü dahiliyeye, ikisi hariciyeye tah­sis edilmek ve biri ameliyathane, ikisi ida­re binası ve poliklinik olmak üzere İstan­bul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesİ’nin bulunduğu bugünkü binalar yaptırıldı. An­cak 1915’te tamamlanan ve iki yıl boş kalan bu yeni binalara 1917’de yangın felâketine uğrayan halk yerleştirildi. Da­ha sonra muhtelif cemiyet ve heyetlerin birer köşesine yerleştiği binaların müta­reke yıllarında Arnerikalılar’a verilmesini yanlış bulan Gureba Hastahanesi hekim­leri, pavyonlardan birini eksiklerini 30.000 lira harcayarak tamamlamış, tarihî Gu­reba Hastahanesi’nclen bazı hastalan bu­raya nakletmişlerdi. Fakat binalar ısıtılamadığından hastalar tekrar Gureba Has-tahanesi’ne taşındı. Bu binalar 1925’te kuduz müessesine, 1926’da da Reji İda­resi’ne verildi ve tütün deposu haline ge­tirildi. Yeni binalar, tarihî binanın bazı koğuşları ile birlikte 1933’te İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’ne tahsis edildiği için hastahane yakın zamana ka­dar halk arasında Yukarı Gureba ve Aşa­ğı Gureba şeklinde adlandırıldı. Hastaha­nenin yönetimi 1923’te Vakıflar’dan alı­narak Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâleti’ne bağlandı. 1956 yılına kadar mülk bakımından Vakıflar’a ait olan ve idari yönden Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Ve-kâleti’ne bağlı kalan hastahane. bu ta­rihte 6760 sayılı kanun uyarınca tekrar Vakıflar’ın idaresine verildi. Çapa Tıp Fa­kültesİ’nin de dahiliye kliniği olarak kul­landığı tarihî binadaki koğuşları 1968’de boşaltmasıyla iki Gureba adlandırılması son buldu. Böylece Gureba Hastahanesi, Ürgüplü Hayri Efendi’nin yaptırdığı te­sisleri kaybetmiş olarak yeniden bağım­sız hüviyetini kazandı. Hastahane bu yıl­lar zarfında yalnız bazı binalarını kaybet­mekle kalmadı, kendi vakıflarından olan Terkos gölünü 1926’da çıkarılan sular ka­nunu ile belediyeye. Bezmiâlem Kızlar Sultânîsi’ni de (istanbul Kız Lisesi! Özel İdare’ye kaptırdı. Bu okul günümüzde Cağaloğlu Anadolu Lisesi olarak hizmet vermektedir. Son yıllarda Sular İdaresi Gureba Hastahanesi’nden su parası is­teyince konu mahkemeye intikal etti ve 1987’de hastahaneye ücretsiz su verilmesi kararına varıldı. Bezmiâlem Kızlar Sultânîsi’nin tapusu da 7074 sayılı kanun ve mahkeme kararı ile 4 Nisan 1988 ta­rihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tescil edildi.

196O’lı yıllarda Vakıflar Genel Müdür­lüğü ile Gureba Hastahanesi Yardım Der­neği 575 yataklı yeni bir hastahane inşa­sına karar verdi ve 1969″da temel atıldı. 1970’li yıllarda ise bu hastahanenin inşa­atının tamamlanması yerine bir kanser teşhis ve tedavi (onkoloji) bölümü inşaatı başlatıldı. 1977’de Yeni Gureba Hasta­hanesi adına çıkarılan döner sermaye yö­netmeliği eski hastahanede uygulanarak hastalardan ücret alınmaya başlandı ve bu uygulama, 5 Şubat 1986 tarih ve 19010 sayılı Resmî Gazetede yayımla­nan Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gure­ba Hastahanesi Hasta Kabul ve Tedavi Yönetmeliği çıkarılıncaya kadar devam etti. Bu arada inşa halindeki yeni bina İstanbul Tıp Fakültesi’ne ve daha sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakül­tesi’ne bağlanmak istendiyse de bu ger­çekleşmedi; ancak 1979 yılında bu bina ile tarihî Gureba Hastahanesi, Vakıflar İdaresi tarafından bir protokol ile İstan­bul Ticarî İlimler Akademisi’ne bağlandı ve önce Sağlık Bilimleri Fakültesi, daha sonra Tıp Fakültesi haline getirilmesi plan­landı. Fakat koalisyon hükümetlerinin sık sık değiştiği o yıllarda Vakıflar Geneİ Mü­dürlüğü protokolü bozdu ve Tıp Fakül-tesi’nin binalardan tahliyesi için mahke­meye başvurdu. Böylece 1980’den sonra mahkeme kararıyla Gureba Hastahanesi İkinci defa aslî hüviyetine kavuştu; bu ara­da, yeni hastahaneyi inşa için kurulmuş bulunan İstanbul Gureba Hastahanesi Yar­dım Derneği üyelerinin ilgisizliği yüzün­den feshedildi. 1980’li yıllar hastahane­nin tekrar toparlanmaya başladığı dö­nem olmuştur. Onkoloji bölümü inşaatı tamamlanarak hizmete açılmış, 1978 yı­lında ithal edilen ve sekiz yıl 178 sandıkta bekleyen cihazların yerlerine monte edil­mesi yanında büyük çapta yeni tbbî mal­zeme ve cihaz sağlanmış, tarihî binanın restorasyonu yapılmış. Hasta Kabul ve Te­davi Yönetmeliği çıkarılmış, Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastahanesi Kliniklerine Yardım Vakfı kurulmuş ve vakfa vergi muafiyeti sağlanmıştır. Daha sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığından tekrar eğitim yetkisi alınarak asis­tan yetiştirilmesine girişilmiş, ilmî top­lantılar başlatılmış ve vakıf haftalarında Vakıf Gureba Tıp Günleri ihdas edilmiştir.

Ayrıca Gureba’mn hemşire ihtiyacını kar­şılamak üzere bir sağlık meslek lisesi açılmış, bu arada yeni hastahane inşaatı da tamamlanmıştır. Aynı yıllarda tıbbın bütün dallarında ve yoğun bakım ünite­sinde sağlık hizmeti ve tıp eğitimi sürdü­rülmüştür. 1985 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nin yeni hastahaneyi talep etme­si üzerine kurumun gelişip büyümesi ve sağlam bir statüye kavuşarak başka bir müesseseye tahsis edilmemesi için bir vakıf üniversitesi kurma çalışmaları baş­latılmış (1986), ancak Yüksek Öğretim Kurulu’nun izniyle 1987 tarihinde kurulan Bezmiâlem Üniversitesi daha sonra mev­zuata uygun olmadığı gerekçesiyle kapa­tılmıştır (1989).

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler