Kimdir

Mücahid hayatı ve Tefsiri

Mücahid hayatı ve Tefsiri: (Ö. 103-104/721-722)Mücâhid b. Cebr el-Mekkî, el-Mahzûmi, Ebu’l-Hâccâc, es-Sâib b. Ebi’s-Sâib’in veya Kays b. es-Saîb el-Mahzûmî’nin mevlâsıdır. Tabiî âlimlerinin en sağlamlarından, müfessir, kâr’i bir zâttır. Ömer b. Hattâb’ın hilâfeti zamanında, 21 senesinde doğmuş ve 83 yaşında iken 104/722 yılında, secdede Mekke’de vefat etmiştir.

Abdullah b. Abbas’tan tefsir rivayet edenlerin en meşhuru ve en sağlamı Mücâhid idi. Bundan dolayı eş-Şâfi’î ve el-Buhârî ona itimad etmişlerdir. Buhârî’nin Sahihinin tefsir kısmında Mücâhid’den nakledilen pek çok tefsir rivayetine rastlanır. Bu da Buhârî’nin, ona karşı gösterdiği itimadın delilini teşkil eder. Bizzat kendisi Kur’ân’ı İbn Abbas’a 30 kere arzettiğini söylemektedir. Yine ondan gelen bir rivayete göre, kendisi Kur’ân’ı baştan sona kadar İbn Abbas’a üç kere arzettiğini, her âyetin üzerinde durarak, onun kim için nerede ve nasıl nâzil olduğunu sormuş ve âyetlerin manasını öğrenmiştir. Bu iki rivayet birbiriyle çelişki halinde değildir. Kur’ân’ın İbn Abbas’a 30 kere arzedilmesi, zaptının tamamı, tecvid özellikleri ve onun okunuşunun ifasının güzellikleri için olabilir. Üç kere arzedilmiş olması ise onun tefsirinin, ondaki sırların inceliğini ve manalanndaki gizlilikleri öğrenmek için olabilir ki bu, zaten metinden de anlaşılmaktadır. İbn Ebi Müleyke, Mücâhid’i İbn Abbas’tan Kur’ân tefsiri hakkında sorarken gördüğünü, yanında levhalar bulunduğunu, İbn Abbas’ın ona, tefsirden sorduğun bütün şeyleri yaz, dediğini nakletmektedir.

Sufyân es-Sevri “Mücahid’den sana gelen tefsir, kifayet eder”, demek suretiyle, bu zâtın tefsirine olan itimadını beyân etmektedir. Abdusselâm b. Harb’ın, Mus’ab’dan rivayetine göre: Tâbii’ler arasında tefsirde en âiim olan Mücâhid, hacc menasikinde ise Ata idi. Abdullah b. Kesîr ve İbn Muhaysin, Ebû Amr b. el-Alâ, kıraati arz yolu ile Mücahid’den almışlardır. Katade de, tefsirde geride kalanların en bilgilisinin Mücâhid olduğunu söylemektedir. İbn Sa’d onu sika, fakîh, âlim ve çok hadis rivayet eden bir kişi olarak görür. Zehebî,   onun   hakkında,   Mücâhid’in   imamlığı   ve   ondan   ihticac   edilmesi hususunda ümmetin icmâ ettiğini söylemektedir.

Bütün bu tenkidci âlimlerin şehadetlerinden de anlaşıldığına göre, tefsir ilminde onun yüce bir mevkiî vardır. Yukarıdaki rivayetlerden ve münekkidlerin değerlendirmelerinden anlaşılacağı üzere, onun bize kadar ulaşmayan bir tefsir kitabına sahib olduğunu söyleyebiliriz. Katade ise onu, tefsirde yegane otorite olarak tanır ve ondan rivayet edilen tefsir kitabının da en sahih kitaplardan olduğunu söyler. Mücâhid’in tefsiri, talebelerine imla ettirdiği ve kitaplarının istinsahı için onları evine götürmeyi âdet edindiği rivayet edilir.

Mücâhid’in lehine olan bu sözlerin hâricinde, bazı şeyleri kitap ehlinden sormuş olması bakımından tefsirinden çekinmek icâp ettiğini söyleyenler de vardır. Ebû Bekir b. Ayyaş, “A’ıneş’ten, Mücâhid’in tefsirinden niçin çekindiklerini sordum. Bana cevap olarak,

“O, kitap ehlinden soruyordu,” dedi”, Bu söze rağmen el-Cerh ve’t-Ta’dil kitaplarında, onun doğruluğu ve adaleti hakkında bir ta’na rastlamak mümkün değildir. Netice olarak eldeki bilgilere göre, Mücâhid, her ne kadar bazı hususlarda ehli kitaptan birşeyler almışsa da, bunlar onu töh­met altında tutacak mahiyette olmadığından, onun hiç bir savunmaya ihtiyaç göstermeden, sika, sağlam ve âlim bir müfessir olduğunu söyleyebiliriz.

Mücâhid, hocası İbn Abbas’ın tefsire ait rivayetlerini nakletmekle kalmamış, onun tefsir etmediği âyet ve kelimeleri de tefsir edip açıklığa kavuşturmuştur. Naklî rivayetler arasında büyük bir yekûn teşkil eden Mücâhid’in tefsir haberleri, genellikle ayetlerdeki garip ve anlaşılması zor olan kelimeler etrafında dolaşmaktadır. Bu hareketi ile onu, Arap dili ve üslûbuna göre kelimeleri açıklayan yetenekli bir dilci olarak görebiliriz. Bizzat kendisinin “Arap dilinde bilgin olmayan kimsenin, tefsir yapmasının helâl olamayacağını” söylemesi, onun bu yöndeki kabiliyetine bir işaret sayılabilir. O halde Mücâhidi tefsir ilminde, Kur’ân’ın garib kelimelerini açıklayan, sahabeden sonra gelen ilk Araplugatçısı olarak ele alabiliriz. Onun bu özelliğini, Taberi tefsirinin tetkikinde görebiliriz.

Mücâhid, her müfessir gibi, kapalı, mücmel ve müphem âyetleri, mübeyyen ve mufassal âyetlerle açıklamış, tefsirinde özellikle hadise de başvurmuş, bazen aradaki vâsıtayı atlayarak, hadis işitmediği kimselerden nakillerde bulunmuştur. Meselâ, Hz. Âişe ve Hz. Ali den doğrudan doğruya işitmediği halde, onlardan işitmiş gibi nakillerde bulunmuştur. Âyetlerin nüzul sebeblerini açıkla­yarak âyetleri tefsir etmiş, bilhassa lügat ve dil yönüne ehemmiyet vererek, garib ve muğlak kelimelerin izahlarını gerek eski Arab şiirinden istişhad ederek ve gerekse kelimenin menşeinin Arap dilinin dışındaki bir dilden geldiğini söylemek suretiyle yapmıştır. Ehli Kitab’a sormuş olmasından dolayı haberlerinde çok olmasa da bazı İsrâiliyata rastlanır. Ahkam âyetlerinin izahında, fıkhî görüşlerini ortaya koymuştur. Eski tefsirlerin toplandığı bir ansiklopedi mahiyetini arzeden Taberî’nin tefsiri taranacak olursa, hemen hemen her sahifede Mücâhid’in haberlerine rastlanabilir. Bu haberler tasnif, tahlil edilmek suretiyle bir senteze gitmek mümkündür. Bu da ayrı bir tez konusu olabilir.

Şunu da unutmamak gerekir ki, Mücâhid’in bazı Kur’ân âyetlerini, âyetin za­hir manasından uzak bir anlayışla tefsir ettiğini ve aklın hürriyetini geniş bir şe­kilde kullandığını müşahede etmekteyiz. O sadece İbn Abbas ve diğer sahabe­den nakletmekle kalmamış, dinî nokta-i nazara uygun olup olmadığını fazla düşünmeye ihtiyaç duymadan, yaşadığı cemiyetin akliyat ve temayüllerini ak­settirecek görüşler ortaya atmıştır. Meselâ, Kıyamet Sûresi’nin 23. âyeti olanşeklinde ifade ederek bunasözünü de ilave etmiştir ve bu hususta selefin görüşüneuymayan bir görüş ortaya koymuştur. Taberî, Mücâhid’in bu görüşünü kabul etmemiş, İkrime ve Hasen’den gelen görüşü uygun bulmuştur. Yine Mücâhid, Bakara Sûresi’nin 65. ayetindeki ibaresini tefsir ederken, “Bu âyetten murad edilen şeyin, cisimlerde olan bir tahvil değil, belki kalblerinde olan bir değişikliktir ve onlar maymun nefisli insanlar olarak kaldılar” demektedir. Taberî, Mücâhid’in bu görüşünün, Allah’ın kitabının zahirine muhalif olduğunu söyleyerek, reddeder.

Kaynaklar, tefsir hususunda Mücahid’den gelen en kötü görüş olarak da İsrâ Sûresi’nin  79. ayetindeki ibaresini

(Arşın üzerinde kendisi ile birlikte oturtması) şeklinde izahetmesini gösterirler. Mücâhid’in, kelimelerin iştikakları hususunda bilgi verirken, çok az da olsa hatalı bir yola gittiğini müşahede etmekteyiz. Vermek istediği mananın, Arapça karşılığını bulamayınca, kelimenin kökünü başka dillerde aramaya koyulmuştur.

Meselâ, Yusuf Sûresi’nin 31. ayetindeki kelimesininşeddeli okunması ile taam manasına geleceğini, şeddesiz okunması halinde ise turunç manasına geleceğini söylemiştir. Halbuki Arapça’da bu kelimenin karşılığı turunç değildir. Onun manasının yemek yerken veya bir meclisteotururken, üzerine oturulan şey, minder veya yastık olduğu belirtilince limenin kökünün Habeşçe  olduğunu söylemek suretiyle te’vile gitmiştir. Bu şekilde yapmış olduğu re’y teşebbüsünü haklı göstermek için, şöyle bir söz de ileri sürdüğü söylenmektedir: (İbadetin en faziletlisi, güzeli (isabetli) re’y’dir).

Yaptığı bazı tefsirlerin selefin metoduna uygun olmadığını söylemiştik. Bu konudaki örneklerimizi biraz daha çoğaltabiliriz. Meselâ, Bakara Sûresi’nin 71.ayetindeki kelimesi ile A’raf Sûresi’nin 158. ayetindeki kelimesine verdiği mânâlara Taberi itiraz etmektedir. Mücâhid Ra’d Sûresi’nin 43.ayetindeki “Hu” zamirinin merciî olarak, Abduiiah b.Selâm’ı göstermiştir. Bu mesele Sa’id b. Cübeyr’e sorularak, âyette kastedilen Abdullah b. Selam mıdır denilmiş, Sa’id cevap olarak, bu sûrenin Mekkî ol­duğunu söyleyerek, Abdullah b. Selâm nasıi olabilir diyerek, hayretini ifade et­miştir.

Tefsirde İbn Abbas ekolünün en ünlü kişisi addedilen Mücâhid’i, şu misal­lerden sonra Re’y ekolünün ilk mensublarından biri olarak kabul edebiliriz. Bu hususu Goldziher de şu sözlerle teyid etmektedir: “O kendisinden sonra ge­nişleyip neşvü nema bulacak olan re’y medresesinin akide meselelerinde salâhiyet sahibi bir kimse idi, Bu şekildeki hareketler karşısında, onun eski bir Hicazlı olduğunu düşünmeye muktedir olmayız”.

Mücâhid, garip bir şey işitince onu görmeye giderdi, “Berhut” kuyusunu görmek için Hadremevt’e, Hârût ve Mârufu incelemek için de Bâbil’e gitmiştir. Bilhassa Kur’ân’daki müphemleri açıklamak istemiştir. Meselâ,    BakaraSûresi’nin 258. âyetinde sözkonusu edilen İbrahim’le, Rabb’i hakkında tartışan kişinin Nemrûz b. Kenan olduğunu zikretmektedir. Mücâhid, hocaları olan İbn Abbas ve İbn Ömer gibi hareket ederek, sonradan İslâm’ın içinde husule gelen iç harplere iştirak edip kan dökmeyi kerih (çirkin) görmüştür. Rivayetlerde bu husus şöyle geçmektedir:

Mücâhid zamanının iyi’ bir kâri’i olduğu için, bazı kelimelerin kıraati hususunda bilgiler vermek suretiyle âyetin anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Mesela Sa’d Sûresi’nin 84. âyetini;şeklinde okumuş ve âyetin açıklamasını yapmıştır.

