ÖRF VE ADET
ÖRF VE ADET
Örf ve adet,
tanımlamayı güçleştirecek şekilde birlikte kullanılan iki sosyolojik terimdir.
Genel anlamıyla Örf, kanun olmadığı halde, belirli bir toplumun bireyleri arasında
ortak, halk tarafından alışkanlık olarak uygulanan, bulunulan yer ve durumun
şartlarına göre teşekkül eden, akla uygun ve dince iyi kabul edilen davranış
kalıp ve kurallarıdır. Bir başka deyişle örf, toplumdaki bireyler için hayatî
önemi olan belirli durumlarda en uygun davranışı belirleyen kurallardır. Adam
öldürmemek, ırza tecavüz etmemek gibi. örflere aykırı hareket eden ler şiddetle
cezalandırılırlar. Bunlar çoğu defa bir toplumun kanunlarına kaynaklık
ettiklerinden, sözü edilen cezalar kanun yoluyla verilir, İslam hukukunda da
örf, hakkında kesin hüküm bulunmayan konularda vazgeçilmez bir hukuk
kaynağıdır.
Adet ise, bir toplumda
öteden beri uygu-lanagelmiş yazısız, gelenekle nesilden nesi-le geçen, halk
arasında tatbik edilen, iyilik ve kötülük değer hükümlerine göre yapılması ve
yapılmaması gereken hareketleri belirten kurallardır. Resmi toplantılarda koyu
renkli takım elbise giymek, sabahları kahvaltı yapmak, yemekte bıçağı sağ elle
tutmak gibi.
Yukarıdaki
açıklamalardan anlaşıldığı üzere örf ve adetler, sosyal hayatı düzenleyen
kurallar sisteminin bir kısmını oluştururlar. Sosyal bilimciler, bu
düzenleyici kurallara genel olarak “norm” adını verirler. Bir sosyal
norm, belirli bir toplumdaki insanların neyi, ne zaman ve nasıl yapmaları
gerekliğini tayin eden, düzenleyen bir kuraldır. Bunun için bütün insanların
hayatı sabahtan akşama kadar bu kurallara uygun hareketleri ihtiva eder.
Sabahleyin kalkınca el, yüz yıkamak, gerekiyorsa traş olmak, yemeğe otururken,
yerken, yemekten kalkarken belirli hareketlere dikkat etmek vb. Şurası bir
gerçektir ki, her kültür kendi toplumunu birlik ve bareberlik içinde ayakta
tutmak maksadıyla mensuplarının hareketlerini düzenlemek zorundadır. Böylece
davranış kuralları, insanlar için birer hareket klavuzu halini alır; her
defasında insanın şekilde hareket edeceği yerde -ki bu düzensizlik ve davranış
anarşisi doğurur-, bir toplumda yaşayanlarca ortaklaşa kabul edilen hazır
kuralları kullanmak daha pratik ve kolaydır. Herkesin her defasında değişik
değişik davranışlar sergilemesi, toplum içindeki birliği bozar ve sosyal hayatı
çekilmez, içinden çıkılmaz bir kaosa dönüştürür.
Örf ve adetler, zaman
zaman çeşitli toplumlarda sosyal bir problem olmaktadırlar. Bu sosyal
problemin genellikle iki şekilde olduğu görülür: Birincisi, özellikle devrim
yapılan ülkelerde olup reformla oluşturulan hukuk sistemi Örflere
dayanmadığından, çıkarılan kanunlarla örfler arasında bir çaüş-ma meydana
gelir. İkincisi ve muhtemelen daha önemlisi, çok hızlı sosyal ve kültürel
değişme içinde bulunan ülkelerde ortaya çıkan problemdir. Ki, bu da oralarda
bir takım örf ve adetlerin kaybolmasının yanında, bütün geleneksel değerler
ile Örf ve adetlere karşı aydınlarda olumsuz bir (avnn giderek artmasıdır.
Modem sanayi toplumunun getirdiği hayat tarzı ve onunla birlikte yayılmaya
başlayan rasyonalist-pozitivist düşünce tarzının örf ve adetlere karşı çıkışa
zemin hazırladığı gözlemlenir. Bu ikinci durumda örf ve adetlere karşı oluşan
olumsuz tavrın itiraz noktalan daha çok örflerin eskiliği, akla uymayışlan ve
sosyal baskı ile kabul edilmeleridir. Bu hususların sosyolojik mahiyeti
dikkate alındığında itirazların bilimsel açıdan geçerli tarafı olmadığı görülür.
Sosyal bilimcilerimizden Erol Güngör’e göre, örf ve adetler insanda yaratılıştan
gelen eksiklikleri kapatmak ve sosyal hayata uyum sağlamak gibi son derece
önemli bir fonksiyon icra ederler. Bilindiği üzere, insan sosyal bir varlıktır.
Bu özelliğine uygun bir yetişme sürecinden geçerek belirli davranış
kalıplarına uygun hareketlere alışmak zorundadır. Bütün bunlar ancak bir
toplum hayatında bulunur ve gelişir. Toplumların değişmesiyle, sözü edilen
davranış kalıplarının değişmesi kaçınılmaz olacaktır. Fonksiyonel olarak
insanın sosyal hayata intibakını sağlayan davranış kurallarının yeni şartlara
ve anlayışlara göre şekillenmesi gerekir. Yani davranış kalıplarına
standartlık kazandıran örf ve adetler de değişir. Bu değişme, modernleşmekle
olan tüm ülkelerde yaşanmaktadır.
Bugün dünya çok hızlı
olan teknolojik gelişmeye paralel bir sosyal değişmeyi başaramadığından, büyük
bir sosyal bunalım içindedir. Dünyanın maddi çehresi büyük bir hızla ve
eskisinden çok farklı şekilde değişiyor. Ancak manevi değerler sözü edilen bu
değişmenin çok gerisinde kalıyor veya teknolojik değişme yeni bir takım yapay
değerlerin doğmasına zemin hazırlıyor. Eskiden sosyal yapının maddi
unsurlannda meydana gelen bu değişmeler, manevi değerlerin, bu arada örf ve
adetlerin yeni şartlara uymasını sağlayacak kadar hızlı değildi. Ancak XIX. yüzyıldan
sonra şahit olunan baş döndürücü değişmeler Örf ve adetlerin değer ve
itibarım kaybettirmekte, hatla yerlerine yenilerini koymakladır. Teknolojik
gelişme ve sanayileşmenin örf ve adetler bakımından meydana getirdiği durumlar
şöylece özetlenebilir:
1- Modern
toplumda insanlar daha çok şehirlerde yaşamaktadır. Şehir hayatı insanları
sınırlan belirli ve baskın olan eski sosyal ve coğrafî mevkilerinden çıkmalarını
sağlamaktadır. Artık insanlar belli bîr yere ait kişiler değil, herhangi bir
adamdır , anonimleşmiştir. Bu da onun, zaman içinde, duruma göre eski örf ve
adetlerin kontrolünden çıkması sonucunu doğurmaktadır.
2- Şehir
hayatında insan, kendini hayatı düzenleyen daha başka sosyal norm ve kuralların
yaşandığı değişik kültürel ortamlarda, meslek, sanat, inanç, arkadaş grupları
içinde bulmakta ve farklı örf ve adetlerin şekillendirdiği bir hayatın
varlığını idrak etmekledir. Sonuç olarak giderek kendi örf ve adetleri nisbî ve
değişebilen kurallar haline geliyor ve kişi üzerindeki mutlak etkisi büyük
ölçüde zayıflıyor.
3- Modern
hayat, örf ve adetlerin eğitim ve öğretimini imkansızlaştınyor. örf ve adetler
beşeri ilişkileri düzenleyen ve sosyal münasebetlerde tatbik edilen kurallardır.
Yaşanarak, tatbik edilerek öğrenilir. Oysa, şehirde insanın Öğrenim kaynaklan
anonimleşmekte, yani şahıstan şahısa bİT hadise olmaktan çıkmaktadır.
Usta-çırak, hoca-talebe ilişkisi eski durumunu yitirmiş,
kitle iletişim
araçları yeni öğretim odaklan olarak onların yerini almıştır. Modem ve
teknolojik olarak daha etkili kültür kaynaklarının aile içine sızması ve
sanayileşmenin getirdiği diğer nedenlerle günümüzün aile hayatı da örf ve adet
eğitimini yeterli ölçülerde verememektedir.
4- Bilim
anlayışının, modernleşme nedeniyle kendi esaslarına uygun olmayacak tarzda
büyük çoğunluk tarafından paylaşılan bir zihniyet haline gelmesi, hayatı düzenleyen
sosyal değerlerin bu hakim materyalist ve pozitif düşünce tarzlarıyla
açıkla-namamasmı doğurmuştur. Bu nedenle yeni nesiller, kendilerine göre
tartışılmayan, çağdaş açıklaması yapılamayan din, örf ve adetler gibi bütün
geleneksel değerlerden yüz çevirmeye başlamış, hatta bazen akılcı ölçülere
uymadığı için bu değerlere hücum etmişler, bazen de deneysel gerçekliğini ortaya
koyamayınca hepsinin hurafe ve batıl sayılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Bilindiği gibi örf ve
adetler kültürün unsurlarındandır. Kültürel unsurlar birbirleriyle o kadar
girift bir yapı oluşturmuşlardır ki, herhangi birinde meydana gelecek bir
değişme, öbürünün tahmin edilmeyen bir fonksiyonunun sona ermesine neden olabilmektedir.
Onun için gelişen hayat şartlarına uyum sağlamak amacıyla Örf ve adetler gibi
sosyal değerlere yeni bir açıklama ve yorum getirirken bu bütünlük daima
dikkate alınmalıdır.
İzzet ER
Bk. Gelenek.