Dünya Edebiyatı

Medinetül Fazıla – Farabi Kitap, Özeti, Konusu, Hakkında Bilgi

el-Medînetü’l-fâzıla. Fârâbî’nin (ö. 339/950) felsefî sistemini bütün yönleriyle yansıtan temel eseri.

Kaynaklarda Kitâbü Ârâ’i ehli’l-medîneti’l-fâzıla ve Kitâbü Mebâdfi âra’i ehli’l-medînetü’l-fâzıla şeklinde geçmekle birlikte genellikle el-Medînetü’l-tâzıla olarak anılmaktadır. Fârâbî, olgun­luk döneminin ürünü olan eserin telifine Bağdat’ta başlayıp 941-942 yıllarında Dımaşk’ta tamamlamış, ölümünden iki yıl önce Mısır’da bulunduğu sırada dostları­nın isteği üzerine kitabı tekrar gözden geçirerek konu başlıklarını tesbit etmiş­tir. el-Medînetü’l-fâzila genel muhtevası itibariyle biri varlık, diğeri siyaset felsefesi olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Eserin baş tarafında on dokuz madde halinde yer alan özetin müellif tarafından yapıldığı­na dair bilgi yoktur. Kitabın ilmî neşrini gerçekleştiren R. Walzer ana başlıkları al­tı fasıl, alt başlıkları da özete göre on do­kuz bab şeklinde göstermiştir. Daha önce eserin tenkitli neşrini yapmış olan Albert Nasrî Nâdir ise bab ayırımına yer verme­yerek başlıkları otuz yedi fasıl halinde be­lirlemiştir. Bu durumda Fârâbî’nin tesbit ettiği konu başlıklarının orijinalitesini ko­ruyup korumadığı pek belli değildir.

Fârâbî eserinde mukaddimeye yer ver­meden konuya Tanrı ve O’nun sıfatlarıyla başlar. Filozof, Tanrı’nın varlığının kanıta gerek kalmayacak derecede apaçık oldu­ğuna inandığı için deliller üzerinde dur­maz. Önce Tanrı’nın sıfatlarını ele alır ve Tanrı’yı İlk varlık, ilk sebep, bir ve ezelî olarak niteler. Daha sonra O’nun ortağı, benzeri ve zıddı bulunmadığını; mümkin varlık kategorilerinin tarifi cins ve fasla dayanılarak yapıldığı halde Tanrı bu gibi niteliklerin ötesinde olduğundan tarifinin de yapılamayacağını belirtir(Fasıl 1-4). Bir kavramının gerçek anlamını Tanrı’da bulduğuna ve Tanrı’nın zâtı ile birli­ğinin özdeş olduğuna dikkat çeken filo­zof özü bakımından Tanrı’nın bilfiil akıl, âkil ve ma’kül olduğunu, bu üç kavramın O’nun zâtında bir ve aynı anlama geldiği­ni, insanların maddeden tam soyutlanıp bilfiil akıl haline geldiğinde O’na daha ya­kın olacağını ve O’nu tam olarak anlaya­bileceğini söyler. Ayrıca Tann’yi âlim, hakîm. hak ve hay sıfatlarıyla niteler, bunla­rın yorumu üzerinde durur. Tanrının aş­kın ve kâmil bir varlık olduğunu ifade et­mek için O’na izafe edilen zatî ve sübûtî sıfatlar ne kadar çok ve çeşitli olursa ol­sun bunlar bir tek hakikate delâlet etti­ğinden hiçbir zaman O’nun zâtında çok­luk bulunduğu gibi bir fikre, yol açmaz. Tanrı’nın varlığı en mükemmel varlık ol­duğuna göre O’nun yüceliği, ululuğu, kut­sallık ve güzelliği de her şeyin üstündedir. Şu halde Tanrı hem aşk hem âşık hem de maşuktur. Bu üç kavram O’nun zâtında aynı hakikatin bir ifadesi sayılmaktadır(Fasıl 5-6). Esasen aşkın bir Tanrı fikrine ulaşmak için Fârâbî’nin burada sıfat ola­rak zikrettiği kavramlar Tann’nın zâtının birer yansıması şeklinde düşünülmüş olup sonuçta hepsi zâta indirgenmektedir. Do­layısıyla Kur’an’ın ortaya koyduğu Allah telakkisiyle Fârâbî’nin Tanrı anlayışı ara­sında temelde olmasa bile sıfatların yoru­mundan kaynaklanan bir farkın bulun­duğu söylenebilir. Bununla birlikte Fârâbî kendi zâtından başka hiçbir şeyi bilme­yen, ilgilenmeyen Aristo’nun pasif ve âtıl Tanrı anlayışına hayli uzaktır.

İlgili Makaleler