Humus Şehri -Suriye- Tarihçe, Tarihi, Yerleri, Özellikleri, Hakkında Bilgi
Suriye Cumhuriyeti’nin üçüncü büyük şehrî. Orta Suriye’de tarıma elverişli büyük bir ovanın ortasında, Lübnan dağı ile En-sâriye dağını ayıran alçak alandan geçen deniz İkliminin etkisinde kafan, antik devirden itibaren çok gelişmiş sulama şebekelerine sahip bir şehirdir. Palmira ve Deyrizor vasıtasıyla İran körfezi-Akdeniz, Şam Halep yollan ile Halep-Humus-Ra-yak- Beyrut demiryolu üzerinde önemli bir irtibat noktasıdır.
Bölge milâttan önce3000’den beri meskûn bir yerdir. Fakat şehir Seleucos Nikator (m.ö. 305-280) tarafından kurulmuş, milâttan önce 64’te Pompeius döneminde Roma İmparatorluğuna katılmıştır. Bölgede oturanlar arasında Araplar da bulunmaktaydı. Şehir, İmparator Domi-tianus zamanında (51-96) Emesa adını almıştır. Burada doğan ve 217’de bölgedeki askerî birlikler tarafından imparator ilân edilen güneş tanrısı Elagabal (Elagabalus. Heliogabalos) Mabedi başrahibi zamanında ün kazandı. Marcus Aurelius Antoninus adıyla hüküm süren bu hükümdardan sonra yeğeni Aleksandr Sever başa geçti. Palmira Kraliçesi Zenobi’nin Romalılar tarafından yenilgiye uğratılması da (272) Emesa yakınında olmuştu. Bu dönemde Emesa nüfusunun çoğunluğunu putperestler oluşturmakla birlikte önemli sayıda hıristiyan da vardı. Şehirde V. yüzyılın başında Dımaşk’a bağlı bir piskoposluk kuruldu. 452’de şehir yakınında Hz. Yahya’nın (Saint Jean Baptiste) başının bulunmasıyla Humus dinî bir merkez haline geldi.
Sâsânîler’e karşı kesin zaferler kazanan ve onlardan kurtarılan eyaletlerde düzeni yeniden kurmak için doğuda kalan Herakleios, güneyden gelen İslâm orduları karşısında başarılı olamayınca Yermük Savaşı’ndan (15/636) sonra o esnada bulunduğu Humus’u terketti. Ebû Ubeyde b. Cerrah ve Hâlid b. Velîd kumandasındaki İslâm ordusu şehrin surları önüne gelince halk aman diledi ve şehir kan dökülmeden müslümanlann eline geçti (16/ 637). Humus’un ilk olarak 14″te (635) fethedildiği, müslümanlann Yermük Savaşı sebebiyle şehirden ayrılmak zorunda kaldıkları ve şehrin 15 (636) yılında ikinci defa ele geçirildiği de rivayet edilmektedir. Fetihten sonra şehrin en büyük kilisesi olan Yuhanna Ki-lisesi’nin bir kısmı camiye çevrildi. Yaklaşık 500 sahabenin buraya yerleştiği belirtilmektedir. Muâviye b. Ebû Süfyân 26’da (647) Humus ve Kınnesrîn’de hâkimiyet kurarak Humus’u Suriye’ye bağlı bir vilâyet yaptı. Onun zamanında Humus beş askerî karargâhtan birinin merkeziydi. Şehir halkı Sıffin Savaşı’nda (37/657) Hz. Ali’nin yanında yer aldı. 127 (744) yıllında Emevî Halifesi II. Mervân’a karşı başlatılan isyanın merkezi olan Humus 746’da bu halifenin eline geçti. Abbâsîler’den Abdullah b. Ali b. Abdullah, Mer-vân’ı yenerek Humus dahil bütün Suriye’yi ele geçirdi (750). Salih b. Ali b. Abdullah Humus’a vali tayin edildi. Ancak Humus halkı daha ilk yıllardan itibaren Abbâsîler’e karşı muhalefet etmeye başladı. III. (IX.) yüzyılın ortasına kadar şehirde birçok isyan hareketi görüldü. Aynı yüzyılın sonunda Abbasî otoritesinin zayıflamasından faydalanan Tolunoğullan Humus’u ele geçirdi (878-896). Şehir daha sonra Karmatîler’in reisi Sâhibüşşâme Hüseyin’in hâkimiyeti altına girdi (290/ 903). Sâhibüşşâme’nin yönetiminden hoşnut olmayan Humuslular Halep’te hüküm süren Hamdânîler’den yardım istediler. O sırada Dımaşk’a hâkim olan İhşîdîler de Humus’u ele geçirmek İstiyorlardı. 333′-te (944) Rastân’da yapılan savaşta Seyfüddevle kumandasındaki Hamdânî ordusu İhşîdîler’i yenerek Humus’u zaptetti. Bazı kesintilere rağmen Hamdânîler Halep kolu yıkılıncaya kadar şehre hâkim oldular. Humus’u bu dönemde, 966-968 yıllarında Seyfüddevle’nİn yeğeni şair Ebû Firâs el-Hamdânî, 978-983 yılları arasında da Türk Emîri Alptekin Bekcûr yönetti. Şehir Bizans imparatorları Nikephoros Phokas, Ioannes Çimiskes ve II. Basileios tarafından işgal edildi. 983 ve 999 yıllarında çıkarılan yangınlardan da etkilendi. Hamdânîler’den sonra V. (XI.) yüzyılın ortasına kadar Mirdâsîler’in. ardından da bütün Suriye’yi ele geçiren Fâtımîler’in yönetiminde kalan Humus 483 (1090) yılında Selçuklu Sultanı Melikşah’ın eline geçti. Melikşah burayı daha sonra Tâcüddevle Tutuş’a bıraktı. Kısa bir müddet sonra Atabeg Cenâhüddevle Hüseyin şehirde nüfuzunu kurdu ve Haçlı saldırılarına rağmen 496’ya (1103) kadar burayı korudu. Cenâhüddevle’nin öldürülmesinin ardından Dımaşk Meliki Dukak Franklardan önce davranarak Humus’u kendi İdaresi altına aldı. Onun 1104’te ölümü üzerine yerine geçen Atabeg Tuğtegin şehri, Melikşah ve Cenâhüddevle’nin hizmetinde bulunmuş olan Emîr Karaca’ya teslim etti. Humus, bu sırada Franklar karşısında müslümanlann savunma hattının en güçlü noktalarından biriydi. Bunu idrak edemeyen müslüman emirler birbirleriyle mücadeleye devam ettiler. 506’da (1112) babası Emîr Karaca’nın yerine geçen Hayırhan (Kırhan), Necmeddin İlgazi, Atabeg Tuğtegin ve özellikle Atabeg İmâdüddin Zengî’ye karşı mücadele etmek zorunda kaldı. 520’de (1126) bölgeyi yakıp yıkan Franklar Halep’ten gelen İzzeddin Mesud’un müdahalesiyle şehrî terketmek zorunda kaldılar. Hayırhan 524 (1129) yılında İmâdüddin Zengî tarafından esir alındı. İmâdüddin Humus halkına otoritesini kabul ettirmek için Hayırhan’a işkence etti; fakat Humus halkı karşı koyunca geri çekilmek zorunda kaldı. Bu arada Humus’u Hayırhan adına Humârtaş idare etti. İmâdüddin Zengî 530 (1136) ve 531’de (1137) şehre tekrar saldırdı. Üç ay süren son muhasara sırasında Zengî ile Dımaşk Emîri Şehâbeddin Mahmud arasında yapılan yazışmalar sonucunda Şehâbeddin, Zengî’nİn kızlarından biriyle, annesi Safvetülmülk Zümrüd Hatun da Zengî ile evlendi. Safvetülmülk’ün Humus’u çeyiz olarak almasıyla Zengî şehrî ele geçirmiş oldu. İmâdüddin Zengî’nin ölümü üzerine (541/114ö) eski vali Muî-nüddin Üner şehirde yeniden hâkimiyet kurdu. Özellikle II. Haçlı Seferi esnasında Haçlı saldırılarına karşı verilen mücadelede Humus müslüman ordularının üssü durumundaydı. Nûreddin Mahmud Zen-gî ve kardeşi Seyfeddin Gazi birliklerini buraya yığdılar (544/1149). Humus’tan ayrılan Nûreddin Mahmud 549’da (1154) Dımaşk’i zaptetti ve Humus’u Mücîrüd-din Abak’a verdi, idrîsî VI. (XII.) yüzyılda şehrin canlı ve hareketli, işlek, çok iyi sulanan bağ ve bahçelerle çevrili olduğunu, Suriye’nin en büyük camilerinden birinin burada bulunduğunu söyler.