ŞİZOFRENİ
ŞİZOFRENİ
Şizofreni terimi,
nedeni henüz tam olarak bilinmeyen, en belirgin özelliği kişilik bölünmesi
olan zihinsel belirtiler gösteren bir hastalıklar kümesini adlandırmak için
kullanılır. Bu hastalıklar kümesinin tamamının birlikte aynı genel hastalığı
mı oluşturdukları, yoksa her birinin ayrı birer hastalık mı oldukları, hatta
hastalık olup olmadıkları konusunda bir fikir birliği yoktur.
Şizofoenik denilen
insanlar, hiç bir şekilde bilinen sezişlerin abartılması ya da uzamasıyla
açıklanamayacak garip yaşantılar geçirirler. Bireyin psikolojik yapısını oluşturan
hemen bütün unsurlar (duygular, düşünceler, algılamalar, dürtüler ve hareketler)
bozulur ya da anormaüeşir. Hastalık bir çok biçimde seyredebilir, ama genel
olarak gidiş ani alevlenmeler ve araya giren tam olmayan geçici iyileşme
dönemleriyle hastalığın süreğen bir hâl alması, bireyin toplumsal yaşamdan
kopması, yeteneklerinin gündelik faaliyetlerini yapamayacak ölçüde azalması
şeklindedir.
Şizofreni en sık
olarak erken yetişkinlik döneminde {20-30 yaş) görülür, ama ergenlik, hatla
çocukluk döneminde de görülebilmektedir. Yakın zamanlara kadar 45 yaşın
üzerinde ortaya çıkmayacağı şeklinde ge-neİ bir kanaat varolduysa da, bugün
hastalığın hayatın geç dönemlerinde de ortaya çıkabileceği kabul
edilmektedir. Başlangıç, her kişilik tipinde patlama tarzında birdenbire
olabileceği gibi, genellikle şizoid denilen toplumsal ilişkileri alabildiğine
kısıtlı, çekingen ve içine kapanık kişilerde sinsi bir seyir izleyerek ortaya
çıkar. Erkeklerde ve bekârlarda, kadınlar ve evlilere göre biraz daha fazla
görülür. Toplumda görülme sıklığının % 0,1 olduğu, sosyo-ekonomik durumun
düşüklüğüyle hastalık sıklığı arasında bir ilişki olduğu, yapılan
araştırmalarda gösterilmiştir. Yine hastalığın gelişmiş ülkelerde sıklığının
ve tedaviye cevap vermeme oranının geri kaldığı söylenilen ülkelere göre daha
fazla görüldüğü, hastalık belirtilerinin kültürlere göre değişiklik gösterdiği
de ileri sürülmektedir.
Genetik çalışmaların
sonucunda tek yumurta ikizlerinin birinde ağır bir şizofrenik rahatsızlık
olması durumunda öbüründe de hastalık gelişme ihtimalinin % 70 olduğu; aynı
cinsten çift yumurta ikizlerinde bu ihtimalin % 15’e düşmesi şeklindeki
bulgular hastalığın genetik bir nedene bağlı olabileceğini düşündürmesine
rağmen bugüne kadar genetik bir elken saptanamamıştır. Yine bu yüzyılın
başında insanın beden ve zihin yapısı arasında ilişki olduğunu ileri süren
teorinin revaçta olduğu dönemde şizofreninin ince, uzun yapılı astetik
tiplerde fazla olduğu sanılmış, fakat bu iddia da daha sonraki araştırmalar
tarafından doğrulanmamıştır.
Şizofreni, modem tıp
tarihinde organik bir neden tesbit edebilmek için üzerinde en çok çalışılan
hastalıklardan biridir. Bugüne kadar gerek hormonların gerek kandaki ve sinir
sistemindeki hücreler arası iletişimi sağlayan aracı maddelerin nicelik ve
işlev bakımından şizofreniklerde normallerden daha fazla farklı olduğunu
göstermeye çalışan sayısız araştırma yapılmıştır. Ölen şizofrenik beyinlerinde
yapılan araştırmalar ve şizofreniye benzer tablolar yapan LSD, mescaline gibi
maddelerin etki mekanizmasının incelenmesi sonucunda bugün şi-zofreniklerin
sinir sistemi işleyişlerinde bazı farklılıklar olduğu gösterilebilmiştir. Cat
Scanning, Beyin haritalaması, Magnetik Resonance Imagİng gibi yeni görsel
tekniklerin gelişmesiyle şizofreniklerin beyin ya-pılannın farklılığına dair
kanıtlar artmaktadır. Fakat bütün bu çalışmalara rağmen şizofreniye neden
olan kesin organik etken veya etkenler henüz saptanamamıştır. Kaldı ki, mevcut
bilimsel çalışma yöntemleriyle şizofreniklerdeki organik farklılıkların
hastalığı yapan nedenler mi, yoksa hastalık oluştuktan sonra ortaya çıkan
sonuçlar mı olduğunu ayırdetme imkânı yok gibi görünmektedir.
Şizofreninin yıllardır
üzerinde tartışılan, fakat bir türlü açıklığa kavuşturulamayan yanlarından
birisi de sınıflandırılmasıdır. Bugüne kadar bir çok şizofreni sınıflaması
önerilmiş, fakat bunlar ilk kez Kraepelin tarafından yapılan sınıflamanın
biraz değişik biçimleri olmaktan öteye gidememişlerdir. Kraepelin şizofreniyi
belli başlı 4 tipe ayı-nn
a) Daha çok kötülük göreceği şeklindeki, sistemli
olmayan hezeyanlarla karakte-rize edilen paranoid tip,
b) Bütün bedenin bir donakal im halinde sabitleşmesinden
durdurulamayan bir galeyan haline kadar değişebilen kalatonik tip,
c) Duygular ve düşüncelerdeki aşın dağınıklık ve
zihinsel kapasitelerin hızla yıkımıyla karakterize edilen sedefrenik tip,
d) Sinsi bir gelişim gösteren toplumsal uygunsuzluk ve
eksant-riklikle belirgin olan basit tip. Şizofreninin organik nedenine yönelik
araştırmalara, aile incelemelerine ve geliştirilen tedavilere cevabına göre
son zamanlarda hastalık, Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Hastalıktaki temel
bozukluk, psikolojik yapının düşünce, duygu, algı unsurlarıyla ilgilidir.
Sanılanın aksine bilinç açık, hasta kendisinin ve çevresinin farkındadır,
bellek ve yönelim yerindedir.
Fikir çağrışımları
kaybolmuş, mantıksız ve saçma düşünceler ortaya çıkmıştır. Ş-zofrenik, düşüncelerinin
başkaları tarafından kontrol edildiğini, fikirleri kafasına başkalarının
soktuğunu ya da tam tersini ileri sürebilir. Düşünce akışı aniden kesilerek,
konuşması birdenbire duraklar. Kelimeleri kendisine göre sıralar, yeni kelimeler
icad eder. Kendine özgü bir konuşma ortaya çıkar. Çeşitli niteliklerde
gerçekte olma ihtimali bulunmayan düşünceleri (hezeyanlar) ileri sürebilir.
Genellikle tek başına toplumdan tecrit edilmiş bir halde kafası bu düşüncelerle
ya da fantazilerle meşguldür.
Duygulan tutarlılığını
yitirmiştir. Ağlanacak bir olaya gülebilir, ama çoğu kere dış dünyaya karşı
lakayttır, duygusal bir künt-lük içindedir.
Daha çok işitsel olmak
üzere hemen her duyu organıyla ilgili olmayan bir şeyi var sanma ya da varolan
bir şeyi değişik algılama tarzında algı bozuklukları olabilir.
Dışardan gözlendiğinde
tutumlarına, davranışlarına bir anlam verilemez; garip el ve yüz hareketleri,
salınmaları, ritüeli andıran hareketleri vardır. Çok ender olarak ba-zan
karşısındakinin söylediklerini ve yaptıklarının aynısını yapabilir. Bugün
şizofre-niklerde bu türden davranış bozuklukları geçmiştekine göre yok denecek
kadar azalmıştır. Bu durum önceden hastaların depo hastanelerinde insani
olmayan koşullarda, uzun süreli kalmalarına bağlanmaktadır.
Hastaların üçte
birinde hastalığın süreğen bir nitelik kazanarak giderek kötüleşti-ği; üçte
birinde zaman zaman araya geçici kısmi iyileşme dönemlerinin girdiği, geri
kalan üçte birinde ise uzun süre hayatlarım aksatmadan sürdürecek düzelmeler
olduğu sanılmaktadır. Hastalığın erken ve sinsi başladığı, tek başına ve bekâr
yaşayan bireylerde daha kötü bir seyir izlediği bilinmektedir. Bugün
hastaların toplum içinde tedavi edilmesi bilinen en uygun tedavi politikasıdır.
Özellikle hastalığın alevlenme dönemlerinde etkili olan bir çok ilaç vardır.
Herşeye rağmen,
radikal olarak bilinen psikiyatrist, antropolog ve felsefeciler şizofreniyle
ilgili yapılan bütün çalışmaları, en insancılları da dahil olmak üzere
şizofre-niklere uygulanan bülün muameleleri olumlu bulmamaktadırlar. Örneğin R.
D. Laing’e göre şizofreni, aklın iktidarı adına bu yolu seçmemiş insanlara
vurulmuş bir damgadır, akıl hastaneleri demahkemeler ve hapishaneler gibi
iktidar kurumlandır. Şizofreni, modern toplum şanlarında seçilecek en sağlıklı
psikolojik yoldur. Yine G. Bateson’a göre şizofreni, organik bir etkenle
ortaya çıkmış bir hastalık değil, ailelerin çocuklarına verdikleri çifte
mesajların sonucu oluşmuş bir iletişim bozukluğudur.
Erol GÖKA