Edebi Şahsiyetler

Halili Kimdir, Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri,

Halîlî (ö. 890/1485) Fürkatnâme adlı eseriyle tanınan divan şairi.

Aslen Diyarbekirli’dir. Hayatıyla ilgili bazı olaylara bakılarak 810 (1407) yılı ci­varında doğduğu tahmin edilmektedir. Fürkaf/ıâme’sinde, tahsilini Acem diyarında tamamladıktan sonra tasavvuf yolunu seçerek bilgisini arttırmak için bir arkadaşının ısrarı üze­rine Diyârırûm’a geldiğini söyler. Kaynak­larda da Fâtih Sultan Mehmed dönemin­de Diyarbekir’den veya “diyâr-i şark”tan devrin önemli bir ilim merkezi olan İznik’e geldiği ve bu şehirde ikamet ettiği kaydedilmektedir. 870*te (1465) İstanbul’a gidip bir yıl kaldıktan sonra İznik’e dönen ve burada kurduğu hankah-ta Ömrünün sonuna kadar şeyhlik yapan Halîlî aynı şehirde vefat etmiştir. Çağdaş­larından Şeyh Zarîfı, “Biz Halîlfden dem ursak n’ola oldur pîrimiz / Cur’a-i bezm-i ezelden sundu ol sahbâ bize” beytinde onu kâmil bir şeyh ola­rak nitelendirir.

Latîfî, Halîlî’nin sanatlı kafiye kullan­makta mahir bir şair olduğunu söyler . Arapça-Türkçe mülemma’lar da yazmış olmakla beraber onun en güzel şiirleri terkibibend, terciibend ve murabbalarıdır. Tasavvufî, hikemî. âşı­kane şiirlerin yanı sıra her beytinde bir başka fikrin işlendiği konu birliğinden uzak manzumeler de kaleme almıştır.

Yetiştiği muhit bakımından eserlerin­de Azerî Türkçesi’nin di! özellikleri görü­len Halîlî daha çok Seyyid Nesîmf nin te­sirinde kalmıştır. Bazı şiirlerinin kafiyele­ri bile Nesîmrninkilerle aynıdır. Bununla beraber kendisi de Habîbî gibi bazı Azerî şairleri üzerinde etkili olmuştur. Mehdî, Safî, Sirozlu Sa’dî ve Melîhî ile karşılıklı şiirler yazan Halîlî’nin şiirlerine XVI ve XVII. yüzyıllarda birçok şair tarafından nazireler yazılmıştır.

Halîlî asıl şöhretini samimi bir dille ka­leme aldığı Fürkatnâme adlı tasavvufî mesnevisiyle sağlamıştır. Müellifin, “Çünki harf eyleye ehl-i tevârîh / Kitâb ismin bulur kendüye târih” {Fürkatnâme, vr. 44b) beytinde belirttiği gibi eser, “für­katnâme” kelimesinin ebced hesabıyla karşılığı olan 876 (1471-72) yılında ta­mamlanmıştır. Gibb de eserin adının ya­zıldığı yıla işaret ettiğini söylemesine rağmen bu tarihi 866 (1461-62) olarak kay­detmiştir.

Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” ka­lıbıyla yazılan ve 1000 kadar beyitten mey­dana gelen Fürkatnâme Halîlî’nİn kendi başından geçmiş gibi anlattığı bir aşK hi­kâyesidir. İznikte gezerken bedestende gördüğü bir güzele âşık olması üzerine sıkıntılı bir duruma düştüğünü anlatan şair bundan kurtulmak için İstanbul’a gider. Fakat sevgilisinden aşkının sami­miyetine inandığını belirten bir mektup alınca geri döner. Önce şairi şefkatle kar­şılayan sevgilisi daha sonra gözden kay­bolur ve rüzgâra seslenerek içini döken şaire sahrada bir ışık halinde kendini gös­terir. Eserde ayrıca aralara serpiştirilmiş aruzun değişik kalıplarında iki kaside, bir murabba, bir muhammes, bir terci-ibend ve yirmi altı gazel yer almaktadır. Özellikle gazeller, vezin ve şeklin verdiği monotonluğu kırması yanında olay örgü­sünün gelişmesi sırasında gerilimli sah­neleri en İyi şekilde ifade eder.

Fürkatnâme’de anlatılan aşkın tasav-vufî veya beşerî aşk olduğu konusunda farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Halî-irden bahseden kaynakların çoğu hikâ­yeyi beşerî bir aşkın ifadesi olarak yorum­lamıştır. Ancak üslûbu, kullanılan tasav-vufî semboller ve özellikle bitiriliş şekli eserin tasavvufî aşkı anlattığını düşün­dürmekte, şairin yaşının eserini yazdığı sırada altmışın üzerinde bulunması ve bundan kısa bir müddet sonra da tekke şeyhi olması bu görüşü teyit etmektedir. Fürkatnâme’nm beşerî aşkı anlattığını ileri sürenlerin bu kanaati eseri yanlış yo­rumlamalarından ileri gelebileceği gibi bu kişilerin Halîlî’nİn hayatını, bu tur ma­ceraları halk arasında yaygın biçimde anlatılan XVI. yüzyıl şairlerinden Halîl-i Zerd’in hayatıyla karıştırmalarından da kaynaklanmış olabilir. Ayrıca II. Murad devri şairlerinden İznikli Hümâmî’nin Farsça’dan tercüme ettiği Sînâme adlı eserin Firaknâme veya Für­katnâme adıyla anılması , Halîlfnin Fürkatnâme’siy-le bu aşk hikâyesinin birbirine karıştırıl­mış olabileceğini akla getirmektedir. Zi­ra tezkirelerin çoğunda Fürkatnâme’-nin Firâknâme diye kaydedilmiş olması, tezkire müelliflerinin Halîlî’nİn eserini görmedikleri ve bu yüzden onu Hümâ­mî’nin eseriyle karıştırdıkları ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Eserin adını sa­dece Kınalızâde Hasan Çelebi doğru ola­rak kaydeder. Âşık Çele­bi, Fürkatnâme’nm halk arasında Dî­vân-j Halil’i diye şöhret kazandığını söy­ler. Eserin adı, Berlin Königlichen Bibliothek’te bulunan 890 (1485) tarihli nüshasının hem mu­kaddimesinde hem de son kısmında Fürkatnâme şeklinde yazılmıştır (Pertsch, VI, 370).

Fürka tnâm e’nin İstanbul, Ankara, Manisa (Mura­diye Ktp., nr. 3201/2). Berlin , Londra ve Paris’te çeşitli nüshaları mev­cuttur. Ayrıca Günay Kut eserin bir nüs­hasının kendisinde bulunduğunu bildirir. Fürkat­nâme üzerinde Orhan Kemal Tavukçu bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (bk. bibi.).

Ahmed Paşa, Şeyhî, Necâtî gibi Önde gelen şairler arasında yer almamakla birlikte Halîlfnin şiir mecmualarında bir­çok manzumesine yer verilmesi ve bir kısım şiirlerine nazîreler yazılması onun epeyce meşhur bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Çeşitli mecmularda şiir­leri bulunan Halîirnin, “Râh-ı aşkında habîbim ne belâ çektiğimi / Nazar etsen bilesin defter ü dîvânımıza” beytinden bir divan tertip etmiş ol­duğu anlaşılmakta, bazı kaynaklarda da mûrettep bir divanının varlığından söz edilmektedir {Osmanlı Müellifleri, II, 160). Ancak divanı henüz ele geçmemiştir. Câmiu’l-meânî’deki otuz üç gazeli dı­şında (Ergin, 1II/3-4, s. 545-559) şiirleri­nin tamamı henüz bir araya getirilip ya­yımlanmamıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler