Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi/Camii -İstanbul- Tarihçe, Özellikleri, Hakkında Bilgi
Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi. İstanbul’da XVIII. yüzyılın ilk yarısına ait külliye.
Fatih İlçesi Davutpaşa mahallesinde yer alan ve cami, tekke, kütüphane, türbe, sebil ile dört çeşmeden meydana gelen külliye, I. Mahmud’un sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa tarafından 1147 (1734-35) yılında Çuhadar Ömer Ağa ve Hacı Mustafa Ağa adında iki mimara yaptırılmıştır. İsmail Ziyâeddin’in Metâliu’l-âliye û gurreti’î-gâliye adlı eserinde caminin inşasına ait bilgiler bulunmaktadır. Zaman içerisinde çeşitli onarımlar gören külliyeden, camiye bağlı olan ahşap hünkâr kasrı ile Kocamustafapaşa caddesindeki çeşme ve güneydeki kapı kısmı hariç dış avlu duvarları günümüze ulaşmamıştır.
Külliye kuzeyden Hekimoğlualipaşa ve güneyden Kocamustafapaşa caddelerinin sınırladığı geniş bir arazi içinde yer almaktadır. Doğu yönünde bulunan Abdal Yâkub Tekkesi’ne ait yapılar Esekapı-sı sokağı ile camiden ayrılmıştır. Caminin iç avlusu büyük bir bahçe şeklinde düzenlenmiş, içine kuzeyindeki caddeye paralel olarak sebil, türbe, çeşme ve kütüphane yerleştirilmiştir. Caminin güneydoğu köşesinde hünkâr kasrından geriye kalan rampa göze çarpar. Avlunun kuzeybatısında türbe ile kütüphane arasında ve batıda avlu duvarı önünde zamanla oluşan bir hazîre vardır.
Cami. Kesme köfeki taşından inşa edilen caminin harimi, mihrap bölümü dışa çıkıntılı kareye yakın enine dikdörtgen bir alana sahiptir ve kuzeyinde beş birimli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Yapı ikisi mihrap çıkıntısının köşelerinde, dördü serbest halde onikigen kesitli altı payenin taşıdığı sivri kemerlere oturan pandantif geçişli bir kubbe ve mihrap yönündeki daha derin olmak üzere mukarnas-larla geçilen altı yarım kubbe ile örtülmüştür. Payelerden dördünün serbest olarak ele alınması harimin doğu, batı ve kuzey yönlerinde yanlara doğru genişletilmesine imkân sağlamıştır. Serbest payeler daha alt kademede sivri kemerlerle duvarlara bağlanmış durumdadır. Kuzeyde iki köşede oluşan dikdörtgen alanların üzerleri, pandantiflerle geçişi sağlanan ikişer küçük kubbe ile örtülmüştür.
Yapı dış köşelerinden ve yanlarda payelerin hizasına gelecek şekilde duvar payandaları ile desteklenmiştir. Ana kubbeyi taşıyan payeler, dışta yarım kubbelerin arasından yukarı doğru sekizgen kesitli ve dilimli kubbeciklerle örtülü ağırlık kuleleri olarak yükselmekte ve payanda kemerleriyle kubbe eteğine bağlanmaktadır. Payandalar da aynı şekildeki ağırlık kuleleriyle sonuçlanmıştır.
Pencereler beş sıra halindedir. Alttan ilk iki sıra, sivri hafifletme kemerleri altında dikdörtgen açıklıklı ve mermer söveli olup içlerinde yalnız mihrap bölümünün ikinci sırasındakiler sivri kemerlidir. Üçüncü sıra kuzey hariç diğer cephelerde, her birinde ortada sivri kemerli, yanlarında birer yuvarlak pencere bulunan üçlü gruplar halinde düzenlenmiştir. Son cemaat yerinin yapı ile birleşmesinden dolayı kuzey cephede sadece sivri kemerli tepe pencereleri tercih edilmiş, yalnız eksende kapı üzerine rastlayanın iki yanına birer kare tepe penceresi daha konulmuştur. Aynı düzenleme mihrap üzerinde de yapılmış, fakat buradaki kare pencereler daha sonra içten kapatılmıştır. Yarım kubbelerin eteklerinde yer alan dördüncü sıra pencereler sivri, ana kubbenin eteğinde bulunan ve beşinci sırayı teşkil edenler ise yuvarlak kemerlidir.
İçeride payelerin arasında mukarnaslı başlıklara sahip sütunlar üzerinde sivri kemerlerle taşınan mahfil, mihrap yönündeki çıkıntı hariç harimi üç yönden çevrelemektedir. Kuzeyde cümle kapısı önüne gelen kısımda daralan mahfile, kapının iki yanındaki yuvarlak kemerli küçük kapılardan girilen döner merdivenlerle çıkılmaktadır. Kemer kilit taşları birer rozetle süslenmiş olan mahfilin mermer korkulukları, onikigenlerin kesişmesinden meydana gelen geometrik bir kompozisyona sahiptir.
Mahfilin güneydoğu ucu hünkâr mahfili halinde düzenlenmiştir. Günümüze ulaşmayan kıble yönündeki hünkâr kasrıyla bağlantı bu sıradaki pencerelerle aynı boyutta, dilimli basık kemerli ve mermer söveli bir kapıyla sağlanmaktaydı. Bu kapı ile yanındaki pencerenin arasında bir de mihrap nişi bulunmaktadır. Mihrap bölümünde bugün mevcut olan ahşap hünkâr mahfili çıkmasının süslemeleri rokokoya giden bir barok üslûbu yansıtmakta ve yapının I. Abdülhamid dönemine rastlayan 1197(1783) tarihli onarımına işaret etmektedir. Tekne tavanlarında görülen kalem işleriyle arka duvardaki resimler ise II. Mahmud döneminde 1830’lu yıllarda yapılan onarıma aittir. Vaktiyle bu ahşap mahfil çıkmasının yerinde yapı ile çağdaş bir benzerinin yer almış olması kuvvetle muhtemeldir.
Daha önce külliyenin yerinde bulunan Abdal Yâkub Tekkesi”nin inşaat sırasında ihya edilmesiyle cami mekânı aynı zamanda bu tekkenin tevhidhânesi olmuştur. Bu sebeple tarikatlara ait ibadet ve âyin mekânlarında görülen halvethâne / çilehâne birimleri bu yapıda da söz konusudur. Ancak bunlar, harimin bütünlüğünü bozmayacak şekilde ikisi mihrap çıkıntısının yapıya bağlanan köşelerinde, üçüncüsü de mahfil katında soldaki halvethâ-nenin üzerinde duvarların içine ustaca yerleştirilmiştir. 1,60 x 1,70 m. ölçülerinde ufak birer mekân halinde olan bu hal-vethâneler yuvarlak kemerli kapılarla ha-rime bağlanmakta ve biri içeri, diğeri dışarı açılan ikişer küçük pencereden ışık almaktadır.
Yedi kenarlı niş şeklinde tasarlanan mermer mihrap sarkıtlı-mukarnaslı yaşmağa sahiptir. Bitkisel süslemeli iki zarif sütunçe ile iç köşeleri yumuşatılan nişte birbirlerine düğümlü geçmelerle bağlanan şemse kompozisyonları görülür. Mu-karnaslı yaşmağın iki köşesinde kabarık kıvrık dallı-rûmîli dolgu vardır. İki yanda kabara şeklinde düzenlenmiş Kâdirî-eşrefîtacı, üstte ortada bir Kâdirî gülü bulunmaktadır. Daha yukarıda âyet kitabesinin yer aldığı mihrabın iki yanı, üstte alem şeklinde son bulan zikzak süslemeli sütunçelerle sınırlandırılmıştır. Taç kısmı ise üstü paimetli tepelik şeklinde olan sivri kemerli bir alınlık gibi düzenlenmiş ve içi spiral kıvrık dallı-rûmîlerle dolgu-lanmıştır.
Mermerden yapılan minber itinalı bir işçiliğe sahiptir. Yuvarlak kemerli kapı açıklığı, mukarnaslı bir tepelik üstünde bitkisel dekorlu- ajurlu bir taçla sonuçlandırılmıştır. Yanlarında yine yuvarlak kemerli geçiş açıklıkları ile üçer adet dilimli sivri kaş kemerli küçük açıklık vardır. Korkulukta ve yanlardaki üçgen alınlıklarda bitkisel dekorlu-ajurlu düzenleme, köşelerde kalan boşluklarda da bitkisel motifli kabartmalar görülmektedir. Geçiş açıklığının üzerine beş sütunlu, dört yuvarlak kemer dizisi içinde iri natüralist çiçeklerden oluşan ve devrin üslûbunu yansıtan bir kompozisyonun resmedilmesi dikkat çekicidir. Köşeli sütunçeler üzerinde mukarnaslı başlıklara oturan köşk kısmı üç dilimli kemerli açıklıklara sahiptir; külahın sekizgen kasnağı yüksek tutulmuş ve ajurlu olarak düzenlenmiştir. Ahşap külah, kaydırılmış eksenler üzerindeki şemseler içine natüralist çiçek demetlerinin işlendiği dönemin kumaş motiflerine benzeyen kalem işi süslemelerle bezenmiştir. Aynı türdeki çiçek demetleri, kasnağın alt sırasındaki dilimli ke-merciklerin köşe dolgularında da görülmektedir.
Günümüze ulaşmayan ve yapı ile çağdaş olduğu anlaşılan ahşap vaaz kürsüsü, dikine dikdörtgen tablalı gövde üzerinde bitkisel ve geometrik ajurlu korkuluklara sahipti. Geç döneme ait mevcut ahşap kürsünün üzerinde “C” ve “S” kıvrımlarından meydana gelen kabarık bitkisel süslemeler bulunmaktadır.
Caminin içinde kuzey taraftaki payelere karşılıklı yerleştirilmiş iki çeşme vardır. Küçük oval yalaklara sahip olan çeşmelerin ayna taşlarında, köşeleri çiçekle dolgulanmış dilimli kaş kemer altında iri bir çiçek rozetiyle musluğun iki yanında birer çiçek, üstte ise kıvrık dallı – rûmîli bir taç düzenlemesi göze çarpmaktadır.
Mihrap bölümü duvarları ikinci sıra pencerelerin altına, diğer duvarlar ise mahfil hizasına kadar çini kaplanmıştır. Sıraltı tekniğindeki bitkisel kompozis-yonlu çinilerin büyük bir kısmı Tekfur Sarayı imalâtıdır; özellikle hünkâr mahfili çıkmasının altına gelen kısım başta olmak üzere çeşitli yerlerde bir miktar da mavi-beyaz Kütahya çinisi kullanılmıştır. Mihrap bölümündeki celî sülüs Âyetü’l-kürsî kuşağının sonunda “el-fakîr Hasan hâne-i hâssa” imzası ile hakkında bilgi olmayan bir hattatın adı bulunmaktadır. Sağdaki çini levhalar arasında derinlik ve gölge-ışık uygulamaları ile dikkat çeken bir Kabe kompozisyonlu pano yer almaktadır.
Mahfil kotundan yukarı duvar yüzeyleriyle üst örtü ve son cemaat yeri örtü birimlerinde görülen kalem işleri yapıyla çağdaş olmayıp siyah ve gri tonların hâkim olduğu daha geç uygulamalardır. Camideki kalem işi süslemeler önce I. Abdülhamid döneminde yenilenmiştir. Bugün mevcut olan kalem işleri ise II. Mahmud zamanındaki onarımda yapılmış ve II. Abdülhamid dönemindeki onarım sırasında daha kaba bir işçilik ile yenilenmiştir. Pandantifteki “Hüseyin” yazısı altında 1197(1783) ve merkezî kubbedeki âyet kuşağının sonunda “ketebehû Osman Nuri (min) telâmîzi el-Hâc Arif” imzasıyla 1318 (1900) tarihi belirtilmiştir. Minberdeki kalem işleri orijinaldir (yk. bk.); ayrıca mahfil katındaki bazı pencerelerin çevrelerinde ve güneybatıdaki yarım kubbelerin içlerinde orijinal izler seçilebilmektedir. Hünkâr mahfili çıkmasının arkasındaki duvarda yer alan biri manzara resimli iki pano ise II. Mahmud dönemi onarımına ait önemli örneklerdir.
