Tarihi Eserler

II. Bayezid Camii ve Külliyesi -Amasya- Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Amasya’da II. Bayezid tarafından XV. yüzyıl sonlarında yaptırılan külliye.

Cami ve etrafındaki külliye, Edirne’de olduğu gibi bir akarsuyun, Yeşilırmak’ın kenarında inşa edilmiştir. Külliyenin, ır­mak kıyısında bulunduğundan başka hakkında hiçbir şey bilinmeyen Meryem Ana Kilisesi’nin yerinde olduğu iddiasını destekleyecek herhangi bir ipucu yok­tur. Geniş bir sahayı kaplayan yapı gru­bunun ortasında cami, sağında medre­se, solunda ise aşhâne-imaret ile tabhane bulunmaktadır. Cami, cümle kapı­sı üstünde ve iki yan duvarında bulu­nan üç parçalı inşa kitabesine göre Receb 891’de tamamlan­mıştır. Bu sülüs yazılı kitabeler Ali b. Mezîd adında bir hattat tarafından yazılmış­tır. Hüseyin Hüsâmeddin Bey, inşaatın Bayezid’in tahta çıkışının hemen arka­sından, 886 Receb ayında başlamış olduğunu ileri sürer. Aynı ya­zar, Heşt Bihişt müellifi İdrîs-i Bitlisi”den (ö. 1520) naklen cami ve külliyenin, saltanatın kendisine nasip olmasının bir şükranı olmak üzere başlatılan inşaatı­nın Bayezid tarafından Şehzade Ahmed’e havale edildiğini bildirir. Bu bilgi, Hüsâ­meddin Bey’in tesbitine göre daha son­raki tarihçilerden Âlînin Künhül-ahbâr’ı ile Nişancızâde Mehmed’in Mir’âtü’l-kâ-indfında da tekrarlanır. Cami ve külli­yesinin vakfiyesi 901 Cemâziyelevveli or­talarında yazılmıştır. Vakfiyede külli­ye cami, imaret, medrese ve sıbyan mek­tebinden ibaret olarak gösterilmiştir.

Hüsâmeddin Bey’in tesbit ettiğine gö­re Beyazıt Camii 999 Muharremindeki zelzelede büyük ölçüde za­rar görmüş, kubbe ve kemerleri, imare­tinin de kubbeleri kısmen yıkılmış ve derhal tamir edilmiştir. 1079 (1668-69) zelzelesinde ise tahribat daha büyük ol­muş, kubbeler yıkıldığı gibi her iki ta­raftaki minareler de eğrilmiş, imaret ve tabhânenin kubbeleri çökmüştür. Ancak mütevellisi Merzifon! İbrahim Ağa tara­fından bir yıl içinde bütün zararlar gide­rilmiştir. 1197’de (1782-83) Hacı Ali Ağa adında bir hayır sahibi, caminin ırmak tarafına kışın sıcak su ile abdest alına­bilmesi için musluklar ve su ısıtma yeri yaptırmış, Ayşe Hatun 12Z8’de (1813) bir şadırvan, 1236’da (1820-21) Hacı Os­man Ağa bir sebil, 1256’da (1840) Kapancızâde Hacı Hüseyin Zeki Efendi bir muvakkithâne-kütüphane ile bir şadır­van daha ilâve ettirmiştir. 1909-1911 yılları arasında da Yamuk Osmanzâde ailesi vasiyeti olarak avlu duvarı dibine bir kütüphane ile özel olarak getirilmiş su için yeni bir şadırvan daha inşa edil­miştir. Sultan II. Bayezid’in Edirne’deki külliyesi gibi Amasya’daki de zaman za­man yakınında bulunan ırmağın taşkın­larından zarar görmüş ve hâlâ da gör­mektedir. 1980’deki taşkında cami için­de 70 cm. yüksekliğinde birikinti bulu­nuyordu.

1939’da Amasya’da büyük ölçüde tah­ribat yapan çok şiddetli bir zelzelede Be­yazıt Camii yine zarar görerek son ce­maat yerinin bazı kemer ve kubbeleri yıkılmıştır. 196O’lı yıllarda tamir edilmiş­se de bu tamirin başarılı olduğu söyle­nemez. Evvelce çok harap durumda olan aşhane – imaret ve tabhâne onarılarak yurt yapılmış, sıbyan mektebi ise orta­dan kalkmıştır.

