Nasrettin Hoca (Molla Nesreddin) kimdir? Hayatı ve eserleri
Nasrettin Hoca (Molla Nesreddin) kimdir? Hayatı ve eserleri: (1208 – 1284) Hayatı, eserleri ve sanatıyla bütün Türk dünyasında hüsnü kabul gören ve şöhreti Amerika’dan Japonya’ya kadar dünyayı saran bir Türk üstadı da Nasrettin Hoca’dır. Nasrettin Hoca birçok ilim adamının tespitine göre 1208 yılında Sivrihisar yakınlarındaki Hortu köyünde dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini köy hocası olan babasından almıştır. Daha sonra Akşehir’e giderek Seyid Mahmud Hayrânî ve Seyid Hacı İbrahim gibi devrin tanınmış ilim adamlarından ders almıştır. Bazı kaynaklarda onun Konya medreselerinde de tahsil aldığı ve Akşehir’de, Sivrihisar’da hocalık ve hatiplik yaptığı söylenmektedir. Yine Hoca’ya ait olduğu anlaşılan bir mezar taşında da onun 1284 yılında vefat ettiği yazılıdır. Akşehir Müzesi’nde bulunan ve Hocanın kızına ait olan mezar taşındaki tarih de Hoca’nın vefat tarihini doğrulamaktadır.
Nasrettin Hoca, Türk Dünyası’nda farklı adlarla anılmaktadır. “Molla Nesreddin”, “Hoca”, “Hâce”, “┬oca Nasrüddin”, “Nesreddin Hoca” gibi. Azerbaycan ve İran Türkleri kendi sinelerinden doğmuş bir mizah üstadı olarak gördükleri Nasrettin Hoca’yı “Molla Nesreddin” diye anmaktadırlar. Ayrıca çok değişik bakışları da vardır. Bazı Azerbaycan araştırmacıları “Molla Nesreddin”i XIII. yüzyılda yaşamış bir bilge kişi olarak görmektedirler. Mehmet Hüseyin Tehmasib gibi bazı büyük araştırmacılar ise “Molla Nesreddin”i hayatı ve eserleriyle birlikte XIII. yüzyılın büyük Türk bilgini, “Nesreddin Tûsî” (Nasirettin Tusî, Tus-1201- Bağdat-1274) ile özdeşleştirmektedir.
Tehmasib, yazısının son paragrafında şöyle diyor:
“Molla Nesreddin, Azerbaycan’da en ço{ sévilen letife ġehremanıdır. ┬alġ içerisinde gezen en gözel letifeler, en mezeli, duzlu mezhekeler, en keskin, tutarlı cavablar hemişe onun adı ile bağlıdır.” “Nasrettin Hoca, adı, zekâsı ve fıkralarıyla dünyaca tanınmış bir halk filozofudur. Hoca’nın, hayat, tabiat ve cemiyet içindeki insanı, keskin görüşler ve zeki söyleyişlerle karikatürize eden nükteleri yalnız bir milleti değil, bütün insanlığı tatmin edecek değerde olduğundan bu Türk zekâsı, başka milletler arasında da tanınmış ve sevilmiştir. Türk halk zekâsı ise bu nüktelerde kendi mizah dehasını bularak onları sevmiş, yaymış, bütünlemiş ve çoğaltmıştır. O kadar ki, Nasrettin Hoca, bir XIII. asır büyüğü olduğu hâlde halk ananesi onu Anadolu’ya Hoca’nın ölümünden 116 yıl sonra gelen Timurlenk’le karşılaştırmış; bu zalim ve kan dökücü Tatar Hanı’ndan Türk’ün en ince intikamını Nasrettin Hoca’sına aldırmıştır.” Türk Dünyası’nda “Molla Nesreddinciler” diye anılan Celil Memmedguluzâde, Mirza Alekber Sabir gibi birçok edip ve şair, gönül sözlerini fıkralaştırarak onun ağzından söylemiş ve yazmışlardır.
Türk halklarının birçoğu, mizah dergi ve gazetelerini, onun adıyla çıkarmışlardır. Azerbaycan’ın meşhur tiyatro yazarı Celil Memmedguluzâde’nin çıkardığı “Molla Nesreddin” (1906-1920), Türkiye’de “Hoca Nasrettin” (1908), “Nasrettin Hoca” (1914-1920, 1929), “Yeni Nasrettin Hoca” (1936), “Yeni Hoca Nasrettin” (1940) dergileri bunlardan birkaçıdır.
Nasrettin Hoca ve onun fıkralarıyla ilgili başta Türk devlet ve toplulukları olmak üzere Avrupa’dan Afrika ülkelerine; Ameraka’dan Japonya’ya kadar birçok ülkede ciddî çalışmalar yapılmıştır. Bunlar içerisinde, Pierre Mille’in “Nasreddin et son Épouse”, (Paris-1918) adlı romanı ve Jean Paul Garnier’nin Nasreddin Hoca et ses Histoires Turġues, (Paris-1958) adlı eserler örnek çalışmalardır.
Bütün Azerbaycan Türkleri’nin dillerinden düşürmedikleri “Molla Nesreddin Letifeleri”inden birkaçı:
MEN BUNLARI ANCAĠ YÉYEBİLEREM
Emir Téymur, Ağşeher hakiminin defterlerini tehġiġ édib sehlenkârlığına
göre defterleri parçalayıb hamısını ona yédirtdi.
Sonra Molla’nı çağırıb onu vérgi me‘muru te‘yin étmek istedi. Molla ne
ġeder üzr getirdise, Téymur ġebul étmedi.
Ay başında Téymur Molla’nın defterlerini istedi, gördü ki, Molla yazıları
lavaşa yazmışdır. Hiddetlenib dédi:
– Molla, bu ne defterdir?
Molla:
– A{ırda bunları men yéyeceyem. Men de ġabaġki me‘mur kimi iştahlı
adam déyilem ki, her ne oldu yéyim.
ÉNİNİ BOYUNA DÜZELDECEKDİM
Şehere bir İranlı gelir. Söhbet esnasında déyir:
– İsfahan’da şahın néçe yüz otaġlı, néçe min arşın mértebede sarayları
Molla:
– Bizim şeherde bir neçe dene béle saray var, hetta teze tikilen sarayın
uzunu béş min arşındır…
Bu hâlda o şeherde yaşayan İranlılar’dan biri içeri girir.
Molla sözüne devam edib:
– Eni ise elli arşındır.
O:
– Bes nece oldu, eni boyu ile düz gelmedi ki…
Molla:
– Eger bu adam gelmese idi, men onun enini boyuna düzeldecekdim.
YAŞ MESELESİ
Ġonşularından birisi telesik Molla’nı tapıb déyir.:
– Molla, ġadan alım, évde arvadımla baldızım vuruşurlar. Men onları
ayırabilmedim. Gel onlara çâre éle!
Molla déyir:
– Dava yaş üstünde idi.
– Yo{, yaş meselesi yo{dur.
– Éle ise gét éve, indiyecen onlar barışıbdırlar
SEHV YAĞ BARAĞINDA OLUB
Mollanın zamanında Rumya şeherinde rüşvet{or bir ġazı olur. Molla
inanmaġ üçün ġazıya gönderdiyi bir kâğızın tesdiġini aylarla gözleyir. Lâkin
netice çı{mır. A{ırda ġazı üçün bir bardaġ yağ aparır.
Ġazı, Molla’ya mükemmel hörmet éttikden sonra, işini düzeldib yola
salır. Sabahı, Ġazı bardakdan yağ çı{artdıġda, iki barmaġ yağın altından sapsarı
palçıġ çı{ır. Acıġlanıb me’muru çağırır ve déyir:
– Gét, Molla Nesreddin’i aldadıb bura getir
Me’mur gédib Molla’nı tapır ve déyir:
– Molla! Kâğızın tesdiġinde bir balaca sehv olubdur, buyurun gédek onu
düzeldek!
Molla:
– Sehv kâğızda olmayıbdır, yağ bardağında olubdur.
BİZDEN SONRA GELENLER YÉYER
Molla Nesreddin, bağında kiçik kiçik ağaclar ekirdi. Biri
Molla’dan soruşur:
– Molla, bunlar ne va{t böyüyecek, ne va{t yémiş vérecek ki, sen
de yéyeceksen?
Molla:
– Bizden evvel gelenlerin ekdiğini biz yédik. Bizim ekdiğimizi de
bizden sonra gelenler yéyer.
SEN BÖYÜKSEN, BİZ KİÇİK
Molla, Emir Téymur’un yanına gédib öz şeheri olan Ağşeher
ehalisi terefinden bir ço{ ağır telebler éder. Téymur acıġlanıb:
– Sen menim kimi bir padşahın hüzurunda ne cesaretle ağır telebler
ġoyursan?
Molla cavabında déyir:
– Sen böyüksen, biz de kiçik.
KAYNAK: İRAN TÜRK EDEBİYATI ANTOLOJİSİ, Yard. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ ERZURUM-2002