Tarih

Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı-5 Vakıf Sistemi (Medeniyetler Tarihi)

astroloji-2/vakf-osmanl” 254″ 198″ Osmanlılarda Vakıf

İslam´ın sosyal ve iktisadî sistemi, vakıfların gösterdiği gelişmenin önemli sebebidir. Lüks ve israf yasakları harcanabilir ge­lirlerin önündeki alanları daraltmış ve bunların vakıflar yoluyla toplum refahının artmasına yönelmesini sağlamıştır.

Vakıf gayrı menkul ve menkul olarak ikiye ayrılır. İkisinde de esas, bir malı insanların faydalanması için, Allah´ın mülkü hükmünde olmak üzere, ferdî mülkiyet sahasından çıkarmaktır. Asıl vakıf gayr-i menkul vakfıdır. Özellikle bunların gelirleri hayır kurumlarının finanse edilmesine ayrılmıştır.

Gayr-i menkul vakıfların en önemli kısmını oluşturan toprak vakıfları İki kısımda ele alınabilir: Birincisi özel mülkiyet altın­dayken vakfedilen topraklardır. İkincisi devletin mülkiyetini (rakabesini) elde tutarak vakfettiği topraklardır. Bu ikincilere irsadî vakıf denir ve bunların gelirlerinden hazineden alacaklı olanlar faydalanır.

Osmanlı ekonomisinde, XVI. yüzyıl başlarında, toprakların % 6O´ı tımar sistemi içerisinde, %20´si merkezi hazineye, % 20´si de vakıf sistemine dahildi.

Gayri menkul vakıfların ikinci türünü gelir getiren çeşitli yapılar oluşturur ki, bunların başında çarşılar ve ticaret merkez­leri gelir.

Menkul servetin, yani özellikle nakit paraların vakfı tartışmalıdır. Para vakıftan örfe binaen caiz görülmüştür. Osmanlılar bu görüşü tercih etmişlerdir. Para vakıflarım önemli kredi ve finansman kurumlan olarak yaşatmışlardır.

Osmanlılarda kamu gelirlerinin üç kaynağı vardır: Merkezi hazine gelirleri, umar sistemi içerisinde oluşan ziraî gelirler ve vakıf gelirleri. Bugün merkezi bütçe gelirleri içerisinde yer alan diyanet, eğitim, sağlık ve sosyal yardım, bazı yönetim, bayındırlık hizmetlerine aynlan yatıranlar ve vakıflar tarafından finanse edilmekteydi. XVI. yüzyılın ilk yansında merkezî hazine gelirleri toplam kamu gelirleri içinde % 51, tımar sisteminde oluşan gelirler % 37, vakıf gelirleri (bazı emlak dahil) %12 civannda bir paya sahiptiler. Ancak bu %12´lik pay vakıf topraklann geliridir. Binalardan, para-vakıflardan ve diğer vakıflardan elde edilen gelirler buna dahil değildir.

İltizam ve özel mülkleşme eğilimlerinin güçlendiği XVII. yüzyıldan itibaren vakıflarda da bir genişleme olduğu tahmin edilebilir. XVIII. yüzyılda vakıf gelirlerinin % 25´lere yükseldiği ileri sürülebilir.

Yine XVIII. yüzyılda vakıf kurucularının % 80-90´ının askeri zümre mensupları, % 10-20 kadannın ise reaya olduğu görülmektedir. Yine devşirme sisteminin bir sonucu olarak aynı yüzyılda büyük vakıfların % 14´ü köle asıllılar tarafından kurulmuştu.

Osmanlı vakıfları 1826´da Evkaf Nezareti kuruluncaya kadar nazır ve mütevelliler vasıtasıyla idare edilmiştir. Bu dönemde Avrupalıların Osmanlı topraklarında serbest dolaşım, mülk sahibi olma gibi istekleri vardı. Tanzimat, tımar sistemini ortadan kaldırmış, dolayısıyla miri topraklara müdahale kolaylaşmıştı. Vakıflara da müdahale edilebilmesi için, belirtilen Evkaf nezareti kuruldu.

Bu şekilde vakıflar batılılaşma süreci içerisinde tesir ve nüfuzlarını kaybetmeye başladılar. Vakıflara yöneltilen tenkitlerin başında, bu kurumun teşebbüs şevkini zayıflattığı ve kapitalist oluşumu engellediği görüşleri gelmektedir. Mesela Z. Gökalp bu görüştedir.

Ahmet TABAKOĞLU – SBA

Batılılaşma süreci içinde vakıflar bir yandan genişlerlerken bir yandan da tesir ve nüfuzlarını kaybetmeye başladılar. Vakıfların merkezî hazine ve tımar sistemi aleyhine genişlemesini onaylamak mümkün değildir. Buna rağmen bu sistem taşınmazların Müslümanların elinden çıkmasını zorlaştırıyor ve sömürgecilerin kolonizasyon siyasetlerine engel teşkil ediyordu.

Vakıfların oluşmasında şahsî ve ailevî düşüncelerin ve servetin müsadereden korunması amacının önemli olduğu görüşü vardır. Oysa amaç servetleri müsadereden kurtarmak ve aileye gelir bırakmak olsaydı, hayır eserleri değil, gelir getiren eserler daha çok yapılırdı.

Tanzimat, tımar gibi, vakıf sistemini de bertaraf etmeye çalışmıştır. Aslında vakıfların kötü durumları ve ıslahat teşebbüslerine direnmeleri, aleyhlerindeki telakkilerin yerleşmesine imkan ve fırsat veriyordu. Bu telakkilerin başında bu kurumun sosyal güvenlik fonksiyonlarından dolayı teşebbüs şevkini zayıflattığı ve kapitalist oluşumu engellediği görüşleri gelmektedir. Oysa bugün çağdaş bütçelerin önemli gider kalemlerinden birini oluşturan eğitim, bayındırlık, sağlık ve sosyal yardım gibi yatırım harcamalarının çoğunun vakıflar tarafından yapıldığını belirtmek gerekir. Eğer bu sistem İslâm toplumu için zararlı olsaydı, İslam ve Osmanlı medeniyetinin en ileri devirlerinde gelişme göstermesi imkansız olurdu.

Vakıflar aleyhine ileri sürülen görüşlerin liberalist doktrinle yakın ilgisi vardır. Zira bu doktrinin tam ve mutlak mülkiyet telakkisi, vakıfları bir engel olarak görüyordu. Vakıfların bu dönemde içinde bulunduğu kötü durum da onların yeni düzen arayışlarına gerekçe teşkil ediyordu. Özellikle İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren Osmanlı ekonomisinin ve toplumunun kapitalizme geçemeyişi, “ilerleyemeyişi”, “geri kalışı”, Akçuraoğlu Yusuf gibi düşünürler tarafından Osmanlı sisteminde burjuva sınıfının olmayışına bağlanıyordu. Prens Sabahattin aynı şeyi infiradî toplum ve şahsî teşebbüsün yokluğu şeklinde ifade etmişti. Nihayet Ziya Gökalp’ın vakıf sistemini şiddetle eleştirmesi aynı gerekçeye dayanmaktaydı.

Osmanlı’larda Sosyo-Ekonomik Yapı-1
Osmanlı’larda Sosya-Ekonomik Yapı-2 Tımar Sistemi
Osmanlı’larda Sosyo Ekonomik Yapı-3 Esnaf ve Küçük Sanayi
Osmanlı’larda Sosyo Ekonomik Yapı-4 Ücretler-Ulaşım-Maliye-Finansman
Osmanlı’larda Sosyo Ekonomik Yapı-5 Vakıf Sistemi

Klâsik Dönem Osmanlı Vakıf Sistemi – Prof.Dr.Ahmet TABAKOĞLU

astroloji-2/iznik-medresesi” 188″ 192″ İslâm dünyasında ayrı bir yeri bulunan Osmanlı devleti de vakıflara büyük bir önem verdi. Bu devlette, camiler, medreseler, türbeler, ribatlar, tekkeler, mektepler, köprüler, hastahaneler, sulama yol ve kanalları, kervansaraylar, imâretler vs. gibi bir çok dinî hayrî tesis hep vakıflar sâyesinde vücuda getirildi. Onlar diğer müessaelerde olduğu gibi vakıf konusunda da kendisinden önceki Müslüman devletleri örnek aldılar. Nitekim, Osmanlı devletinde, daha ilk beyler zamanında başlayan devletin siyasî ve malî kudretinin inkişafına paralel olarak gelişip artan vakıfların, Osmanlılar dönemindeki ilk müessisi Orhan Gazi olmuştur.

Orhan Gazi, İznik’te ilk Osmanlı medresesini kurarken, onun idaresi için, yeterince gelir getirecek gayri menkul vakfetti. Bu medrese kısa bir müddet zarfında kudretli ilim ve devlet adamları yetişti. Sultan Orhan’ın yaptırdığı ilim ve hayır müesseleri bir hayli fazladır. Nitekim günümüzde Adapazarı şehrinde halen Orhan Bey Camii ve Kandıra’da Orhan Camii adı ile anılan camiiler ile yine Adapazarında medrese, Bursa’da bir cami, zaviye, misafirhane ve ziyâret inşa ederek bunlara vakıflar tahsis etti. Bu hayır eserlerin görevlieri olan müderris, imam, hafız, nakib, tabbah, hakim ve bevvab gibi kimseleri de tayin etti (Ali Himmet Berki “Vakıf kuran ilk Osmanlı Padişahı” Vakıflar Dergisi V, 127-128).

Orhan Gazi’den başlayarak Osmanlı padişahları, sultanları, vezirleri, emirleri, zengin tebaa, pek çok vakıf yaptılar. Konunun fazla uzamaması için bunlara temas etmiyoruz.

Vakıfların idaresi nâzır adı verilen görevlilerce yapılmaktaydı. Zaman içinde idare şekillerinde devlet ve imkanlara göre değişiklikler yapıldı. Kendi vakfı için ilk nâzır tayin eden bizzat Hz. Peygamberdir. Hicretin ilk iki asrında vakıflar “Vâkıf’ tarafından tayin edilen mütevellilerce yönetilirdi. Nâzır, mütevellilerin kontrolcusu olarak, onların işlerinin tamamlanmasına nezâret ederdi. Bunların genel murakabesi de “emiru’l-mü’minîn” olan hafifeye aitti. Abbasiler döneminde bu işi halifeler yapıyordu. Yıldırım Bayezid, her vilayete “müfettiş-i ahkâmı’ş-şer’iyye” tayin ederek vakıf işlerini teftiş ettiriyordu. Osmanlılar döneminde özel şahıslar tarafından kurulan vakıflarla mütevelliler meşgul olmuş, bunlar kadılar vasıtasıyla teftiş ve murakabe edilmişlerdir. Her kadı, kendi mıntıkasındaki vakıfları emrindeki müfettişlerce teftiş ettirdiği gibi, bazan bizzat kendisi de bunları teftiş ederdi. Bununla beraber payitaht kadısı (İstanbul kadısı), bütün vakıfları teftiş yetkisine sahipti (Daha geniş bilgi için bk. Kazıcı, Vakıflar, 7072).

Osmanlılar döneminde 1242 (m. 1826) yılında kurulan Evkaf Nezareti’nden önce vakıflar, vâkıflarının şartlarına göre idare ediliyor ve bunlar ayrı nezâretlerce murakabe ediliyorlardı. Bu nezâretler: Haremeyn, Vezir, Şeyhülislâm, Tophane ümerası ve İstanbul kadıları nezâreti idi. Osmanlıların sonuna kadar devam eden Evkaf Nezâreti, 3. 3. 1924 tarihinde çıkarılan 429 sayılı kanunla ilga edilerek Başkanlığa bağlı bir umum müdürlüğe havale edildi. Böylece Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuş oldu. Cumhuriyetten sonra vakıf mevzuatında ilk mühim değişiklik 5. 6. 1935 tarih ve 2762 sayılı kanunla yapıldı. Bu değişikliklerle vakıf müessesesi kuruluş gayelerinin ve vakıf şartlarının tamamen dışına çıktı ve toplum için görmüş olduğu fonksiyonlar yok edildi.

Şamil İslam Ansiklopedisi -Vakıf- maddesi

İlgili Makaleler