Tarihi Eserler

Hatuniyye Külliyesi -Manisa- Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Hatuniyye Külliyesi. Manisa’da XV. yüzyıl sonlarına ait külliye.

Hükümet konağının yukarısında yer alır. II. Bayezid’in eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah tara­fından yaptırılmıştır. Hüsnüşah Hatun’un Rebîülevvel 903 (Kasım 1497) tarihli vak­fiyesinden Manisa’da bir cami, bir imaret. bir hamam ve bir han yaptırdığı Öğrenil­mekte, ayrıca “ta’lîm-i sıbyân” için bir muallim tayin edildiği yolundaki ifadeden bunlar arasında bir de sıbyan mektebi­nin bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim caminin batısında bir mektep binası mev­cuttur. Külliyenin merkezini teş­kil eden caminin cümle kapısı üzerindeki kitabe 896 (1490-91) tarihlidir ve doğru­dan Hüsnüşah Hatun’un adını verme­mektedir; celî sülüsle ve Arapça olarak üç satır halinde yazılmış, inşa tarihi ebced hesabıyla “bi-hayri’l-binâ” şeklinde kaydedilmiştir. Onun üstündeki ta’lik hat­lı dört satırlık ikinci kitabe Sultan Abdülmecid’in tâmiratına aittir. Cami, kayıtla­ra göre 1020’deki (1611) bir zelzelede harap olmuş. 1047’de (1637) su yollan, 10S3 (1643) ve 1083te de (1672) kendisi çeşitli tamirler geçirmiştir. Evliya Çele-bi’ye göre “tahıl pazarı içre cemâat-i kesîreye mâlik bir câmi-i atîk”tir.

Plan olarak bir orta kubbe ile yanların­da ikişerden dört adet daha küçük kub­be örtülü beş mekân ve beş bölümlü bir son cemaat yerinden meydana gelen ca­minin kıble tarafından ana cadde geç­mektedir. Duvarlar bir sıra kesme taş. iki sıra yatay ve dikey konulmuş tuğlalarla örülmüştür. Bugün açıklıklarının tamamı camekânlarla kapatılmış olan son cema­at yerinin orta kısmı aynalı tonoz, yan kı­sımları kubbe örtülüdür; sütun başlıkla­rının antik yapılardan devşirme olduğu görülür. Buradan ortadaki ana kapı ile ha-rime, sağ ve soldaki kapılarla da yan me­kânlara girilir. Bu plan tertibi XIV ve XV. yüzyıllarda sıkça görülmektedir. Yan ka­pıların varlığı, iki yandaki mekânların önçeleri tabhâne-misafirhane İşleviyle kul­lanılmış, daha sonra ara duvarları kaldı­rılarak harim alanına katılmış olduğunu düşündürmektedir. Sağ tarafta köşeye yerleştirilen minarenin kaidesi kadar dı­şa taşkın olan son cemaat yerinin mer­kezinde bulunan cümle kapısı, içeriden orta kubbeye yani iç aksa göre bir hayli sağa kaçmış durumdadır. Az derin iç içe iki kemerin içine yerleştirilen girişin ba­sık kemeri kırmızı ve beyaz mermerden işlenmiştir. Kapının sağında ve solunda birer pencere, sağdaki pencerenin üze­rinde ayrıca balkonlu bir pencere daha mevcuttur; bu tarafta alttaki pencere­den sonra mihrâbiye. yan mekân kapısın­dan sonra da minare kapısı yer almakta­dır. Binanın duvar kalınlığı 0.95-1.1S m., iç hacmi 24,0 x 11,1S metredir. Yan kub­beler, ortalarında birer silindirik niş olan iki kagir ayağa oturmaktadır. Kubbe kas­nağı yüksek ve sekizgendir; her kenarı­nın dış yüzünde geniş ve derin dikdört­gen girintiler içinde yuvarlak kemerli bi­rer pencere vardır. Kubbe köşelikleri üç­gen şeklinde ve düzdür. Mihrap tarafın­daki yan kubbeler diğerlerinden daha yüksektir; böylece ana kubbe kasnağının yüksekliği bir ölçüde maskelenmiştir. Bu yan hacimlerin her yüzünde bir alt ve bir üst pencereden başka birer de yuvarlak pencere mevcuttur; camideki bütün alt pencereler lokma demirli, diğerlerinin ta­mamı ise alçı şebekelidir. İki taraftan ba­samaklarla çıkılan sol dipteki bölüm ca­minin zemininden 58 cm. daha yüksek olup bir mahfilin varlığını akla getirmek­tedir.

