Hafızı Şirazi Kimdir, Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, Hakkında Bilgi
Hâce Şemseddin Muhammed (ö. 792/1390 [?]) İran’ın önde gelen lirik şairlerinden.
Şîraz’da dünyaya geldi; doğumu için verilen tarihler 717 (1317) ile 726 (1326) arasında değişmektedir. Büyük şöhretine rağmen hayatı hakkında pek az bilgi vardır.
Adının Kemâleddin veya Bahâeddin olduğu sanılan babasının İsfahan’daki Kûhpâye’den, Tuyseran’dan veya Hemedan’dan Şîraz’a geldiği rivayet edilir. Genellikle kabul edilen, babasının adının Bahâeddin olduğu ve Salgurlular döneminde Kûhpâye’den Şîraz’a geldiğidir. Annesi Kâzerûnludur.
Küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm okumayı öğrendi. Çeşitli kırâatlara göre okuduğu rivâyet edilir. Tezkirelerin verdiği bilgiye göre babası öldüğünde kardeşlerinin en küçüğü olmasına rağmen ekonomik durumu bozulan ailesini geçindirmek için bir süre fırında çalışmış, bu sırada okumaya karşı büyük ilgi duymuştur. Hâfız’ın iyi bir öğrenim gördüğü okuduğu kitaplardan belli olmaktadır. Tefsir ve gramer ilmiyle meşgul olmuş ve bâzı kitapları incelemiştir. Kelâm ve fen ilminden bahseden meşhur Mevâkıf adlı eseri iyice incelemiş ve zamânının medrese tahsilini tamamlamıştır.
Hâfız’ın tasavvufla ilgisi olmakla birlikte kaynaklarda tarikatı ve şeyhi hakkında kesin bilgi verilmemektedir. Ancak Şemseddin Abdullah-ı Şîrâzî, İmâd-i Fakih-i Kirmanı, Seyyid Şerif el-Cürcânî gibi mutasavvıf ve âlimlerden istifade ettiği, Ni’metullah-ı Velî, Hâce Ebü’l-Vefâ el-Bağdâdî, Kemâl-i Hucendî gibi şeyhlerle görüştüğü tezkirelerde kayıtlıdır. Hakikat yoluna kılavuzsuz gidilemeyeceğini söyleyen ve tasavvuf neşvesine sahip olan Hâfız’ın zamanındaki şeyhlerden birine intisap etmemiş olması uzak bir ihtimaldir.
Şiirleri gazel türünden olup, sâde, daha çok dervişâne, âşıkâne ve tasavvufîdir. Şiirlerinde Allah’a, Hz.Peygambere, evliyâya ve İslâmiyete karşı duyduğu derin muhabbet ve sevgiyi hâlisâne bir dil ile anlatmıştır. Gazellerinde, Ahmed Câmi, Kemâleddîn Ebü’l-Vefâ gibi tasavvuf âlimlerinin isimlerine yer verir.
Kaside, rubâî ve kıtalar da yazmış olmasına rağmen Hafız şöhrete gazelleriyle ulaşmıştır. Daha önce gazel söyleyen bütün üstatların meziyetlerini kendinde toplaması sebebiyle gazelleri Fars edebiyatında türünün en gelişmiş örnekleri sayılır. Önceki şairler gibi gazellerinde mecazi anlamlar da taşıyan aşk ve şarap meclislerini terennüm etmiş ve bazan başka şairlerin beyitlerini kendi gazellerinin arasına serpiştir mistir.
Hâfız’ın şiirlerindeki ahenk ve akıcılık yanında dilinin sade, tekellüfsüz ve veciz olması şöhretinin en Önemli sebeplerinden biridir. Onun bu özellikleri tezkirelerde de ifade edilmiştir. Abdurrahman-ı Câmî, Hâfız’ın gazellerinin ahenk ve akıcılıkta Zahîr-i Fâryâbî’nin kasideleri değerinde, üslûbunun da Nizârî-i Kuhistânî’nin üslûbuna yakın olduğunu, ancak Nizârî’nin şiirinin zayıf tarafları olmasına karşılık Hâfız’ın şiirlerinde hiçbir sunîlik görülmediğini söylemektedir.
Her türlü ilmî, ahlâkî, felsefî mazmunları ihtiva eden gazellerinde değişik vezinler kullanan Hafız, şiirlerinde birçok edebî sanata yer vermesine rağmen mâna ve ifadeyi bu sanatlarla boğmamıştır. Arap şairlerinin divanlarıyla çok meşgul olmuş, bunun etkisiyle gazellerine ve bilhassa mülemma’larına sevgiliye hitap ederek ve ona selâm göndererek başlamıştır.