İki yandan hafifçe dışa taşkın olan ve birkaç basamakla çıkılan son cemaat yeri, oval başlıklara sahip altı mermer sütunun taşıdığı sivri kemerli beş birimden meydana gelmektedir. Bunlardan ortadaki aynalı tonoz, iki yandakiler ise pandantiflerle geçişi sağlanan kubbelerle örtülmüştür. İki yanda pencereler arasında birer adet mukarnaslı mihrap nişi ile üstte muhtemelen I. Abdülhamid dönemi onarımından kalma barok profilli bağdadî balkonlar bulunmaktadır.
Eksende yer alan ve iç köşeleri burmalı sütunçelerle yumuşatılan mermer cümle kapısı, birbirine geçmeli iki renkli taşın alternatif biçimde kullanıldığı yuvarlak kemerli bir açıklığa sahiptir. Üstteki üç yönde sülüs hatla yazılı olan 1147 (1734-35) tarihli on beş beyitlik inşa kitabesi Şeyhülislâm Ebû İshakzâde İshak Efen-di’ye aittir; hattat ise Cihangirli Mustafa Efendi’dir. Kapının ve yanlardaki mihrabiyelerin yaşmaklan mukarnaslı olup bunların köşe dolgulanyla etraflarında kıvrık dallar ve rûmîlerden meydana gelen süslemeler bulunmaktadır. Dışta iki sütun-çe ile sınırlanan kapı, üstte yine kıvrık dallı ve rûmî dolgulu bir taçla sonuçlandırılmıştır. Caminin doğu ve batı cephelerinin ortasında birer kapı daha vardır. Yanlardaki pencerelerle aynı büyüklükte olan ve mermerden yapılan kapılar, sivri hafifletme kemerleri altında yuvarlak kemerli açıklıklara sahiptir. Üstlerinde birer sıra mukarnas dizisi üzerinde, iki ucu yarım palmet şeklinde düzenlenen kıvrık dallı bitkisel süslemeli birer taç yer almaktadır. Kapıların önlerinde günümüze ulaşmamış geç döneme ait birer sundurmanın varlığı bilinmektedir; bunlardan doğu tarafındaki, son yıllarda kırmalı çatılı ve iki ahşap direkli olarak yeniden yapılmıştır.
Son cemaat yerinin batı köşesine bitişik yapılan minare günümüze orijinal haliyle gelmemiştir. 1830’lu yıllarda yıkılmış olan minare o dönemdeki tamirat sırasında yenilenmiş, fakat 1962’de tamir edilirken yine yıkılmış ve aynı yıl tekrar yapılmıştır. Kare bir kaide üzerinde yükselen minarede dış köşeleri iki sütunçe ile yumuşatılan kürsüden üçgenlerle onaltı-gen gövdeye geçilmiştir. Vaktiyle taş külâhlı olduğu bilinen minare, bugün daha kısa pabuçlu ve kurşun kaplama ahşap külah örtülüdür; şerefede girlant düzenlemeli korkuluk levhaları vardır. Kürsünün batı yüzünde Halîfezâde İsmail tarafından 1175 (1761-62} yılında yapılan bir güneş saati bulunmaktadır.
Türbeye yakın bir konumda yer alan şadırvan, ortasında dilimli bir fıskiye bulunan mermer haznelidir. Köşeli pilastr-larla alternatif sıralanmış ayna taşlan birer muslukludur. Ahşap örtüsü 1918′-de yanan şadırvan, son yıllarda yapılmış sekiz ahşap sütunla taşınan, açıklıkları yuvarlak kemerli, içten ahşap tavanlı, dıştan kiremit kaplı piramidi andıran bir çatı ile örtülüdür.
Türbe