Nedir ?

Bedir Nedir, Ne Demek, Tasavvufi, Edebiyatta, Anlamı, Hakkında Bilgi

Bedir, Eski edebiyatta güzellik, tasavvufta da vahdet sembolü olarak kullanılan bir teşbih unsuru.

Sözlüklerde geçen anlamı : “olgun, tamam, kâmil” anla­mına gelen, ayın en parlak ve dolgun ha­lini ifade eden bedir, Türkçe’de “dolunay, ayın on dördü” gibi tabirlerle karşılanır, ayrıca edebî metinlerde bedr-i münîr, bedr-i tamâm, bedr-i kâmil, mâh-ı şeb-efrûz, mâh-ı tâbân. mâh-ı münevver gi­bi isimlerle de anılır. Bedir ayın en iri, en ışıklı devresidir. Edebiyatta rengi, bü­yüklüğü, yuvarlaklığı, yüksekliği ve par­laklığı yönünden söz konusu edilir. Ge­ce etrafı aydınlatması, ışığını güneşten alması, akşam doğup gökte uzun süre kalması, güneş doğunca batması da özel­likle üzerinde durulan hususlardır. Diğer kozmik unsurlarla birlikte çeşitli “vech-i sebetV’ler münasebetiyle çok sayıda ha­yal ve tasavvura konu olmuştur. Bir pı­nara veya çeşmeye benzetilen, arza nur ve feyiz akıtan dolunay, âb-ı hayâtın dı­şında karanlıklar ülkesine giren Hızır’ı temsil eder. Hızır nasıl bilhassa darda ka­lanlara yardımcı ve rehber olmakta, im­dada yetişmekteyse bedir de karanlıkta kalanlara Hızır gibi yardımcı olmaktadır.

Bedir her şeyden önce bir güzellik sembolüdür. Sevgilinin (veya övülenin) gü­zelliği, yüzü, yanağı ve bizzat kendisi aya benzetilir. Açıkça söylenmese de mâh, kamer gibi kelimelerle kastedilen çok defa dolunaydır. Divan edebiyatının her şeyi idealize etme özelliğinden dolayı, meselâ sevgilinin yüzü aya benzetilecekse bunda ayın en iri. en parlak anı olan dolunay kullanılır. Sevgilinin dolunay gi­bi olan yüzü, tevhidî veya İlâhî nurların, ilâhî sırların tecelliyatına ayna olduğu için her halükârda güzeldir. Bunu ifade etmek için mâh-rû, mehlikâ, mâh-cehre, kamer-çehre, mâh-tal’at, mâh-peyker, yüzü mâh gibi sözler kullanılır. Ay ile sevgili arasındaki benzerlikte el değmemişlik, yanına yaklasılamayacak ka­dar yüksekte olma, yüzünde siyah leke­ler bulunma gibi hususlar da rol oynar. Ayın yüze benzetilmesinde renk ve şekil yanında siyah lekelerin ayva tüyü olarak düşünülmesi de söz konusudur. Bazan güneş sabuna benzetilerek feleğin (gök­yüzü) onunla ayın yüz karasını yıkadığı belirtilir. Alın kamer, doğarken ve batar­ken hafif kırmızımsı görünen dolunay, sevgilinin öfkeden kızaran yüzüdür.

Dolunay gök damının çörteni (yağmur oluğu), penceresi, gök bahçesinin havu­zu, gök değirmeninin güneşle birlikte iki değirmen taşıdır.

Dolunayın hâle ile birlikte ele alındığı da olur. Ay ağılını veya bazı gecelerde ayın etrafında görülen beyazlığı ifade etmek için kullanılan hâle, sanki ayı ku­caklamış, visale ermiş gibi hayal edilir. Matem elbisesine, örtüye veya baş ör­tüsüne de benzetilen hâle bazan bele sarılan kırmızımsı bir şaldır. O ayın evi­dir. Dolayısıyla ay gibi sevgili de gecele­ri evinden dışarı çıkamaz. Dolunay şe­hir, hâle de şehrin etrafındaki surlardır. Bu yüzden ay gibi güzel de şehirde mah­sur kalmıştır. Dolunay âşık veya boynu bağlı kul olarak düşünüldüğünde hâle onun gerdanlığı, “tavk”: olur. Yıldızlar diğer güzeller, dolunay da onların hep­sinden daha güzel olan, girdiği meclisi aydınlatan biricik sevgili, güzellerin mâ­nı Leylâ’dır. Ay, siyah veya mavi elbise­siyle asuman dönme dolabına binmiş veya can semasında seyreden, ışıyan bir dilber, yıldızlar başına saçı olarak dökü­len bir yeni gelindir. Sevgili dolunay gibi kusursuz ve mükemmel olmakla bera­ber bazan çıplaklığından utanıp bulut­ların arkasına gizlenir.

