Tarihi Eserler

Yıldız Sarayı (Tarihi Eserler)

Yıldız Sarayı, ilk kez Sultan III. Selim’in (1789-1807) annesi Mihrişah Sultan için inşaa edilmiştir, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit (1876-1909) süresinde Osmanlı Devletinin ana sarayı olarak kullanılmış olan saray. Günümüzde Beşiktaş İlçesi’nde yer alır. Dolmabahçe Sarayı gibi tek bir yapı halinde değil, Marmara denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünüdür.

Bu bölge Kanuni Sultan II. Süleyman döneminden (1520-1566) başlayarak padişahlar için bir avlanma yeri olmuştur. Saray arazisi ile ne oranda örtüştüğü kesin olarak bilinmese de “Civan Kapucıbaşı Bahçesi”, “Kazancıoğlu Bahçesi” adını taşıyan bahçe ve koruluklar büyük olasılıkla Yıldız Sarayı arazisini de içermekteydi. Bu bahçeler  I. Ahmed Dönemi’nde (1603-1617) padişah bahçeleri arasına katıldı.

Bundan sonra bölgeye değişik zamanlarda, gereksinim oldukça birçok yapı eklenmiştir. Devrinin en özenle yapılmış yapıları arasında sayılabilecek olan bu yerler, burayı yapı bakımından bir yaşam alanı haline getirmiştir.

II. Abdülhamit’in 1876’da iki devrime sahne olan Dolmabahçe Sarayı’nı duygusal nedenlerle terkederek daha korunaklı olan Yıldız’a çekildiği anlatılır. Bu dönemde Yıldız siyasi yönetimin ana odağı haline gelmiş, hükümet biriminin bulunduğu ve Tanzimat döneminde siyasi yaşamın asıl eksenini oluşturan Bab-ı Ali’yi gölgede bırakmıştır. 1882’de Mithat Paşa ve Mahmut Celaleddin Paşa’nın idamını buyruk eden saray mahkemesi Yıldız Sarayında gerçekleşmiş ve bu nedenle Yıldız Mahkemesi adını kazanmıştır. Bu tarihten sonra Yıldız Sarayı, II. Abdülhamit’in yönetimine istinaden bir korku ve dalavere merkezi olarak ünlenmiş, ve bir dönem “yıldız” sözcüğünün Osmanlı basınında kullanımı, siyasi çağrışımları olabileceği gerekçesiyle, II. Abdülhamit’in sansür idaresi tarafından engellenmiştir. II. Abdülhamit’in 1909 yılında 31 Mart Vakası’ndan sonra tahttan indirilmesi üzerine saray bir halk kalabalığı tarafından yağmalanmış ve kısmen yakılmıştır. Bu yağmalama eylemi sırasında, Abdülhamit’e bildiri vermiş veya polis ajanı olarak çalışmış olan kişilerin kendilerine ait belgeleri arayarak yoketmeye çalıştıkları anlatılır.

yildiz sarayi_.png 36 194 Beşiktaş, Ortaköy ve Balmumcu arasında, Boğaziçi’ne egemen bir konumda 500.000 m2’lik bir alanı kaplayan Yıldız, yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inen bir koruluktur. İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden sonra “Kazancıoğlu Bahçesi” adıyla anılan bu koruluk, büyük bir olasılıkla Sultan I. Ahmed Dönemi’nde (1603-1617) padişahın “Has Bahçe”leri arasına katılmıştır.

Sultan IV. Murad (1623-1640) ve III. Selim (1789-1807) dönemlerinde de ilgi gören bu çevre; III. Selim’in, annesi Mihrişah Valide Sultan için “Yıldız” adıyla yaptırdığı bir köşkten dolayı bu ad ile anılmaya başlanmıştır.

Sultan III. Mahmud (1808-1839), Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde eklenen köşk ve kasırlarla gelişen buradaki yapılar topluluğu; Sultan Abdülhamid Dönemi’nde (1876-1909) yapılan binalarla Yıldız Sarayı adını alarak, İmparatorluğun bugün yerinde İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu Eski Saray, Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan sonra dördüncü yönetim merkezi haline gelmiştir.

Yıldız Sarayı’nın bir parçası olan ve adını Fransızca “dağ evi” anlamına gelen “chalet” sözcüğünden alan Şale Köşkü, 19. yüzyıl Osmanlı mimarlığının en ilgi çekici yapılarından biridir. Yüksek duvarlarla çevrili bir bahçe içinde ve farklı tarihlerde yapılan birbirine bitişik üç ana yapıdan oluşan köşkün birinci bölümünün 1880’de, Sarkis Balyan’ın yaptığı ikinci bölümünün 1889’da Merasim Köşkü adıyla tanınan ve D’Aranco’nun yaptığı üçüncü bölümünse 1898 yıllarında tamamlandığı bilinmektedir. Son iki bölüm, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’a gelişlerinde konaklaması için yapılmıştır ve bu özelliğiyle Şale, Yıldız Sarayı yapılar grubu içinde bir “devlet konukevi” niteliği taşımaktadır.

Köşk, bodrumuyla birlikte üç katlı, ahşap ve kâgir olarak yapılmıştır. Osmanlı konut geleneğine uygun olarak Harem ve Selamlık gibi de kullanılabilecek bölümlerden oluşan, dış dünyaya yedi kapıyla ve ahşap pancurlu pencerelerle açılan Şale’nin katları arasındaki bağlantıyı biri mermer, ikisi ahşap zarif merdivenler sağlamaktadır.

Koridorlar üzerinde düzenlenmiş, altmış oda ve dört salonuyla bir köşk boyutlarını aşan yapının görkemli mekânlarını Barok, Rokoko ve İslâm etkilerini yansıtan kalem işleri, geometrik bezemeler ve manzaralı panolar süslemektedir.

Zemini duvardan duvara yaklaşık 406 m2’lik tek parça Hereke halısıyla kaplı, tavanı altın yaldız panolarla süslenmiş, duvarlarında büyük boy aynalar bulunan görkemli Tören Salonu, sedef kakma kapılı süslemelerinde belirgin biçimde doğu etkileri görülen Sedefli Salon, tavanlarındaki manzara resimleriyle ünlü Sarı Salon, çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen değerli döşeme eşyası, birbirinden zarif çini sobaları, vazoları, görkemli ve oymalı yatak takımlarıyla çok sayıda salon ve oda, imparatorluğun son yıllarının ince beğenisine tanıklık etmektedir.

Şale Köşkü, Cumhuriyet döneminde, kısa bir süre için lüks bir kumarhane olarak işletilmiş, daha sonraysa eski işlevini sürdürerek aralarında İran Şahı Rıza Pehlevi, Suudi Arabistan Kralı Faysal, Ürdün Kralı Hüseyin, Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno, Etopya Kralı Haile Selasiye, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle gibi adların da bulunduğu konuklara kapılırını açmıştır.

Günümüzde Yıldız Şale Köşkü, TBMM’ne bağlı Milli Saraylar bünyesinde bir müze-saray olarak ziyaretçilere açık tutulmakta, bahçesindeyse ulusal ya da uluslararası boyutta resepsiyonlar düzenlenmektedir.

İlgili Makaleler