Kimdir

Mukâtil Bin Süleyman ve Tefsiri

Mukâtil Bin Süleyman ve Tefsiri: Hicrî ikinci asrın ortalarında hakkındaki dedikodularla şöhret kazanmış olan Ebu’l-Hasan Mukâtil b. Süleyman el-Ezdi el-Horasânî el-Belhî meşhur müfessirlerden biridir. Belh’de doğmuş, Merv, Bağdat ve Basra’da ilim tahsil etmiş ve oralarda tedriste bulunmuştur. Basra’da 150/767 senesinde ölmüştür. Kendisinin Benû Esed mevlâlarından biri olduğu söylenir. Bazıları onu Mukâtil b Cevâldüz veya Davâldûz ismiyle zikrederler. Çeşitli biyografik eserlerde, hadis ilmi ve siyasî fikirleri yönünden epeyce tenkide uğrayan Mukâtil, tefsir ilmî yönünden herkesçe kabul edilmiş bir şahsiyet olarak karşımıza çıkacaktır. Hayatı hakkında kronolojik geniş air bilgiye sahip olmamakla beraber, gerek muasırlarının gerekse daha sonra gelen âlimlerin, Mukâtil’in tefsir, hadis ve siyâsî fikirleri hakkında söylediklerini, elimizdeki mevcut eserleriyle de karşılaştırmak suretiyle, onun tefsir ilmindeki yerini ve ilmî şahsiyetini ortaya çıkarmaya çalışacağız.

Her dönemde bir şanıs hakkında müsbet görüşlerin yanında menfi görüşler de ileri sürülebilir. Muhtelif şahısların aynı kişi hakkında verdikleri değer hükümleri, o şahsın onlara karşı olan durum ve davranışları ile yakından alâkalıdır. Şahıslar hakkında değer hükmü verirken, sadece muhtelif kimselerin o şahıs hakkında söylediklerine itibar edilmemelidir. Eğer değerlendirmeyi sadece bu denilenler üzerinden yapacak olursak, çok büyük hatalara düşeceğimiz aşikardır. Şahıslar hakkında en iyi değerlendirme, şayet varsa, bizzat şahsın eserini tetkik etmekle mümkün olacaktır. Başkalarının verdikleri değer hükümlerini, eserinde olup olmadığını araştırmakla o şahsın hakiki değerini ortaya çıkarmış oluruz.

Kaynaklar onun siyâsî bakımdan Zeydiyye fırkasına, kelâm yönünden ise Mürcie’ye mensûb olduğunu kaydederler. Yine bütün kaynaklar onun son derece teşbih (Allah’ı mevcûd varlıklara benzetme) taraftarı olduğunu zikrederler. Massignon ise “O, hukuken Zeydî, akide yönünden ise aşırı derecede Cehme hasım idi” demektedir. Zikrettiğimiz şu cümleler karşımıza çok bilinmeyenli problemler çıkarmaktadır. Mukâtil bunlardan hangisidir. Bu hususu eserleriyle karşılaştırıp bu kısmın sonunda bir neticeye varmaya çalı­şacağız.

Mukâtil b. Süleyman hakkında müsbet ve menfî haberler pek çoktur. Aleyhinde olanlar, bilhassa onun hadisde şayanı itimad bir şahıs olmadığı üzerinde durmaktadırlar. Onun haberleri, Buhârî ve Nesâi tarafından kabul edilmemektedir. Vekî’ b. el-Cerrâh (ö. 197/ 812)

“Biz Mukâtil’e mülâki olduklâkin o yalancı idi, ondan hiç bir şey yazmadık” demektedir. Hârice b. Mus’ab da “Cehm ile Mukâtil bizim indimizde fâsık ve fâcir idiler” derken, Yahya b. Maîn (ö. 233/ 847) onun sika olmadığını söyler. ez-Zehebî, el-Abbâs b. Mus’âb’ın Merv tarihinde “Mukâtil isnadı zabtetmezdi, Merv camiinde kıssalar anlatırdı. Cehm geldi ve Mukâtil ile aynı celsede bulundu. Aralarında asabiyet hâsıl oldu. Herbiri diğerini nakzeden birer kitap yazdılar”, dediğini nakleder. Nesâî, Mukâtil yalan söylerdi. İbrahim b. Yakûb el-Cuzücânî, onun cesur bir yalancı (deccal) olduğunu İbn Hibbân’ın ise,

“o onların hitanlarına uygun olan Kur’ân ilimlerini Nasâra ve Yahudilerden sorardı, Allah’ı mahlukata benzetirdi, hadiste de yalan söylerdi” dediği nakledilir. İshâk b. İbrahim el-Hanzelî “Horasan’dan üç kişi çıkarttım. Onların dünyada yalan ve bid’at bakmından bir benzerleri yoktur. Onlar Cehm, Mukâtil ve Ömer b. Subh’tur”. Abdu’s-Samed b. Abdi’l-Vâris, Mukâtil b. Süleyman bize geldi, bize Atâ’dan hadisler rivayet etti, sonra hadisleri ed-Dahhâk’tan ve daha sonra da Amr b. Şuayb’dan rivayet etti. Bizler ona, bu hadisleri hangisinden işittin diye sorduk. Cevap olarak, “hepsini onlardan işittim” dedi. Daha sonra da “vallahi hangisinden işittiğimi bilemiyorum dedi” demektedir. Ahmet b. Seyyar el-Mervezî, Mukâtil hakkında şöyle söylemektedir: “O Metrûku’l-Hadislikle ve Metrûku’l-Kavl ile müttehemdi. Zikri helâl olmayan sıfatlar hakkında konuşurdu.

