POPÜLİZM
POPÜLİZM
Bir öğreti veya daha
doğrusu bir hareket olarak popülizm pek çok yerde, bazan birbiriyle çelişen
biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Dolayısıyla, popülizm sosyal bilimler
literatürünün kesinliği en az olan terimlerinden birisidir. Terimin anlam çerçevesini
sınırlamaya hizmet edecek herhangi bir uluslararası popülist hareket mevcut
olmadığı için, onu kullananlar geniş sayılabilecek çeşitlilikte hareket veya
fenomenlere “popülist” etiketini verebilmişlerdir. Bu noktada,
mevcut literatürde açık olarak gördüğümüz, bütün bu popülizm çeşitlemesini tek
bir tanımla ifade etmenin pek mümkün olmayışıdır. Isaiah Berlin bu olguyu
“Sinderalla karmaşası” olarak nitelendirir:
“Bununla şunu
kastediyorum: Bir yerlerde kendisine uyacak bir ayağın bulunduğu bir ayakkabı
mevcuttur. Aşağı yukarı uyan çok çeşitli ayak sözkonusudur, fakat aşağı-yukan
uyan bu ayaklarla tuzağa düşmememiz gerekir. Prens durmaksızın, elinde
ayakkabıyla dolaşmaktadır, ve bir yerlerde, emin olabiliriz ki, katıksız
popülizm denebilecek bir ‘ayak’ onu bekler durumdadır, îşte bu, popülizmin
çekirdeği, özüdür.”
Bu Öz arayışı bizi
“halk” kavramına götürecektir. Bu, siyasi yörüngenin sağında,
solunda veya ortasında görülebilen pek çok popülistin dilinde ortak bir
kelimedir. Bu noktada, “halk” kelimesinin, geniş bir bakışla, üç
anlamda kullanıldığına dikkat çekilebilir:
(a) “Polonya halkı” örneğinde olduğu gibi,
siyasi topluluğun bütünü, yani “millet” anlamında;
(b)
daha sınırlı olarak, bir tür seçkinler grubu yahut yüksek tabaka karşısında
“topluluğun fazla imtiyazı bulunmayan üyeleri”ne işaret edecek anlamda;
(c) en geniş ve genel olarak, fertler toplamını ifade
eden “insan kalabalığı” anlamında.
Buradan hareketle, en
gevşek tanımıyla, popülist teriminin ‘halk’ı doğrudan işin içine katan
herhangi bir hareketi tanımlamak için kullanıldığını belirtmek yerinde olur. Bu
halk, daha ziyade yukarıdaki ikinci anlamda; basit, sıradan, fazla eğilimli
olmayan halk; sade vatandaş veya kütledir; şu tabakaları daha ziyade
kavrayacak çerçeveye sahiptir: İşçiler, köylü/çiftçiler, küçük müteşebbisler,
tüccarlar; yanı, küçük, ürkek, yabancıya kapalı herhangi birileri.
Bu noktada bir
sınıflama yoluna gitmek gerekirse; genel olarak sosyal bilimciler popülizme
iki geniş ve farklı cepheden bakmışlardır:
I- Tarımcı popülizm:
Bir anlamda “kır kesimi
köktenciliği”. Burada terim, belirli bir sosyo-ekonomik (abana (ağırlıkla,
çiftçi/köylü) dayanan ve modernleşme süre-
cinde beliren
hareketleri ifade eder. Bu ayırımda, geniş açıdan üç alt-grup örneği verilebilir:
(a) Çiftçi köktenciliği,
(b) entellek-tüel tarımcı sosyalizm, ve
(c)
kendiliğinden gelişen
köylü hareketleri.
2- Siyasi popülizm:
Kır kesimine dayanmaktan çok, geniş halk
tabanına hitap eden, kentli popülist hareketler. Burada seçkin veya imtiyazlı
olanlar karşısında kütlenin harekete geçirilişi, “sokaktaki adam”a
hitap edilme söz konusudur. Bu ayırımda da, gene, dört alt-grup ömeği
verilebilir:
(a) popülist diktatörlük,
(b) popülist demokras
i, (c)
tepkici popülizm, ve
(d) politikacı popülizmi.
Burada, hemen, bu
ayırımların katıksız olmadığını bazı Örnek hareketlerin gruplar arası geçişli
örnekler olabileceğini belirtmek yerinde olur. Gene de belirgin farklılıkları
sınıflamaya elverişli olduğu için konuyu bu gruplarla ele almak geçerli bir
yol olacaktır.
Tarım kesimini önde
tutan popülist hareketler arasında ilk olarak belirtilen “köktenci
çiftçi hareketleri”nin numunelik Örneği 1890’ların Amerikan Halk
Parıisi’dir. Taraftarlarının popülist etiketini benimsediği bu hareket,
çiftçilerin yaşadıkları ekonomik zorluklardan ötürü kendisini göstermiş,
mükemmel bir çiftçi kütlesi hareketiydi; hareketin doğurduğu parti kısa bir
süre Amerika iki-parti sistemini tehdit etmişti. Harekelin sade vatandaşı öne
çıkaran, anü-elitist yönü dikkati çekiciydi; Öyle ki Amerikan popülistlerinin
“halk’ı, “plütokratiar, aristokratlar ve bütün diğer farelerle”
karşılaştırdığı görülmüştü.
Tarımcı sosyalizmi
hedefleyen entcllck-tüel popülist hareketin tipik örneği ise, kötü yönetimin
etkisinde olan aydınların devrime girişmek için halka gittikleri XIX. yüzyıl
Rus devrimci hareketi, Narodnichest-vö’dur. Harekete katılanlar ve yaratan’ar,
Amerikan örneğinin tersine kır kesimi insanları değil, onlar adına hareket
eden aydın kesim idi (Herzen, Çernişevski, Pleha-nov, Bakunin ve bir dizi
üniversite nesli). Anti-Çar, anti-kapitalist ve devrimci olan bu hareketin
öncülerinin düşü, güç kazandırılmış mir’e (köy topluluğu) dayalı yeni bir
toplum kurmaktı. Amerikan popülistleri kır kesiminde tutunup ülke çapında
başarılı olabilmişken, rejime yabancı bir aydın grup olan Rus narodnikleri,
köylülerin destek vermeye isteksiz kalmaları sonucu ancak şehirlerde -teröre
başvurarak- bir süre kısmi başarı kazanmıştır. Marksizm’in ortaya çıkışıyla,
Lenin’in 1917 devrimini sonuca vardıran başarısında popülist doktrinden
yararlanmasının da rolü olduğu söylenebilir. Lenİnci anlamda Rus popülizmi
için bir tanımlama verilecek olursa; popülizm, kapitalizmde gerilemeden başka
birşey görmeyip daha eski feodal sömürü biçimlerinin ortadan kaldırıl mas mı
isteyen, küçük, orta-tabakadan üreticilerin bakış açısı ve tavrıyla kapitalizme
karşı bir protesto olmuştur.
Kendiliğinden gelişen
kır kökenli hareketlerin özünde toprağın kontrolünü elde tutma ve
seçkin/imtiyazlı grupların egemenliğinden kurtulma önde gelmektedir. Dikkat
çekici bir örneği, popülizmin Rusya’dan Doğu Avrupa’ya yayılmasıyla özellikle
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen, “Yeşil Uyanış” diye
adlandırılan, köylü/çiftçilerle, kurulan partilerin hareketleridir. Bu
gruptaki örnekler arasında, Rus Dcvrimi’nin Bolşeviklerin egemenliğinden önceki
devresi, Meksika İhtilali’ndeki Zapatistalar ve halta Cezayir Dcvrimi’ndeki
Fanon’un yol gösterici ligiyle gelişen sömürgeciliğe karşı kır kesiminin
ayaklanışı, verilebilir. Bu çerçevede, popülizmin modernleşme ve onun
sonuçlarının getirdiği problemlere bir cevap olarak doğduğu görülür. Çağdaş
üçüncü dünya için anlamlı bu modelde, ana çelişki bir bütün olarak toplum
(millet) ile eski sömürgeci güçler ve büyük devletler (dış dünya) arasındadır.
Bu bakımdan burada “halk”ın, daha önce sözü edilen anlamaları
arasında “millet” ile denk düştüğü söylenebilir. Bu denkleşme bir
grup popülist hareketi “popülist milliyetçilik” olarak
adlandırmamızı mümkün kılacaktır.
