Tarihi Eserler

Emir Buhari Tekkesi Nerede, Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Emir Buhari Tekkesi. İstanbul’un değişik yerlerinde bulunan ve aynı adla tanınan üç Nakşibendî tekkesi.

İstanbul’un Fatih, Ayvansaray, Edirnekapı Otakçılar semtlerinde. Nakşibendiy­ye tarikatının bu şehirde ilk olarak ta­nınmasını ve yayılmasını sağlayan Emîr Buhârî’nin (ö. 922/1516) adını taşıyan üç tekke bulunmaktadır.

Fatih Emîr Buhârî Tekkesi. Fatih Malta’da Hocaüveys mahallesinde Emîrbu­hârî sokağında yer alan bu tekke Emîr Buhârî’ye yakınlık gösteren II. Bayezid tarafından tesis edilmiştir. Nakşibendiy­ye tarikatının İstanbul’daki en eski ve en önemli kuruluşu olma özelliğini yüzyıl­lar boyu sürdüren bu tekkeye, Emîr Bu­hârî’nin vefatının ardından damadı ve halifesi Hâce Mahmud Efendi (ö. 938/ 1531), daha sonra sırasıyla bunun da­madı Hâce Abdüllatif Efendi (ö. 971/ 1563-64), Şeyh Cemâleddin İshak Kara-mânfnin oğlu Hâce Seyyid Mehmed Efen­di (ö. 993/1585) ve Hâce Ubeydullah Ah-râr’ın torunu Hâce Ahmed Sâdık Efendi (ö. 994 / 1586) postnişin olmuş, XVIII. yüz­yılın sonuna kadar tekkenin meşihatını bu şeyhin neslinden gelenler üstlenmiş­tir. XIX. yüzyılda ise Emîr Sultan neslin­den Haşhaş Molla lakabı ile tanınan Şeyh Seyyid Mustafa Efendi (ö. 1259/1843), Trabzonlu $eyh Ahmed Faiz Efendi (ö. 1273/1856), Küçükkadızâde İbrahim Edhem Efendi’nin oğlu Şeyh Abdullah Fer­dî Efendi ile (ö. 1274/18571 damadı Şeyh Halil Cemal Efendi’nin postnişin olduk­ları tesbit edilmektedir.

Mukabele günü cuma olan Fatih Emîr Buhârî Tekkesi. XIX. yüzyılın sonlarında veya XX. yüzyılın ilk çeyreği içinde bilin­meyen bir tarihte, muhtemelen 1918 yangını sonucunda ortadan kalkmış, bu tesisten günümüze 1959’da onarım gö­ren Emîr Buhârî Türbesi’nden başka hiç­bir şey intikal etmemiştir. Dahiliye Ne-zâreti’nce rûmî 1301’de (1885-86) hazır­lanan istatistik cetvelinde tekkede altı erkekle beş kadının ikamet ettiği belir­tilmektedir. Günümüzde tekkenin ye­rinde, Emir Buhârî Türbesi ile Sadrazam Cevad Paşa Türbesi’nden başka 1963′-te temeli atılmış bugün ibadete açık olan bir cami bulunmaktadır.

İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nüe ve Hadîkatü’î-cevâmi’de yer alan bil­gilerden, Emîr Buhârî Tekkesi’nin zen­gin vakıflarla donatılmış, tam teşekkül­lü bir tarikat tesisi olduğu anlaşılmak­tadır. Bu kaynakların ilkinde, tarihsiz olan asıl vakıf kaydının ardından “Evkâ-fü’l-mürîdîn ve’l-muhibbîn” başlığı altın­da tekkeye yapılmış olan ek vakıfların lis­tesi yer alır. Ayrıca Maliye Nezâreti’nin taâmiye ve tahsisat defterinde tekke­nin tahsisatı yılda 7344 kuruş, günde iki çift ekmekle üç okka et ve kurban bayramlarında on adet koyun olarak be­lirtilmiştir.

Tekkenin mescid-tevhidhânesi bugün­kü caminin yerinde bulunmakta, bu ya­pının yakınında Emîr Buhârî Türbesi ile hazîre sokağının karşı yakasında, halen Fatih Belediye Başkanlığı Hesap İşleri Müdürlüğü’nün bulunduğu alanda da Hadîkatü’l-cevûmi’de sözü edilen on altı adet derviş hücresiyle diğer tekke

birimleri sıralanmaktaydı. Büyük kısmı­nın ahşap olduğu tahmin edilen tek­ke binalarının mimari özellikleri bilinme­mektedir. Zaman içinde birçok onarım geçiren Emîr Buhârî Türbesi ise kare planlı ve kubbeli bir yapıdır. Türbenin kare açıklıklı büyük ziyaret penceresi üzerinde 1197 (1782-83) tarihli manzum bir kitabe yer alır.