Mücâhid’den tefsir rivayet edenlerin en meşhurları Abdullah b. Ebî Necîh (ö. 131/784), el-A’ıneş (ö. 147/764) ve İbn Cüreyc (ö. 150/767) dir. Süfyan b. Uyeyne, İbn Ebi Necih’in tefsirinin sahih olduğunu söylemektedir. Yahya b. Sa’id ise, İbn Ebî Necîh’in, tefsiri Mücâhid’den işitmemiş olduğunu kaydeder. İbn Hibbân “Sikât” ında, Mücâhid’den tefsir rivayet edenlerden yegâne şahsın Kasım b. Ebî Bezze (ö. 124/741) olduğunu ve Mücâhid’den rivayette bulunanla­rın, Kâsım’ın kitabından aldıklarını ileri sürmektedir. Başka bir yerde de, İbn Ebî Necîh’in, Kâsım’ın kitabından rivayet etmesi bakımından, İbn Cüreyc’in nazîri olduğu ve her ikisinin de Mücâhid’den rivayetle işitmedikleri söylenir. Mücahid’den tefsir rivayet edenlerden biri olan el-A’ıneş’in de, onu işitmediğine dâir haberler vardır. Yahya b. Sa’id, A’meş’in Mücahid’den rivayet ettiği hadisleri yazdığı, A’ıneş ile Mücâhid arasında bir şahıs zikredilmemekle beraber, onun Mücâhid’i işitmediği söylenir. Bu haberlerden anlaşıldığına göre, ondan işiten şahsın, Kasım b. Ebî Bezze’dir. İslâm’da ilim hareketlerinin başladığı bir devirde, Mücâhid gibi meşhur bir şahıstan, tek bir kişinin dinlediği ve yazdığı iddiası biraz güçtür. Kanaatimizce, Mücâhid’i pek çok kişinin işitmiş olması daha uygun olur. Yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz re’y hareketine temayülünden dolayı, acaba ondan ictinab mı edilmek istenmiştir. Zaten Yahya b. Sa’id el-Kattân, Mücâhid’in mu’tezilî olduğunu söylerken, Ya’kûb b. Ebî Şeybe, o sikadır,fakat kaderî idi demektedir. Şahıs hakkında değerlendirme yaparken bu gibi hususların gözden uzak tutulmaması gerekir. Hakkında söyienen şu sözlererağmen İmâm eş-Şâfi’î kitaplarında dâima isnadını kullanır. Buhârî de Sahih’ınde aynı isnadı tercih ederek, onun bu tefsirine itimad eder.

Mücâhid, tefsir ilmindeki metodu, dinî meselelerdeki araştırması, re’ye yer vermesi, kelimelerin lugavî izahları, eski Arap eyyamı, onların din ve örfleri hak­kında verdiği bilgilerle âdeta tabiîlerden olan tefsircilerin orjinal temsilcisi olarak ortaya çıkmaktadır. Onun tefsirine nakil cihetinden me’sûr, fikir ve re’y ci­hetinden ma’kûl’dür diyebiliriz.

Hakikaten naklî tefsirlerdeki Mücâhid’in tefsir örnekleri tetkik edildiğinde, anlaşılması güç olan lafızları açıkladığı, müşkil ve muğlak olan tabirleri tefsir et­tiği, okuyucunun içine düştüğü şüpheyi açıklığa kavuşturduğu, zekâsı ile yeni zengin manalar getirdiği görülür. O, dilci bir müfessir, edip, muhaddis, müctehid olarak mülahaza edilebilir. Âyetleri açıklarken Arap âdetlerini ve örfünü zikret­meyi ihmal etmez. Âyetlerin sebebi nüzullerine ve kıssalara temas eder. Nesh ve kıraatle ilgilenir, fazla olmasa da fıkhî meselelere değinir. Çeşitli görüşler ileri sürmek suretiyle okuyucunun düşüncesine canlılık verir. Mücâhid’in tefsir hakkındaki görüşleri, genellikle Arap dilinin durumunu aksettiren bir ayna mesabesindedir. O, görüşlerinde bazen beğenilmemiş ve isabet etmemiş olsa da, kişinin İlminin, aklının ve anlayışının hülâsası olan re’ye ve içtihada bizleri sevkeder.

Mücâhid’e isnad edilen tefsirden söz etmişken, 1976 senesinde Katar Emirliğinin merkezi Doha’da, Abdurrahman et-Tâhir b. Muhammed es-Sûretî’nin 798 sahife tutan “Tefsiru Mucâhid” adlı eserine burada kısaca işaret etmemiz gerekecektir. Araştırıcı, üzerinde çalıştığı tefsir yazması hakkında şu bilgileri vermektedir: “Mısır’da, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye Kütüphanesinde 1075 numarada 98 varak halinde 17×26 ebadında ve 8 cüzden meydana gelen bu nüsha hicri 544 senesinde istinsah edilmiştir”. Baş tarafında bir semâ kaydı bulunmaktadır. Tefsirdeki haberlerin büyük bir kısmı İbn Ebî Necih vasıtasıyle Mücâhid’e ulaşmış olması sebebiyle, bu tefsire Mücâhid’in tefsiri demek ilmî yönden müm­kün olmamaktadır.

Kaynak: Tefsir Tarihi, İsmail Cerrahoğlu, Fecr Yayınevi

İlgili Makaleler