Felsefe Yazıları

Benlik/Ego Nedir, Ne Demektir (Psikoloji)

BENLİK

Sözlük anlamı ‘Ben’ olan ego, bir insanın kendisi hakkındaki bilinçli bir farkında olma durumunu dile getirir.

Benlik, S.Freud’un kurduğu psikoanalizin temel kavramlarından biridir. Freud’a göre ego, kişiliğin dış, gerçekliğe en yakın olan bölümüdür. O bireyin ruhsal aygıtının derinlere doğru inen bir takım katmanlardan meydana geldiği görüşündedir. Bu yüzden psikanaliz yöntemine “derinlikler psikolojisi” adını vermiştir. Freud’un öne sürdüğü ruhsal aygıtın yapı­sal hipotezinde bu katmanları aşağıdan yukarıya doğru alt-benlik (id), benlik (ego) ve üst—benlik (super-ego) olmak üzere üçe ayırır. An­cak Freud’un yapı adını verdiği bu katmanların İnsan bedeni veya beyninin herhangi bir bölümüyle bir ilgisi olmadığı, Freud’un, ruhsal aygıtının çalışma sistemini
anlatabilmek için böyle teorik soyutlamalara başvurduğu akılda tutulmalıdır.

Ruhsal aygıtın en derinde bu!unan katmanı alt-benliktir. Psikoanalitik teoriye göre İnsanın doğuştan getirdiği ve kalıtımla geçen bütün içgüdüleri bu katmanda depolanmıştır. Bu katman aynı zamanda ruhsal aygıtın enerji deposudur. Alt-benlikteki içgüdülerin herbiri enerji yüklüdür. İçgüdüler açlık, susuzluk, organizmanın korunması, cinsellik ve saldırgan­lık gibi çeşitli türlere ayrılabilirler. Alt-benlik’in işleyişi kural tanımaz. Yer ve zamanın uygun olup olmadığına bakmaksızın hemen doyurulmak isteyen içgüdüler haz prensibine göre hareket ederler. Yani bireye haz verecek bütün durumlar alt-benlik tarafından istenirler.

Görüldüğü gibi alt-benlik’in gerçek hayatla bir bağlantısı bulunmamaktadır. Çünkü gerçek hayat içgüdüsel isteklerin hepsini bir anda karşılayamaz. Bu isteklerin önünde bir çok engel bulunur.

Çocukluğun başlangıç yıllarında çocuğun yaşantısı alt-benlik’in çalışmasına göre belirlenir. Çocuğun, İsteklerinin karşılanmamasına karşı tahammülü yoktur. Bekleyemez, bir an önce açlığının ve susuzluğunun giderilmesini ister, kirli olan altının temizlenmesi geciktiğinde kıyameti koparır. Fakat büyüyüp, yetişkin biri olduğunda, her istediğinin karşılanmadığı­nı, ebeveynlerinin yapmak istediği her şeyi onaylamadıklarını anlamaya başlar. Artık her istediğinde annesi onu emzirmemekte, canının istediği eşyayı ağzına götürmesine veya fırlatıp atmasına izin verilmemektedir. Küçük veya büyük apdestini yapmazsa ebeveynler kıyameti koparmaktadır. O, önceleri içindeki haz prensibine göre çevredeki durumlara iyi ya da kötü değerler verirken şimdi bir de başkalarının değer sistemi çıkmıştır ortaya. Bir biçimde kendi istekleriyle ebeveynlerin değerleri arasında bir orta yol bulmak zorundadır. Yoksa ebeveynler tarafından kızıp azarlanmalar, hatta dayak onu beklemektedir. Üstelik ebeveynlerin gösterdikleri sevgi de kayıtsız şartsız bir sevgi değildir artık. Sevgiyi hakedebilmesi için onun da belli kurallara uyması kendi isteklerinden tavizler vermesi gerekmektedir.

İşte çocukluğun başlangıcındaki ilk iki yıldan sonra onun haz prensibinin işlemesinin önünde engel olan bu ebeveynlerin temsil ettiği karşı değerler sistemi, bu yargılayıcı katman üst-benlik’tir. Bu değerler sistemi ya da üst-benlik, gelişme ve olgunlaşmanın devam ettiği sonraki yıllarda aileden başka, okul, toplumun gelenek ve görenekleri, devlet şeklinde çıkacaktır bireyin karşısına.

Bu durumda alt-benlik’in istekleri ile üst-benlik’in engelleme ve yargılamaları arasında sıkışıp kalmamak için ruhsal aygıtta yeni bir gelişme olur. Alt-benlik’in bir kısım dış dünyadaki gerçekliğin etkisi altında giderek farklılaşır, alt-benlik’in kuralsız ve kargaşa dolu yapısından arınarak gerçeklikle istekler arasında arabuluculuk rolünü üstlenir. Bu yeni gelişen ruhsal aygıt kalmanı, benliktir.

Benlik’in temel İşlevi uyum sağlamaktır. İşlevini yerine getirebilmesi için alt-benlİkteki iç­güdülerin taleplerini aglılamali, ona göre dışardaki gerçekliği değerlendirebilmeli, bu ikisi arasında bir sentez yaparak bireyi meydana gelebilecek olumsuz sonuçların etkisine maruz bırakmayacak bir davranış şekli seçmelidir. Böyle bir uzlaşmanın sağlanabilmesi için belirli kurallara ihtiyaç vardır. Örneğin alt— benlikte içgüdüsel talepler en uygun zamanda ve en uygun yerde karşılanmalıdır, gerektiğin­de ertelenebilmelidirler. Dışardaki gerçek hayat şartlarının engellemelerine karşı dayanma gücü arttırılmalıdır.