Somun ekmeği şeklinde olan dolunay ayrıca nurdan bîr tabağa, gümüşten bir kâseye, iki kefeli bir teraziye veya ölçe­ğe de benzetilir. Dolunay, gök padişahı­nın nurdan bir tacı, gök askerinin altın üsküfü, külahı, akçesi, güneşle birlikte gözlüğüdür. Cam aynalarla beraber in­ce levha haline getirilmiş demir, gümüş veya altından yapılma yuvarlak aynalar da vardır. Bu yüzden dolunay gümüşten, güneş de altından bir aynadır. Bir baş­ka ifadeye göre güneş gökyüzü berbe­rinin sarı tası, dolunay da aynasıdır. Gü­müş ayna zamanla paslanmakla, oksit­lenmekle lekelenir ki yüzü gölgeli veya lekeli görünen dolunay da bu durumda­ki bir aynaya benzetilir.

Dolunay gök meydanının kösü, davu­ludur. Bu kösler çalındıkça, yani günler geçtikçe ömür saltanatı da geçer. Dolu­nay, ok atılan nişangâh veya oklardan korunmak için kalkan (siper), parlayan çeliği ve yuvarlaklığı yönünden de gürz ve miğferdir. Hilâl ibrik, kulp, çengel, mum nalçesi, dolunay pamuğundan bü­külen kandil fitilidir.

Dolunay ay tutulması münasebetiyle de söz konusu edilir. Bu durumda ayın önüne geldiğine inanılan ejderha veya cinleri kovmak için tas veya teneke çal­mak, bağırıp çağırmak gibi bâtıl âdetle­re de işaret edilir. Bedir gökyüzündeki hareketi sebebiyle de sevgilinin kapısını dolaşan bir âşıktır. Gece mumlarla sev­gilinin semtine gelmiş, fakat “yüz kara­lığı” ile tutulmuştur. Genellikle Utârid (Merkür) gökyüzü kâtibi telakki edilmek­le beraber dolunay da yer yer hattat, kâğıt veya kitap olarak tasavvur edilir.

Ay, hareketleri sonucunda safha saf­ha küçülüp tekrar büyür. Dolunay iken kemale ermiştir, tamamdır; diğer zamanlar ise noksandır. Bu durumda da dolunay sevgili, hilâl âşıktır. Dolunay par­laklığı ve beyazlığı itibariyle kâğıda ben­zetilmiştir. Eskiden kâğıtlar aharlanmak-tan başka mühre ile mührelenip parla­tılarak düzgünleştirilirdi. Ay kâğıdı gü­neş (mihr) mühresiyle mührelendiği için parlamaktadır. Utârid kâtip, şihâb (kayan yıldız) kalem, gökyüzü kâğıt olarak tasavvur edildiği vakit ay da divit veya hokka olur. Dolunay hattatı asırlardır “râ” harfini yazmaya uğraşsa da sevgi­linin “râ” harfi gibi olan hilâl kaşlarının bir benzerini yazamaz, çizemez.

Bilhassa na’tlarda dolunay ile İlgili ola­rak Hz. Peygamber’in şakku’l-kamer (ayın ortadan ikiye ayrılması) mucizesinden bah­sedilir. Ayrıca do­lunaya, diğer yıldızlarla birlikte. Hz. Yû­suf’un rüyasında Hz. Muhammed’e sec­de etmesi dolayısıyla da yer verilir. Kıya­met alâmetlerinden olarak aydınlığını kaybedip kararması, güneşle birlikte tor­top olması zikredilir. Dolunay yıldız akçeleriyle gök pazarında dolanan bir müşte­ri, bir gece yolcusu, görünmemek İçin si­yah elbiseler giyen bir gece hırsızıdır. Gittikçe şişmanlayan bir tenperverdir.

Edebî metinlerde dolunayla ilgili bazı inanışlara da yer verilir. Dolunay keten, kamış ve kuru ot gibi nesneler üzerinde çürütücü etkiye sahiptir. Etrafı harman­landığı zaman yağmur yağacağına ina­nılır. Akrep burcunda iken yolculuğa çık­mak iyi sayılmaz. Köpekler ona karşı ulur ve hırsızlar onu sevmez.

Dolunay, gökyüzü kürsüsüne çıkıp yıl­dızlar cemaatine vaaz eden, siyah cübbeli, başı beyaz sarıklı ve nur yüzlü bir şeyh, vaiz veya mürşiddir. Tasavvufi ede­biyatta da güneş gibi vahdeti temsil eder. Allah’ın esma ve sıfatlarının çeşitli tecel­li ve özelliklerini yansıtır. Cemal ve mu­habbetin tecellisi, ilâhî tecelliyat nurla­rının mazharıdır. Aynı zamanda Hz. Peygamber’i sembolize eder. Ay, ışığını na­sıl güneşten alıyorsa Hz. Peygamber de vahyini Allah’tan almaktadır. Ayın bir yü­zü aydınlık, diğer yüzü karanlıktır. Bu münasebetle iman ve nefsin birlikte bu­lunduğu gönüle benzerliği yönünden ele alındığı da olur. İman veya küfrün mer­kezi birdir, yani kalptir. Eğer kalp iman ve vahdet nuruyla dolmuşsa o gönüldür, dolunaydır; eğer kalp zulmette kalmış, maddî gailelerle dolmuşsa o nefistir, ya­ni tutulmuş bir aydır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler