Tarih

Uluslararası Şirketler, Çok Uluslu Şirketler

felsefe/cokuluslu Uluslararası Şirketler

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri uygulanan ve adına “Yeni Dünya Düzeni” denilen emperyalist sistemin temel unsurları, uluslararası şirketlerdir. Günümüzde bu şirketlerin gücü o denli artmıştır ki, bunlar artık yalnızca ekonomi kurallarını değil dünya siyasetini de belirlemektedirler. Küreselleşmenin öncüleri ve taşıyıcıları bunlardır. Ford’un ekonomik gücü Suudi Arabistan ya da Norveç’ten büyüktür. Philip Morris’in yıllık satışı, Yeni Zelanda’nın GSMH den fazladır.

Yeni dünya düzeni ideolojisi, İkinci Dünya Savaşı öncesi dünya koşullarına açılan bir kapı gibidir. Anlayış ve amacının temelinde, devletçi ekonomik uygulamalara ve ulusal bağımsızlık eylemlerine karşıtlık vardır. Ekonomik, politik ve askeri yapılanmalar ve bu yapılanmaları düzenleyen  uluslararası antlaşmaların tümü, bu karşıtlık üzerine oturtulmuştur. Yeni düzen politikalarının ekonomik amaçlarının gerçekleştirilmesi, bu amaçları gerçekleştirecek  araçların geliştirilip güçlendirilmesiyle olanaklıdır. Bu araçlar uluslararası şirketlerdir. Uluslararası antlaşmaların, şirketlerin istek ve gereksinmelerini karşılayan maddelerden oluşmasının temel nedeni bu olmuştur.

Uluslararası şirketler vergi vermez ve mali açıdan denetlenemezler. Bugün uluslararası şirketlerin küresel faaliyetlerini değil denetlemek, izlemek bile olası değildir. Son derece değişik yapılanmaları, ulusal yasalardan sıyrılma yetenekleri siyasi ve mali güçleriyle uluslararası şirketler, çağımızın ekonomik bukalemunları olmuşlardır.

Bitmeyen Oyun- Metin Aydoğan

“Uluslarası şirketlerin ekonomik faaliyetleriyle ait oldukları ülke hükümetlerinin politik uygulamaları arasında  birbirini tamamlayan çok yönlü ilişikileri vardır. Dünyaya biçim veren bu ilişkilerde kar transferi her zaman temel amaçtır ve bu amaca yönelik eylemlerde şirket çıkarlarının korunmasından başka hiçbir değere yer yoktur. Ulusal ekonomilerin çökertilmesi, tarımsal hegemonya, ekonomik-mali-askeri ambargo, ticari tecrit, madenlerin ve petrol kaynaklarının denetim altına alınması yaygın küresel uygulamalarıdır. Amerikalı petrol arama şirketi ARCO 1989’da Türkiye’de petrol arama yetkisi aldı. Diyarbakır yakınlarındaki Kayayolu sahasında açtığı kuyuyu petrol olmadığı gerekçesiyle bir süre sonra kapattı. 10 yıl sonra TPAO aynı yerde yaptığı çalışmalarla Kayayolu’nda bölgenin en zengin petrol yatağını buldu. ABD Hükümeti geleceğe yönelik siyasi hesapları için ARCO‘yu kullanmıştı.”

“Uluslararası şirketler dış yatırımlar için gerekli olan sermayenin ancak % 10-15 gibi çok küçük bölümünü, kendi öz kaynaklarıyla karşılarlar. Geri kalan bölümün finansmanı sermaye ihraç edilen ülke kaynaklarından karşılanır. Böylece, uluslararası şirketlerin gerçekleştirdikleri hızlı büyümenin arkasındaki temel besleyici güç, merkezden yapılan sermaye aktarımları değil, bu şirketlerin dışarıda “yarattıkları” kaynaklardandır. Burada, bir miktar başlangıç desteğinden sonra kendi kendini besleyen bir süreç sözkonusudur.

“Sermaye kaynakları her zaman kıt olan azgelişmiş ülkeler, sınırlı birikimlierini uluslararası şirketlerin kullanımına vererek, ulusal varlıklarını kendi kendine yok eden bir konuma düşerler. İMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların verdiği borçların büyük bölümü yerel ortaklar aracılıyla uluslararası şirketlere aktarılır. Bu şirketler kullandıklaı sermaye miktarıyla kıyaslanamayacak orandaki büyük karları ülkelerine transfer ederler. ABD şirketleri dış ülkelere 1966-1975 yılları arasında (yerel borçlanma dahil) 44 milyar dolarlık yatırım yaptılar. Yatırım sermayesinin değerlerini korumasına ve kredi borçlarının  tamamen ödenmesine karşın, aynı dönemde ABD’ne 90,1 milyar dolar net kar aktardılar. Aynı dönemde 4,1 milyar dolarlık petrol yatırımı yaptılar, buna karşın 28,5 milyar dolar kar transfer ettiler. Brezilya’da bir dönem Planlama Bakanlığı’da yapan ünlü ekonomist Prof. Furtado uluslararası şirketleri bir benzetmeyle şöyle anlatıyor: “Uluslar arası şirketler baz egzotik ağaçlar gibidir. Bu ağaçlar, belli bölgelere dikilince, bütün suyu toplar ve araziyi kurutur. “

YENİ DÜNYA DÜZENİ, KEMALİZM VE TÜRKİYE – Metin Aydoğan


ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER

İktisatta tanımı üzerinde uzlaşılmamış kavramlardan biri de “çok uluslu şirket” kavramıdır. Tanımını yapmadan önce mahiyeti üzerinde durulması tanımın anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır.

Çok uluslu şirketlerin kuruluşunu ve faaliyetlerini M.Ö.3000 yıllarına götüren yazarlar vardır. O yıllarda Mezopotamya’da merkezleri olan bu çok uluslu şirketler kıymetli taşlar, köle, yün vb. malların ticaretini yapmaktaydı. Bu işlerle uğraşan iş adamlarının çok iyi örgütlen­miş bir ticaret ağları olduğu gibi, Asya ve Av­rupa’da da kolonileri bulunmaktaydı. Fakat sözkonusu şirketler ne bugünkü yapıda idi, ne de o zamanlar ticarette royalti sözkonusuydu.

Geçmişi bu kadar gerilere götürülmesine rağmen denilebilir ki, çok uluslu şirketlerin uluslararası iktisadi faaliyetleri esasen 1950’lerden sonra yoğunluk kazanmıştır. Bunun ne­deni dünya ekonomisinde 1950’lerden başlayıp 1960’ların ortasına kadar süren olumlu gelişmedir. Bu dönemin istikrar havası şirketlerin uluslararası ekonomik faaliyetlere yönelmesine olduğu kadar, karar alma ve politika yapma imtiyazı yine merkezde olmak kaydıyla, başka ülkelerde yatırım ve üretim faaliyetininde bulunmanın riskini de azaltmıştır.

Sorunun bir başka cephesi de kapitalizmin çehresiyle ilgilidir. Denebilir ki, çok uluslu şirketler kapitalizmin, çağdaş iktisadi organizasyonlarıdır. Dünya çapında kazanç getiren kay­naklara el atma biçiminde gelişip, zamanla merkezden uzakta kendi başına karar alabilen ve politika yapabilen kurumların ortaya Çıkmasıyla, Dünya ekonomisinin entegrasyonu da gittikçe kolaylaşmıştır. Bugünkü veçhesiyle bakarsak, aldığı kararlarla ve uyguladığı politikalarla ülke ekonomilerini de etkileme gücüne sahip olan bu şirketler, boyutları itibariyle ülkelerle mukayeseli bir sıraya Konsalar, çoğu ülkelerden daha büyük iktisadi büyüklüğe sahip oldukları görülür. İşte böyle karmaşık bir organizasyonu bütün unsurlarıyla bir ta­nımın içine sıkıştırmanın zorluğu bu konudaki tanımların da çok ve çeşitti olmasına yol açmıştır.

Çok uluslu şirket, iki ve daha çok ülkede kendisine bağlı birimleri aracılığıyla kazanç (ya da kâr) getiren faaliyette bulunan ve tüm birimlerini uluslararası düzeyde ilgilendiren kararlar alan ve bu kararlan uygulamak için merkezden temel politikalar saptayan, merkez yönetiminin kendi ülkesine bağlı duygulardan mücerret kişilerden oluşan ekonomik organizasyonlar olarak tanımlanabilir. Yaptığımız bu tanımlamada geçen bazı önemli kavramlara biraz daha yakından bakmak yararlı olacaktır.

Tanımdaki ilk kilit kavram kazanç ya ila kâr getiren faaliyet kavramıdır. Bundan anlaşılan, ikiden, çok ülkede doğrudan reel yatırım yapmak ve bu yatırım faaliyetinden bir kazanç ya da kâr sağlamaktır. Yoksa, satış acentaları şeklinde ana ülke dışına taşmak veya portföy yatırımı şeklinde bir yatırım faaliyeti içine girerek başka şirketlerin hisselerini almakla olanlar bizim tanımladığımız çok uluslu şirket kavramından uzaktır. Bazı yazarlar kazanç getiren faaliyetle bulunmayı yeterli bulmayıp satış hasılatının belli bir düzeye çıkması gerektiğini ileri sürmektedirler. Mesela Reymond Vernon, bir şirketin çok uluslu sıfatına layık olabilmesi İçin satış hasılatının en az 100 milyon Amerikan doları olması gerekliğini ileri sürmektedir. Toplam satış hasılatını olduğu kadar istihdam ettikleri işgücünü de tanımlamalarda dikkate alanlar olmaktadır.

Bizim kabul ettiğimiz tanımlamada üzerinde durmamız gereken ikinci ana kavram ülke sayısıdır. Tanımda kazanç gedren faaliydin en az iki ülkede gerçekleşmesi gerektiğini belirttik. Buna göre ana ülkede üretim faaliyetin­de bulunan ama başka ülkelerde satış temsilciliği şeklinde örgütlenen ya da başka şirketlerin hisse senetlerini alan şirketi çok uluslu saymamız mümkün değildir.

Çok uluslu şirketlerin temel özelliklerinden biri de, bütün bilinilen ilgilendiren kaıvılann tek merkezden alınması, bir başka deyişle, merkezin uzantıları hüviyetinde bulunan ana ülke dışındaki şirketlerin kendi başlarına bütünü ilgilendiren kararlar alamamaları ve uvgulayamamalarıdır. Şirketin bütününü ilgilendiren bu konuların başında neyin üretileceği, hangi teknolojinin kullanılacağı, Üretim faaliyeti süresince kaynakların kullanılması ve denetimi, üretim faaliyetini aksatması, muhtemel unsurların belirlenmesi ve hangi tedbirlerin alınacağı gibi hususlar olarak merkezden alınacak ve uygulanacak temel politika kararlarıdır. Bu konuların birinde veya bir kaçında adem-i merkeziyetçilik, karar ve politika çatışmasına neden olabilir. Bu demek değildir ki, faaliyetin bütün unsurları en ince ayrıntısına kadar merkezden belirlenir. Bu mümkün olmadığı gibi, gerekli ve verimli de değildir. Şirketler aniden karşılaşabilecekleri konularda kesintinin olmaması için elbette ilk kararı kendileri vermek zorundadır. Karar mekanizmasının merkezden oluşturulmasını şirket sermayesinin % 50’den fazlasının merkezin hissesi olmasına bağlayanlar da vardır. Fakat asi olan etkinliktir ve etkinliğin gerektirdiği karar mekanizmasıdır.

Günümüzün çok uluslu şirketlerinin en önemli hüviyetlerinin başında, sürükleyici unsur olarak ana ülkenin ekonomik çıkarlarını da dikkate alsa bile, adeta bağımsız, kendi bütünlüğünü korumaya yönelmiş, kân artırma yolunda milli duyguları zayıf görülen ve sadece kendi ivmesiyle, prensiplerine bağlı yöneticilerin yönetiminde bulunmasıdır. Bu, özellikle bugün, nasıl dünya siyasi sınırlarla ayrılarak ülkelere dönüşmüşse aynı görünüm etkinlik alanı itibariyle çok uluslu şirketler için de sözkonusudur diyebiliriz.

Yukarıda verdiğimiz çok uluslu şirket tanımı, Birleşmiş Milletler yayınlarında da kullanılmaktadır. Bu tanıma göre de ikiden fazla ülkede üretim faaliyetinin gerekliliği, birimlerin, merkezle ve birbirleriyle karar uygulama ve kaynakları kullanma itibariyle sıkı ilişkilerinin gerekli olduğu vurgulanmaktadır.

Çok uluslu şirketlerin bugünkü dünyada icra ellikleri fonksiyon üzerinde de kısaca durmakla yarar vardır. Uluslararasında faktörlerin hareketi, bu şirketler aracılığı ile yürütülmektedir. Yabancı sermaye ve teknolojinin transferi de yine bu şirketlerin mekanizmasıyle gerçekleşmektedir. Fakat bu ilişkiler ağının gelişmiş ülkeler için ortaya koyduğu sonuçlar ile geliş­mekte olan ülkeler bakımından ortaya koyduğu sonuçlar aynı değildir. Biır kere belirtmek gerekir ki, çok uluslu şirketler gelişmiş ülkele­rin gelişmekte olan ülkelerdeki nüfuz aletleridir. Kendi ülkelerinde çok uluslu şirket büyük ölçüde üretime katılarak yararlı olmağa çalışırken, gelişmekte olan ülkelerde talep kalıpla­rını zorlayarak halka çağdaş araçlarla üretmediklerini tüketme alışkanlığı kazandırmakta, azgelişmiş ülke piyasaları fiilen bu şirketler arasında paylaşılmaktadır. Bazı yazarlar buna “yeni sömürgecilik hareketi” demektedir.

Çok uluslu şirketler, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli üretim alanlarında durama göre kâh yalnız başına, kâh yerli ortaklarla işbirliği içinde faaliyette bulunmakta­dır. Çoğu gelişmekte olan ülke gibi Türkiye de istihdamı artırma, teknoloji transferi, döviz girdisi sağlama, Ödemeler bilançosunun denkleşmesi gibi amaçlarla ve uygun yasal düzenlemelerle yabancı şirketlerin ülke içinde yatırım ve üretim faaliyetine izin vermiştir. 6224 sayılı yabancı sermayeyi Teşvik Kanunu bu, amaçla düzenlenmiştir. 1976 yılında 26’sı ABD, 2’si Hollanda-İngiltere, 8’i İngiltere, 3’ü Fransa, 15’i Almanya, 5’i İsviçre, 2’si İtalya, 2’si Kanada, 5’i İsveç olmak üzere toplam 68 şirket Türkiye’de faaliyette bulnuurken; 1982’de bu rakam 95’e çıkmıştır. Bunların 24’ü Almanya’ya 14’ü ABD’ye, 2’si Avusturya’ya, 2’sİ Belçika’ya, 4’ü Danimarka’ya l’i Finlandiya’ya, 7’si Fransa’ya 6’sı Hollanda’ya, 5’i İngiltere’ye 3’ü İsveç’e, 7’si İsvirçe’ye, 6’sı İtalya’ya, 2’si Japonya’ya, l’i Kanada’ya, l’i Kuveyt’e, 4’ü ülke ortaklığ,ı 6’sı ise uluslararası kuruluşlara aittir. Toplam sermaye içindeki payları % 31.18’dir. 1986 yılı sonu itibariyle giren yabancı sermaye miktarı 1803 milyon dolar olmuştur. 1986 yılı sonu itibariyle ülkemizde faaliyette bulunan yabancı firma sayısı da 610’dur.

Son yıllarda Türk ekonomisinin dışa açılma sürecine girmesi bazı yerli firmaları uluslararası piyasalarda faaliyete zorlamıştır. Türkiye’nin halen uluslararası düzeyde, piyasa için üretimi birden fazla ülkede sürdüren şirketi çok azdır. Bu şirketlerin çoğu geçici ihalelerle uğraşmaktadırlar. Bunların bir kısmı da yeniden Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı şeklinde dönmektedir. Bunun sebebi, yabancı sermaye yatırımlarına tanınan avantajlar kadar ülke riskinin büyük ölçüde düşürülmüş olmasıdır.

(Emin ERTÜRK) SBA

Çok uluslu şirket

Çok uluslu şirket en az iki ülkede üretim ve hizmet sunan şirket. Bazı büyük çok uluslu şirketin bütçeleri pek çok küçük ülkeyi geçmektedir. Dünyanın en büyük 100 ekonomisinden 51’i çok uluslu şirketlerdir. Uluslararası ilişkilerde, ekonomik güçleri, geniş finansal kaynakları ve lobi çalışmaları sayesinde güçlü bir etkileri bulunmaktadır.

Çok uluslu şirketler, küreselleşme sürecinde çok önemli bir rol oynamışlardır. Ellerindeki geniş yatırım kapasiteleri sebebiyle devletler çok uluslu şirketleri kendi ülkelerine çekebilmek için düşük vergiler, rahat çevre ve iş yasaları uygulamaya başlamışlar ve bir süre sonra da bu bir yarışa dönüşmüştür. Doğrudan yabancı yatırımın birincil kaynağı oldukları için özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan devletlerin ekonomileri ve sosyal politikaları üzerindeki etkileri devam etmektedir.

Vikipedi

İlgili Makaleler