Damat İbrahim Paşa Külliyesi -Babıali- Tarihçe, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi
Babıâli’deki Külliye. Babıâli semtinin muhtelif yerlerinde inşa veya ihya edilerek vakfedilmiş medrese, cami, sıbyan mektebi, sebil ve hamamdan meydana gelen yapılar bir külliye özelliğine sahipti. Bugün hemen hemen bütünüyle yok olan bu yapılara dair aşağıda verilen bilgiler, bir tarih belgesi olarak şehrin bu bölgesine ait mimari özellikleri aksettirdiği için ehemmiyetlidir.
Sıbyan Mektebi ve Sebil
İbrahim Paşanın vakıflarına dair kayıtlarda adı geçen sıbyan mektebi Büyük Postahane’nin arkasında, Âşir Efendi sokağı ile Hoca Kasım Köprü sokağı arasındaki köşe başında bulunuyordu. Bugün hiçbir İzi kalmayan bu sıbyan mektebi, Türk mimarisinde örneğine çok rastlandığı şekilde bir sebilin üstünde inşa edilmişti. Yan tarafındaki Hoca Kasım yokuşuna açılan girişinin üzerinde beş beyitlik manzum kitâbesindeki, “Kıldı ihlâs ile ihya bîna-zlr ü bî-adîl. Defter-i hayratına yazdı kirâmen kâtibîn Mekteb-i zîbâ-yı İbrâhîm Pâşâyı celîl” mısralarından anlaşıldığına göre İbrahim Paşa bu sıbyan mektebini 1138 (1725-26) yılında “ihya” suretiyle yaptırmıştı. Altındaki sebil de bina ile bir bütün teşkil ettiğine göre aynı tarihte yapılmış olmalıdır. Yapının, yıllar önce lağvedilmiş olan İstanbul Eski Eserleri Koruma Encümeni’ndeki 723 sayılı dosyasında rastlanan, 10 Nisan 1944 tarihli Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün yolladığı cevapta, “Nevşehirli İbrahim Paşa ve zevcesi Fatma Sultan vakıflarına ait 38 numaralı Hazine Defteri’nm 21. sayfasına kayıtlı. Hoca Paşa nezdinde vakfı muallimhâne ve sebilhanenin” kadrosunun sureti bulunmaktadır. Bu belgede 29 Şevval 118
2. 14 Rebîülâhir 1195. 29 Rebîülâhir 1205. 21 Şaban 121
2. 17 Cemâziyelâhir 1227, 10 Şaban 1228 tarihlerinde mektep ve sebil hizmetlilerinin adları ve kendilerine verilecek ücret bildirilmiştir.
Cumhuriyet dönemi başlarında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 7 Nisan 1341 (1925) tarih ve 605 sayılı bütçe kanunu ile özel idareye devredilen mektepler arasında bu binanın yer almayarak vakıflarda kaldığı, İstanbul Eski Eserleri Koruma Encümeninin 1945 tarihli bir raporundan anlaşılmaktadır. 1923-1928 yılları arasında düzenlenen sıbyan mektepleri listesinde adına rastlanmadığına göre bu tarihlerde faal olmayan mektebin binası yakın tarihlere gelinceye kadar ayakta bulunuyordu.
Herhalde Büyük Postahane’nin yapıldığı sıralarda (1908), arka tarafındaki Âşirefendi sokağı da düzeltilirken buraya taşan sebilin üstü yıktırılarak temeli ve etek kısmı kalmıştır. Sebilin mermer üst aksamı, daha sonra yeniden kurulmak üzere, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin Topkapı Sarayı’na bakan duvarının dibindeki hendeğin içine bırakılarak burada unutulmuştur. İstanbul Belediyesi 1945’te sıbyan mektebini yıktırmak üzere başvurunca önce direnen Eski Eserleri Koruma Encümeni sonunda razı olmuş ve bakanlığın izni istendiğinde ise red cevabı alınmıştır. Fakat 15 Şubat 1945’te Ankara’da yapılan bir toplantıda da İstanbul’daki kurtarılması gereken eserler arasında adı geçen İbrahim Paşa Mektebi’nin bir yıl sonra bakanlık tarafından yıktırılmasına karar verilmiştir.
“Mail-i inhidam” olduğu iddiası ile daha 1943’te yıktırılmak istenen sıbyan mektebi, ancak 1968 yılı sonunda Vakıflar İdaresi tarafından yerine bir iş hanı yapılmak üzere yıktırılmaya başlanmış ve bu satırların yazarının devamlı mücadelesine rağmen eserin bütünü hiçbir iz kalmayacak şekilde yok edilmiştir. Halbuki ısrarla üzerinde durulan, hiç değilse sebilin, tarihî bir hâtıranın büsbütün silinmesini önlemek için yeni binanın köşesinde İhya edilmesi, Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 12 Nisan 1969 tarihli karan ile uygun görülmüştü. Ancak bu şartla vakıflara iş hanı inşasına izin verilmesine rağmen Vakıflar İstanbul Bölgesi Başmimarı Ertuğrul Eğilmez sebili ihya etmemiştir.
