Kefevi Hüseyin Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, hakkında Bilgi
Kefevî Hüseyin Efendi (ö. 1010/1601) Osmanlı kadısı, müderris ve edip.
Kırım’ın liman şehri Kefe’de doğup büyüdüğünden Kefevî nisbesiyle tanındı. Babasının adı İbrahim olup Bağdatlı İsmail Paşa’nm Rüstem olarak kaydetmesi yanlıştır. Risale fî tefsiri kavlihî tecâlâ “yevme ye’tî âyâtü rabbike” adını taşıyan bir risalenin yazarı olan İbrahim b. Yûsuf b. Mustafa el-Kefevî ile aynı şahıs olup olmadığını tayin etmek güçtür.
İlk tahsilini Kefe’de yaptığı anlaşılan Hüseyin Efendi eserlerinde çeşitli vesilelerle kendi hayatının önemli safhalarından bahseder: Kefe’de emlâk sahibi tanınmış bir tacir iken dünyadan el çekip ilim tahsili için İstanbul’a gitmiş Kanunî Sultan Süleyman devrinin sonlarında İstanbul’daki medreselerde dinî ve aklî ilimleri okumuştur. Mülâzemetini Karadâvudzâde Mustafa Efendi’den tamamladıktan sonra II. Selim zamanında Miftah Medresesi’ne müderris olmuştur. Hocası Sahn-ı Semân müderrisi iken 974 Cemâziyelâhirinde (Ocak 1567) Medine kadısı olduğuna göre Kefevî bu tarihten önce mülâzemetini tamamlamış olmalıdır. 977’de (1569) döndüğü Kefe’de şehrin kadısı Mahmûd Çelebi’den riyâziyyât ve mûsiki öğrenmiş ayrıca Nakşibendî şeyhi Hâce Ahmed Sâdık Taşkendî’ye intisap ederek tasavvuf terbiyesi almıştır.
Kefevî 985 (1577) yılında 40 akçeli bir medreseye tayinini istemiş bu isteği gerçekleşmeyince bir müddet sıkıntı çekmiş ve memleketine dönmek zorunda kalmıştır. Bu sırada tamamladığı Seyânihu’t-teîe’ül adlı eserini Bahçesaray’da ziyaret ettiği Kırım Hanı II. Gazi Giray’a ithaf etmiştir. Onun Gazi Giray’la yakınlığının devamlı olduğu, 1003’te (1594) Tuna boylarındaki seferlere ve Yanık Kalesi fethine katılan hanın bu seferleri anlattığı bir mektubu Kefevî’ye göndermesinden anlaşılmaktadır. 98S (1577) yılı sonlarında annesiyle birlikte İstanbul’a dönen Hüseyin Kefevî’nin tekrar müderrisliğe başlayıncaya kadar ne yaptığı bilinmemektedir. Atâî’ye göre 990’da (1582) derecesi 40 akçeliye indirilen Fâtıma Sultan Medresesi’ne müderris tayin edilmiş, 993 Saferinde (Şubat 1585) 50 akçeli Şah Hûban Medresesi’ne nakledilmiştir.