Gene bu çerçevede
sıradan halk ile imtiyazlı seçkinler arasındaki çelişki önemli bir unsur
olarak belirmektedir. Bu noktada, Shils’in popülizme bakışı hayli anlamlıdır
“Büyük kent ve taşra arasında bir gerilim olgusu.” Popülist harekette
bu ayırımın keskin ve çarpıcı bir örneğini Bulgar popülisti Stamboliski’nin
ifadelerinde bulmak mümkündür;
“Köy ve kentte,
görünüşleri ve ihtiyaçları farklı, iki grup insan yerleşmiş bulunmaktadır…
Köylerde, tabiatın getirdiği zorluklar karşısında çalışan, savaşan ve hayatını
kazanan insanlar yaşar. Kentlerde ise tabiatı sömürerek değil de başkalarının
emeğini sömürerek hayatını kazanan bir insan grubu yaşar. Bu, istisnası
olmayan bir kuraldır… Şehir halkı, aldatmaca, aylaklık, yozlaşma ve
asalaklık ile hayatım sürdürmektedir…”
Ana gruplandırmada
“siyasi popülizm” olarak adlandırdığımız ayırımın ilk alt-gru-bunda
bulunan popülist diktatörlük, daha ziyade Latin Amerika’da örneği görülen,
karizmatik bir
önderin, bilinen siyasetin kurallarını aşarak kitlenin desteğini sağlayıp
üstün güç kullanması türündeki hareketlere ad olarak verilmekte. Bu bağlamda
popülizm, kurumlaşmış seçkinlere, bir önder ve -grup yahut sınıf ayırımı
güdülmek siz i n-halk arasında oluşan bir birliktelikle meydan okuma şeklinde
kendisini gösteren bir siyasi hareket olarak tanımlanabilir. Pek-çok Latin
Amerika ülkesi için bu yapı bir siyasi partiye dönüşebilmekle beraber
Iider-halk birlikteliği ve liderin ağırlığı daha dikkat çekicidir. Lider
öncülüğündeki popülizmin örnekleri arasında, Arjantin’de Juan Peron,
Brezilya’da Getulio Vargas, Şili’de Carlos îbanez del Campo, Ekvador’da Jose
Maria Velasco Ibarra, Peru’da Manuel Od-rıa ve Kolombiya’da Jorge Eliecer
Gaitan (1940’Iar) ile Gustavo Rojas Pinilla (1960-70’ler) etrafında odaklanan
hareketler başta gelmektedir. Bu önderlerin çoğunun özelliği askeri bir
geçmişe sahip bulunmaları ve iktidara geldikleri zaman, halkın desteğinin yol
açtığı üstün güçle “büyük şef olarak hizmet vermeleridir. Siyasi parti
örnekleri arasında dikkati çekenler ise, Meksika’da PRI, Brezilya’da PSD,
Bolivya’da M.N.R. Peru’da APRA, Dominik Cumhuriyeti’nde PRD, Kosta Rika’da PLN
ve Venezuela’da Accion Democratica’du.
İmtiyazlı seçkinler
karşısında sadece köylü/çiftçileri değil, aynı zamanda kente taşınmış hoşnutsuz
orta sınıflan da kendisine çeken Latin Amerika popülizminin önderleri sadece
karizmatik “şefler olmayıp orta sınıflar arasından da sivri I ip çıkanlar
olabilmektedir. Özellikle gerilla hareketleri olarak kendisini gösteren bu
“neo-popü-lizm”de, içinde mücadele edilen dünya şöyle tasvir
edilebilmektedir: “Şehirlerde yer-
leşerek, diğer
(kırsal) kesimleri sömürme girişimlerini oralarda kurumlaştıran ‘varlıklıların’
üstün geldiği; bütün mülksüzlerin ve yeryüzünün gadre uğramışları olan, bütün
‘yoksulların’ diğer tarafta bulunduğu bir dünya.” Bu noktada,
ilgilendirdiği kesimler itibarıyla toparlayıcı bir tanımlamayı, en dikkat
çekici şekliyle, di Tella’nın ifadelerinde bulmak mümkündür:
“Kentli çalışan
sınıf veya çiftçilerin desteğini benimsemekle beraber her iki kesimin de
otonom teşkilat gücüyle doğmayan; ayrıca, siatüko-aleyhtan bir ideolojiyi önde
tutan emekçi-ol mayan kesimlerce de desteklenen bir siyasi hareket.”
Demokratik ideoloji
içerisinde bir popülizm çeşitlemesi aradığımızda, karşımıza “popülist
demokrasi” diyebileceğimiz bir tür çıkacaktır. Demokrasilerde halkın temsili
esas olduğuna göre, popülizm bu noktada kendisini gösterecek, ‘temsil’
kurumuna karşı çıkışla ‘halk’ın daha dolaysız olarak karar verme
mekanizmalarına katılımını ifade edecektir. Bu türün gerçekleşmesini sağlayacak
vasıtalar arasında, temsil kurumunun yasalarının halk oylamasına tabi tutulması,
referandumla halkın bazı konularda kanun teklif edebilmesi ve gene referandumla
çokluk itibarıyla mevcut meclise güvensizlik ortaya çıktığında seçimlerin hemen
yenilenmesi gibi Örnekler verilebilir. Böyle bir yapının en önde gelen örneği
İsviçre modelidir. Bunun yanında, özellikle birçok Amerikan eyaleti başta
gelmek üzere, bazı ülkelerde, belirli alanlarda anayasaya dayalı referandum
kurumu yerleşmiş bulunmaktadır.
Siyasi çeşiüemesi
içerisinde “tepkici popülizm” diye nitelenen siyaset tarzı, özellikle
demokratik ülkelerde kitlelerin önyargılannı harekete geçirerek öne çıkan
politikacıların doğurduğu bir örnek olmaktadır. Etnik düşmanlıklar ve aşın
kanat duyarlıklarını uyandırarak kitlelere hitap eden bu tipin çarpıcı bir
örneği, Amerika’da 1960’lar-da gelişen Sivil Haklar hareketi sonucu ırk
ayrımının kaldırılışına açıkça muhalefet ederek bir dönem kahramanlıştınlan
Geor-ge Wallace olmuştur.
Nihayet,
“politikacı popülizmi” diye adlandırılan siyaset tarzı ise
“halk” kavramının en önemli niteliklerinden biri olan “muğlakhğı”nın
imkan verdiği bir siyaset biçimi olarak karşımıza çıkar. Bu model, sözü edilen
belirsizliğin verdiği hareket imkanı ile, belli bir kesim yerine, halkın bütünü
adına konuştuğu iddiasında olan politikacıları ve ideolojisi belirsiz, kesin
ilkeleri ve belirgin açıklıkta politikaları bulunmayan, kütlenin her üyesine
açılmağa hazır halk partilerini ortaya çıkarır. Halk kavramının Popülizm
sınıflaması içerisindeki bu türe en uygun anlamı, daha önce sözü edilenlerin
üçüncüsü olan “insan kalabalığı” olsa gerektir. Zira, zamanımızın
çoğu demokratik rejimlerinde hiç de yabancısı olmadığımız politikacı tipinin,
hatta sadece siyaset alanında değil sosyal hayatta da örneği görülen-sözgelîmi
bir sanat adamı, bir aydın gibi- eğitimli ve seçkin tipinin, dilindeki
“halk adına konuşmak veya yapmak” yahut “halka inmek”
sözleriyle somutlaşan tulumun üstü örtük kastettiği anlamda halk, olsa olsa
“insan kalabalığı” olmalıdır. Bu bağlamda, mevcut yazına bir katkı
olarak, çarpıcı bir niteleme gerekirse, bu şekilde billurların popülist türü
“demagojik popülizm” olarak adlandırmamız mümkündür.
Bir sonucu ulaşma
yolunda denilebilir ki, sözü edilen bu ayınmlandırma ve altgruplar zaman zaman
birbiriyle kıyaslanamayacak farklı olgulara dokunmaktadır. Dolayısıyla
popülizmi bütünüyle kavrayıcı bir tanıma ulaşmak güçtür. Çerçevesindeki
belirsizliğe rağmen “halk” bir kilit kavram olarak popülizmin özünde
mevcuttur. Ca-novan’a “popülizm kavramı mevcut olmasaydı hiçbir sosyal
bilimci onu icat etmek istemezdi” yargısında hak verirken, bugün terimin
bilim dünyasında, birçok dilde -üstelik ortak adla- yerleşmiş olduğunu (sözgelimi
Türkçe’de popülizm, İngilizce’de populism, Fransızca’da populisme,
Ispan-yaca’da populismo) gözden uzak tutmak mümkün değildir. O Halde, gene de
az-çok toparlayıcı bir tanıma ulaşmak gerekirse; Shils’in popülizmin varlığı
için gerekli gördüğü iki temelden söz etmek yerinde olur: 1- Bütün diğer
standartların, geleneksel kurumların ve diğer tabakaların iradesi üzerinde
‘halk’ın iradesinin üstünlüğü, 2- Halk ve onu üstün tutan önderler arasında, kurumların
üzerinde, daha ‘dolaysız’ bir ilişkinin arzu edilirliği. Bu iki temele bir
üçüncü unsur olarak, Worsley’e uyarak, karar verme sürecine “halkın
katılımı”nın varlığım da eklersek, bu esasları toplayan bir model olarak
tanımlayacağımız bir popülizm, yukarıda çeşitlenen grupların çoğu için anlamlı
olacağı ve bir dizi siyasi kültür ve modelde geçerlik taşıyabileceği gibi, bu
şekilde popülizmi demokratik ve sosyalist geleneklerin yeni bir boyutu olarak
görmemiz mümkün olacaktır.
M. Lutrullah KARAMAN