Türk Edebiyatı

Ferahname-Hatiboğlu Mesnevisi, Konusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Ferahnâme. XV. yüzyıl şairi Hatiboğlu’nun yüz hadis ve yüz hikâye mesnevisi.

Müellifin bizzat belirttiği gibi (vr. 9b-10″] yüz hadis ve yüz hikâyenin Arapça’­dan Türkçe’ye nazmen yapılmış bir ter­cümesidir. Mev’iza ve nasihat konusun­da mesnevi tarzında yazılan bu eser ye­di yılda tamamlanarak Rebîlülâhir 829 da(Şubat 1426) önce . Murad’a sunul­muştur. Şair bir yıl sonra mesnevisinin baş tarafında ve sonunda II. Murad’la ilgili olan kısımları değiştirerek bu defa eseri Rebîülâhir 830’da(Şubat 1427) Karamanoğlu İbrahim Bey’e (1423-1464), ar­dından da yine aynı şekilde Zilhicce 838-de(Temmuz 1435) Candaroğlu İsfendiyar Bey’e (1385-1439) takdim eder. Böylece müellif, zaman içinde gittiği her beylikte eserini oranın hükümdarı namına kale­me alınmış gibi göstermek istemiştir.

“Mef’ûlü fâilâtü mefâîlü fâilün” vez­ninde olan yedi beyitlik gazel şeklinde bir na’t hariç Ferahnâme “fâilâtün fâi-lâtün fâilün” kalıbıyla yazılmıştır. Müel­lif mesnevisinin 6000 beyit olduğunu bildirmekle beraber sonradan eklediği bölümler, methiye ve na’tlarla birlikte beyit sayısı 6091 beyti bulmaktadır.

Eser, her işe besmele ile başlamayı öğütleyen üç beyitlik bir girişle başlar. Daha sonra sözün mahiyetine dair bir parçanın ardından kırk üç beyitlik bir tevhid, müellifin adıyla mahlasının zikredildiği na’t ve yetmiş bir beyitlik münâcâttan sonra II. Murad methiyesine geçilir. Şair doğum yerini, eserin yazılış sebebiyle adını, mahiyetini, beyit sayısı­nı belirttikten sonra Çandarlı İbrahim Paşa, Gandarlı Halil Paşa, Mehmed Ağa ve Beylerbeyi Hamza Bey hakkında öv­gülerde bulunur. Kısa bir na’t ve girişin ardından eserin aslını teşkil eden hadis­lerin tercüme ve açıklaması ile hikâye­lerin anlatımına geçilir. Mesnevi tekrar sultana övgü ile bitiş tarihi, yeniden eser adının verildiği ve duaların yer aldığı kırk yedi beyitlik bir hatime ile sona erer, Ferahnâme ‘deki hadis ve hikâyeler Darîr’in Yüz Hadis ve Yüz Hikâye adlı eserindekilerle tamamıyla aynıdır. Da­rîr’in eseri, Fazlullah b. Nâsırü’l-Gavrî el-İmâdî’nin Tuhfetü’l – Mekkiyye ve ahbârü’n-nebeviyye adlı eserinden ya­pılmış seçmelerden meydana gelmiştir. Eğer böyle bir seçmeden ibaret başka bir ortak Arapça kaynak yoksa Hatiboğlu Darîr’in eserini küçük değişikliklerle nazma çekmiştir denebilir. Darîr’in keli­me ve cümlelerinden bazılarının Ferahnâme’ûe tekrar edilmesi de Hatiboğlu’-nun bu eserden istifade ettiğini göste­rir. Müellif eserini tercüme olarak nitelendiriyorsa da o devrin diğer eserlerin­de görüldüğü gibi daha ziyade serbest tercüme yolunu seçmiş ve yaptığı ilâve­lerle kitap yarı yarıya telif niteliği kazan­mıştır.

Hadisler genellikle Kütüb-i Sitte’üen alınmıştır. Kısa ve mahiyetlerine uygun birer girişle râvilerinin zikredilmesinden sonra hadisler serbest bir şekilde çevri­lip izah edilir. Ardından her defasında konuyu açıklayıcı bir hikâye anlatılır. Hi­kâyeler Kur’an’dan, İslâm büyüklerinin hayatlarından, tarihî olaylardan, bazan da gerçek hayattan alınmıştır. Hikâye­lerden sonra öğütlere yer verilir. Bazı bölümlerde birden fazla hadis bulundu­ğu gibi bazılarında da hikâye yerine sa­dece öğütler yer alır. Ferahnâme bu yön­leriyle de Darîr’in eserine benzerlik gösterir, ancak öğütler Darîr’inkine nisbetle çok daha uzundur.

Hatiboğlu, daha önce tercüme sure­tiyle kaleme aldığı Bahrü’I-hakayık ve Letâyiinâme’de olduğu gibi Ferahnâme’de de öğretici bir gaye gütmüş, sa­nat endişesi taşımamıştır. Eserin Eski Anadolu Türkçesi devresinin özellikleri­ni yansıtan dili sade, külfetsiz ve olduk­ça pürüzsüzdür. Ferahnâme müellifin diğer eserlerine göre biraz daha geliş­miş bir nazım tekniğine sahiptir. Ayrıca dil ve edebiyat tarihi açısından olduğu kadar Anadolu’nun din ve kültür tarihi bakımından da önemli bir eserdir.

Ferahnâme’nin II. Murad’a sunulan şeklinden Ramazan b. Muhammed eliy­le istinsah edilen 928 (1521-22) tarihli bilinen en eski nüshası Macaristan’da­dır. Derviş Kurd tarafından 990’da (1582) istinsah edi­len bir başka nüsha da Kayseri’de bu­lunmaktadır. Hacı Muhammed b. Bahtiyâr’ın is­tinsah ettiği bir yazma ise Afyon’da olup bu nüshanın mikrofilmi Süleymaniye Kü­tüphanesi’ ndedir. Eserin Karamanoğlu İbrahim Bey’e sunulan nüshadan 1036’da (1627) istin­sah edilen farklı bir nüshası ile 838’de (1434-35) İsfendiyar Bey’e sunulan nüshadan yapılmış 960 (1553) tarihli bir istinsahı da mevcuttur. Ayrıca Türk Tarih Kurumu’n-da bir nüshası daha vardır. İsmail Hikmet Ertaylan. eserin Af­yon Gedik Ahmed Paşa Kütüphanesi hâ-fız-ı kütübü Bekir Efendi tarafından as­lı kaybolan bir nüshadan istinsah edilen bir yazmasının kendi şahsî kitapları ara­sında bulunduğunu haber vermektedir.

İlgili Makaleler