Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed el-Cevâd b. Alî er-Rızâ el-Hüseynî el-Askerî (ö. 254/868) Ali evlâdından biri ve on iki imamın onuncusu.
Medine’nin 3 mil uzağında bulunan ve Mûsâ b. Ca’fer tarafından kurulan Süreyya köyünde 214 (829) yılında doğdu. Babası Muhammed Cevâd et-Takî, annesi Semâne veya Sûsen adında Mağribli bir câriyedir. Annesinin Halife Me’mün’un kızı Ümmü’l-Fazl olduğu da rivayet edilir. Künyesi Ebü’l-Hasan, en meşhur lakapları Hâdî ve Nakl’dir. Bunlardan başka Nâsih, Fettâh, Emin, Murtazâ lakaplanyla da anılır. Bağdat yakınlarındaki Sâmerrâ şehrinin Asker mahallesinde oturduğu için Askerî nisbesini almıştır. Sâmerrâ’da altı yıl birlikte yaşadığı babası ölünce yaşının küçüklüğüne rağmen İsnâaşeriyye Şîası tarafından imam kabul edildi. Küçük bir grup ise kardeşi Musa’yı imam olarak tanıdı. Avfı, Deylemî, Muhammed b. İsmâil es-Saymerî gibi şairler kendisini öven şiirler yazdılar. Hasan el-Askerî, Hüseyin, Muhammed. Ca’fer, Aişe (veya Aliyye) adlarında dört oğlu ve bir kızı olan Ali el-Hâdinin soyu sekizinci kuşakta Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’ye ulaşır. Kendisinden sonra ise Hasan ve Ca’fer’le devam eder. Ca’fer, kardeşi Hasan el-Askeri’nin vefatından sonra imamlık iddiasında bulunduğu için Şiîler arasında Ca’fer el-Kezzâb diye tanınır. Aynı zamanda bir fıkıh âlimi olan Ali el-Hâdî, Halife Vâsik ve Mu’tasım devirlerinde Medine’de ömrünü zühd ve takva içinde ilimle uğraşarak, Kur’an. hadis, akaid ve fıkıh dersleri okutarak geçirmiştir. Ancak Mütevekkil döneminde birkaç defa halifeye şikâyet edildi. Medine Valisi Abdullah b. Muhammed de evinde silâh, devrin yöneticileri tarafından mahzurlu görülen bir kitap ve taraftarlarına ait eşya bulundurmakla suçlayarak onu halifeye ihbar etti. Ali, halifeye kendisini savunan bir mektup yazdı. Bunun üzerine Mütevekkil Ali’ye inanarak valiyi değiştirdi. Fakat sonraları Şiîler’in halifeye hücum hazırlığı içinde bulundukları haberi gelince, Mütevekkil, Ali’yi Bağdat’a getirmek üzere Yahya b. Herseme’yi Medine’ye gönderdi. Halifenin emriyle gelen Türk asıllı görevliler, onu tek başına kıbleye yönelmiş olarak Kur’an’daki va’d ve vaîd âyetlerini okurken buldular ve alıp Sâmerrâ’ya götürdüler (848).
Hayatının geri kalan kısmını burada gözetim altında geçiren Ali el-Hâdî, bununla birlikte şehir içinde serbest dolaşıp üst seviyedeki kimselerle görüşebiliyor, halifeden yardım görüyor ve taraftarlarıyla temas kurabiliyordu. Sâmerrâ’da ölen Ali el-Hâdî ikamet ettiği eve defnedildi. Şiîler onun. Halife Mu’tez veya Mu’temid tarafından zehirlendiğini iddia ederler ve genç yaşta ölmesini buna delil gösterirler.
Âlim, muttaki, cömert ve zâhid bir kişi olan Ali el-Hâdi’ye Şiî rivayetlerde, çok sayıda yabancı dil bilmesi, beklenmedik fırtınaları ve bazı insanların vefatını önceden haber vermesi, avucuna aldığı taş parçalarının altına dönüşmesi gibi kerametler atfedilir. Ali el-Hâdiye üç risale nisbet edilir:
1) Risale fi’r-red çalâ ehlî’l-cebr ve’t-tefvîz. Cebriyye ile Kaderiyyenin tenkit edildiği bu risale İbn Şu’be’nin Tuhafü’i-evkûl adlı eseri içinde yayımlanmıştır.
2) Kıt’a nün ahkâmi’d-dîn. Fıkha dair olan bu risaleyi Şehrâşûb, Mükâtebetü’r-rical ani’l-‘Askeriyyîn adlı eserinde nakletmiştir.
3) Mübâhaşâtü Yahya b. Ekşem. Bu risale de İbn Şu’be’nin Tuhafü’l-‘ukül’ünde mevcuttur.
Diyanet İslam Ansiklopedisi