Mihrap silme çerçeve içinde sarkmalı hafifletme kemerli, yaşmağı ise dört sıra bademli ve mukarnaslıdır; yanlarında alışılmışın dışında ikişer adet kum saati bulunmaktadır. Ahşap minber Selçuklu oyma sanatının izlerini taşıyan bir şahe­serdir. Her tarafına geometrik motifler­le rûmîve hatâyîler. giriş kapısı üzerinde­ki şemseli tacın altına da yarısı düz. yarı­sı ters olarak “innallâhe ve melâikete-hû…” âyeti (el-Ahzâb 33/56) oyulmuştur. Minberin sol tarafındaki iki ucu sivri beyzî bir çerçevenin içine oturtulan “evâhir-i Zilhicce 900” kaydından 900 yılı Zilhicce­sinin sonlarında (Eylül 1495), yani cami­den dört yıl sonra bitirilerek yerine ko­nulduğu öğrenilmektedir. Caminin en çok dikkat çeken unsurlarından birini teş­kil eden minarenin kaidesi kare prizma olarak başlamakta ve son cemaat yeri sa­çağından itibaren sekiz köşeye dönüşe­rek her yüzde taş ve tuğla ile örülmüş ke­merli bir girintiyi takiben kısa ve dikye-di-sekizlerle bileziğe ulaşmaktadır. Son­radan sıvanan yuvarlak gövde tuğladan zikzaklı helezon şeklinde örülmüştür; şe­refenin altı pahlı ve basit, taş korkuluğu sağırdır.

Caminin batısında yer alan binanın, vakfiyedeki muallim tayiniyle ilgili cümleden varlığı öğrenilen sıbyan mektebi ol­ması gerekir. Her ne kadar İbrahim Gök­çen mektebin 1083 (1672) yılından son­ra yapıldığını söylemekteyse de bina Fâ­tih ve II. Bayezid devrinin sıbyan mekte­bi örneklerinin bir prototipidir ve onlar gibi yazlık ve kışlık iki mekândan oluş­maktadır; ayrıca cami ile aynı inşaî un­surlara sahiptir. Yazlık kısmı, üzeri aynalı tonozla örtülü ve tek pencereli önü açık bir eyvan, kışlık kısmı ise alt ve üst sıra pencereleri ve dolapları olan kapalı bir mekân şeklindedir.

İmaretin yeri, yapısı ve mahiyeti bilin­memektedir. Bununla birlikte 1531’de imaretin senelik harcamalarının 37.991 akçeye ulaştığı, her gün yemek çıktığı ve dağıtıldığı, gündelik olarak 30 kg. civa­rında et. 63 kg. civarında un sarfiyatı ya­pıldığı, elde edilen gelirlerle bütün külli­ye vazifelilerine yılda 54.480 akçe öden­diği, zaman zaman imarete su sağlayan kanalların tamirinin gerçekleştirildiği tesbit edilebilmektedir. Ca­minin vakıfları arasında sayılan hamamın ise 1940’lı yıllara kadar Serâbâd mahal­lesinde harabeleri bulunan hamam oldu­ğu sanılmaktadır. Hamamın vakfiyede yer alan sabah erkeklere, öğleden sonra kadınlara tahsis edildiği kaydından tek hamam planında yapıldığı anlaşılmakta­dır.

Evliya Çelebi’nin, “Tahıl pazarı hanı kur­şunludur, kal’a misal kırk kubbeli hân-ı kebîrdir kim cümle Arap ve Acem bezir­ganı anda meksederler, ismine Hatuniyye Hanı derler” cümlesiyle anlattığı han bugün Kurşunlu Han adıyla tanınmak­tadır ve caminin güneyinden geçen ana caddenin Öbür tarafında kalmıştır. Vakfi­yede altta otuz altı. üstte otuz sekiz oda­sı, avlusu, ortasında havuzu, büyük bir ahırı, müştemilâtı ve bitişiğinde yirmi bir dükkânı olduğu belirtilen hanın 1643, 1677 ve 1966’da esaslı biçimde onarıldı-ğı bilinmektedir; bugün restore edilmiş haliyle öğrenci yurdu olarak kullanılmak­tadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler