Tarih

Yeni Sömürgecilik Nedir? Tanımı, Örnekleri

tarih/emperyalist-abd Yeni Sömürgecilik

Birbirlerinden uzak olaylar rasgele yaklaştırılırsa, aralarında hiçbir bağlılık münasebeti yok gibi görünür; fakat eğer bunlar, birbirlerini takip edişlerindeki şekle göre tetkik edilirlerse, görülür ki, her biri kendinden öncekine bağlanmakta ve vadeler birbirini takip ederek seri tamamlanmaktadır.

Albert Sorel, Avrupa ve Fransız İhtilâli, Çev. Nahit Sırrı Örik’ten aktaran Prof. Dr. Emre Kongar, Toplumsal Değişim Kuramları ve Türkiye Gerçeği, s. 18.

BİR

“Daha soylu ve daha erkek insanlardan doğan, daha yüksek insanlıklar önünde, alçak uygarlıkların ve çürümekte olan ırkların ortadan kalkması, Tanrının sınırsız tasarısının bir parçasıdır.. Amerikan fabrikaları, Amerikan halkının kullanabileceğinden daha fazlasını yapmaktadırlar. Amerikan toprağı tüketebileceğinden fazlasını çıkarıyor.Tutacağımız yol bizim için çizilmiş bir yazgıdır, Dünya ticareti bizim olmalıdır, olacaktır.Ve bunu anamızın (İngiltere) örnek olduğu biçimde yapacağız. Bütün yeryüzünde Amerikan ürünlerinin dağıtım noktaları olarak ticaret karakolları kuracak, okyanusu ticaret filomuzla kuşatacak ve büyüklüğümüzle orantılı bir donanma meydana getireceğiz. Ticaret karakollarımızın çevresinde bizim bayrağımızı dalgalandıran ve bizimle ticaret yapan, kendi hükümetlerine sahip büyük sömürgeler kurulacak, kurumlarımız ticaretin kanatları altında bayrağımızı izleyeceklerdir.” Prof.Dr. Türkkaya Ataöv, Amerikan Emperyalizminin Doğuşu, s.79.

İKİ

“Biz, egemen bir hükümetin egemen olduğu topraklar üzerindeki mülkleri ve insanları kendi tasarrufu altında bulundurma hakkına tam manasıyla el atmaya kalkışmıyoruz…Sadece, uluslararası, özel yatırımcı için cazip şartlar yaratılmasının, onlar hesabına,akıllı ve basiretli bir politika olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla, yardımgörüşmelerimizde ve doğrudan yardım müzakerelerimizde, özel yatırımın öneminin belirtilmesi için, her zaman ve mümkün olan her yerde Elçiliklerimiz aracılığı ile yetkilileri etkilemeye çalışıyorum” ABD Dışişleri

YENİ EMPERYALİZM
“Savaşın (İkinci Cihan Savaşı’nın) sonucu ne olursa olsun, (Amerika) hem Dünya sorunları, hem hayatının her veçhesinde bütün fırsat, sorumluluk ve tehlikeleriyle birlikte, bir emperyalizm siyaseti sürdürecektir… İngiltere bu çatışmadan (İkinci Cihan Savaşı’ndan) yardımımız sayesinde yenilmeden çıksa bile, ekonomik bakımdan o kadar sıkıntıya uğrayacak ve prestiji o kadar sarsılacak ki, dünya politikasında uzun süredir kurduğu üstünlüğü koruyamayacaktır. İngiltere, olsa olsa, Amerika’nın ekonomik kaynaklarıyla askeri ve deniz gücünün ağırlık merkezini teşkil ettiği yeni bir Anglo-Saxon emperyalizminin küçük bir ortağı olabilir. Aslında, Küba ve Filipinleri işgalimiz ve geçen (Birinci) Cihan Savaşı’na katılmamızla son çeyrek yüz yıldır çizdiğimiz yönden ayrılmamız mümkün değil.” [1]

Bu sözler, 10 Aralık 1940’ta söylenmiş. Emperyalist siyasasını, yeni boyutlara taşıma kararının bu açıklaması, ABD Ulusal Endüstri Konferansı’nda, Konferans Başkanı Dr. Vingel Jordan taralından yapılıyor. Bu tarihte ABD daha savaşa girmemiştir ama emperyalizm,savaş sonrası yönünü şimdiden çizmek gerektiğini, bir politika konferansında değil, endüstri konferansında vurguluyor. Nedeni, bu araştırmamızın da konusudur. Yani emperyalizmin özüdür bu neden. Mantığıdır, o mantığın dayandığı nesnel ortamdır. Çünkü yeni emperyalizm, ticaretin bayrağı altında genişleyecek, yayılacak, sermayenin uluslararasılaşmasıyla başlayacak ve az gelişmiş ülkeleri işgal altına alacaktır. Güvenliğini ve bağımsızlığını koruma, ekonomik gelişmesini yardım anlaşmasıyla sağlama savlarıyla; dost gülüşü altında, dostluk, özgürlük, eşitlik aldatmacalarıyla gelecektir.Nedir sömürgeciliğin bu biçem ve yöntem değişikliği ile geldiği yeni sömürgecilik, yeni emperyalizm? Nedir?…Şimdi, bugün Dünya’yı pençesinde tutan gerçeğin, nasıl doğduğunu ve geliştiğini görelim.

Önce, nedir Yeni Emperyalizm, bakalım, nedir gizli işgalle Dünya’yı sömüren ve yöneten olgu? Nedir?

Emperyalizm, askersel işgalli sömürüyü, Ulusal Kurtuluş Savaşları’nın yaygınlaşması nedeni ile sürdüremeyeceğini anlamış ve İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir yöntem geliştirmiştir. Emperyalizm, bu kez dostluk ve yardım anlaşmalarıyla gelmiştir. Hem de,geldiği ülkenin tüm alanlarını denetlemenin yol ve yöntemlerini anlaşmalarla sağlayarak!
Bunun bir başka adı, “Dolaylı İşgal”dir. İşgalci yöntemin, ulusal bir direniş bilinci yaratmasına karşın, bu dolaylı işgal, değil halkın, politika ile uğraşan çoğu kişinin bile farkına varamayacağı bir gizli işgaldir.

İşte ABD, dünyanın az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerine ve Türkiye’ye, bu yöntemle yerleşmiştir. Biliyorum, bu “yerleşmiştir” sözcüğüne kimileri dudak bükecektir.Ancak, Türkiye’nin ve benzeri ülkelerin, 1950’lerden bu yana geçirdiği evreler dikkate alındığında, bu “yerleşme” sözcüğünün yerinde olduğu görülür.

ABD, İkinci Dünya Savaşı öncesi, Büyük Britanya başta olmak üzere, Fransa,Hollanda, Belçika gibi ülkelerin işgalci sömürgeciliğinden çok, Büyük Britanya’nın, uluslararası finans örgütleri -Bankalar- eliyle Dış ticarette elde ettiği egemenliği geliştirmeyi uygun görmüştür. Harry Magdoff’un George S. Moore’dan aktardığı şu değerlendirme görüşümüzü doğrular. Birleşik Devletler Bankalarının, 19’uncu yy.’da İngiltere’nin büyük mali kurumlarının uluslararası finans alanında oynadıkları role hazırlanmaları çok doğaldır. First National City Bank’ın Genel Müdürü Moore, bunun “ulusal devletin doğumundan bu yana görülmedik uluslararası bir bağımlılığa gidiş” yarattığını da söyler.Avrupa Finans Kapitalinin (Alman ve İngiliz bankaları ve bunların şubeleri kanalıyla) Güney Amerika ekonomik ilişkilerindeki etkinliğini National City Bank’ın bir yetkilisi, 1915’te şöyle açıklar;

Bankaların şube açtıkları ülkelerde, kaynak geliştirmesi için kredi sağladıkları,kamu hizmetlerini ve yatırımları finanse ettikleri, hammaddeler için, kendi endüstrileri için pazar yarattıklarını belirttikten sonra der ki:

“İngiliz ve Alman paraları, bu ülkelere rahatça yatırılmıştır. İngiltere ve Almanya, son yirmi beş yıl içinde, Arjantin’e, Brezilya’ya ve Uruguay’a yaklaşık olarak dört milyon dolar yatırmışlar ve bunun sonucu olarak da, ikisi birlikte bu üç ülkenin toplam ticaretinin yüzde 46’sını ellerine geçirmişlerdir.” ABD özel girişiminin ticaret yoluyla sömürü stratejisi bu görüşlerden doğmuştur.Yeni emperyalizmin (yeni sömürgecilik) altyapısı, dünya kapitalizminin genişleme, yayılma ve ticaretin uluslararası niteliğe dönüşmesi süreci ile başlamıştır. Sanayi Devrimi ile hammadde gereksiniminin ulusal sınırlar Dışından karşılanması zorunluluğu, endüstrilerin birleşmesi ve hammadde kaynaklarının arattırılması ve yeni alanlar keşfedilmesine yöneltti.

