Tarih

Aişe bint Ebu Bekir Kimdir, Hayatı, Faaliyetleri (Peygamber Eşleri)

Aişe bint Ebu Bekir. Hz. Muhammed’e ilk iman eden onun en sadık arkadaşı Ebu Bekr’in kızı ve Hz. Muhammed’in hanımı. (614’te Mekke’de doğdu, 676’da Medine’de öldü). Annesi Ümmi Rûmân binti Âmir İbn Umeyr’dir. Âişe çok küçük yaşta müslüman olmuştur. Küçük yaşlarda iken Âişe’nin eğitim ve öğretimiyle bizzat babası  Ebû Bekir ilgilenmiştir. Âişe daha küçük yaşlarda iken okuma yazma öğrenmiş, zekâsı ve kabiliyeti ile etrafının dikkatini çekmiştir.

Hz.Muhammed’le Evlenmesi
Hz.Muhammed, ilk zevcesi Hatîcetü’l Kübrâ hayatta iken başka bir kadınla evlenmemişti. Onun vefatından sonra bir süre daha evlenmedi. Hz. Muhammed, Hatice’nin ölümüne çok üzüldü. Osman İbn Maz’un’un hanımı Havle binti Hakim, Hz. Muhammed’e gelerek Ebu Bekr’in kızı Âişe ile evlenmesini teklif etti. Sonra da Hz. Muhammed adına Ebu Bekr’e giderek kızı Âişe’yi istedi.

Âişe’nin, Hz. Muhammed’e nikâhlanması Hicret’ten iki veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nikâhlanma sırasında Âişe’nin yaşının küçük olduğunu kaydetmektedir. Nikâhın kıyılmasından iki yıl kadar zaman geçtikten sonra zifâf vukû bulmuştur. Âişe’nin o zaman dokuz veya on bir yaşında olduğu rivayet edilmektedir. Bu rivayetleri bazı tarihçiler cerhetmekte ve Âişe’nin evlendikleri zaman daha büyük olduğunu ileri sürmektedirler. Hz.Muhammed’in bâkire olarak nikâhladıkları tek hanımı Âişe’dir. Hz.Muhammed onu çok severdi. Ona ‘Hümeyra’ lâkabını vermiş ve: müslümanlara “Dininizin yarısını bu Hümeyra’dan alınız” buyurmuşlardır.

Âişe, Medine’de Hz. Muhammed’le birlikte muharebelere katıldı ve diğer sahâbe Ruyalar/hudeybiye-antlasmasi hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat meşgul oldu. Uhud Gazâsı’nda sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım için Hz. Muhammed’in yanında kalmıştı. Hatta,  Hz. Muhammed’in Uhud’da müşriklerin taşlarıyla yaralanan yüzündeki yaralara müdahele etmiş kanının akmasını durdurmuştu. Hz. Âişe bir ara Uhud’da kılıçla cepheye gitmek istemişse de, Hz. Muhammed buna izin vermemiştir.

İfk Olayı
Âişe 14-15 yaşlarında iken Beni Mustalık (Müreysi’) Gazâsı’na Hz. Muhammed’le beraber katıldı. Gazâ dönüşü tuvalet için geride kalması yüzünden dolayı başta münafıkların ve onların bu dedikodu ve iftiraya katılmasıyla yaşanan başta Aişe, Hz. Muhammed, Ebu Bekir ve yakın çevresi ve bu ifitra dedikodulara prim vermeyen sıkıntı ve üzüntü dolu, ve sabırla geçen sürecin sonunda, Aişe’nin suçsuzluğunun vahiyle ispatanması ve bu iftirayı yapan ve yayanların cezalandırılmasyla biten olay (İfk olayı).

Hz. Muhammed 632 senesinde hastalanınca son gününü Âişe’nin evinde geçirdi. Rebiü’levvel ayının onikinci pazartesi günü öğleden önce, vefat etti. Hz. Muhammed’in vefatından sonra sahabeler, Aişe’ye müminlerin annesi adını vererek, ona büyük hürmet göstermişlerdir. Âişe de, sahâbe içinde, kırk yıla yakın bir müddet daha yaşamış ve pek çok hadis rivayet etmiştir.

Hz. Âişe ve Cemel Vak’ası
Osman’ın karışıklık çıkaran entrikacı asiler tarafından şehid edilmesinden sonra halîfe olan Ali bin Ebu Talib, katilleri bulmak ve kısas yapmak hususunda günün şartları gereği olarak sabırla hareket etmeyi uygun bulmuştu. Bu yumuşak davranıştan yüz bulan asiler taşkınlıklarını artırarak fenalıklarına devam ettiler.

Durum böyle endişe verici bir hâl alınca sahabe’nin ileri gelenlerinden bir kısmı (Talha, Zübeyr…) Mekke’ye giderek o sırada hac için orada bulunan Âişe’yi ziyaret edip, olaylara el koymasını ve kendilerine yardımcı olmasını istediler. Âişe de; acele etmemelerini, sabırla bir köşeye çekilip Ali’ye yardımcı olmalarını tavsiye etti. Sahabenin büyükleri de Âişe’nin tavsiyesiyle, askerleriyle Irak ve Basra’ya gitmeyi uygun gördüler. Âişe’ye de: “Ortalık düzelinceye ve halifeye kavuşuncaya kadar bizimle beraber bulun, bize destek ol, çünkü sen müslümanların annesi ve Resulullah’ın muhterem zevcesisin, herkes seni sayar dediler. Âişe de, müslümanların rahat etmesi ve sahabeler’in korunması için onlarla birlikte Basra’ya hareket etti.