İshâk b. İbrahim’den rivayetle, Hârice, Mukâtile uğradığında, o, insanlara hadis rivayet ediyordu. Kelbi’yi kastederek

“Ebu’n-Nadr bize söyledi” dedi. Sonra ona Kelbî ile birlikte uğradık. Kelbî, Allah’a yemin ederim ki asla böyle bir şey rivayet etmedim. Sonra Mukâtil’e dönerek

“Ya Ebu’l-Hasen ben Ebu’n-Nadr’ım, ben bu haberi asla sana rivayet etmedim,” dedi. Bunun üzerine Mukâtil,

“Sus ya Ebu’n-Nadr, hadisin süslenmesi bize aittir, bu da ancak, bu işe ehil olanlara mahsustur,” dedi. Amr b. Ali, o, metrûku’l-hadistir ve yalancıdır, der. İbn Sa’d da, hadis ashabı ondan sakınırlar ve onu münker görürler. Buharî, o, münkerü’l-hadistir, onun hakkında susulduğunu, Abdurahman b. el-Hakem ise, o, kâss (hikayeci) idi, insanların onun hadisini terkettiğini zikrederler. EbûHatim onun hakkında metrûkü’l-hadis derken, Nesâî, Hazreti Peygamber hakkında hadîs uyduran maruf yalancıların dört kişi olduğunu söyler. Medine’de Ibahim b. Ebi Yahya, Horasan’da Mukâtil, Şam’da Muhammed b. Said el-Maslub, Bağdat’ta Vâkıd. İbn Adiyy, onun ekseri hadisine tâbi olunmaz, fakat maruf ve sikattan olan şahıslar ondan hadis rivayet ettiler, zayıflığına rağmen hadisi yazılır, demektedir, el-lcli onu metrûkü’l-hadis olarak görürken, el-Halili, onun tefsir ehli indinde yerinin büyük olduğunu, fakat rivayet hususunda zayıf bulunduğunu söyler. ez-Zehebî, müfessir Mukâtil b. Süleyman metrûkül’l-hadistir, tecsimle şaibelidir. Bununla beraber kendisi ilim merciidir, tefsir ilminde bir denizdi, demektedir. Kemâluddîn ed-Demîrî de, âlimlerden bazıları onu sika bazıları da yalancı saydılar ve hadisini terkettiler. Denildi ki o, rivayeti helâl olmayan sıfatlar hakkında konuşuyordu ve yine denildi ki o, Kur’ân ilmini Yahudilerden ve Hıristiyanlardan, kitaplarına uygun şekilde alırdı; Müşebbiheden idi şeklindeki nakilleri zikrettikten sonra, bunlarınsıhhatine inanamıyorum demektedir.

Yakut er-Rûmî, Taberî’den bahsederken, tefsirine Muhammed b. Sâib el-Kelbî, Mukâtil b. Süleyman, Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî’den hiç bir şey al­madı. Zira bu şahıslar onun indinde zanlı idiler dedikten sonra, en iyisini Allah bilir tabirini kullanmayı da ihmâl etmez. İshâk b. İbrahim, Ebû Hanife’nin şöyle dediğini işitir: “Bize doğrudan iki habis görüş geldi, Cehm’in muattılası, Mukâtil’in müşebbihesi” Ebû Yusuf da, Horasan’da İki sınıf vardır ki yeryüzünde o iki sınıftan daha buğzedilen yoktur. Onlar da el-Mukâtiliyye ve el-Cehmiye’dir, demektedir. Mâlik’e ulaşan bir habere göre, Mukâtil’e biri gelmiş, Ashabı Kehfin köpeğinin rengini sormuş, o da, o köpek muhtelif renklerdedir diyerek eğer böyle demiş olsaydın kimse seni reddedemezdi demiştir. Nuaym b. Hammâd, Mukâtil’in ilk zahir olan yalanının bu olduğunu söyler. Ebû Hanife’ye Cehm ve Mukâtil, nasıldır diye sorulduğunda “Her ikisi de müfrittir. Cehm teşbihi nefiyde ifrata gitti ve o hiç bir şeydir demeye kadar vardı. Mukâtil Allah’ı mahlukata benzetmekte ifrata gitti” demiştir. Harun b. Ubeydillâh babasından naklen, el-Mehdî, Mukâtil’i kastederek,

“Şunun benim hakkımda söylediği söze bak! “istersen hatırın için, Abbas hakkında hadis uydurayım” dedi.

Ben de:

“İhtiyacım yok” diye cevap verdim dediğini söyler.

Ebû Dâvûd, hadisinin terk olunduğunu. Zekeriyya b. Yahya es-Sâcî ise onun yalancı ve metrûkü’l-hadis olduğunu kaydeder.

Louis Massignon, “Bu zat tefsirdeki metodunda bir otorite olmuştur. eş-Şâfii gibi bir şahsiyyet onu teyit etmiştir. Mücâhid ve Dahhâk vasıtasıyla İbn Abbas’ın telebesi olan Mukâtil Yahudî ve Hıristiyan kaynaklarına müracâat etmeye cesaret edebilmiştir. Kur’ân’daki Kitabı Mukaddes tefsirlerinin sâhîh kaidelerini formüle eden ilk şahıs olarak karşımıza çıkar, demektedir. Regis Blachere de, Mukâtil’in tefsiri hakkında “Sanki o İbn Abbas ekolünün öğretimini ve onun olduğu bilinen metinlerini devam ettiriyordu”. Ahmet Emin, insanların bilmedikleri şeyleri sormayı sevdiklerini söyledikten sonra, tefsirde bu gibi haberleri İbn Abbas’tan rivayetle, ikrime, Mücâhid ve Mukâtil b. Süleyman rivayet ediyorlardı, demektedir. Goldziher de, onun tefsir ilminin, Yahudi ve Hıristiyanlardan geldiğini ve onların kitablanndan uygun olanları almış olduğunu söyler. Buraya kadar genellikle aleyhinde olan haberleri kaydettik, biraz da lehinde olan haberleri serdetmeye çalışalım. Hemen şunu söyleyelim ki, bütün biyografik ve bibliyografik eser sahibleri, Mukâtil’in tefsir sahasında bir otorite olduğunda ve onun bir tefsiri bulunduğunda ittifak halindedirler. Hatib el-Bağdâdî, Mukâtil’in tefsirde marifet sahibi olduğu söylenir, fakat hadiste böyle değildir, demektedir. Şu’be daima Mukatil’i hayırla yadeder. Ahmet b. Hanbel’e, Mukâtil’den sorulduğunda, onun kitapları vardır, onları ben ancak Kur’ân ilmi hakkında uygun görürünüm, der. Bu ifadeden anlaşılıyor ki Ahmet b. Hanbel onun tefsir yönünü kabul etmektedir. Ebu’l-Hâris el-Cûzücânî, İmam eş-Şâfii’den naklen bütün insanlar şu üç kimsenin iyâlidir. “Tefsirde Mukâtil, şiirde Züheyr b. Ebî Sülmâ, kelâmda Ebû Hanife”. Mis’ar, Hammâd b. Amr’a Mukatil’i kastederek,

“Şu adamı nasıl bilirsin dediğinde, onun ilmi bana gelmemiş olsaydı onu bilmezdim” dediğini Süfyân işitir. Ali b. Huseyn el-Vâkıd, bir adam Mukâtil’in tefsirinden bir cüzle Abdullah’a geldi, Abdullah onu aldı. Bir müddet sonra ona ya Ebâ Abdirrahman

“Onu nasıl buldun” deyince,

“Eğer onun isnadıolsaydı, ilimden bir şeyler olabilirdi,” dediğini nakleder. Demek ki tefsiri bizatihi beğenilmekte, isnadın bulunmaması bakımından tenkid edilmektedir. Abbâd b. Kesîr Yahya b. Şibl’e “Mukâtil’den seni men eden nedir” diye sorduğumda, belde ehlinin onu kerih gördüğünü söyledim. Bunun üzerine bana,

“Onu kerih görmesinler, Allah’ın Kitabı’nı ondan daha iyi bilen kalmadı,” demiştir. Nuaym b Hammad, Mukâtil’in kitabını Süfyân b. Uyeyne’nin yanında gördüm. Ona,

“Tefsirde Mukâtil’den mi rivayet ediyorsun” dediğimde,

“Hayır, ondan yardım ve delil taleb ediyorum,” diye cevap verdiğini nakleder. Merv ehlinden olan Abdülmecid, Mukâtil b. Hayyân’dan,

“Sen mi yoksa Mukâtil b. Süleyman mı daha âlim” diye sorar. İbn Hayan cevap olarak,

“Mukâtil’in ilmini hiç kimsede bulamadığını, sanki onun derin bir deniz olduğunu söyler”. el-Kâsım b. Ahmet es-Saffâr İbrahim, el-Harbî benden Mukâtil’in kitabını alır ve ona bakardı. Bir gün ona ey Ebû İshâk insanların Mukatil’i kötülemelerinin sebebi nedir diye sordum. Sebebin Mukatil’e hased etmeleri olduğunu söyledi. Yine ibrahim, Mukâtil tefsiri, İnsanlara cem etti ve onlara sema’sız olarak tefsir etti. Eğer bir kimse Ma’ıner’in tefsirini Katâde’den ve Şeybâ’nınkini de Katâde’den cem ederse, onun üzerine en güzel tefsiri yapmış olur dedi. Aynı zamanda İbrahim, tefsirine ondan birşey ithal etmediğini söyler ve el-Kelbî’nin tefsiri ile Mukatil’inkini müsavi görür. İbnu’l-Mubârek’e, Mukâtil’den sorulduğunda eğer Mukâtil sika olsaydı tefsiri ne güzel olurdu, demiştir. Başka bir rivayette, eğer onun tefsirinde isnad olsaydı, tefsirinden başka bir şeye bakmaya lüzum kalmazdı, demektedir. İbn Hallikân, Mukâtil’den bahsederken “Allah’ın Kitabı’nın meşhur müfessirlerinden idi. Onun meşhur bir tefsiri vardır. O şerefi yüce olan âlimlerdendi, Allah ondan razı olsun”, şeklinde dua eder. Mehdî ise onun ilminin genişliğine hayret eder. es-Suyutî, Mukâtil tabiinden kibar kişilere ulaştı dedikten sonra, eş-Şâfi’inin, Mukâtil’in tefsirini sahih gördüğüne işaret eder. Yine es-Suyûti, İbn Adiyy’den naklen Mukâtil’in tefsirinin, el-Kelbî’ninkinden sonra geldiğini, el-Kelbî’nin Mukatil’e tercih edildiğini söyler ve sebebini de şöyle izah eder. Çünkü, “Mukâtil aşağı, kötü bir mezhebe sâlik idi,” der.

Buraya kadar hiçbir değer hükmü vermeksizin, Mukâtil b. Süleyman’ın leh ve aleyhindeki haberleri naklettik. Aleyhindeki haberlerin hemen hepsi onun isnada ehemmiyet vermediği, hattâ iki raviyi bir birine karıştırdığı, ehlisünnetce iyi olarak tanınmayan mücessime mezhebine sâlik olduğu gibi sebeplerdentenkid edildiği noktasında birleşir. Hattâ lehinde olan haberlerde bile, tefsirinde isnad olsaydı ne güzel olurdu şeklindeki sözler, yine hadis yönündeki ihmalkârlığına hamlolunur. Bu tenkidlerin onun, ilk devirlerde câri olan isnada kâfi derecede ehemmiyet vermemesinden ileri geldiği anlaşılmaktadır. Herşeyi kendisinin bildiği iddiasında bulunması, kendisine gülünç sualler sorulmasına sebep olmuş ve onlara vermeye çalıştığı cevaplarla değerini düşürmüştür. Mesela o, Merv, Mekke, Bağdat ve hatta Beyrut gibi şehirlerde mescide oturur, kendisine arşın haricinde sualler sorulmasını isterdi. Bunun üzerine, Hac’da Adem Peygamberi kim traş etti, sineğin yaratılışının hikmeti nedir, karıncanın bağırsaklarının önde mi arkada mı olduğu, iki ninenin mirası meselesi gibi acaib sualler sorulmuş, bunlara tatmin edici cevaplar verememiş, bu sebepten dolayı Beyrut’ta bir gece zor kalabilmiş, hemen ertesi sabah Bağdat’a dönmek mecburiyetinde kalmıştır.

Şimdi biraz da Mukâtil’in eserleri üzerinde duralım. Onlardaki orjinal yönleri ortaya çıkarmaya çalışıp, bazı karşılaştırmalar yaparak, tefsirdeki değerini ortaya koymağa çalışalım. Kaynaklar, Mukâtil’in nisbeten çok miktarda eser yazdığını nakletmektedirler. Fakat bu eserlerin pek çoğu bugün elimizde mevcûd değildir. İbnu’n-Nedim FihristindeMukâtil’in şu eserlerini zikretmek­tedir. Kitâbu’t-Tefsîri’l-Kebîr, Kitâbu’n-Nâsih ve’l-Mensûh, Kitâbu Tefsîri’l-Hamsi Mi’ye Âye, Kitâbu’l-Kıraât, Kitabu Müteşâbihi’l-Kur’ân, Kitâbu Nevâdiri’t-Tefsîr, Kitâbu’l-Vücûh ve’n-Nezâir, Kitâbu’l-Cevâbât fi’l-Kur’ân, Kitâbu’r-Redd ale’l-Kaderiyye, Kitâbu’l-Aksâm ve’l-Lugât, Kitâbu’t-Takdîm ve’t-Te’hîr, Kitâbu’l-Âyât ve’l-Müteşâbihât. Görüldüğü gibi eserlerinin çoğu tefsire ve Arap diline aittir. Bu arada Kaderiyye’ye karşı tenkidî bir eseri de vadır. Bu gün bu eserlerden ancak üç tanesine sahip bulunmaktayız.

1- Kitâbu’t-Tefsiri’l-Kebîr,

2- Kitâbu’l-Vücûh ve’n-Nezâir

3- Kitâbu Tefsiri’l-Hamsi Mi’e Âye Brockelmann’ın Arap Edebiyatı Tarihinde zikrettiği et-Tefsir fi Müteşâbili’l-Kur’ân veya Sılatu’l-Kelâm adlı eser, Mukâtil’in et-Tefsîru’l-Kebîr’inden başkası değildir. Bu hususu Massignonve Fuad Sezginde teyid etmektedir. Bu üç eserin muhtevalarına geçmeden önce, Ebu’l-Huseyn Muhammed b. Ahmet el-Malatî’nin (ö. 377/987) “Kitâbu’t-Tenbîh ve’r-Redd ala Ehli’l-Ehvâi ve’l-Bida adlı eserinden, Zındıkların Allah’a iftira mahiyetinde olan Kur’ân âyetlerinin bazısının bazısını nakzedişi görüşlerini reddetmek için, sika râvilerinMukatil b Süleyman’dan rivayet ettikleri haberleri inceleyelim. Mukâtil, zındıkların şüphe ettikleri âyetler üzerinde durarak, cahiller burada bir tenakuz Z’d âunu görürler, halbuki havass tefsirinde bir tenakuz bahis konusu değildir,  âyetleri izah etmeye çalışır. Biz, pek çok örnek arasından bir tanesini iktifa edeceğiz. Enam Sûresi’nin 103. âyeti “Gözler onu görmez, o bütün gözleri görür” ile Kıyâme Sûresi’nin 22-23. âyetleri “O gün birtakım yüzler Rabblerine bakıp parlayacaktır” âyeti arasında, bazıları cehalet edip bir tenakuz varmış gibi görür. O muhtelif yerlerde havas tefsirinde böyle bir tenakuzun olmadığını söyler.”Gözler onu görmez” âyetinde, mahlukât onu dünyada göremez, halbuki “O gün birtakım yüzler Rabblerine bakıp parlayacaktır” âyeti ise kıyamet gününde olacak bir hâdisedir. “Nâdıra” onun nurla beyazlaşıp güzelleşmesidir. “Rabblerine bakmaları” ise, o günde onlar, karşı karşıya gelip birbirlerine bakarlar. İşte her iki âyetin tefsiri böyledir, diyerek iki âyet arasında bir tenakuz olmadığını gösterir. el-Malatî, bu tenakuz gibi görülen âyetleri kendi aralarında tasnife tabi tutarakgibi bablara ayırmış ve yine Mukâtil’den vermiştir. Yukarıda zikretiğimiz mevcut üç eseriyle karşılaştırıldığında bu örneklerin hiç birine rastlanılamamıştır. Bu örneklerin, Mukâtil’in, Kitâbu Cevâbati’l-Kur’ân, Kitâbu’l-Âyat ve’l-Müteşâbihat, Kitâbu Müteşâbihi’l-Kur’ân, Kitabu Nevâdiru’t-Tefsîr adlı eserlerinden alınmış olması kuvvetle muhtemeldir. el-Malatî’nin aldığı bu örneklerin hiç birinde, isnadlı bir haber bulunmadığı gibi, onun, Zeydî, Mürcie veya Mücessimeden olduğunu gösterecek bir fikre de rastlanmamaktadır. Aksine, Mukâtil’i örnekleriyle, İslâm’a ve Kur’ân’a tecevüz etmek isteyen zındıklara karşı savaşan bir mücâhid rolünde görmekteyiz. Fakat el-Malatî’nin bu örnekleri Mukâtil’in eserlerinden ne miktarda aldığını ve onlar arasından seçmeler yapıp yapmadığını bilemiyoruz.

Fakat el-Malatî yine aynı eserin diğer bir bölümünde, Kur’ân’dan aldığı bazı kelimeleri formülünü kullanarak Mukâtil’den nak­letmektedir. Bu kelimelerin hemen hepsi Mukâtil’in, et-Tefsiru’l-Kebir’inde bulunmaktadır. Bu da, yukarıdaki örnekler hususunda el-Malatî’ye biraz daha fazla itimad edeceğimizi gösterir. Massignon’un “el-Malatî’nin, bu örnekleri, Mukâtil’in ya et-Tefsiru’l-Kebîr’inden veya daha kuvvetli olarak Tefsiru’l-Hamsi Mi ye Aye adlı eserinden almış olması muhtemeldir” sözü, onun bu meseleyi yıce tetkik etmediğini ortaya koymaktadır. Halbuki bu örneklerin hepsi et-Tefsiru’l-Kebîr’den alınmıştır. Biraz sonra muhtevasını vermeye çalışacağımız Tefsiru’l-Hamsi Mi’ye Âye adlı eserde, İsminden de anlaşılacağı üzere ahkâma dâir olan âyetler incelenmektedir. Halbuki bu örneklerde ahkâmdan ziyade Kur’ân âyetleri üzerinde şüpheye düşenlerin vehimlerini red ve Kur’ân’da geçen bazı kelimelerin mânâlarının izahı ve açıklaması vardır.

el-Malatî’nin kitabına aldığı bazı kelimelerin, Mukâtil’in et-Tefsîru’l-Kebîr’i ile karşılaştırılmasına âit örnekler vermek uygun olacaktır. Üst kısımda vediğimiz örnekler el-Malatî’nin “et-Tenbih” adlı eserinden alınmış ve yeri gösterilmiştir. Sağ başa konulan numaralar, aynen alt tarafa da intikal ettirilerek, aynı kelimenin Mukâtil’in tefsirindeki durumu gösterilmektedir.

Bu örneklerde görüldüğü gibi, lafızlar ve istisna olarak gösterilen kelimeler dahi aynen birbirine uymaktadır. Bundan da anlaşılıyor ki ei-Malatî, örneklerini Mukâtilin et-Tefsîru’l-Kebîrinden seçerek almış ve onları kendine göre bir tasnife tâbi tutmuştur.

Şimdi de, Mukâtil’in elimizde bulunan eserlerini tanıtmaya çalışalım:

 

a- Kitâbu’t-Tefsiri’l-Kebîr

 

İstanbul’da çeşitli kütüphanelerde yazma halinde bulunan bu eserin, genellikle Hamidiyye ktp. No. 58 nüshası kullanılacaktır. Tefsir, Kur’ân’ın başlangıcından sonuna kadar tamamlanmıştır. Âyet sırasına göre tefsir edilmiş ve âyetlerin anlaşılabilmesi için, muğlak olan kelimelerin izahları yapılmış, müradiflerine, vücûh ve nezâire dikkat edilmiştir. Ehli Kitabı tavsif eden âyetlerde, izah veya sebeb-i nüzûl olarak bol bol şahıslar zikredilmiş, İsrailiyyâta ve tarihî hâdiselere temas edilmiştir. Bu tefsirde bir mezheb mücadelesine rastlanılmamaktadır. Tefsir şöyle bir isnadla gelmektedir:

Görüldüğü gibi Mukâtil bu tefsirini otuz şeyhden almıştır. Bunların on ikisi tâbilerdendir. Bu isnadda tabiilerden olanlar arasında şu zevat zikredilir. Atâ b. Ebî Rabâh, ed-Dahhâk b. Müzâhim, Nâfi Mevlâ b. Ömer, ez-Zubeyr, İbn Şihâb ez-Zührî, Muhammed b. Sirîn, İbn Ebî Müleyke, Şehr b. Havşeb, İkrime, Atiyye el-Kûfî, Ebû Ishâk eş-Şa’bi, Muhammed b. Ali b. el-Hüseyn b. Ali.

Abdulhâlik b. el-Hasan, Abdullah b. Sâbit’in kitabının üzerinde Mukatil’in şeyhleri olan otuz kişinin isimlerini bulduğunu söyler. Ebû Salih el-Huzeyl b. Habîb’in Mukâtil’den naklettiği bu tefsiri Abdullah b. Sâbit’in babası 190 senesinde Ebû Salih el-Hüzeyl’den işitmiş, Abdullah b. Sabit de bu tefsin baştan sona kadar 204 senesinde kendisine okunmak suretiyle işittiğini söylemektedir. es-Sa’lebi, Mukâtü’in tefsirinin daha sonrakilere naklî hususunda şu isnadları vermektedir.

Tefsirde hemen hemen isnad yok gibidir. Nâdir olarak bazı âyetlerde isnada rastlanmaktadır. İsnadın her âyette zikredilmeyip bazı âyetlerde zikredilmesinin sebebi acaba nedir? Öyle zannediyorum ki bu tefsîr semâ olmaksızın doğrudan doğruya Mukâtil’in tefsirinden istinsah edilmiştir. Pek seyrek olarak rastlanan is­nadın ise, semâen gelen haberlere âit olduğu söylenebilir. Bazen bir âyetin tefsirinin, Mukâtil’in kitabından doğrudan doğruya alındığı, aynı âyetin semaen (isnâd zikredilerek) de tefsirinde nakledildiği görülmektedir. Meselâ:

Tefsirdeki bazı  rivayet’erin Mukâtil’den olmadığı  açıkça zikredilmektedir. Meselâ:

Bazen de içinde Mukâtilin bulunduğu bir isnadla beraber, başka bir isnad da zikredilmekte ve âyetin tefsiri bu iki isnada dayandırılmaktadır.

İslâm’ın ikinci asrı, fikri cereyanların kaynaştığı ve rayına oturmaya çalıştığı bir devirdir. Bu devir içerisinde yaşayan Mukâtil b. Süleyman’ın bazı itikadî mezhep cerayanlarının tesiri altında kalacağı aşikârdır. Akidesini Horasan ve Maverâunnehr taraflarında yaymağa çalışan Cehm b. Safvân (ö. 129/746) Belh’de Mukâtil ile mubaheselerde bulunmuş ve Mukâtil’de bir fikir aksülameli oluşmasına sebep olmuştur. Cehm’in Tenzîh akidesine karşı Teşbîh akidesini rnüdafaa ederek, ileride doğacak olan Mücessimenin ve Kerramilerin esasını hazırlamış oldu. Hatta Mücessimeden olan Hişâm b. el-Hakem’in

“Allahcisimdir. Eti, kanı vardır. Boyu kendi karışı ile yedi karıştır” sözünü el-Makdisî, Mukâtiliyye mezhebinden bahsederken Mukâtil’in söylediğini zannetmiştir. Halbuki Mücessime ve müşebbihe mezheblerinin, Allah’ın sıfatlarının insanınkine benzediğini veyahutta cismâni olduğunu iddia etmelerine sebep olan âyetlerini Mukâtil’in tefsirinden tetkik ettiğimizde, onda teşbih akidesini teyid edecek bir ize rastlamamaktayız.

Ali b. el-Ca’d, Mukâtil Allah Teâla’nınayetini tefsir ederken Ebû Bekir, Ömer ve Ali demişti diyor. Halbuki bu âyetin tefsirinde böyle olmadığı görülmektedir.

Goldziher, el-Makdisiye dayanarak, Mukâtilin İsrâ Sûresi’nin 58. âyetini tefsir ederken, İstanbul’un fethi ve Endülüs’ün yıkılmasına işaret ettiğini söylemekte­dir. Uydurulan bu haberlerin 105/720 de ölen ve sika bir râvi olan ed-Dahhâk b. Müzâhim’den geldiğini göstermek suretiyle sağlam bir isnada dayandırılmak istendiği kısaca İsrailiyyât tesiri altında kaldığını ve gâibden haber verme gibi bir yola tevessül ettiğini söylüyorsa da bu âyeti Mukâtil’in tefsiri ile karşılaş­tırdığımızda bu haberi bulamamaktayız.

İsra: 17/58 Nedense, el-Makdîsi, Mukâtil’i çok şiddetli olarak itham etmektedir. Yine Mukâtil, Mülk Sûresi’nin ikinci âyetini tefsir ederken, İbn Abbas’a dayanarak, Allah’ın ölüm ve hayatı iki cisim halinde yarattığını, ölümün, koç, hayatın ise siyahlı beyazlı at şeklinde olduğunu, ed-Demiri’den alarak nakletmektedir. Halbuki bu âyet Mukâtil’in tefsirinde şöyledir:

Mukâtil bu tefsirinde, âyetlerin nazil oluş sebepleri, zamanları ve kastettiği şahısların kimler olduğu hakkında bilgi vermekte, daha doğrusu bazı tarihî meselelere ışık tutmaktadır. Bu konuda bir kaç örnek vermek uygun olacaktır.

Bu âyetin inzal tarihi kafi olarak bilinmemekle beraber, Mukâtil’in buradaki sarîh ifadesinden, âyetin inişi sırasında Hazreti Peygamber’in dokuz zevcesi olduğunu öğreniyoruz. Bu şekilde tarihî hâdiselere ışık tutacak örneklere eserde sık sık rastlanmaktadır.

Buraya kadar tefsirinden verdiğimiz örneklerde, aleyhinde olan fikirlerin bulunmaması bizi güç durumda bırakmaktadır. Hadisçilerin tenkidlerini müsbet karşılamak mecburiyetindeyiz. Hakikaten ilk devirlerde İslâmî ilimlerde câri olanisnad sistemine, Mukâtii gereken ehemmiyeti vermemiştir. Bu husus, eserinde kendini açık bir şekilde göstermektedir. Sanki tefsiri ilk devir tefsirlerinden değilmiş intibaını vermektedir. Çünkü onun muasırı olan müfessirler, eserlerinde hemen hemen her haberin isnadını vermişlerdi. Bu durumu göz önünde bulunduran Goldziher, bu tefsirin Mukatile âit olup olmadığının mevsukiyetinin, kabili münakaşa olacağı kanaatindedir. Mukâtil’in mevcûd olan tefsir nüshaları arasında, rnüstensihlerin ilmî durumlarından veya gafletlerinden ileri gelen bazı ufak farklılıklar mevcûd ise de, bunlar imla hataları, takdim ve te’hirler veya atlamalardan ibarettir. Yoksa aralarında tefsirin aslını bozacak ayrılıklar yoktur. IV., asır ricalinden olan el-Malatî’nin aldığı örneklerin aynen tef­sirde bulunması, Keza ez-Zerkeşinin, el-Burhân’ına hülasa olarak aldığı

Bakara: 2/269” gibi örneklerin, Mukâtil’in tefsirinde bulunması, tefsirin Mukâtil’e âit olduğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.

Mezhep görüşünü ihtiva etmeyen bu tefsirinden dolayı, Mukâtii Mücesime veya Müşebbihe’den değildir diye bir hüküm de çıkartamayız. Bu eserde mevcut olmayan fikirler, elimizde bulunmayan diğer eserlerinde bulunabilir. Böyle bir hükme varmanın güçlüğünden dolayı es-Seksekî, Müşebbihe’den olan Mukâtil’in müfessir Mukâtil olmadığını söyleyecek kadar ileri gitmişse de, bu görüşü Zâhid el-Kevserî şiddetle reddetmektedir.Mukâtil’in bu tefsirinde teşbih akidesinin görülmeyişi, onun bu akideyi benimsemediğine delil teşkil edemez. Tefsir, yazıldığı cemiyetin sosyal durumunu aksettiren bir ayna olduğu gibi, yazarının da görüş ve temayüllerini yansıtır. Öyle zannediyorum ki o, tefsirini yazdıktan sonra Cehm ile karşılaşmış ve onun fikirlerine aksülamel olarak teşbih akidesine kail olmuş olabilir. Zaten Cehm, Horasan havalisinde fikirlerini savunurken, Mukâtil’in Belh’te meşhur bir müfessir olduğu söylenir.

 

b- Kitâbu’l-Vücûh Ve’n-Nezâir

 

Her dilde ve her eserde olduğu gibi Kur’ân-ı Kerîm’de de, çeşitli mânâlarda kullanılan müşterek lafızlar vardır. Bir kelimenin bir âyette ifade etiği mânâ ile diğer âyetlerde ifade ettiği anlamiar aynı olmamaktadır. Bu hususa tefsir ilminde “el-Vücûh” denir. Bunun aksine, yani birçok kelimenin aynı mânâyı ifade etmesine de “ en-Nezâir” denir. Genellikle bu iki husus bir arada mütalaaedildiğinden, bu konuda yazılmış eserler “el-Vücüh ve’n-Nezâir” adıyla anılmışlardır. Mukâtil’in eserlerini veren müellifler de, onun eserlerini sayarken, bunlardan birinin “Kitâbu’l-Vücûh Ve’n-Nezâir” olduğunu söylemektedirler. Açık ve güzel bir yazı ile yazılmış olan Mukâtil’in bu eserinin başlangıcından ve muhtevasından, onun sadece el-Vücuha tahsis edildiğini öğreniyoruz. Çünkü eserinin ismi, “Vücûhu Harfi’l-Kur’ân”dır.

Kur’ân’ın iyi anlaşılması için, tefsir ilminde bilinmesi lâzım gelen mühim hususlardan biri şüphesiz “el-Vücûh ve’n-Nezâir” dir. Kaynaklar bu konuda İslâm’ın ilk asırlarından itibaren eserler yazıldığını kaydediyorlarsa da, ilk asrın eserlerine henüz mâlik değiliz. Kâtib Çelebi vasıtasıyla İkrime ve Ali b. Ebî Talha’nın bu sahada birer eser yazdıklarını öğrenmekteyiz. Hemen hemen bütün kaynaklar Mukâtii b. Süleyman’ın bu alanda bir eser telif ettiğinde ittifak halindedirler. el-Vücûh ve’n-Nezâir hakkında eser yazan bütün müellifler genellikle yeni bir şey ortaya koymamış, bunların hepsi hemen hemen kendilerinden evvel yazılan eserleri aynen nakletmişlerdir.

Mukâtii zu vücûh olan kelimeleri ele almakta ve onların Kur’ân’da kaç vecih üzere bulunduğunu söyledikten sonra, onların âyetlerdeki vecihierini göstermektedir. Burada, onun bu eserinde detaylarına inmeksizin, okuyuculara bilgi vermek için birkaç örnek sunacağım.