Cami

Beyazıt Camii yaklaşık 160 x 120 m. ölçüsünde bir sahayı kaplayan bir dış avlunun ortasındadır. Etrafı evvelce taş bir duvarla sınırlanmış olan bu avlunun içinde külliyenin diğer yapılan da bulu­nur. Caminin ayrıca bir iç avlusu yoktur. Ağaçların gölgelediği bu geniş avluda iki şadırvandan başka bir de muvakkithâ-ne binası yer alır. Esası eski olmakla be­raber geç devirlerde yenilendiği anlaşı­lan şadırvanın saçağının altında XIX. yüz­yıl işi manzara resimleri yapılmıştır. Bun­ların muvakkithâne ile aynı tarihe ait ol­maları muhtemeldir. Resimlerde geniş bir İstanbul manzarası tasvir edilmiştir. Caminin her biri kubbe ile örtülü beş bö­lümlük son cemaat yeri revakı mermer sütunlar üzerine oturur. Revak kemer­leri son tamirde çok hatalı biçimde ona­rılmıştır. Bayezid’in diğer camilerinde de olduğu gibi taçkapı muhteşem bir görü­nüme sahiptir. Üç çerçeve içinde kapı ni­şinin mukarnaslı tepeliği bulunur. Bu­nun altında ve çift renkli mermerlerden yapılan giriş kemerinin arasına kitabe yerleştirilmiştir. Ana mekândan, son ce­maat yerine açılan mermer çerçeveli dört pencerenin alınlıklarında etrafları kalem işi nakışlarla bezenmiş lâcivert zemin üzerine beyaz sülüs hatla çini yazılar yer alır.

Caminin harem kısmı birbirini takip eden geçişleri tromplarla sağlanmış kub­beli iki mekân ile yanlardaki üçer kub­beli kanatlardan meydana gelmiştir. İlk kubbe diğerinden daha küçük olup 13 m. kadar çapa sahiptir. Kıble bölümünü ise yaklaşık 15 m. çapında ikinci kubbe örter. Her iki bölümü 2,37 m. genişli­ğinde büyük bir kemer ayırır. Son tamir­de bu kemer de hatalı biçimde yapılmış­tır. Ana mekânlar, yanlardaki kubbeli küçük bölümlerden sivri kemerli açıklık­larla ayrılmıştır. Kemerler kalın payele­re oturur. Bu yan bölümlere iki taraftan birer kapı ile girilebilir. Bunların dı­şarı ile bağlantılı olmaları ve kıble me­kânının ilk kubbeli kısımdan bir kade­me ile ayrılmış bulunması, bu yan me­kânların esasında tabhâne odaları ola­rak yapılmış oldukları ihtimalini hatıra getirmektedir. Sultan II. Bayezid’in di­ğer iki büyük külliyesinde de tabhâne-lerin bulunması bu ihtimali destekler. Pek çok benzen örnekte XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren camiye bitişik tabhâneler önem ve esas fonksiyonları­nı kaybettikten sonra ana mekânlarla aralarındaki perde duvarları kaldırılarak bunların namaz mekânına katıldıkları bi­lindiğine göre burada da böyle bir du­rum olmuş mudur? Bu hususta etraflı bir araştırma yapmadan cevap vermek zor gibi görünmekte ise de biz bunların aslında tabhâne odaları oldukları görü­şündeyiz. Tabhâne odaları daima ocaklı olduklarına göre tonozlarda baca izleri­ne raslandiğı takdirde bu soru kesin şe­kilde aydınlığa çıkmış olacaktır.

Caminin iki yan cepheleriyle kıble cep­hesi dışarıdan üç takviye payandası ile desteklenmiş olup üzerlerinde sekiz kö­şeli kasnaklara oturan küçük birer kub­be vardır. Cümle kapısının iç tarafında yukarıda bir dizi konsola dayanan dar bir mahfil bulunur. Buna kapının iki ya­nındaki payelerin içindeki helezonî mer­divenlerden ulaşılır.

Mihrap fazla süslü olmayıp mütevazi ölçüde ve mukarnaslidır. Minber beyaz mermerdendir. Çok sade olup yalnız mer­diven korkuluğunun iki yanında küçük birer rozetten başka üçgen biçimindeki yan satıhlarda da daha büyük birer ro­zet görülür. İnce siyah sütunlara oturan müezzin mahfili de sadedir. İçinde sa­deliğin hâkim olmasına karşılık caminin ahşap kapı ve pencere kanatları işçilik bakımından çok üstün tezyinat ve kali­tededir. Yan girişlerin kanatları yok ol­muştur. Esas kapı kanatları geometrik bir desene göre geçmeli yapılmış, pirinç kuşakları ve kabaraları durmaktadır. Alt sıra pencere kapaklarının hepsinde aynı desenler uygulanmıştır. Bunların ekse­risinde yukarı bölümlerinde ağaç oyma tekniğiyle işlenmiş yazılı panolar vardır. Ayrıca caminin halıları içinde oldukça değerli eski halılar bulunduğu söylen­mektedir.

Minareler

Girişleri son cemaat yerin­den olan minareler caminin iki köşesin­de yükselir. Kare kaideler üzerinde bulu­nan minarelerden sağdaki kırmızı renk­te kakmalarla zengin surette bezenmiş­tir. Başka hiçbir minarede görülmeyen bu süslemede, uçlarında zambak motif­leri bulunan zikzak çizgiler hâkimdir. Soldaki minarenin eski Türk minare mi­marisi geleneğine uygun olarak gövdesi kırmızı ve beyaz çubuklar halinde yapıl­mıştır. Şerefe çıkmaları mukarnaslıdır.

Medrese

Külliyenin bir parçası olan ve Sultaniye adıyla da bilinen medrese de aynı tarihlerde inşa edilmiş olmalıdır. Girişin tam karşısında kare planlı ve üs­tü kubbeli dershane – mescid bulunur. Ortasında bir şadırvan bulunan avluyu üç taraftan saran sütunlu revaklar to­nozlarla örtülüdür. Bunların gerisinde kubbeli, ocaklı on sekiz hücre sıralanır. Bunlardan hiç değilse birinin hela olma­sı gerekir. Medrese iyi bir tamirle kur­tulmuş ve yıllardan beri İl Halk Kütüp­hanesi olarak kullanılmaktadır.

Hüsâmeddin Bey, bu medresenin mü­derrisliğinin Amasya müftülerine tahsis edilmiş olduğunu bildirdikten sonra ilk hocasının ünlü Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi olduğunu söyler ve XIX. yüzyıl so­nuna kadar belli başlı müderrislerin de adlarını verir. Altmışlı* olduğu anlaşı­lan bu medresenin müderrislerinin et­raflı bir listesi Cahit Baltacı’nın eserin­de bulunmaktadır.

Mektep. Aşhane – imaretin yakınında olduğu bilinen mektep binası son yüzyıl içinde hiçbir izi kalmadan yıkılıp yok ol­muştur.

İmaret

Caminin sol tarafında olan aşhâne-imaret “L” biçiminde bir yapıdır. Avluya bakan cepheleri önünde sütunlara dayanan sivri kemerli ve kubbeli revaklar vardır. Evvelce çok harap durum­da iken tamir edilerek yıkılması önlen­miştir. Ancak uzun süre askerî depo ola­rak kullanıldığından ve beiki de tadilâta uğradığından esasında bazı bölümlerin hangi ihtiyacı cevapladığı anlaşılama­maktadır. Yeşilırmak’a göre ters yönde olan kanadın İlk bölümü, ortasında ka­re bir paye bulunan üstü tonozla örtülü 9 x 10 m. ölçüsünde büyük bir mekân­dır. Burası belki erzak ambarıdır. Bunun yanındaki 10,87 X 17,25 m. ölçüsünde-ki dikdörtgen mekân İse buradaki bü­yük iki ocaktan anlaşıldığı gibi aşhanedir. Bu bölümün fenerli kubbeleriyle uzun tonozu ortada iki paye tarafından taşı­nır. Aşhanenin yanında ve “L”nin iki kolu­nun birleştiği yerde olan 8,85 X 10,22 m. Ölçüsündeki mekân kubbe ile örtülüdür. Duvarlarında altlı üstlü iki dizi halinde dolaplar vardır. Bunların aslından mı kal­dıkları, yoksa bina askerî ambar oldu­ğunda mı açıldıkları bilinmemektedir. Herhalde burası da imaretin aşhanesi­nin malzemesine mahsus bir yer olma­lıydı. “L”nin diğer kolunda ise kemerler­le takviye edilmiş tonozlu iki mekân yer alır. Bunlardan biri küçük, diğeri ise bü­yüktür.

İmaretin bu planına göre burada mi­safirlerin barınacakları tabhâneye uy­gun yerler yoktur. Bütün mekânlar aşhâne-imaretin parçalan gibi görünüyor. Bu duruma göre tabhâneleri caminin iki yanındaki kubbeli mekânlarda ara­mak doğru olacaktır.

Şehzade Osman Türbesi

Caminin güneydoğusunda, kıble duvarının hizasın­da kare planlı ve üstü kubbe ile örtülü bir türbe bulunmaktadır. Ön direğe da­yanan ahşap bir giriş saçağı olan türbe kesme taş ve üç sıra tuğla hatıllar tek­niğiyle inşa edilmiştir. Evvelce kapısı üstünde, ebced* hesabına göre 919 (1513) yılını veren bugün mevcut olmayan bir ki­tabesi bulunuyordu. Türbe, Sultan II. Bayezid’in oğullarından Şehzade Ahmed’in 1513’te Yavuz Selim tarafından öldür-tülen oğlu Şehzade Osman Bey’in tür­besi olarak kabul edilir. Ancak içinde bu­gün sanduka yoktur. Halbuki Uzunçarşılı burada mermer bir sandukanın var­lığından bahseder.

Muvakkithâne

Külliyenin geniş avlusun­da XIX. yüzyılda yapılmış bir muvakkit­hâne vardır. Kapısı üstünde beş beyitlik manzum kitabesinden bu yapının Hacı Hüseyin Zeki Efendi tarafından 1256’da (1840) inşa ettirildiği öğrenilmektedir. Önünde iki direğe dayanan bir sundur­ması olan esas bina dökdörtgen biçimin­de “Tanzimat üslûbu”ndadır. Üstünü ör­ten kırma ahşap çatı her cephede birer üçgen alınlıkla dışarı akseder. Muvak-kithânenin duvarlarında çok zengin ka­lem işi nakışların bulunması bu küçük esere ayrı bir değer kazandırır. Çeşitli süs motiflerinden başka bu süslemede manzaralar, ağaçlar, bazı binalar görü­lür. Ayrıca nakışların arasında yakınında­ki Beyazıt Camii’nin bir resmi de yer alır.

İlgili Makaleler