Benlik’in, temel işlevi olan uyumu sağlarken başvurduğu yollardan biri de alt-benlikteki İç­güdüsel taleplere başka türlü doyum biçimleri bulmaktır. Benlik’in yaptığı bu görev, psikolojide savunma mekanizmaları adı altında incelenir. Benlik bu görevini yerine getiremezse iç­güdüsel taleplerin arzusu ve üst-benlik’in baskısı altında dayanılmaz bir gerginlik ve sıkıntı olacaktır. Benlik, savunma mekanizmaları yoluyla içgüdülere başka yollardan doyum sağlama işlevini yanlızca bazı tür içgüdüler için ya­pabilir. Bunlar cinsellik ve saldırganlık içgüdüleridir. Açlık, susuzluk, korunma gibi içgüdüler ise ancak kendi talepleriyle doyurulabilirler. İnsan susuzluk hissini kitap okuyarak yenemez.

Cinsellik ve saldırganlık içgüdülerinin savunma mekanizmaları aracılığıyla başka yollardan doyurulması, Sigmund Freud’un ortaya attığı bir görüştür. Yüceltme ve geri itme gibi bazı savunma mekanizmaları bizzat onun tarafından tanımlanmıştır. Daha sonra, özellikle Freud’un kızı Anne Freud tarafından bu alana başka katkılar da yapılmıştır. En çok kullanılan ve bilinen benlik savunma mekanizmalarına şunları örnek verebiliriz: Alt-benlik’ten gelen bir içgüdüsel taleple benlik’in en kolay başetme yollarından birisi onu geri itme’dk. Psikoanalitik teoriye göre unutmalarımızın, rüyalarımızın sembolik muhtevalarının, dil sürçmelerimizin altında çoğu kere bu bastırılmış içgüdüsel talepler yatar. Yine bir başka sık rastlanan savunma mekanizması, insanın kendi iç arzularını başkasına maletmeye çalışması, yani yansıtmasıdır. Küçük çocukların yaramazlıklarının sorumluluğunu başkalarının üzerine atmalarında bu mekanizma çalışmakladır. İçgüdüsel talep kendi nesnesinden başka bir nesneye yöneldiğinde, Örneğin bilinç dışındaki psikolojik kirlilik duygusu sanki bedeni ve eşyalar kirliymiş gibi oralara yöneldiğinde yer değiştirme mekanizması sayesinde sıkıntıdan kurtulunur. Psikoanalitik teorinin en tepki çeken yanlarından biri de yine bir savunma mekanizması olan yüceltme’dir. Teori bu noktada insanlık tarihi boyunca ortaya çıkmış bütün sanat ve düşünce ürünlerini alt-benlik’-teki İçgüdüsel taleplerden kaçma çabası olarak yorumlayacak kadar ileri gider. Psikoanalitik teoriye göre sağlıklı veya sağlıksız bütün insan tutum ve davranışlarının allında yukarıdaki örneklere benzer bir benlik’in savunma mekanizması vardır.

Freud sonrası, Heinz Hortman, Ernst Kris, David Rapaport gibi psikoanalistler Ortodoks Freudcu görüşleri terk ederek, benlik’i temel alan bir ekol geliştirdiler. Onlara göre benlik, alt-benlik’e bütünüyle bağımlı değildi, İşlevleri alt-benlik ile üst-benlik arasında aracılık yapmaktan ibaret değildi. Benlik’in belli bir otonomisi ve kendi talepleri vardı, düşün­ce ve bilinçli dikkat Freud’un farkedemediği benlik işlevleriydi.

Benlik’e benzeyen bir başka psikolojik kavram kendilik (şelf) tir. Özellikle Amerikan İnsancıl (Hümanist) Psikoloji okulu tarafından insanın doğuştan getirdiği olumlu potansiyeller anlamında kullanılır. Sağlıklı yaşamada kendini gerçekleştirmenin önemi vurgulanır.

Türkçe’de benlik, [Mikolojideki anlamlarının aksine halk arasında bencillik, nekeslik gibi olumsuz anlamlar çağrıştırır. “Senlik, ben­lik davası” deyimi buna örnektir. Batılı varoluşçu psikoloji okullarının bazı yaklaşımlarında da benlik’e olumsuz bir modern İnsan özelliği olarak bakan benci (egoic) ve bencil (ego­ist) İnsanlara karşı çıkan anlayışlar vardır.

Burada ruhsal, mentat karşılığında kullanılmıştır. Herbirinin farklı anlamlan olan mental, mind, psyehe, spritual, soul kelimeleri dilimize genellikle ruh olarak çevrilmektedir. Oysa Kur’âni bir terim olan Ruh’u, bu kavramların hiçbiri tam olarak karşılayamaz. Ruh ve ruhsal gibi kavramların kullanımındaki karışıklıktan kaçınmak zor olmakla birlikte, İslami terminolojideki ‘Ruh’ sözcüğünü -ki kökü İbraniceye dek uzanır ve ‘nefes’ ya da ‘soluk’ demektir- metafizik anlamı dışında kullanmamak ve ‘nefs’le karşıtlık ilişkisi içinde ele almak gerekir.

Erol GÖKA-SBA

İlgili Makaleler