Tarih

Kara İbrahim Paşa Kimdir, Hayatı, İdamı

Kara İbrahim Paşa. Sadrazam ( D. 1620 — Ö. Rodos 1687 ).

Hayatı

Babası Bayburt kazasının Handevrek köyunden Katırcı Ahmed isminde biridir. Hayatının ilk safhalarında onu Abaza Hasan Pasa’nın maiyetinde levend askeriydi. Abaza Hasan Paşa isyanının bastırılması üzerine, İran’a sığınmış ve bir süre orada kaldıktan sonra, Türkiye’ye dönerek, Firari Mustafa Paşa’nın dairesine girmiş ve çuhadarlığına kadar yükselmişti. Fakat Firari Mustafa Paşa’nın katlolunması üzerine, Kara İbrahim bir süre çeşitli devlet adamlarının daire hizmetlerinde çalışmış, nihayet kethüda Kara Mustafa Ağa’ya intisap etmişti. Bu hadise, Kara İbrahim’in terfi olarak yükselmesine ve bilahare padişah IV. Mehmed’e yaklaşmasını sağladı. Kısa süre sonra, Kara Mustafa Paşa’nın sadaret kaymakamı olması üzerine, Kara İbrahim kethüda-i sadr-i ali olarak, devletin mühim şahısları arasına karıştı ve şöhretine de bu kethüdalığı alem oldu.

Kethuda Kara İbrahim Ağa’nın özel hizmetten resmi devlet hizmetine geçmesi tarihi 8 agustos 1671 olarak tesbit edilmektedir. Sadaret kethüdalığından sonra, 1676’da üçüncü vezirliğe kadar yükselmiş ve IV. Mehmed’in av seferlerinde, seyahatlerinde, çeşitli eğlencelerinde, ekseriya yol kaymakamı unvanı ile, bulunmakta ve Musahip Mustafa Paşa ile birlikte, onun has adamlarından ve nedimlerinden biri haline gelmiştir.

Kara İbrahim Paşa’nın padişahı kendi nüfuzu altına alması, zamanla sadrazam Kara Mustafa Paşa’da menfi tesirler bırakmış ve onu padişahın yanından uzaklaştırmak maksadi ile, (ekim. 1677)’de Kaptan-i deryalığa getirmişti. Fa­kat İbrahim Paşa, sadrazamın bu tayinine mukabil, 28 Ekim 1677’de kendini sadaret kaymakamı seçtirerek hem padişahın huzurundan uzaklasmamış, hem de ilgi sahasını sadaret makamına kadar genişletmiş oldu.

Sadrazamın İbrahim Paşa’nın nüfuzuna karşı giriştiği bu faaliyet onu bir süre için resmi unvan ve sıfatlarından uzaklaştırmışsa da, IV. Mehmed üzerindeki tesirini kıramamış, fakat buna karşılık Kara Mustafa Paşa’nın nüfuzu azalınca, bütün dehşeti ile çıkacak olan öfke ve kininin doğmasına sebep olmuştur. Kara İbrahim Paşa bir süre sonra vezir-i rabi ve vezir-i salis rütbelerine tekrar yükseldi ve kubbe altındaki nüfuz ve hakimiyetine yeniden kavuştu. Bu durum üzerine sadrazam onunla anlaşmak zaruretini hissetti. Avusturya seferinin açılması üzerine, 12 mayıs 1683’te padişahın arzusunu kabul ederek, İbrahim Pa­şa’nın sadaret kaymakamlığına getirilmesini uygun buldu. Kara İbrahim Paşa sadaret kaymakamlığına atanınca, Macaristan içlerine hareket etmekte olan sadrazamı Zemon’da uğurladıktan sonra Belgrad’a döndü (24 mayıs 1683). İbrahim Paşa Viyana muhasarasimn bozgun ile neticelendiğine dair ilk haberlerin Belgrad’a gelmesine kadar bu şehirde kalarak, ordu ihtiyaçlarını temine çalıştı ve bozgun haberi üzerine, padişah ile beraber, Edirne’ye döndü. Bu hadiseden sonra, eski efendisine karşı darüssaade ağası Yusuf Ağa ve mirahur-i evvel Uzun Süleyman Ağa ile müştereken çalışmağa başladı. IV. Mehmed Viyana kuşatmasının başarısızlığı yüzünden Kara Mustafa Paşa’ya gücenmiş olmakla beraber, onu azl veya katletmek düşüncesinde değildi. Fakat sadrazamın teminıtma rağmen, Venedik’in harbe girmesi ve Mora’yı istilaya başlaması, Mora mudafaa vasıtalarının zayıflığının meydana çıkması ve bütün bu hadiseleri Kara Mustafa Paşa aleyhinde kullanan İbrahim Paşa ve arkadaşlarının tezvirleri üzerine padişah Mustafa Paşa’nın katline karar verdi ve 25 Aralık 1683’te Kara İbrahim Paşa’yı sadrazam tayin etti.

Sadrazamlığı

Kara İbrahim Paşa, ilk iş olarak, Mustafa Paşa’nin mensuplarını azl veya katlettirerek kinini teskin etmege çalıştı. Diger yandan kendisine yardım edenleri veya taraftar olanları muhtelif şekillerde tatmin etti. Avusturya harpleri ise, sür’atle gelişerek, bir Türk—Avusturya muharebesi şeklinden Osmanlı’ya karşı genel bir hücuma ve bir haçlı seferine dönmüştü. Türk kuvvetleri sadece Macaristan sınırlarında çarpışmıyorlar, Mora’dan Venedik’e, Podolya’dan Lehistan’a, Ukrayna’dan Kazaklara, ardından Ruslara karşı sınırları müdafa zaruretinde bulunuyorlardı. Kara İbrahim Paşa bu kadar geniş ve kapsamlı bir muharebeyi sevk ve idare edebilecek kabiliyette değildi. Esasen, gençliginde katıldığı Abaza Hasan Paşa isyanı hariç, hiç bir sefere fiilen katilmamıştı.

Cephelerin genişlemesi, Osmanlı güçlerinin ve gerekli malzemenin ihtiyaca kafi gelmemesine ve binnetics Mora ve Macaristan’da muharebenin Osmanlı aleyhine gelişmesine sebep oluyor, teşkil edilen ordular sürekli yenilip geriliyor, Türk kaleleri birer-birer düşüyordu. Kara İbrahim Paja, bu durum karşısında, IV. Mehmed’in itimadi kendisinde baki olmakla Edirne’den ancak techizat ve asker sevki ile yetiniyor, başarılı olamayan kumandanlar yerine sürekli yenilerini deniyordu. Sadareti esnasında Mora’da Chaphea-Bassu, Plamele, Baronye, Zinany, Macaristan’da ise, Vişjrrad, Vac, Pegte, İjvanhk, Sarvaf, Arat, Uyvar, Estergon kale ve palankaları sukut etmis, Ak-kilise, Hamza-Bey palankası ve Estergon önünde vuku bulan muharebeleride Türkler kaybetmislerdi. Bütün bu vak ‘alara ragmen, sadrazam sefere bizzat çıkmaktan kaçınıyordu. Fakat ordu muharebenin bu tarzda idaresine taraftar olmadığı gibi, rical ve ümeradan bir kısmı da sadrazamın sefere çıkmasını istiyor ve padişaha bu yolda telkinlerde bulunuyorlardi. Sadrazam, bu fikri destekleyenlerden Musahib Mustafa Paşa ile Uzun Süleyman Paşa’yı, birer bahane ile, cephelere göndermiş ve böylelikle padişahi yalnız kendi inhisarına almıştı. Bu esnada Şeytan (Melek) İbrahim Paşa ‘nın Budin’de gösterdigi yararlılık ordu ve ahali üzerinde çok müsbet etkilemiş, hatta Edirne’de bekletilen askerler bir mitingle onun sadarete getirilmesini istemişti. Sadaret makamı için sınırda çıkan bu rakipten ürken İbrahim Paşa, Melek İbrahim Paşa’nın vücudunu ortadan kaldıracak bir yalan hazırlamaktan kaçınmadı ve IV. Mehmed’i kandırarak, onu idam ettirdi. Fakat hadiselerin sürekli devlet aleyhine gelişimi nihayet padişahı harekete geçirdi. Padişah sadrazama, muhakkak surette, sınıra hareket etmesini emretti. Bu durum üzerine, Kara İbrahim Paşa, bir süre hastaymış gibi görünerek, cepheye gitmekten kaçındı. İbrahim Paşa’nın bu şekilde hareketi onun, 27 Muharrem 1097’de /24 Aralık 1685’de azil ve tekaüt ulufesi ile İstanbul’da ikamete memur edilmesine sebep oldu.

Kara İbrahim Paşa azlinden sonra bir süre Üsküdar’daki Bayrampaşa yalısında oturdu. Kara İbrahim Paşa, bir süre sonra, hacc için padişahtan izin istemiş ve bu izin kendisine verilmişse de, muhaliflerinin onun bu talebinin hacc amacıyla olmayıp, eski bir Celali olması hasebi ile, Anadolu’ya geçerek, isyan etmesine meydan verileceği tarzında söylentiler çıkardılar. IV. Mehmed bu söylentilerin doğru olup olmadığını anlamak için sefer ianesi olarak kendisinden 500 kese akçe istedi. İbrahim Paşa ise hac için biriktirdiği 70.000 altından başka parasının bulunmadığını söyleyerek padişahın teklifini geri çevirdi. Bunun üzerine kapı arasına hapsedildi. Üç bin kese nakit parasına, mallarına ve servetine devletçe el konuldu, kırk üç gün kadar tutuklu kalan İbrahim Paşa, Rodos Adası’na sürüldü. Muhaliflerin tahrikleri ile Haziran-Temmuz 1687 tarihinde öldürüldü. Vücudu orada defnedildi, kesik başı İstanbul’a getirildi.

Kaynaklar ve Tartışmalar

Kara İbrahim Paşa’nın biyografisini bütün bölümleriyle yazan belli-başlı iki tarihçi, Raşid onun hayatı ve bilhassa şahsiyeti hakkinda birbirine zıt fikirler beyan etmektedirler. Bunlardan Raşid’in, devletin vak’anüvisi olması hasebi ile, Kara İbra­him Paşa’nın icraati esnasında tezahür eden şahsi ihtiras ve nakısalarını mümkün mertebe örtmeye çalışan bir ifade kullanmasına karşılık, Fındıklılı Mehmed Ağa onu haddinden çok eleştirmekten ve göstermiş, olduğu şiddet, kin ve adaletsizliği, her fırsatta, belirtmekten kaçınmamıştır. Birbirini yalanlayan bu iki mühim eser arasında bir irtibat kurmak veya Kara İbrahim Paşa’nın hakiki şahsiyetini ortaya çıkarmak güç olmakla beraber, diğer bir eserin (Defterdar Mehmed Paşa, Zabdat ül’tavarih, Hamidiye kütüp., nr. 949,) bize temin ettiği malumat sayesinde, onun Raşid’in ortacı ifadesindeki normal veya Fındıklılı Mehmed Ağa’nın anlattığı gibi gaddar ve kindar olmadığını muhteris ve menfaatlerine tecavüz edenlere karşı zalim olduğu kadar, ordunun gerek techizat, gerek asker açısından ihtiyaçlarını gidermek ve devletin girmiş olduğu bu muharebede, dahili ve harici itibarini korumak için, elinden gelen gayreti esirgemedigini anlamaktayız. Onun seferden kaçınmasını ise, ordunun düzensiz hali karşısında duydugu şahsi endişesinin ve ruhi durumunun bir tezahürü olduğunu söylenebilir. Kara İbrahim Paşa’nın, bütün iyi ve kötü hasletleri yanında, kurnaz denilecek kadar zeki oldugu muhakkaktır. O, bu zekası sayesinde, IV. Mehmed’i, ona intisap ettiği günden azline kadar devam eden şahsi nüfuzu altında tutabilmiştir.

İlgili Makaleler