Bu gidişi asiler, Ali’ye başka türlü anlattılar. Bu arada Ali’yi de zorlayarak Basra’ya gitmesini sağladılar. Ali de Basra’ya gelince Hz. Âişe’ye bir haberci yollayarak, olaylar ve yolculuğu hakkındaki düşüncelerini sordu. Âişe, fitneyi önlemek ve sulhu sağlamak için Basra’ya geldiğini; öncelikle katillerin yakalanmasını istediklerini halife Ali’ye bildirdi. Bu görüşü Ali de uygun bularak sevindi. Memnun olan her iki taraf üç gün sonra birleşmeyi kararlaştırdılar.

Bu barış haberini ve memnunluğu işiten münafıklar birleşmeye engel olmak için, gece karanlık basınca, her iki tarafa da ayrı ayrı askerlerle saldırdılar. Taraflara da: “Bakın, karşınızdakiler sözünde durmadı” deyip bu gece baskını ile ortalığı karıştırdılar. Karanlıkta neye uğradıklarını bilemeyen müslümanlar harb etmeye başladılar. Her iki taraf da karşısındakini suçluyordu. İşte bu iki müslüman grup arasında meydana gelen çatışmaya Cemel vak’ası denir.

Bu vak’ada Aişe’nin ictihadı Ali’nin ictihadına uymamıştı. Buna rağmen galib olan Ali, müminlere anneliği Kur’an-ı Kerim ayeti ile sabit olan Hz. Aişe’ye ikram ve izzette bulundu. “Ali’yi sevmek imandandır.” hadisini haber veren HÂişe de Ali’yi çok severdi. Daha sonra Ali’nin şehâdetine üzüldü ve çok ağladı. Çünkü, sahâbiler birbirlerini çok severlerdi.

Hayatının son devrelerini müctehid olarak bilhassa kadınlara mahsus hallere dair fıkhî hükümlerde fetvalar vererek geçirdi. 676 yılında Medine’de vefat etti. Cenaze namazını sahabeden Ebû Hureyre kıldırdı. Vasiyyeti üzerine Medine’de el-Bakî’ kabristanına defnedildi.

Öğrendiklerini kolay unutmayan, ezberlerini tekrar eden, Aişe’nin hafızası çok kuvvetli idi. Akıllı, zeki, âlime, edibe, iffet sahibi bir hanım idi. Pek çok konuları şiirle anlatan sanatkârca bir ifadeye sahipti.

Sahabeler, karakter ve hâfızasına güvendikleri ayet-i kerime ile övüldüğünü bildikleri için birçok meseleyi ondan sorar ve öğrenirlerdi.

Âişe, babası Ebû Bekir ve Ömer, Osman’ın hilâfetleri zamanında Hz.Muhammed’den işittiklerini müslümanlara anlattı. Devamlı oruç tutar ve daima gece namazı kılardı.

Âişe fıkıh ve ictihadda keskin, kuvvetli görüşe sahiptir. Fıkıh ilminin kurucularından sayılır. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-i Seb’a’dandır.

Âişe, güzel ahlâklı, merhamet dolu, cömert ve ibadete düşkün, çok zeki bir sahâbiydi. Hepsinin başında en mümtaz vasfı ise İslâm’a ve ilme olan büyük hizmeti idi. Müslüman bilginler arasında yaygın bir rivayete göre fıkıh ve dinî ilimlerin dörtte birini Âişe nakletmiştir.

Ebû Mûsa el-Eş’ârî: “Bizler, müşkül bir mesele ile karşılaştığımızda gider Âişe’ye sorardık.” demiştir.

Abdurrahman b. Avf’ın oğlu Ebû Seleme: Hz.Muhammed’in sünnetini Âişe’den daha iyi bilen; dinde derinleşmiş, Ayetlere bu derece vâkıf ve sebeb-i nüzulleri bilen, ferâiz ilminde mâhir bir kimseyi görmedim.” demiştir.

Hakkında İmam Zührî: “Eğer zamanının bütün âlimlerinin ve peygamberimizin diğer zevcelerinin ilmi bir araya toplansa, Hz. Âişe’nin ilmi yine daha ağır basardı” derdi.

Atâ b. Ebî Rebâh; “Hz. Âişe, ashâb içinde en çok fıkıh bilen, isabetli rey bakımından en ileri gelen bir kimse idi.” demiştir.

Tabiinden Mesruk; “Allah’a yemin ederim ki, Ashâb-ı Kirâm’ın ileri gelenlerden bir çoğu gelir Hz. Âişe’den Ferâiz’e ait sorular sorar ve öğrenirlerdi.” demiştir.

Âişe, Hz.Muhammed’den 2210 hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de Ashâb ve Tabiin’den bir çok kimse hadîs nakletmişlerdir. Sahih hadis kitapları Hz. Âişe’nin fetvaları ile doludur. Ahmet b. Hanbel Müsned adlı eserinde de Âişe’nin rivayet ettiği hadislerinden uzun uzun bahseder .

İlgili Makaleler