Mektebin girişi yanındaki yokuştan olup buradaki kemerli kapının üstünde kitabesi yer alıyordu. Mektebin altında ise bir bodrum vardı. Herhalde bütün benzerlerinde olduğu gibi içinde bir hademe odası ile bir de hela olan bu tonozlu bodrumun caddeye bakan tarafında kemerli iki dükkân yer alıyordu. Kapının iç tarafında küçük bir avlu mevcuttu. Ayrıca mektebin yukarısında, eski planlarda görüldüğü üzere oldukça geniş bir de bahçesi bulunuyordu. Sıbyan mektebinin girişinde, ikisi yan duvarlara bitişik başlıkları mukarnaslı dört mermer sütunlu bir revak uzanıyordu. Üç bölümlü olan bu “hayat”in bölümleri çapraz tonozlarla örtülmüştü. Hayatın kenarında yer alan mermer çerçeveli bir kapıdan mektebin cephesinde açılmış iki sıra pencerelerle bol ışık alan tek mekândan ibaret dershanesine geçilirdi. Ayrıca bir de ocağı bulunan üstü tuğladan büyük bir aynalı tonozla örtülmüş olup içeride giriş tarafında ahşap bir de asma kat bulunuyordu. Alttaki hademe odasına ve helaya revaktaki bir merdivenden iniliyordu.
Medrese
Bugün kısmen mevcut olmakla beraber etrafını saran binalar yüzünden hiçbir taraftan görülmesi mümkün olmayan medrese, Ankara (Babıâli) cad-desiyle eski Acımusluk (şimdi Cematnadir) sokağı arasında bulunmaktadır. Vakıflar İdaresi’nden bu medreseyi kendi mülkiyetine geçirmiş olan Hakkı Tarık Us burayı Vakit gazetesinin basımevi haline getirmiş, bu sırada iç mimarisi de tanınmaz bir biçime sokulmuştur.
Nedim Divani’nda bu medrese için yazılmış beş beyitlik bir tarih manzumesi bulunmaktadır (s. 174). Yakınındaki sıbyan mektebi ve sebil ile bir yıl arayla İnşa edildiğine göre bu tarih muhtemelen medreseye aitti. Manzumenin tarih beyti şöyledir: “Dedi itmamına tah-sîn birle târihin Nedim / Tarh-ı İbrâhîm Pâşâ pâk ü zîbâ medrese” (1139-1726-271).
Ayvansarâyî Hadikatü’l-cevâmi’de “Acımusluk Mescidi” maddesinde, bu ibadet yerine Maktul İbrahim Paşa tarafından minber koydurulduğunu ve yakınında onun dârülhadisi ve bir de tek hamamı olduğunu bildirirken aldanmış veya burada “maktul” sıfatı ile Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’yı kastetmiş olmalıdır. Damad İbrahim Paşa vakfiyesinde, Acımusluk sokağındaki medrese (dârülhadis) ve hamamın, XVI. yüzyılın Maktul İbrahim Paşa’sının değil Damad İbrahim Paşa’nın eseri olduğu açıkça bellidir.
İstanbul medreselerine dair 20 Ağustos 1330 tarihli kayıtta, on iki hücreli bu medresenin dokuz hücresinin kullanıldığı, üçünün bütünüyle harap halde olduğu, hava ve güneş ışığı almadığından talebe iskânına uygun bulunmadığı bildirilir. Ayrıca gusülhane, abdesthane ve şadırvanı tamir edilmişse de mecraları olmadığından içi kokmaktadır. Medrese onarılsa da mahalle arasında bulunduğundan talebenin barınması için uygun değildir. O sırada medresede on altı talebe barındıktan başka 19 Kânunuevvel 1334’te iki odasında asker eşyası depolanmıştı; bazı hücrelerde ise yangın felâketzedesi üç kişi yaşamaktaydı. Medrese bu sıralarda kadro dışıdır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nden elde edilen bir medrese planının Damad İbrahim Paşa’nın bu ikinci dârülhadisine ait olabileceği söylenebilir. Buna göre medrese kare bir plana göre düzenlenmiş olup bazı hususlarda Şehzadebaşı’ndaki dârülhadise benziyordu. Acımusluk sokağında olan girişin sağında köşede büyük kubbeli dershanesi bulunuyor, ortadaki avluyu kubbeli ve mermer sütunlu revaklar dört taraftan çeviriyordu. Bugün bu sütunlardan bazıları medreseyi bölen duvarların aralarında görülebilir. Revakların arkasında ise kubbelerle örtülü on yedi hücre vardı. Medresenin sol tarafında biri büyük kubbeli, ikisi tonozlu üç mekânla mahiyetleri anlaşılamayan bazı bölümler yer alıyordu. Bunların üstünde de önünde çifte kubbeli bir revakı olan, aynalı tonozlu bir sıbyan mektebi bulunuyordu.
Cami
Esasında Sahaf Süleyman Efendi tarafından yapılmışken Damad İbrahim Paşa’nın ihya ederek evkafına kattığı, külliyenin camii haline getirilen Acımusluk Mescidi çok yıl önce satılarak özel mülkiyete geçmişti ve depo olarak kullanılıyordu. 1986 yılında burada bazı inşaatlar yapılmış, medresenin sağ tarafında olması gereken Acımusluk Mescidi’nin arsası üzerinde bir iş hanı inşa edilmiş ve bu yeni binanın üst katında da bir mescid mekânına yer ayrılmıştır.
Hamam
Damad İbrahim Paşa tarafından yaptırılan İstanbul’daki tek hamam, aynı sokakta medresenin karşısında bulunuyordu. Girişin iki yanında bir çift mekân olan hamamın büyük kubbeli soyunma yerini ortada kubbeli, yanlarda tonozlu bir ılıklık bölümü takip ediyordu. Sıcaklık kısmı ise dört köşesinde halvet hücreleri olan dört eyvanlı tipteydi. Evvelce satılmış olan hamam da 1986 yılında bir iş hanına dönüştürülmüş ve sadece büyük kubbeli soyunma yeri yeni binanın içinde muhafaza edilmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi