33Sosyoloji Sözlüğü

NİHİLİZM

 

NİHİLİZM

 

Nihilizm, en genel
anlamıyla, bizzat olumsuzluğun propagandasını ahlakî bir görev sayan, bir
ideolojiye dönüşmüş yü­rürlükteki ahlâkın tamamen reddi tavrıdır. Başka bir
söyleyişle, ahlâki hiçbir hakikatin olmadığını, değerler arasında bir sıra düze­ni
(hiyerarşi) bulunmadığını ileri süren fel­sefi bir öğretidir. Antik-çağdaş
sofistler İçinde Gorgias’ın ulaştığı nokta, ilk önemli nihilist yaklaşımdır. O
asıl gerçeği, varola­nı bilem iveceğimiz şu İddialara dayandır­maya
çalışmıştır:

 a) “Bir şey yoktur”;

 b)
“Bir şey olsaydı da bilmezdik”;

 c) “Bilsey­dik de başkalarına bildiremezdik.”

Sonraki yüzyıllarda
özellikle XIX yüz­yılda nihilizm sistematik denilecek bir şe­kilde Rusya’da
ortaya çıktığını ve yaygınlık kazandığını görüyoruz. Ancak Rus nihiliz­minin
toplumsal ve siyasal boyutu Öne aldı­ğı vurgulanmalıdır, ilk safhada Rus
nihilizmi, hayatta belirgin bir amaca yer verme­yen umutsuz bir durumu
yansıtırken, N.A. Dobrolyubov (1836-I861)un çalışmalarıy­la sistemli bir şekil
kazanacaktır. Böylece nihilizmin amacı; sahip olunan tüm görüş veya
düşünceleri, toplumsal değer ve Ön­yargılı yıkıp yoketmek biçiminde tanımla­yacaktır.
Ayrıca bu yıkmadan sonra veya yıkmayla birlikte, toplumun ve fertlerin
mutluluğunu gerçekleştirecek bilimsel ve­rilerin sistemleştirilmesi
gerekmektedir. Ne varki, nihilizm, 1870’ten sonra, N. Çer-nişevski (1828-1889)
nin başını çektiği ve Marksizmden etkilenen, hakim kapitaliz­min ve toplumsal
adaletsizliğin sistemli bir eleştirisine dönüştürülecektir. Nitekim bazı
nihilistler 1875’lerde gizlice örgütlenecek­ler, çarlık rejimine karşı terörü
bir boyut ka­zanacak daha sonra Bakunin’in görüşleri doğrultusunda anarşizme
ulaşacaklardır.

Terimin ilk kullanımı,
varlığın inkarını içeren felsefî şüpheciliğin aşın bir şeklini ifade ediyordu.
Böylesi bir inkar, açıkça et­raflı ve karmaşık ahlakî göstergelere sahip­tir;
geçerli ahlakî ve dinî inançların tama­men ortadan kaldırılmasını ve genellikle
onların yıkılmasına yol açan olumsuz öğre­tilerin bunların yerine konulmasını
içerir. Bunun ne anlama geldiğinin en iyi örneği, Albert Camus’nun
Dostoyevski’nin Kara-mozov Kardeşler’i hakkında yaptığı eleşti­ridir. “Bu
kitapta Ivan, herşey mubahtır” Özdeşiyle uygun olarak hareket eder. Bu
“herşey mübaİHir’Ia çağdaş nihilizm tarihi başlamış olur… Ivan tutarlı
olabilmek için kendini kötülük yapmaya zorlar. Kendine karşı iyi davranmaya
izin vermez. Nihilizm sadece umutsuzluk ve inkâr değil, aynı za­manda
umutsuzluk ve İnkara duyulan arzu­dur.”

Terim 19. yüzyıl Rus
anarşistleri içi kap­samlı dar bir kaynağa sahiptir. Turgcnyev tarafından ünlü
romanı Babalar ve Oğul-lar’da uygulamaya konmuştur. Nihilist dö­nemi boyunca
anarşizmin merkezi kişisi sa­dece anayasal bir düzen fikrini değil, aynı
zamanda hertürlü düzeni, hatta devrimci diktatörlük fikrini bile reddettiği
söylenen M.A. Bakunin’dir. O erdemli, varolma top­lumun yıkılmasından ve
tahribatında görül­müştür.

İdeolojisi üç temci
doktrini içeriyordu: a) Ateizm propagandası, b) Devletin yıkıl­ması, c) Devlete
isyan yolundaki siyasi faa­liyetin reddi. Bu ideoloji baskı altındaki köylü
kitlelerinin yoğun olduğu endüstri açısından geri kalmış Rusya, İtalya ve İs­panya
gibi bir takım ülkelere etkin bir şekil­de girerken, nihilizm döneminde,
tarihsel olarak Proudhon tarafından başlatılan ve Kropotkİn tarafından yeniden
sürdürülen anarşizmin olgunlaşmasında rastlantıeseri bir aralığın oluşması
başlamıştır.

Terimi kullanan son
analizler sık sık ni­hilizmde varolan tahripkârlığı vurgular. H. Arendt,
örneğin ‘Güce duyulan susuzluğun sadece tahribatla giderileceğini hemen keş­feden
ve kabul etmeye iyice hazır olan seç­kinlerin felsefesi haline gelen ‘güç
felsefe-si’nden bahsetmiştir. Bu onların nihilizmi­nin (Özellikle bu yüzyılın
başlarında Fran­sa’da ve yirmili yıllarda Almanya’da göze çarpan) temel
nedeniydi.’

Nihilizmin şimdiki
sosyal bilimle olan dikkate değer bir bağlantısı, siyasi devrim­ciler
arasındaki model kişilikler fikri yoluy­ladır. Nihilist gazete Le Revolte,
(Cenevre ve Parts, 1876-94) Camus’nun (L’homme Revolte) “Başkaldıran
insan” ve Angola-Amerikanlann “Yabancılaşmış entellektüel”
çalışmalarında hâlâ yansımasını bulan adı ve kavramı yayınladı. Profesyonel sos­yal
bilimciler arasında H.D. Lasswell, Psi-ko-Patoloji ve Siyaset ve Güç ve Kişilik
adlı kitaplarında siyasi kişiliğin yabancılaş­mış türlerini oluşturan birincil
semboller­den ikincil sembollere “değişim” sürecini incelemiştir.
İlgili çalışma T.W. Andorno ve diğerlerinin kitabında salık verilmiştir.

(SBA)