Harry Magdoff’un The Business History Review Spring 1959’dan aktardığı gibi:

“Doğal maddeler işleyen endüstriler başta olmak üzere, birçokları hammaddelerini kendi kontrollerine almışlardı. Başka bir deyişle, iş ekonomisi endüstrileşmişti. Belli başlı endüstriler, büyük dikey bütünleşmeye gitmişler, merkezi girişimler haline gelmiş birkaç firmanın hâkimiyeti altına girmişlerdir.” (2)

Bu birleşme ulusal planda olduğu gibi, uluslararası planda da olmuştur. Çünkü, çok söylendiği gibi, kapitalin milliyeti yoktur. Büyük sermayenin doğuşu ya da sermayenin enternasyonalleşmesi sömürgecilik siyasasında önemli bir aşamadır. Ticaretin uluslararası aşamasında, yabancı kapitalle işbirliği yapan yerli şirket ve işadamları kanalıyla, az gelişmiş ülke ekonomilerinin denetimi ve yönlendirilmesi ulusallıktan çıkmıştır. Bu olgu, uluslararası ticaretin yeni pazarlara açılma sürecine denk gelir. Bu süreci, kredi ve borç verme ya da yardım anlaşmaları izler, işte bu mekanizma, yeni emperyalizmin gizli işgal yöntemidir.
Özetle, sanayi devrimi hammadde kaynaklarının denetimi, endüstrilerin birleşmesi,ticaretin enternasyonalleşmesi, yeni pazarlara açılma… Ve yeni emperyalizm! Türkiye’ye gelen, ekonomik ve sosyal sorunlarımızla ilgili raporlar düzenleyen ve bize kalkınma stratejileri öneren her uzmanın, “ağır sanayiyi bırakın, siz Avrupa’nın yiyecek ve tahıl tarlası olun” önerileri işte bu sistemin önerileridir. Böylece hammadde kaynakları emperyalizmin hizmetine ve denetimine sunulacaktır.
Hammadde kaynaklarını denetleme, yeni pazarlar, az gelişmiş ülkelerin özel girişimleriyle (komprador burjuvazi) işbirliği yapılarak sağlanır.

“Büyük emperyalist tekeller, geri kalmış ülkeleri hafif sanayiye yöneltmek yoluyla da (Thornburg, 1948 tarihli raporunda Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nın, Kırıkkale Silah Fabrikaları’nın tasfiyesini öneriyor ve Türkiye’nin tarım ve hafif sanayi ile kalkınacağını belirtiyordu/notumuz) yeni bir sömürüye girişmişler ve yerli kompradorlarla sömürü ortaklıklarını kurmuşlardır. (3)

Bu yolla, o ülkelerdeki sosyal ve ekonomik gelişmeler de denetim altına alınır. Bu ülkelerin artı değeri uluslararası şirketlere akar. Hançerlioğlu’na göre:

“Kendi ülkelerini sömürten yerli kompradorların emperyalist burjuvaziden aldıkları kâr payı, göreceli olarak bir dilenciye verilen sadaka ölçüsündedir. Açık bir deyişle, yerli komprador burjuvazi, bir sadaka karşılığında, emperyalistlerle ortaklıklar kurarak kendi yoksul halkını sömürmektedir.” (4)

Bu gerçeği, sosyalist sistemin dağılışından sonra tartıştığımız kimileri, “iyi ama bugünkü geldiğimiz noktayı bu ilişkilere borçluyuz, biraz gelişmiş isek ve gelişmeyi sürdürecek düzeyde isek, bunun yararları da gözardı edilmemelidir.” yanıtını verdiler.

Bu yanıtı, Orhan Hançerlioğlu’nun şu değerlendirmesi ile karşılayalım:

“Ama” diyor Hançerlioğlu,”… bu sadaka, komprador burjuvaziye kendi yoksul halkının yaşama düzeyi ile ölçülemeyecek üstünlükte çok yüksek bir yaşama düzeyi sağlamaktadır!” (5)

Geçmiş yıllara bakarak ülkemizde, göreceli de olsa bir gelişme gözlenebilir. Ancak, bu gelişmenin karşılığı iç ve dış borçlardır.[*] Ve bu borçları, bizim çocuklarımız ödeyeceklerdir.Onlara, borçsuz ve çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış bir ülke yerine borçlu, sorunlu ve Diş borçlar: (1992 sonunda) 54,7 milyar dolar, her iki borçta da faizler hariçtir bağımlı bir ülke ve sistem bırakmanın ayıbını unutmayalım!Görülüyor ki, her gelişmişlik kendinden daha geri olan kesimin sırtındaki yüktür. Az gelişmiş ülkenin işbirlikçi burjuvası, kendi hlklını; onun bağlı olduğu emperyalist sistem ise,ikisini birden sömürür. Bu gerçek hiçbir zaman değişmez. Sosyalist sistem ayakta iken de böyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.

Prof. Benham, “Az Gelişmiş Ülkelere Ekonomik Yardım” adlı yapıtında der ki:

“Yoksul ülkelere yardım ederken, kendi kârlarımızı artırdığımızı bilmek hoşumuza gider.” (6)

Yeni emperyalizm bu sömürü çarkını, kendi denetimindeki uluslararası finans kapitalin, AID, İMF, Dünya Bankası, Konsorsiyumlar gibi örgütleriyle döndürür.
Emperyalizmin çıkan için her yol meşrudur. Dean Rusk, “Birleşik Devletlerin, ulusal çıkarları,uluslararası çıkarlara feda edildiği için değil, uluslararası çıkarları diğer uluslara zorla kabul ettirdiğine” ilişkin eleştirilere yanıt verirken; bunun ABD’nin Dünya liderliğinin sonucu olduğunu savunarak, ‘kanımızca’ diyor, “bu eleştiri bizim ve uluslararası hukukun güçlü olduğunun kanıtıdır.” (7)

Bu yanıtın altında yatan, ABD’nin kendi gücüne ve idealizmine olan güvenidir. “Biz haklıyız, çünkü güçlüyüz” demek istiyor Dean Rusk.Uluslararası şirket çıkarları, ulusal çıkarıdır ABD’nin. Rockefeller de, “Standart Oil için iyi olan, ABD için de iyidir,” der. Claude Julien, “Özel çıkarlar ve ulusal çıkar birbirine bağlı olduğuna göre, bu çıkarların birbirine karışmaları/müdahaleleri de birbirine bağlı olmalıdır,”der ve Dünya Bankası Başkanı Eugene R. Blok’un şu açıklamasını aktarır:

“Bizim dış ülkelere yardım programımız, Amerikan özel teşebbüslerinin yararınadır. Bu programlar başlıca şu yararları sağlar:

-Dış ülkelere yardım, Amerikan malları ve hizmetleri için doyurucu ve doğrudan pazar sağlar.

– Dış ülkelere yardım, Amerikan şirketleri için yeni pazarların denizaşırı gelişimini hızlandırır.

– Dış ülkelere yardım, yardımdan yararlanan ülkelerin ekonomisini, serbest teşebbüs sistemine yöneltir; bu sayede de Amerikan firmaları gelişebilir.”
Claude Julien şöyle sürdürür: “Doyurucu ve doğrudan pazar, yardımdan yararlanan ülkeleri, aldıkları kredinin ortalama yüzde 80’ini Amerika’dan satın alınacak mallara ayırmaya mecbur eden -anlaşma- hükmüne bağlı olarak açılır.” (8)

Hakan Evrensel

Dipnotlar;

(1) Prof.Dr. Türkkaya Ataöv, Amerikan Emperyalizminin Doğuşu, s. 143.

(2) Harry Magdoff, agy. s.39.

(3) Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, Cilt 7, s.298, Yeni Sömürgecilik maddesi.

(4) Orhan Hançerlioğlu, agy., s. 299.

(5) Orhan Hançerlioğlu, agy. s.298.

İç borçlar: (1992 sonunda) 175 trilyon 155 milyar TL.,

(6) Orhan Hançerlioğlu, agy. s.299.

(7) H. Magdoff, agy. s.55.

(8)
Claude Julien, Amerikan İmparatorluğu, s. 275.

İlgili Makaleler