LAİSSEZ-FAİRE (BIRAKINIZ YAPSINLAR)
Yaygın olarak, klasik
dönem İngiliz İktisatçılarına atfedilen, ancak daha önce Fransa’ da bir Ölçüde
ilke edinilmiş doktri-ner bir inanç, kâr peşinde koşan Özel birimlerin
oluşturduğu bir ekonomiye müdahale edilmediğinde uyumlu bir işleyişin
sözkonusu olacağı ve kişilerle beraber toplum refahının en üst düzeye yükseleceği
inana. Colbert, bir Fransız işadamları topluluğuna, devletin kendilerine yardımcı
olmak için ne yapması gerektiğini sorduğunda, Legandre adlı işadamının cevabı
“laissez-nous faire” olmuştu. Fizyokratlar (18.yy. ikinci yansı),
terimi bir siyasî düstur olarak ve iktisadi sistemin doğal uyumuna duydukları
inana ifade maksadıyla kullandılar. Ancak, siyasi görüşlerinin güçlü lîberalist
karakterine ve ekonomiyi bir doğal düzen (ordre naturel) olarak
değerlendirmelerine rağmen, gerçekte devletin ekonomiye karışmamasını bir ilke
olarak benimsediklerinden, laisser-fair doktrinine tam anlamıyla taraftar oldukları
söylenemez.
İngiliz İktisat
Okulu’nun kurucusu olarak kabul edilen Adam Smkh’in adı, hem ilmi çevrelerde,
hem de halk arasında, hemen hemen laissez-faire ile eşanlamlı olarak
kullanıla gelmiştir. Ne var ki, eğer “laissez-faire” ifadesi devlet
müdahalesine güvenmeyen ve dünyanın daha az müdahale ile daha iyi olacağına
inanan birini belirlemek içinse, Adam Smİth, kendi çağının şartlarına göre,
bir laissez-faire savunucusu olarak adlandırılabilir. Ama eğer bu ifade
Smith’e atfedeceğimiz dogmatik bir ilke ise, iddiamızı kanıtlamak için
Milletlerin Zengtnliği’ndck’ı, analitik olmaktan çok edebi etki taşıyan kısa ve
soyutlanmış pasajlara başvurmak zorunda
Neoklasik İktisat teorisi, hükümetsiz bir
kalacağız.
rekabetçi özel teşebbüs ekonomisi mode-
Robbins ve diğer bazı
iktisatçıların gös- lini ve
dolayısıyla, normatif olmayan (po-
terdikleri gibi,
Ricardo sonrası başlıca zitif) bir
anlamda, bir laissez-faire sistemi
klasik iktisatçıların
yazıları ve faaliyetleri modelini öngörür. Böyle bir sistemin tam
de doktriner
laissez-faire’in kanıtı olarak modeli
ilk olarak açıkça Leon Walras’ın
yorumlanamaz. Doktriner
laissez-faire ekonomiyi bir
genel denge sistemi olarak
görüşleri İngiltere’de
XIX. yüzyılın orta- analiz eden
Elements d’econontie politi-
larında bilim adamı
hüviyeti olmayan po- quepure
(1874-77) adlı eserinde geliştiril-
püler yazarlarca geniş
biçimde savunul- di. Alfred
MarshalI’m 1890’da yayımla-
du. Harriet
Martineau’nun didaktik ro- nan
Principles of Economics’i benzer, t’a-
mm\asıIUııstrationsofPolitİcalEconomy kat daha az açık bir görüş ortaya koydu.
ve James Wilson’un
editorlüğündeki haf- Ancak, büyük bir
entellektüel incelik taşı-
talık Londra Economist
dergisi, bu dö- sa da, bu teorinin
inşası iktisatçılar arasın-
nemdeki laissez-faire
savunuculuğunun da laıssez- faire
ideolojisinin önemli ölçü-
önde gelen
örnekleridir. Thomas Hodgs- de
gelişmesine yol açmadı. Marshall’dan
kin laissez-faire
dogmasını anarşizm nok- sonraki
iktisatçı neslin genel eğilimi, haki-
tasma kadar
götürdüğünden, birçok tarih- katte
devlet müdahalesine duyulan ihti-
çi tarafından
sosyalist olarak kabul edildi,
yaçlann analizi yönündeydi.
XIX. yüzyılın en
özenli ve ayrıntılı bireyci- XX.
yüzyılın ikinci yarısında iktisatta
lik felsefesi Herbert
Spencer’in yazıların- doktriner
laissez-faire, daha çok Ludwig
da bulunmaktadır. O ve
Fransa’da Frede- von Mises ve Milton
Friedman tarafından
ric Bastiat,
laisses-faire doktrininin temel
temsil edilmektedir. Bunların ve diğer ba-
kaynakları olarak
değerlendirilebilirler, zı
iktisatçıların yazılarında bir aşırı birey-
Spencer’in
Amerika’daki başlıca şakirdi cilik
siyasal felsefesi sosyal baskının hükü-
olan William Graham
Summer, Yale’de metçi biçimine
muhalefet ve modern ikti-
çok enerjik bir
biçimde doktriner laissez sat
teorisi, daha önceki örneklerinden da-
faire savunuculuğu
yaptı. Summer ve Sos- ha sofistike
bir laissez-faire düsturunu
yal Darvinİstler bir
ara Amerikan akade- desteklemek
gayesiyle birleştirilmiştir,
mik çevrelerinde çok
etkili oldular, fakat
Mustafa ÖZEL aşırı derecede bireyci öğretilerinin genel
olarak Amerikan fikir
hayatına nüfuz etti- LEVH-İ MAHFUZ ği
pek söylenemez.
Klasik siyasal
iktisadın laissez-faire ile
Saklanmış, korunmuş levha demektir, özdeşleştirilmesi büyük ölçüde
Malthus- Levh, üzerine yazı, resim
vesaire yazıla-çu nüfus teorisi ile, klasik ücret teorisinin bilen düz ve yassı satıh, yani levha
demek-1830’lardayoksuUaryasasıveişçibirlikle- tir. Eskiden üzerine yazı yazılan tahta ve
rinin hukuki statüsü üzerindeki şiddetli
kürek kemiğine de levh denirdi. Buna gö-tartışmalarda oynadıkları rolden
kaynak- re levh-i mahfuz, korunmuş ve
saklanmış lanmaktadr. İşçi sendikalarına ve devle- levha demek olur. Bu terkib, Kur’ an-ı Ketin
refah tedbirlerine karşı “siyasal iktisa- rim’deBürûcsuresinin22. ayetinden alındın
kanunları” yardıma çağrılıyordu. mışür.
mistir. 440
Dinî bir terim olarak
Mukadderât-ı lla-hiyyenin yazılı bulunduğu ma’nevi levha anlamındadır. Olmuş ve
olacak her şeyin zabtedilip yazıldığı bu manevî levha, her türlü artma, eksilme
ve değiştirmeden korunmuştur. Alemin yaratılışından, son bulacağı güne kadar
olup bitecek her şey, Al-lahü Tealâ tarafından takdir edilmiş ve Levh-i
Mahfuz’da yazılmıştır. Bu olaylar yazılanlara uygun olarak ortaya çıkar.
Bazı İslam bilginleri,
“Levh-i Mahfuz” un, ağaç, demir, kemik vesaireden olduğunun
sanılmaması gerektiğine ve Allah’m zat ve sıfatlarının yaratıkların zat ve
sıfatlarına benzemediği gibi, levh ve kitabının da yaratıklannkine asla
benzemediğine dikkat çekmişler ve şöyle örneklen-dirmişlerdİr: Levh-i
mahfuz’de yazılanların sabit olması, Kur’an’ın kelime ve harflerinin hafızın
dimağ ve kalbinde sabit oluşuna benzer. Çünkü Kur’an orada satır satır
yazılmıştır. Hatta hafız okurken, onu adeta gözleriyle görüyormuş gibi okur.
Halbuki dimağını inceden inceye araştır-san, o yazının tek bir harfini bile
bulamazsın. Allah’ın Levh-i mahfuz’da takdir ve kaza ettiği şeylerin de, işte
hep bu tarzda anlaşılması gerekir.
Bazımüfessirler
“levh”İ melekler için ortaya çıkan ve onların okuduğu bir şeydir,
diye yorumlamışlardır.
Levh-i mahfuz’un
Kur’an’daki diğer adları da “kitab-ı müeccel, kitab-ı ma’lûm, kitab-ı
hafız, kitab-ı meknun, kitab-ı mü-bîn, imam-ımübînveümmü’1-kitab” dır.
Seyyid Şerif
el-Cürcani, 7a
Vi/(tf’ındalev-haIarın,”Levhu’l-kadaH/levhu’l-akiri-ev-vel”,
“levhu’l-nefsi’l-cüziyyeti’s-semaviy-ye” ve
“levhu’l-heyulâ” olmak üzere dört tane olduğunu söylemekte ve
tariflerini yapmaktadır. Türkçemizde eskiden kullanılan “levh u
kalem” sözü de levh-İ mah-
fuz’un başka bîr
ifadesidir. Hafızaya da mecaz olarak “levh-i hatır” denilir. Levh-i
mahfuz tasavvuf kitaplarında da başta el-insanu’1-kâmil olmak üzere tasavvufî
açıdan ele alınmıştır ki, netice olarak levh, bütünüyle Allah’ın kudret ve
bilgisi-dir.
AhmedT.ARSLAN