Hersekli Arif Hikmet Bey Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Hersekli Arif Hikmet Bey (1839-1903) Son dönem divan sairlerinden.
16 Ramazan 125S (23 Kasım 1839) tarihinde Mostar’da doğdu. Hersek Valisi İstolçalı Ali Paşa’nın torunu ve Zülfikar Nafiz Paşa’nın oğludur. İlk öğrenimine aile çevresinde başlayan Arif Hikmet, babasının ve dedesinin vefatı üzerine ailesiyle birlikte Hersek’ten Bosna’ya, bir süre sonra da Bursa’ya göç etti. 1270’te (1854) İstanbul’a giderek tahsiline orada devam etti. Yedi sekiz yıl kadar Mektûbî-i Sadâret-i Âlî Kalemi’nde memur olarak çalıştıktan sonra bu görevinden ayrıldı. Muharrem 1285’te (Mayıs 1868) Cevdet Paşa’nın yönlendirmesiyle Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye Muhâkemât-ı Cezâiyye zabıt kâtipliğine, ertesi yıl Temyîz-i Hukuk Dairesi zabıt kâtipliğine tayin edildi. Daha sonra Dersaâdet Birinci Hukuk Dairesi mümeyyizliği ve Mahkeme-i İstînaf Hukuk Kısmı mümeyyiz-i sânîliği görevinde bulundu. Bu son görevinden Rebîülâhir 1297’de (Mart 1880) istifa etti. Üç yıl sonra Erzurum Merkez Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi reisliğine getirildi. Aynı görevi Bursa, Manastır, Yanya, Kastamonu, Adana ve ardından Cezâir-i Bahr-i Sefîd vilâyetlerinde de sürdürdü. 12 Cemâzİ-yelevvel 1315’te (8 Ekim 1897) Dersaâdet İstînaf Mahkemesi üyeliğine, Safer 1318’de (Haziran 1900) Dersaâdet İstînaf Hukuk Mahkemesi başkanlığına, Receb 13i9’da (Ekim 1901) Mahkeme-i Temyîz üyeliğine terfi etti.
22 Safer 1321 (20 Mayıs 1903) tarihinde İstanbul’da vefat eden Hersekli Arif Hikmet Bey, Fâtih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Topkapı Kabris-tanı’nda annesinin yanma defnedildi. Kısa süreli iki evliliği dışında yalnız yaşamış, çocuğu olmamıştır. Ölümü üzerine İbnülemin Mahmud Kemal ve Mehmed Akif birer manzume yazmışlardır. Mehmed Âkifin, Safahat’m sağlığında yayımlanan ilk baskılarında bulunmayan uzun manzumesi, Hersekli’nin karakterini ve özelliklerini anlatan kaynak değerinde bir metin olarak önem taşımaktadır.
Kendisini yakından tanıyan ve hakkındaki bilgilerin çoğunun kaynağını teşkil eden İbnülemin Mahmud Kemal’e göre Hersekli Arif Hikmet itikadı sağlam ve dinî meselelerde hassas bir insandı. Ancak heyecanlı, taşkın ve kabına sığmaz mizacı onu derbeder, disiplinsiz ve rindâne bir yaşayışa sevketmiş, bu yüzden aralarında yer aldığı Encümen-i Şuarâ şairlerinin çoğu gibi içkiye müptelâ olmuştu. Bununla beraber İbnülemin onun son yıllarında içkiyi bıraktığını ve hayatına çeki düzen verdiğini söyler. Bu coşkun mizacıyla dini daha çok duygu ve cezbe halinde yaşamak isteyen Hersekli, belli bir tarikatın disiplini altına girmek yerine aradığı iç coşkunluğunu tatmin için zaman zaman değişik tekkelere devam etmiş, Bektaşî, Kadiri ve Mevlevi dergâhlarında icra edilen âyin ve zikirlere aynı vecd ve heyecanla katılmıştır. Divanında bu üç tarikatın izleri görülmekte. Hacı Bektâş-ı Velî, Ab-dülkâdir-i Geylânîve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi öven mısra ve beyitler bulunmaktadır.
Arif Hikmet’i şahsen tanımış ve takdir etmiş olan Mehmed Akif onu haşin, kırıcı ve müstehzi olmakla suçlayanlara mukabil bu gibi davranışlarını İslâm’a saygısız, cahil, anlayışsız ve görgüsüz insanlara karşı gösterdiğini söyleyerek onun haksız olmadığını ifade eder. İbnülemin Mahmud Kemal de Hersekli’nin hâkimliği sırasında mahkemelerdeki bazı cesur davranışlarını zikrederek kendisinin hak gözetir, dürüst bir hâkim olduğunu söyler.
Hersekli, 1861-1862 yıllarında faaliyet gösteren Encümen-i Şuarâ’nın en genç şairlerindendir. Encümen toplantılarının çoğunun, o yıllarda henüz yirmi iki yaşında bulunan Hersekli’nin Lâleli Çukurçeşme’deki konağında yapılması onun çağdaşları arasında itibarlı bir şair olduğunu göstermektedir. Kaynaklarda, olağan üstü bir hafızası olduğu ve toplantılarda ezberinden Türkçe, Farsça ve Arapça pek çok şiirle irticalen kendi şiirlerini okuduğu kaydedilmektedir.
Encümen-i Şuarâ’nın diğer şairleri gibi Hersekli Arif Hikmet de divan şiirine yeni bir hamle kazandırmaya çalışmıştır. Divan edebiyatındaki nazîre geleneğine o da uymuş. Nailî, Fehîm. Neşâtî, Vecdî, Güftî, Nâbî, Nedîm gibi şairlere nazireler yazmıştır. Şiirde üstat kabul ettiği Leskofçalı Galibin tavsiyesiyle Nâilî-i Kadîm’in tarzını benimseyen Hersekli’nin Nâilî’ye yirmi dokuz, Fehîm’e de on altı naziresi vardır. Hersekli’nin şiirleri daha çok didaktik ve hikemîdir. Tasavvufî şiirlerin ağırlıkta olduğu divanında bu konularda da nadiren mistik neşveye ve lirizme ulaştığı, çok defa hikemî tarzda kaldığı görülür. Sosyal konularda yazdığı şiirlerinde toplum meseleleri ve yöneticilerle ilgili tenkitleri varsa da bunlar Tanzimat döneminin diğer şairlerinde olduğu gibi belli kişi ve olayları hedef almaz. Beyitleri arasında, “Çekelin râhatsa maksat hükm-i istibdâddan / Hep onun zımnındadır bu âlemin gavgâları” gibi Nâmık Kemal’i hatırlatan sert çıkışlara pek az rastlanır. Tenkitçilerin ortak kanaati, Hersekli’nin sosyal konulu şiirlerinin mizacı kadar heyecanlı, cesur, atak, hatta orijinal olmadığıdır.
Hersekli Arif Hikmet edebiyat dünyasında şairliğiyle tanınmış, nesir yazılarının çoğunu yayımlamadığından fikrî yönü ihmal edilmiştir. Onun pek azı dışında neşretmekten çekindiği lâyiha ve makalelerinin her biri bir düşünce hatta inceleme mahsulüdür. Nâmık Kemal ve Ziya Paşa’-dan önce meşrutiyetçi ve yer yer cumhuriyetçi fikirlerini ortaya koyduğu bu yazılar, Osmanlı aydınları arasında gizliden gizliye tartışmalara konu olmuştur. Bu yazılarında ele aldığı konular dinden felsefeye, siyasetten hükümete, hikemiyattan edebiyata kadar geniş bir yelpaze oluşturur. Üzerinde en çok durduğu hususlardan biri de Tanzimat ve Batılılaşma’dır. Birtakım heveskârın Frenkler’i övmeleri yüzünden halkın Frenkliğe meyletmesini ve Avrupa’nın yaşayış biçiminin taklit edilmesini eleştiren Arif Hikmet ilim ve fennin bütün insanlığa ait olduğunu söylemiş, bunu Frenklik ile özdeşleştirmenin yanlışlığı üzerinde ısrarla durmuştur.