Halil Paşa (Kayserili) Kimdir, Hayatı, Dönemi
Halil Paşa (Kayserili). Ermeni devlet adamı, Ahmed ve IV. Murad devri sadrâzamlarından (D. Kayseri, 1560 ? – Ö. İstanbul, 1629),
Kayseri civarında Zeytun veya Rusvan köyünde doğmuş, Sarayda iç-oğlanı olarak yetiştirildikten sonra, doğancılar bölüğüne girip, “doğancı-başı” olmuş ve 1596’da Macaristan seferinde III. Mehmed’in maiyetinde bu sıfat ile bulunmuştur. 1607’da yeniçeri-ağası olmuş ve Anadolu isyanına karşı, sadrâzam Murad Paşa’nın kumandasında yapılan seferde, yararlık göstermiştir. Ertesi yıl, Hafız Ahmed Paşa’ya halef olarak, “kapudan-paşa” tâyin edilmiş ve bu vazifesinde son derece başarılı olarak, bir çok Malta ve Floransa gemilerini zaptetmiştir. Bilhassa 1609’da Maltalılara karşı Kıbrıs civarında olan bir muharebede Türklerin “Kara Cehennem” (Kızıl-Kalyon) adını verdikleri büyük ve meşhur bir kalyonu ele geçirmiştir. Bu başarı üzerine, kendisine vezirlik verildi.
1611-1613 yıllarında “kapudan” vazifesini, onun yerine, Öküz Mehmed Paşa ifâ etti; fakat bunun Mısır gemilerini İstanbul’a getirirken, yolda İspanyollarca bozguna uğratılması üzerine, Halil Paşa, ikinci kez olarak, “kapudan-paşa” atandı. 1614’te büyük bir sefere çıktı; önce Malta’ya, sonra Trablusgarp’a gitti ve burada yönetimi gaspetmiş olan Sefer Dâ’i ismindeki âsîyi yakalayıp, idam ettirdi. Kapudan-paşalığı’nda İspanya’ya karşı Felemenk ve Fas ile bir ittifak kurmağa çalışarak, büyük bir siyâsî faaliyet gösterdi. Bu gaye uğuruna Felemenk’i Bâbıâlî ile ilişki kurmaya teşvik etti ve 1612’de İstanbul’a gelen ilk Felemenk sefiri Haga’yi himâyesi altına aldı. Bundan sonra da, bîr ittifak yapılmamasına rağmen, Felemenk menfaatlerine karşı dâima uygun davrandı.
Ocak-1617’de, İran’a karşı açılan savaşı kaybeden Öküz Mehmed Paşa’nın yerine ve vekili Etmekçi-zâde’yi hayâl kırıklığına uğratarak, sadrâzam atandı. Aynı yıl Şubat ayında, ulemâ tarafından haraca tâbi tutulmak istenilen Hıristîyan elçileri himaye ederek, geniş bir görüş sahibi olduğunu gösterdi. Yine aynı yıl Avusturya elçisi kont Czernin, müzâkerelerin kesilmesi üzerine, İstanbul’dan gitti; Eylül ayında Busa’da Lehistan ile sulh mukaddemâtı imzalandı. Bununla beraber Halîl Paşa Venedik, Felemenk, Fransa ve İngiltere ile iyi ilişkilerde bulunmağa ve Cezayirli korsanları yatıştırmağa daha çok önem vermiş gibi görünmektedir. I. Ahmed’in ölümünden sonra 22 Kasım 1617’te I. Mustafa’nın tahta çıkması ve üç ay sonra II. Osman’ın onun yerine geçmesi (26 Şubat 1618) sırasında Halil Paşa mühim bir rol oynamamıştır.
1618 yılı başlangıcında İran’a karşı gönderilen ordunun kumandasını üzerine almıştı. Türk ordusunun öncüleri Sarâv ovasında bozguna uğradı; fakat Halîl Paşa, Erdebil üzerine yürüyerek, şaha aynı ovada, eski anlaşma şartları ile, bir anlaşma imzalatmayı başardı (26 Eylül 1618). Başkente dönüşünde sadrazamlıktan azledildi ve hattâ müridlerinden bulunduğu Üsküdarlı Şeyh Mahmud’un yanına sığınmak zorunda kaldı (18 Ocak 1619). Sultan Osman, Ahmed’in ölümünden sonra kendisinin tahta çıkmasına yardım etmediğinden dolayı, Halîl Paşa’ya kızgındı; fakat Şeyh Mahmud’un aracılığıyla, eski sadrâzam, üçüncü kez olarak, kapudan-paşalıga getirildi. 1631’de vuku bulan 6 aylık bir kesinti dışında, bu görevii başarıyla yapmıştır. 1622 Mayısında II. Osman, yeniçeriler tarafından, katledildi ve Mustafa, ikinci kez tahta çıktı. Yeniçerilerin ve elebaşılarının bu olayı takip eden şiddet hareketleri esnasında, Halil onlara yüz vermeyerek, Valide Sultan tarafından teklif edilen sadâreti üç kez reddetti (5 şubat 1623). İki ay önce Halil Paşa, kendilerinin düşmanı olan Abaza Paşa’yı himaye etti diye, yeniçerilerin düşmanca mitinglerine mâruz kalmıştı. Bununla beraber büyük bir nüfuz muhafaza ediyordu ve 1622 Aralık ayında Lehliler aleyhindeki karışıklıklarda Lehistan sefirini himaye etti. Fakat Mere Hüseyin Paşa sadrâzam olduktan sonra, kapudan-paşalıktan azledildi ve 1623 Nisanında, bir çoklarının ve bilhassa sipahilerin itirazına rağmen, Malkara’ya sürüldü.
Osman’ın intikamını almak bahanesi ile, Erzurum’da hükümete karşı isyan eden Abaza Paşa, Halil’in eski bîr koruyucusuydu. Kapudan-Paşa’lığı sırasında ona bîr kalyonun kumandanlığını vermiş ve sadrazamlığı zamanında da onu Maraş valisi atamıştı; bununla birlikte Abaza Paşa’nın isyanı Halil’in öğütlerinin aksine vuku bulmuştu. Mustafa’nın hal’inden (30 Ağustos 1623) ve IV. Murad’in tahta çıkmasından üç yıl sonra, Abaza’nın isyanı hâlâ sürdüğünden, ulemânın hâzır bulunduğu büyük bir mecliste, Halil Paşa’ya, Hafız Ahmed Paşa’nın yerine, ikinci kez sadrazamlık teklif edildi (Aralık 1626); onun eski koruduğu adamı yola getireceği ümit ediliyordu. Halil Paşa üç gün sonra Boğaz’ı geçerek, eski dostu Şeyh Mahmud’u ziyaret etti ve 1627 Martında Haleb’e vardı. Temmuzda ordu Diyarbekir önüne geldi ve İranlıların tehdidi altında bulunan Ahıska’ya bir kuvvet göndermek ile, işe başlandı. Halil Paşa Abaza’yı itaate ve bu sefere iştirak ettirmeğe çalıştı. Fakat Abaza, bir tuzaktan korkarak, bu teklifi reddetti ve ilkin yumuşak bir tavır takındığı hâlde, Erzurum’da yeniçerileri imha etti. Halîl Paşa onun aleyhine harekete mecbur kaldı ve Eylülde Erzurum’u kuşatmaya başladı. Fakat 70 gün sonra, Aralık’ta, çok şiddetli bir kış başladı. Kar ve soğuk yüzünden büyük kayıplara uğrayan ordu, Tokat’a çekilmek zorunda kaldı. Bu seferin neticesinde azledilen Halîl Paşa İstanbul’a dönerek, vezir mevkiini korumuş (6 Nisan 1628) ise de, ertesi yıl ölmüştür (1629).
Gerek Türk ve gerek Avrupalı müellifler Halîl Paşa’yi, itidalinden ve adilliğinden dolayı, takdir ederler. Hemen-hemen hepsi katledilen o devrin diğer devlet adamlarına nisbetle, kendisinin yüksek bir şahsiyet sahibi olduğu görülmektedir. Onu müttekî bir adam olarak tavsif ederler ki, Üsküdarlı Şeyh Mahmud ile olan dostluğu da buna delil sayılır, İstanbul’da Fâtih Mehmed camii civarında bir cami yaptırmıştır (bk. Hâfız Hüseyn Ayvansarâyi, Hadlkat cavâmi, İstanbul, 1281, I, 97). Halîl Paşa’nın, Tarih-i Halîl Paşa yahut Gazânâme-i Halil Paşa unvanı ile, kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen bir hâl tercümesi vardır. Hammer’in istifâde ettiği yazması Viyana’da saray kütüphanesinde bulunmaktadır.