Felsefe Yazıları

Ekoloji Nedir? Tanımı, Tarihi ve İlk Ekolojistler

felsefe/ernst_haeckel EKOLOJİ

Önceleri organizma ile çevre arasındaki ilişkilerin incelenmesi şeklinde biyolojide kullanılan ekoloji, daha sonra sosyal bilimlere ilişkin birterim niteliği kazanmıştır. Biyolojideki kullanımda terim bireysel organizmalarla çevre (autecology) ve gruplarla çevre (synecology) arasındaki ilişkileri içerir. Sosyal bilimlerde ekoloji terimi “synecology” ile, yani insan grup­ları (ya da halkları) ile ait oldukları çevreleri, özellikle de fiziksel çevreleri arasındaki ilişkilerin incelenmesiyle sınırlandırılmıştır.

En geniş anlamda beşeri ekoloji, insan grupları (ya da nüfusları) İle çevrelen arasındaki ilişkilerin incelenmesi şeklinde tanımlanabilir. Tüm tanımlar, alanın bu temel karakterimi üzerinde anlaşmaya varmışlardır. Buna ek olarak pek çok tanım beşeri ekolojinin, grup yapısının iki yönünün incelenmesini içerdiği konusunda anlaşma içindedirler. Bu iki yön katı bir biçimde İnsan ile fiziksel çevresi arasındaki ilişkileri sürdürmeye dayanır. Onlar uzaysal (spatial) yapı ve iş bölümüdür. Bu ana uzlaşma noktasının ötesinde tanımlar,

a) alanın kapsamlılık derecesi,

b) açıklayıcı değişkenlerin seçimi gibi konular bakımından farklılık gösterir.

Sosyal bilimciler arasında özellikle kapsamlılık derecesi ve alanın tesbit edilme ölçümüyle ilişkili olarak tanım bakımından çeşitli farklılıklar bulunabilir.

Bir bakış açısı, mevzii fiziksel çevrelere grupların uyarlanmalarının kılı kırk yaran tasvirlerini yapmanın önemini vurgular. Bu inceleme tarzı, İnsanın organik bedeninin tüm ilişkili görünümlerini, dışsal fiziksel çevre, grup kültürü ve insanlar arasındaki ilişkileri eşzamanlı olarak kucaklar; bunların tümü birden verili bir bölgede belirli bir tür grup hayatını ortaya çıkarmak üzere işbirliği yaparlar.

İkinci bir bakış açısı beşeri ekolojiyi, total kompleksin sınırlı bir yönünün incelenmesi, yani İnsan nüfusu ile fiziksel çevreleri arasın­daki doğrudan karşılıklı ilişkilerin incelenmesiyle sınırlar; bu bakış açısı, insanlararası ilişkilerden çok fiziksel çevrelerdeki farklar arasında açıklamalar yapmayı amaçlar.

Üçüncü bir bakış açısı (R.E.Park’ın görüşüdür), beşeri ekolojinin ayırd edici görünümü olarak insanlararası etkileşimin toplum-altı bir tipini vurgular. Bu ekolojik etkileşim -ki dolaylı olarak sadece, katılanların bağlı olduğu fiziksel çevrenin sınırlı bölümlerini eikilemek suretiyle vuku bulur- dili de kuşatan tam anlamıyla beşeri toplumsal etkileşimden ayrılır. Beşeri ekoloji, temel itibariyle toplumsal etkileşime dayanan grup yapısının siyasal ve ahlaki kısımlarının tersine, ekolojik etkileşim­den doğan ve onunla iş gören grup yapısının gayrı şahsi, toplum-altı yönlerini inceler.

Dördüncü bir bakış açısı {A.H Hawley’in görüşünü yansıtır) insanlararası çeşitli etkileşim tiplerini vurgulamakla birlikte, Park tarafından kavrandığı şekliyle ekolojik ve toplumsal etkileşim arasındaki ayrımı bilmezden gelirler. Hawley’e göre, beşeri ekolojist İnsan gruplarının tekrarlanan formlarını inceler. Bu gruplar, fiziksel çevrelerine uyarlanmış İnsan toplulukları gibi sembiyotik ve komünsal geçinme İlişkileri yönünde doğarlar.

Ekoloji (ökologie) terimini Ernst Haeckel’e (1834-19İ9) borçluyuz. XX. yüzyılın ilk yıllarında kaba genellemeler ve teori, bitkilerin doğal tarihiyle başlayan deneysel incelemelere dönüştürülmüştür.

Ekoloji kısaca canlı türleri, farklı türlerden oluşan birlikler ve kalori, malzeme ve enformasyon alış-verişi aracılığıyla, onların fiziksel ve biyoti çevreleri arasındaki ilişkilerin incelemesi şeklinde tanımlanabilir. Böylelikle terim esas İtibariyle uyarlanma kavramıyla ve demografi üzerinde doğrudan ve ölçülebilir bir etkiye sahip tüm özelliklerle bir organizmanın gelişimi, davranışı ve uzaysal-zamansal konumuyla ilgili olmuştur. Bu çatı içerisinde, çağdaş biyolojik ekolojinin belli başlı uğraş alanları nüfusun dinamiği, enerji transferi, sistem modelleri kurma, besleyici çevrimler (eyeles), çevrenin bozulması ve korunması gibi konular olmuştur.

Sosyal bilimlerde, katı anlamda ekoloji kavramı iik kez biyolojik coğrafya aracılığıyla beşeri coğrafyaya girmişti ve pek çok coğrafyacı hemen konularını açıkça ekolojik terimlerle yeniden tanımlamaya başladı. 1930’larda K.E.Fark ve E.VV.Burgess’in yönetimlerindeki Chicago şehir sosyolojisi okulu, tarihin kavramsal muhtevasını beşeri ekoloji olarak tanımlamaklaydılar. Böyle bir sıfat (ya da etiket) analojilerin doğrudan doğruya uzaysal ilişkileri açıklamak üzere biyoloji sözlüğün­den alındığı temciler üzerinde haklı gösterilme iddasındaydı. Kısa bir süre için Chicago ekolojisi çok elkili olmasına rağmen, kendi safdil analojileri, kaba deneyciliği ve işlevselci tümdengelimciliği üzerinde bata çıka yürümüştür.

Beşeri ve sosyal bilimlerdeki ekolojik yaklaşımların en verimli uygulamalarından bir kaçı antropolojiyle ilgili olanlardır. Bu, XIX. yüzyılın çevreye duyduğu ilginin baştan ayüğa baskı­sı altında olan içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk otuz yılında Durheim (1858-1917) ve Boas (!858-1942)’in çifte entelleklüel egemenliğine rağmen böyle olmuştur. Fakat her ne ka­dar çevreyle ilgili konular çoğunlukla kenarla ilgili (peripheral) bir konu olarak görülmüşse ve çevre bir belirleyici (determinant) rolüyle uyum sağlamışsa da, bu gelenek çerçevesinde çevresel etkileşimlerle ilgili bir takım çalışmalar yapılmıştır. Boas’ın orta Eskimo Üzerine yaptığı çalışması burada zikredilebilir; tabii ki, Mauss’un ve Bcuchat’ın aynı konudaki eserleri de. İngiliz okulu aynı zamanda çevresel etkileşimlere ilişkin bir kaç inceleme sunar bize (örneğin Evans-Pritchard’ın TheNuer’i). Ekoloji teriminin antropolojide gerçekten açık ilk kullanımına 30’lu yıllarda Julian Steward’ın eserinde rastlanır. Steward’ın teorisinde kültürel uyarlanma kavramı Önem kazanır ve belli bir kültürün anahtar niteliğindeki uyarlayıcı stratejileri, doğrudan doğruya gıda temin edici faaliyetlerle ilgili toplumsal kurumların ve teknik düzenlemelerin yapı-ötesi bir çekirdekte (nüve) yerleşmiş durumdadır. Belirgin uyarlayıcı stratejilerin bilinmesi kültürel tiplerin tasviri için temel sağlamıştır. Steward’ın eseri çok etkili olmuş (ve diğer disiplinlerden hayranlar bulmakta gecikmemiş), fa­kat onun kültürel ekoloji teorisi organik ve organîk-üstü açıklama düzeyleri ve anahtar niteliğindeki uyarlayıcı özelliklerin bir nüvesi ile nötral bir kenar arasındaki temel bir ayrımla birlikte uyarlanma kavramının biryorumu içeriyordu ki, son dönem yazarları bunu reddetme eğilimindeydiler.

Biyolojik ekolojideki ilerlemeler 1%0’larda sosyal bilimlerden (arkeolojide ve aynı zamanda antropolojide) ekolojik sorunların yeni bir formülasyonuna götüren sibernetik ve sistemler teorisi dilinin İşlenmesiyle bağlaniılıdır. Steward’ın organik-üstü (superorganic) organizasyon düzeyineverdiği öncelik, pek çok bakımdan işlevsel olarak diğer hayvankınnkine denk olan insan davranışına bir bakış lehine ihmal edilmiştir. Ekolojik etkileşimlerin tasviri üit”ide daha incellilmektedir. Kültürel kurumların .insan nüfuslarının bir parçası olduğu bazı sitemleri düzenlemeye hizmet edebileceği yol konusunda bir ilgi de inkişaf etmiştir. Bununla birlikte sistemler yaklaşımlarının teorik sorunlarına duyulan ilgi, artık özel örneklere ilişkin ayrıntılı deneysel analizlerin artan sayısı, uyarlanmaya ilişkin basitçi kavramlarla ve küçük-ölçekli toplumun belirli türlerinin, homcostalis aracılığıyla çevresel dengeyi sürdürecek mekanizmalar kurduğu yolundaki daha aşırı önerme ile ilgili kuşkuculuğu doğurmuştur. Bennett’in Ekolojik Geçiş; Kültürel Aıüoropoluji ve İnsan Uyarlanması adlı eseri, toplumların fiili olarak çevresel tehlikelerle nasıl başa çıktıklarına, tepeden tırnağa ikame stratejilerin ayrıntılı tasvirine, çevresel kaynakların algılanmasına ve ekonomik ve ekolojik organizasyonlar arasındaki eklemlenmeye daha fazla dikkat harcar. O, aynı zamanda toplumsal ve ekolojik sistemlerin evrimine ilgiyi yeniden canlandıran ve genel olanık daha açık biçimde tarihsel yaklaşımlara yönelen (negatiften çok) pozitif geri-besleme üzerinde durma eğilimindedir. Bu son alanda Bennet’in eseri demografi ve Fransız Annales oku­lu üzerinde durur.

Sosyal bilimlerde ekolojik kavramların bir diğer büyük (ve bazan da bağımsız) etkisi siyasal çevrecilikle ilişkili olarak ortaya çıkmıştır. Garret Hardin ve Kanneth Boulding gibi İnsanların etkisiyle ekonomik düşünce daha geniş bir biyosferik bağlama yerleşmiş ve ‘büyüme modeli’ hem ileri endüstri toplumları (kapitalist ya da kollektivist), hem de azgelişmiş toplumlarla ilişkisi dikkate alınarak reddedilmiştir. Çevrenin bozulmasına duyulan pratik ilgi, sınırlı kaynakların savurgan kullanımı, ‘alternatif teknolojilerin hesaplanan avantajları ve genetik korunma için duyulan endişeler modern ekolojinin kavramsal aygıtı üzerinde duran ve çevresel etkileşimler üzerinde odaklasan azgelişmişlik teorilerini sonuç verdi. Bu tarzda yazan bazı yazarlar açık biçimde ülop-yacidır, bazıları spesifik kontrolleri yürütmek gibi pratik konularla ilgilidir ve bazıları ise mevcut dünya-sistemini kapitalist üretim ilişkilerini engellemek suretiyle değiştirmeyi amaçlamaktadır. Diğerleri Marksizm ile çevrecilik arasında orta bir yol, bir uzlaşma noktası aramaktadırlar.

(SBA)

Çevre Bilimi

Çevre bilimi, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen bilimdir. Ekosistem ise canlı ve cansız çevrenin tamamıdır. Ekosistemi de abiotik faktörler (toprak, su, hava, iklim gibi cansız faktörler) ve biyotik (üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar) faktörler olmak üzere iki faktör oluşturur.

Bu tanımlamadaki organizmalar; diğer bir deyim ile canlılar veya canlı çevre, insan, hayvan ve bitkilere ait bireyleri veya bunlardan oluşmuş toplumları ifade etmektedir. Tanımlamanın içinde geçen organizmaların içinde yaşadıkları ortam deyimi ise cansız çevre olarak da ifade edilir ve hava, su, toprak, ışık gibi faktörleri kapsar. Çevre bilimin; botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji, bitki beslenmesi, anatomi, morfoloji, patoloji, pedoloji, jeoloji, jeomorfoloji, mineraloji, fizik, kimya, meteoroloji ve klimatoloji gibi bilim dalları ile yakın ilgisi vardır.

Araştırma konusu, yöntemi ve amaçlarındaki bazı özellikleri yardımıyla çevre bilimi diğer doğa bilimlerinden ayırma olanağı vardır. Çevre bilimi bütün canlılar için ortak olan ve canlılar üzerinde etki yapabilen temel konularla ilgilenir. Diğer bir ayırıcı özelliği ise çevre biliminin bir canlıya ait belirli organları ve bu organlardaki hayat süreçlerini değil, canlıların içinde bulundukları hayat ortamı ve diğer canlılarla olan karşılıklı ilişkilerini incelemesidir.

Marksist Ekoloji

Dünyanın özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren karşı karşıya kaldığı çevresel sorunlar ve felaketler ile birlikte çevre sorununun politik yaşamdaki en önemli konulardan biri haline gelmesi ile modern düşüncenin köşe taşlarını oluşturan akımların ve düşüncelerin, düşünce sistemlerini oluşturan pek çok kavram ekolojik bir perspektif ile yeniden incelemeye alınmaya başlamıştır. Bu çaba sonucunda bu akımlar ve sistemlere ekolojik bir boyut katılmaya çalışılmış ve/veya sistemde içkin olan ekolojik boyut araştırılmış ve ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Gelmiş geçmiş en etkili kapitalist toplum eleştirmeni olarak Karl Marx da bu çabadan payına düşeni almış, Marksist teori bir kez de yeşil gözlüklerle inceleme konusu olmuştur.

Marx’ın teorisinde ekolojik bir boyutun olup olmadığına ilişkin üç farklı yaklaşım görülür. Bu yaklaşımlardan ilki Marx’ı açık bir anti-ekolojist olarak itham eder. İkinci yaklaşıma göre: Marx’ın çevresel sorunlara ilişkin bir takım farklı düşünceleri olmakla beraber, bu düşünceler Marx’ın düşüncesinin temel ekseninin dışında ve talidir. Son yaklaşıma göre ise ekolojik boyut Marx’ın düşüncesinin merkezindedir.

Marx’ın teorisinin içerisinde ekolojik bir boyut var mıdır? Ayrıca Marx’ın bir antiekolojist olduğuna ilişkin savlar nelerdir ve haklılık payları var mıdır? Marx’ın düşüncesinde bir ekolojik boyutun varlığından sözedilebilirse eğer, bu düşünce sisteminin merkezinde midir, yoksa uzun uzun aramalar gerektirecek kadar kıyıda köşede ve bol bol yeşil boya gerektirecek kadar soluk ve cılız mıdır? Ekolojik yıkım ve çevre sorunlarının anlaşılmasında ve aşılmasında Marx’ın öngörü ve önerileri ne ölçü de ön açıcıdır ve ne gibi imkânlar sunar? Bu çalışma bu sorulara cevap aramak amacıyla başlatılan bir çabaya giriş ve başlangıç olması niyeti ile yapılmıştır.Ayrıca bu düşünce Karl MARX’ın tanrısızlık düşüncesini içermektedir

Ekolojik disiplinler

* Ekopsikoloji
* Otokoloji
* Topluluk Ekolojisi
* Ekosistem Ekolojisi
* Peyzaj Ekolojisi

Ekolojik Denge Ekolojik denge, ekolojinin oluşturduğu faktörlerin döngüsüdür. Örneğin besin zincirindeki halkalardan biri koparsa bu olay ekolojik dengeyi de etkiler. Ekolojik dengenin bozulması da çevremiz ve biz canlılar için olumsuz sonuçlara neden olabilir.

Vikipedi

İlgili Makaleler