Ayvansaray Emîr Buhârî Tekkesi. Kuru-luş tarihi bakımından ikinci sırada yer alan bu tekke, Eğrikapfya doğru yük­selen yamaçta Atikmustafapaşa mahal­lesinde, Dervişzâde sokağı ile Ahmedri-fâî sokağının kavşağında bulunmakta­dır. Bu tesis de Emîr Buhârî tarafından 918 (1512-13) yılında kurulmuştur. Va­kıflarının, Emîr Buhârî’nin torunu ile ev­lenen Şeyh Muslihuddin Mustafa Efen­di (ö. 1058/1648) tarafından yeniden dü­zenlendiği anlaşılmaktadır. Tekke XIX. yüzyılın ortalarında tekrar inşa edilmiş, tekkelerin kapatılmasından sonra (1925) bakımsız kalan binalardan harem dai­resi 1946’da bir yangın sonucunda or­tadan kalkmış, 1962’de çıkan diğer bir yangın da mescid – tevhidhâneyi harap etmiştir.

Ayvansaray’daki Emîr Buhârî Tekke­si’nin postnişinleri içinde, devrinin ile­ri gelen mutasavvıflarından olan Şeyh Mehmed Emin Tokadî (o. 1158/1745) bilhassa kayda değer. Tekkenin muka­bele günü bazı kaynaklarda pazar, ba­zılarında ise perşembe olarak gösteril­miştir. Dahiliye Nezâreti’nce rûmî 1301 (1885-86) yılında hazırlanan istatistik cetvelinde bu tesiste altı erkekle üç ka­dının ikamet ettiği belirtilmekte, Mali­ye Nezâreti’nin rûmî 1325 (1909-10) ta­rihli taâmiye ve tahsisat defterinde de yılda 108 kuruş tahsisatı olduğu, ayrı­ca aş ve ekmek bedeli verildiği kayde­dilmektedir.

Bizans devrine ait beşik tonozlu bir alt yapıya oturan mescid-tevhidhâne-nin duvarları moloz taşla örülmüş, oldukça düzensiz olan bu örgü tuğla ha­tıllarla takviye edilmiştir. Dikdörtgen bir alanı kaplayan binanın girişi kuzeybatı köşesinde bulunmakta, girişten sonra gelen küçük taşlıkta, harim bölümüne ve zemin kattaki mahfile açılan iki kapı ile fevkanî mahfile geçit veren merdive­nin izleri seçilmektedir. Yapının kuzey­batı köşesinde meydan odası olduğu an­laşılan, harim bölümü ile bağlantılı kü­çük bir mekân bulunmaktadır. Mescid -tevhidhânenin cephelerinde dikkati çe­ken herhangi bir özellik teşhis edileme­mektedir. Düzensiz biçimde dağıtılmış olan pencereler kıble duvarında basık kemerli, diğer cephelerde ise dikdört­gen açıklıklıdır. Yuvarlak kemerli mih­rabın içinde, büyük ihtimalle XVIII. yüz­yılın ilk çeyreğinde tekkenin yakınında yer alan Tekfur Sarayı’nda imal edilmiş olan Kabe tasvirli bir çininin izleri tesbit edilmektedir.

Mescid-tevhidhânenin kıble yönünde bulunan ahşap harem binasının Bizans devrine ait istinat duvarlarına oturdu­ğu. Halic’in hemen bütününü kuşatan müstesna bir manzaraya sahip bulun­duğu anlaşılmaktadır. Kısmen tek. kıs­men iki katlı olduğu, on yedi adet oda ih­tiva ettiği bilinen harem binasından hiç­bir iz kalmamıştır. Mescid-tevhidhâne ile haremin arasındaki alanı işgal eden hazîrede ilginç mezar taşlan göze çar­par. Mescid-tevhidhâne girişinin yanın­da yekpare beyaz mermerden yontul­muş küçük bir abdest teknesi yer alır. Üç adet musluğunu gotik üslûba kaçan sivri kemerlerin kuşattığı bu tekne XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait olmalıdır.

