Nedir ?

Darülhilafe Nedir, Ne Demek, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Dârülhilâfe. Abbasîler devrinde Bağdat’ın doğusunda Dicle kenarındaki hilâfet sarayına ve müştemilâtına verilen isim.

Dârülhilâfe önce, Ebü Ca’fer el-Mansür tarafından Dicle’nin batısında kuru­lan ve etrafı surla çevrili olan dairevî şe­hirde bulunuyordu. Sarayın yanında yine Ebû Ca’fer el-Mansûr’un yaptırdığı bir cami ve bunların etrafında devlet daire­leri (divanlar) vardı. Mehdî-Billâh halife olunca (158/775) hilâfet sarayını Dicle’­nin doğu sahilindeki Rusâfe’ye taşıdı ve zamanının büyük bir kısmını îsâbâd’da-ki sarayında geçirdi. Burası aynı zaman­da halifeliğin idarî merkeziydi. O döne­min ünlü aileleri de bu bölgede büyük konaklar inşa ettirdiler. Bunların en meş­huru, Ca’fer el-Bermeki’nin Muallâ Kanah’nın güneyinde yaptırdığı saraydı. Bu saray Bermekîler’in uğradığı felâketten sonra Abbâsîler’e intikal etti ve şehrin doğu kesiminde birçok binadan meyda­na gelen Dârülhilâfe’nin nüvesini mey­dana getirdi. Halife Hâdî-İlelhak da bu­rada ikamet etti. Onun ölümünden sonra Hârûnürreşîd Bağdat’ın batı yakası­na geçerek Huld Sarayı’nda kalmaya baş­ladı. Halife Emîn de günlerini bu saray­da geçirdi.

Hârûnürreşîd’in ölümünden sonra oğul­ları Emîn ile Me’mûn arasında başlayan iktidar mücadelesinde Mansür’un inşa ettirdiği sarayla Emîn’in oturduğu Huld Sarayı harap oldu. Me’mûn halife olun­ca (198/813) Horasan’da kalmayı tercih etti ve Bağdat’a dönmedi. Bağdat’taki saray nüfuzlu devlet adamlarından Ve­zir Hasan b. Sehl’e tahsis edildi. Me’mün 204’te (819) Horasan’dan döndüğü za­man bir süre Rusâfe’de oturdu. Sonra da Dicle’nin sol kıyısında Muharrem ya­kınlarında kendisine bir saray yaptırdı. Bazı devlet dairelerini de şehrin doğu tarafına naklettirdi. Mutasım-Bİllâh da Sâmerrâ’ya geçmeden önce burada kal­dı. Sâmerrâ hilâfet merkezi olunca (221/ 836) Mu’tasım’dan Mu’temid-Alellah’a kadar (Müstaîn-Billâh hariç) bütün hali­feler Sâmerrâ’da oturdular. Mu’temid-Alellah 279da (892) Sâmerrâ’dan Bağ­dat’a döndü, ancak önceki halifeler gibi Huld Sarayı’nda değil şehrin doğu yaka­sında Sûkusselâsâ’nın aşağı tarafındaki bir sarayda kalmaya başladı. Bu tarih­ten itibaren onun kaldığı saray ve sara­yın bulunduğu bölge Dârülhilâfe (Dârül-halîfe) diye meşhur oldu. Burada bizzat halife ile aile efradının kaldığı Kasrü’l-firdevs, Kasrü’l-Hasenî, Kasrü’t-tâcî ve daha sonra yapılan Kasrü’s-Süreyyâ’dan oluşan dört köşk vardı ki bunların hep­sine “harîmü’l-hilâfe” deniliyordu. Mu’temid-Alellah’tan sonra gelen halifeler imar işine çok önem verdiler. Şehrin doğu kıs­mının üçte birini kaplayan Dârülhilâfe’-de halifenin ed-Dârü’l-azîze denilen sa­rayından başka köşkler, camiler, çarşı­lar, hayvanat bahçesi ve parklar da var­dı. Saray ve müştemilâtının etrafı hilâl şeklinde bir iç surla çevriliydi. Selçuklu­lar zamanında surun Bâbülgarâbe, Bâ-bülbedr (Babülhâssa), Bâbülâmme (Bâbü Ammûriye), Bâbünnûbî (Bâbülatebe). Bâ-bünnasr. Bâbülbustân. Bâbü Sûkuttemr ve Bâbülmerâtib adlı sekiz kapısı vardı. Yeni ve kalabalık mahalleler sarayın bu­lunduğu geniş sahanın etrafını çabucak kuşattı. Makdisî (ö. 381/991’den sonra). Bağdat’ın Medînetüsselâm, Bâdürayâ, Rusâfe ve Dârülhilâfe olmak üzere dört bölgeden oluştuğunu söyler, IV. (X.) yüzyılda çok ge­niş bir alanı kaplayan Dârülhilâfe’de bin­lerce görevli, hizmetçi ve köle vardı.

Hükümdarlar tarafından hilâfet ma­kamına yazılan bazı mektuplarda bir say­gı ifadesi olmak üzere Dârülhilâfe yeri­ne bazan “ed-Dârü’l-azîz”. “el-Mevâkı-fü’l-mukaddese” gibi tabirlere yer veril­miştir. Bağdat’taki Dârülhilâfe Abbâsîler’in sonuna kadar ayakta kalmış, Bağ­dat’ın 656 (1258) yılında Moğollar tara­fından yağmalanması sırasında tahrip edilmiştir. Dârülhilâfe terkibi hilâfet mer­kezi olan diğer bazı şehirler için de kul­lanılmıştır.

Diyanet İslam Ansikloepdisi

İlgili Makaleler