Böylece Mukâtil, Kur’ân-ı Kerîm’deki 180 den fazla kelimenin zu vücûh olduğunu, onların yerlerini ve hangi anlamlara geldiğini göstermektedir. Bu eserde hiç bir isnad mevcûd olmadığı gibi, Mukâtilin mezheb ve düşüncelerini ve hattâ temayüllerini aksettirecek bir delil mevcut değildir. Elde mevcut ilk eser olması bakımından ehemmiyeti hâizdir.

 

c- Kitâbu Tefsiri’l-Hamsi Mi’e Âye

 

Bugün elimizdeki bilgilere göre yalnız Londra’da British Museum Or. 6333 de bulunan bu eser, isminden de anlaşılacağı üzere, emir, nehiy, haram ve helâl hususundaki âyetlerin, daha doğrusu ahkâm âyetlerinin, izah ve tefsirinden iba­rettir. Eserin başlangıcı şöyledir:

Bu başlangıçtan sonra Mukâtil, cehennem köprülerini geçebilmek için insanoğlunun yedi yerde durdurulacağını ve onlara evvelâ imandan, sonra namazdan, daha sonra da zekâttan, oruçtan, hacdan, ömründen ve zulüm yapıp yapmadığından sorulacağını, bu suallere cevap verebilirse cennete gireceğini anlatır. Fecr: 89/14 âyetini zikrederek melekler insanları şu yedi yerde gözetler der ve amellerin imansız kabul edilmeyeceğini söyler. İslâm’ın esas rüknünün imân olduğunu ifade ettikten sonra, imânın tefsirine girişir;

Bu beş esası, işte imanın aslı budur şeklinde nihayetlendirince, imanın 6. rüknünü kabul etmiyor mu? Diye bir sual akla gelebilir. Mukâtil bu hususu eserinin başka bir yerinde şöyle izah etmektedir.

Bu ibareden de anlaşılıyor ki, hayır ve şerrin yani kaderin Levhi Mahfuzda yazılmış olduğuna işaret ederek, onun da imân esaslarından biri olduğunu ifadeetmektedir.

Mukâtil genel olarak bu eserini sekiz baba ayırmış ve her bâb içerisinde, o baba âit ahkâma taalluk eden meseleleri ele almıştır. Bu husustaki âyetlerin delâlet ettiği hükümleri ortaya koymuş, bu hükümleri teyid edici mahiyette, Hazreti Peygamber, sahabe ve tabiilere ulaşan isnadlar vermiştir. ez-Zehebî, bu eserin Mansûr b. Abdilhamid el-Bâverdî tarafından rivayet edildiğini ve içerisinde birçok hadisin bulunduğunu, zayıflığına rağmen hadislerin yazılabile­ceğini söyler. Bazen isnadlardan sonra, Mukâtil’in şahsî görüşleriyle meseleleri izah ettiği görülür. Bazen de kıraat hususlarına temas etmektedir. Çünkü kıraat değişiklikleri, ahkâm âyetlerinin anlaşılmasında mühim rol oynar. Meselâ:şeklindedir.

Eserde, Mücessime veya Müşebbiheyi teyid eden bir husus görülmediği gibi, ilk devir ehlisünnet âlimlerinin yolunda olduğunu da müşahede etmekteyiz. Meselâ, mut’a nikâhı hakkındaki görüşü, bunu teyid edici mahiyettedir.

Mukâtil’in bu eseri nâdir olan nüshalardan olduğundan, bu alanda çalışacaklara faydalı olacağı düşüncesiyle, eserin başlıklarını vermeyi uygun gördüm: Baştaki rakamlar bu eserin varak numarasını göstermektedir.

Mukâtil hakkında denilenler ve muhtevalarını tanıtmaya çalıştığımız eserle­rinden, bir netice çıkarmak icâb ederse, şunları söymemiz mümkün olacaktır. Mukâtil b. Süleyman ya isnadı ihmâl etmesi yahut da Cehm’in tenzîh akidesine karşı teşbîh veya tecsîm akidesini ortaya koyması yönünden itham edil­mektedir. Hemen şunu söyleyelim ki tanıtmaya çalıştığımız üç eserinde, onun tecsîm akidesini teyid edecek bir hususa rastlanmamıştır. Onun bütün eserle­rine sahip olmadığımız için, böyle bir akideye sahip olmadığını söyleyemeyiz. Belki akidesini elimizde olmayan eserlerinden birinde nakletmiş olabilir.

İsnad yönünden yapılan ithamlara gelince, hadisçilere hak vermemek elde değildir. Hakikaten eserlerinde isnadı ihmal etmiş, hatta isnadı bol bol kullandığı Tefsiru’l-Hamsi Mi’e Âye adlı eserindeki isnadların bile zayıf olduğu söy­lenmiştir.

Fikrî temayülü, isnadlara riâyet etmemesi ve ilk tefsirlerde eksik olmayan İs­railiyyat dediğimiz haberleri ihtiva etmesi yönünden tenkide uğrayan Mukâtil b. Süleyman hakkında ne denilirse denilsin, o, tanıtmaya çalıştığımız eserleriyle İslam tefsir tarihinde temel şahsiyetlerden biridir. Eserleri, lügat, sebebi nüzul, vücûh, müphemlerin izahı ve tarihî hadiselerin aydınlatılması, ilk günkü fıkıh ve kıraat anlayışlarını göstermesi bakımından mühim bir yer işgal eder. Tefsir tarihi ile uğraşanlar, ondan ve onun eserlerinden bahsetmeden geçemezler.

Kaynak: Tefsir Tarihi, İsmail Cerrahoğlu, Fecr Yayınevi

İlgili Makaleler