Edirnekapı Otakçılar Emîr Buhârî Tekke­si. Eyüp ilçesinde, eski Edirnekapı – Eyüp yolu üzerindeki Otakçılar semtinde Mün­zevi caddesinde yer alan bu tekkenin ba­nisinin bazı kaynaklarda Emîr Buhârî, bazılarında da Kanunî Sultan Süleyman olduğu belirtilmekteyse de istanbul Va­kıfları Tahrir Defteri ndeki kayıtlardan, Emîr Buhârî’nin damadı ve halifesi Hâ-ce Mahmud Efendi (Şeyh Mahmud Çelebi) tarafından tesis edildiği, vakfiyesinin de 937 (1530) yılında düzenlendiği anlaşıl­maktadır. Adı geçen kaynakta tekkenin vakfiye özeti, “Vakf-ı zâviye-i kıdvetü’s-sâlikîn umdetü’l-vâsilîn eş-şeyh Mah­mud Çelebi İbn-i Hüsâm” başlığı altın­da verilmekte, bunun arkasında, Fatih’­teki Emîr Buhârî Tekkesi’nde olduğu gibi “Evkâfü’l-muhibbîn ve’l-mürîdîn…” başlığı altında ek vakıfların dökümü yer almaktadır. Bu bölümdeki vakfiye özet­lerinde Edirnekapı dışında bulunan tek­keden “Mahmud Çelebi Zaviyesi” olarak söz edilmekte, bizzat Emîr Buhârî’nin Fatih ile Ayvansaray’da kurmuş olduğu tekkeler ise “Zâviye-i Atîka” ve “Zâviye-i Cedide” olarak anılmaktadır. Edirnekapı dışındaki tekkeye yapılmış olan ek va­kıfların en önemlisi Emîr Buhârî’nin kızı ve Mahmud Çelebi’nin eşi Fatma Hatun’a aittir.

Zâkir Şükrü Efendi’nin Mecmûa-i Te-ifâyd’sında yer alan meşâyih listesinden. tekkenin 1086’da (1675-76) Halvetiyye’-nin Sivâsiyye koluna, 1144’te ise (1731 -32) Kâdiriyye’ye intikal ettiği, meşihatın 1240 (1824-25) yılında Şeyh Seyyid Ab-dülhalim Efendi’ye (ö. 1854) tevcih edil­mesiyle tekrar Nakşibendiyye’ye bağlan­dığı anlaşılmaktadır. Abdülhalim Efendi tekkeyi yeni baştan inşa ettirdiği için “bânî-i sânf olarak kabul edilmiştir. Bu tekkenin en ünlü şeyhlerinden biri de Vekâyiu’I-fuzalâ adlı eserin müellifi olan Şeyhî Mehmed Efendi’dir (ö. 1145/ 1732).

Mukabele günü cuma olan tekkede 188S yılında yedi erkekle yedi kadının yaşadığı, Maliye Nezâreti’nden günde iki okka et istihkakı olduğu tesbit edil­mektedir.

Tekkenin kagir duvarlı ve kırma çatılı cami-tevhidhânesi, I. Dünya Savaşı sı­rasında bir kaza sonucu Metris Kışlası Önünden atılan bir ramazan topunun gül-lesiyle harap olmuş, kalıntıları Vakıflar tarafından 1942’de enkazcıya satılarak ortadan kaldırılmıştır. Eski Eserler Encü­meni Arşivi’nde bulunan 1936 tarihli fo­toğraflarda harım duvarlarının moloz taş örgülü olduğu, pencerelerin kesme taş­tan sövelerle çerçevelenmiş bulunduğu görülmektedir. Minarenin tuğla örgülü çokgen gövdesi, kare tabanlı ve almaşık örgülü bir kaide ile aynı örgüye sahip üçgen yüzeylerden oluşan bir kürsü üze­rine oturmaktadır. Şerefeye kadar olan kesimin ilk inşa dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Şerefe küfeki taşından süslemesiz korkuluk levhaları ile dona­tılmış, silindir biçimindeki petek kısmı kurşun kaplı bir soğan kubbe ile taçlandırılmıştır. Cami-tevhidhâneden bağım­sız olarak tasarlandığı ve XIX. yüzyılın ikinci yansında yenilendiği anlaşılan iki katlı, ahşap harem binası mütevazi bir mesken niteliğindedir.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler