Dünya Edebiyatı

Fıkhı Ekber/Fıkhü’l-ekber Nedir, Kitabı, Özellikleri, Konuları, Hakkında Bilgi

Fıkhü’l-ekber. Ebû Hanîfe’ye (ö. 150/767) nisbet edilen akaid risalesi.

Ehl-i sünnet’in hem akaid hem de fı­kıh ilminin oluşmasına büyük katkılar­da bulunan Ebû Hanîfe, akaidi konu edi­nen ilme “el-fıkh fi’d-dîn” ve “el-fıkhü’l-ekber” adları­nı vermiştir. Kendisine bu konuda çeşit­li eserler atfedilmiş olup bunlardan el-Fıkhü’!-ekberadıyla şöhret bulan risa­lesi iki ayrı rivayetten oluşmaktadır. Bu rivayetlerden biri talebelerinden Ebü Mutf el-Belhî, diğeri ise oğlu Hammâd b. Ebû Hanîfe yoluyla gelmiştir. Birinci rivayet sonradan el-Fıkhü’l-ebsat, ikin­ci rivayet de el-Fıkhü’l-ekber olarak tanınmıştır. Kaynaklarda Ebû Mutf el-Belhî rivayetinin râvi zinciri şöyle sıra­lanmaktadır: Ebû Bekir Muhammed b. Muhammed el-Kâsânî, Ebû Bekir Alâ-eddin Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî, Ebü’l-Muîn Meymûn b. Muham­med en-Nesefî, Ebû Mâlik Nasrân b. Nasr el-Huttelî. Ali b. Hasan b. Muhammed el-Gazzâl, Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahya el-Fakih, Ebû Mu­ti1 Hakem b. Abdullah el-Belhî Hammâd b. Ebû Hanîfe’nin senedinde ise şu isimler yer almaktadır: İbrahim el-Gûrânî. Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Fârisî, Nusayr b. Yahya, İbn Mukâtil.

Aralarında İbnü’n-Nedîm, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Ebü’l-Muzaffer el-İsferâyînî, Fahrülislâm Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî ve Ebü Şücâ’ en-Nâsırî gibi ilk dönem âlimlerinin de bu­lunduğu müellifler, Ebû Hanîfe’ye el-Fık-hü’î-ekber adlı bir risale nisbet ettik­leri halde el-Fıkhü’l-ebsat’tan söz et­memişlerdir. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Fahrülislâm el-Pezdevî ve Ebü’l-Muîn en-Nesefî gibi müelliflerin el-Fıkhü’! -ekber adını zik­rederek yaptıkları alıntılarda sözü edi­len her iki rivayetin de bazı muhtevala­rına rastlanmakta, dolayısıyla bu iki ri­vayeti aynı isimle andıkları anlaşılmak­tadır. Ayrıca İbn Abdülber (5. 163). Hatîb el-Bağdâdî (XIII. 383), Nûreddin es-Sâbûnîlvr. 86b, 89°, 129, 177″ ve Cemâled-din el-Konevî (vr. 46h) tarafından Ebû Hanîfe’ye atfedilen görüşler el – Fıkhü’l-ekber’e uygunluk göstermektedir. Menâkıb kitaplarında da Ebû Hanîfe’ye el-Fıkhü’l-ekber adlı bir eser nisbet edil­mekte, fakat râvilerinden söz edilmemektedir. Meselâ Bezzâzî Menâkıbü Ebî Honife’sinde bu nisbeti yaparken râvi-sini beiirtmemekte, el-Fıkhü’l-ekber’ln Ebû Hanîfe el-Buhârî’ye ait olduğu iddi­asını, İmâm-ı Âzam’ı kendilerinden gös­termek isteyen Mu’tezile’nin bir yakıştır­ması olarak kaydetmekte, eseri İmâm-ı Âzam’a nisbet eden Şemsüleimme el-Kerderî’nin el yazısını gördüğünü söyle­mektedir (11. 108). İbn Teymiyye de Ebü Mutî’ el-Belhî rivayetinden alıntı yapar­ken bunun Hanefîler arasında el-Fıkhü’l-ekber adıyla meşhur olduğunu zik­retmektedir. Taşköprizâde ile Kâtib Ce­lebi gibi geç dönem müelliflerinin eser­lerinde de Ebû Hanîfe’ye el-Fıkhü’l-ek-ber’den ayrı olarak eî-Fıkhü’l-ebsat adlı bir risale nisbet edilmemektedir. Kâtib Çelebi el-Fıkhü’l-ekber’n râvisi olarak Ebû Mutî’ el-Belhî’yi göstermektedir.

Ebû Hanîfe’den gelen iki rivayeti bir­birinden ayırmak maksadıyla ilk defa bunlar için İki farklı isim kullanan mü­ellifin Beyâzîzâde Ahmed Efendi olduğu anlaşılmaktadır Beyâzîzâ­de. Hammâd b. Ebû Hanîfe’nin rivayeti­ne el-Fıkhü’l-ekber, Ebû Mutî* el-Bel-hî’nin rivayetine bazan el-Fıkhü’î-ekberü’l-ebsat bazan da sadece el-Fıkhü’l-ebsat adını vermekte­dir. Murtazâ ez-Zebîdî bu adlandırmayı muhtemelen Beyâzfzâde’den alarak kullanmış, bu kul­lanım daha sonra şöhret bulmuştur.

İlk dönem İslâm akaid külliyatıyla il­gili araştırmalar yapan şarkiyatçı A. J. VVensinck ile ondan etkilendikleri anlaşı­lan L. Gardet ve M. Watt gibi Batılı araş­tırmacılar da el-Fıkhü’l-ekber risalesi­nin iki farklı nüshasının bulunduğuna dikkat çekerler. VVensinck, bu rivayet­lerden Ebû Mutr el-Belhî’ye ait olanını el-Fıkhü’l-ekberl, Hammâd b. Ebû Ha-nîfe’ye ait olanını ise el-Fıkhü’I-ekber II şeklinde ayırmaktadır. Bununla bir­likte Belhfye ait olan rivayetin Ebû Hanîfe’nin asıl görüşlerini belirtebileceğin i ve onun ölümünden sonra fazla bir za­man geçmeden kaleme alınmış olabile­ceğini. Hammâd rivayetinin ise üslûp ve muhteva açısından daha sonraki dönemlere, en erken milâdî X. yüzyıla ait bir Hanefi akîdesi sayılabileceğini belir­tir.

Son dönem İslâm âlimleri, el-Fıkhü’I-ekber’in Ebû Hanîfe’ye nisbetini kabul etmekle beraber kitapta yer alan bazı Konuların onun hayatında tartışmaya açılmadığına dikkat çekerek esere son­radan ilâveler yapılmış olabileceğini kay­detmektedirler. Bu görüşün sahiplerin­den Şiblîen-Nu’mânî, o dönemde henüz söz konusu edilmeyen cevher, araz gibi felsefî terimlerin kullanılmış olmasına dikkat çekerek eI-Fıkhü’l-ekber”m bu­günkü muhtevası ile Ebû Hanîfe’ye nis-bet edilemeyeceğini ileri sürer. Ahmed Emîn ise Ebû Hanîfe’den bu adla birçok rivayetin nakledildiği, hatta el-Fıkhü’l-ekber’in fürûa dair bir eser ol­duğu görüşlerine bile rastlandığını kay­dettikten sonra bu tür rivayetlerin hep­sinin doğru olamayacağını söyler. Ona göre bu eser İmâm-ı Âzam’a ait olmak­la birlikte daha sonraları risaleye bazı ilâveler yapılmıştır. Meselâ imanın tas­dik ve ikrardan ibaret olması, müminle­rin marifet, yakin gibi hususlarda eşit olup diğer konularda farklılık gösterme­si, mümin olduğunu ikrar eden bir kim­senin herhangi bir günahı sebebiyle tek­fir edilmemesi gibi aslında Mürcie’ye ait bulunan görüşlerin Ebû Hanîfe’ye nisbet edilmesi onun ameli önde tutan fakih şahsiyetiyle bağdaşmaz.

Muhammed Ebû Zehre, el-Fıkhü’l-ekber’in metninin bütünüyle İmâm-ı Âzam’a nisbet edilmesi yerine onun ko­nu konu incelenmesi gerektiğini ifade eder. Meselâ dört halifenin fazilet sıra­lamasına ve mucize, keramet, istidrâc arasındaki farklara işaret eden ibareler, Ebû Hanîfe ile ilgili menâkıb kitapların­daki bilgilere uymadığı ve esasen onun döneminde tartışılan konular arasında yer almadığı için esere sonradan ilâve edilmiş olmalıdır.

el-Fıkhü’I-ekber’m Ebû Mutr el-Bel-hî’ye dayanan rivayeti. Ebû Hanîfe’nin kendisine yöneltilen sorulara verdiği ce­vaplardan oluşur. Soruların bir kısmı “de­dim, sordum” şeklinde doğrudan Ebû Mutr tarafından, bir kısmı “eğer deni­lirse, eğer sorulursa” şeklinde meçhul sigasıyla sorulmakta, bazan da soru haz­fedilerek sadece İmâm-ı Âzam’ın ceva­bına yer verilmektedir. Risalenin muh­tevasını oluşturan sorular şu ana konu­lar etrafında yoğunlaşmaktadır: Fıkhın (usûlü’d-dîn) tanımı, imanın mahiyeti, Al­lah’ın sıfatları, kader, emir bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münkerin nasıl olacağı, bü­yük günah işlemenin hükmü ve tekfir meselesi, fetret ehli, kabir azabı, cen­net ve cehennemin ebediyeti, ashabın faziletçe sıralanışı. Bu konuların çoğu, Ebû Hanîfe döneminde Haricîler ile Mürcie’nin karşıt görüşler beyan ettikleri tartışmalı meselelerdir. İmâm-ı Âzam kendisine yöneltilen sorulara cevap ve­rirken ferdî kanaatlerinin söz konusu mezheplerin düşüncelerinden farklı ol­duğunu belirtmeye özen göstermekte­dir. Konular belli bir sistem içinde sıralanmamıştır. Ayrıca bazı konuların bir­kaç defa tekrar edildiği görülmektedir.

Hammâd rivayetiyle gelen el-Fıkhü’l-ekber’de işlenen ana konular ise risa­lede ele alınış sırasına göre şunlardır: İman esasları, Allah’ın birliği, zatî, fiilî ve haberi sıfatlar, halku’l-Kur’ân, kaza ve kader, fıtrat konusu, halk ve kesb kavramları, peygamberler ve Hz. Mu­hammed, ashabın faziletçe sıralanması, mürtekib-i kebîre ve Mürcie’nin bazı gö­rüşlerinin reddi, tekfir bahsi, mestler üzerine meshetme, teravih namazı, ita­atkâr veya günahkâr müminin arkasın­da namaz kılınıp kılınmayacağı. mucize, keramet ve istidrâc, rü’yetullah mesele­si, imanın mahiyeti. Allah’ın zâtının ha­kikatinin bilinip bilinemeyeceği, şefaat, mîzan. havz konuları, kıyamet gününde hasımlar arasında kısas, cennet ve ce­hennem, münker ve nekirin sorgulaması, kabirde ruhun cesede iadesi, kabir aza­bı, Allah’ın bazı isim ve sıfatlarının Fars­ça (Arapça’dan başka bir dille) söylenip söylenemeyeceği, Allah’a nisbet edilen kurb ve bu’dun anlamları, Kur’an âyet­leri arasında fazilet bakımından farklı­lığın bulunup bulunmadığı, esmâ-i hüsnâ, Hz. Peygamber’in ebeveyni ve kısa­ca fetret meselesi, Resûl-i Ekrem’in ço­cukları, itikadî bir mesele ile karşılaşan bir kimsenin yapması gerekli olan şey­ler, mi’rac ve kıyamet alâmetleri.

Havâric, Kaderiyye ve Mürcie gibi dö­nemin bazı itikadî fırkaları tarafından savunulan ve Selef inancına aykın dü­şen görüşleri reddetmek, ümmete doğ­ru olan akîdeyi anlatmak amacıyla kale­me alındığı anlaşılan Hammâd rivayetin­de, Ebû MutT rivayetinde yer alan ko­nular yanında daha başka akaid konu­larına da temas edilmektedir.

Hammâd rivayetinde İslâm akaidinin belli başlı meselelerinin ele alındığı, tek­rarların bulunmadığı bu risalenin daha sistematik bir görünüm arzettiği, an­cak konuların ayrıntılı biçimde tartışıl­madığı, naklî delillere fazla yer verilme­diği görülmektedir. Bundan dolayı söz konusu nüshanın Ebû Hanîfe’ye nisbeti daha zayıf görünmektedir. Ancak Ham­mâd rivayeti, konulara Selef metodun­dan çok cedelci ve reddiyeci bir üslûpla yaklaşmanın ilk örneğini teşkil etmesi. Ehl-i sünnet inancını ilgilendiren hemen bütün konuları ihtiva etmesi bakımın­dan önemli kabul edilmiş, daha çok meş­hur olmuş, üzerinde istinsah, neşir, şerh. tercüme ve manzum hale getirme gibi birçok çalışma yapılmıştır.

Ebû Mutf el-Belhî rivayetinin İstan­bul kütüphanelerindeki muhtelif nüsha­larından başka Kahire kütüphanelerinde de nüshaları bulunmaktadır. Eser ay­rıca yayımlanmış, VVensinck tara­fından İngilizce’ye ve Mus­tafa Öz tarafından Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Bu risale Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Fahrülislâm Ebü’l-Usr el-Pezdevî, Atâ b. Ali el-Cürcânî ve Ebû İbrahim İsmail el-Hâtırî tarafından şerhedilmiştir. İmam Mâtürîdî’ye nisbet edilerek Haydarâbâd’da yayımlanan nüs­hayı (1321, 1365) Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin kaleme aldığı ileri sürülmek­tedir. Bu şerhin, Abdullah b. İbrahim el-Ensârî ta­rafından yine Mâtürîdîye nisbet edilerek yapılmış bir başka neşri daha bulunmak­tadır. Eser üzerine Adil Be­bek bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.

Hammâd b. Ebû Hanîfe rivayetiyle ge­len el-Fıkhü’l-ekber’n de Türkiye’de ve Türkiye dışında birçok nüshası bulun­maktadır.

Şerhleri.

1- Ali el-Kârî. Minehu’r-ravzi’l-ezher fî şerhi’1-Fıkhi’i-ekber. el-Fıkhü’l-ekber”m çok tanınan şerh­lerinden biri olup Yunus Vehbi Yavuz ta­rafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

2- Ebü’l-Müntehâ el-Mağnîsâvî, Şerhu’î-Fıkhi’i-ekber. 930 (1523) yılında ta­mamlanan bu şerh Osmanlı dünyasında çok tanınmıştır. Sabit Ünal eseri Fıkh-ı Ekber ve İzahı adıyla Türkçe’ye çevir­miştir. Şerhin Ahmet Karadut tarafından gerçekleştirilen bir başka neşri ve Türkçe tercümesi bulun­maktadır.

3- Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Ebû Hanîfe’nin akaid ri­salelerini kelâm kitaplarındaki konu ter­tibine göre el-Uşûlü’l-münîfe H’l-İmâm Ebî Hanîfe başlığı altında bir araya ge­tirmiş daha sonra bunları İşârâtü’İ-meram’ min ‘ibûrûti’1-İmâm adıyla şer-hetmiştir.

Hammâd rivayetiyle gelen el-Fıkhü’l-eJtber’in bunlardan başka, bibliyografik kaynaklarda adları geçen ve bir kısmı­nın kütüphanelerde nüshaları tesbit edi­lebilen bazı şerhleri de bulunmaktadır. Bunların bir kısmı özel bir ad taşımak­tadır. Ekmeleddin el-Bâbertî’nİn el-îr-şûd fî şerhi’i-Fıkhi’i-ekber’i; Hakîm İshak er-Rûmî’nin önce eî-Hikmetü’n-nebeviyye adıyla kaleme alıp daha son­ra Muhtaşarü’l-Hikmeti’n-nebeviyye başlığıyla ihtisar ettiği şer­hi; Muhyiddin Muhammed b. Bahâeddin el-Bayrâmî’nin el-Kavlü’i-faşl cale’l-Fıkhi’î-ekber’i; Koçhisârîzâde Süleyman Tâlib’İn cİkdü l -cevher fî şer-hi’l- Fıkhi’i -ekber’i; Keşff Ahmed’in Nû-rü’I-ezher fî şerhi’l- Fıkhi’i -ekber’i; Mustafa b. Muham­med el-Murâdî en-Nakşibendî’nin Tuhfetü’n-nebî ve hediyyetü’r-resul adlı eserleri bu şerh­ler arasında sayılabilir.

Eser Üzerinde Yapılan Diğer Çalışmalar. Gerek müstakil metin olarak gerekse matbu şerhleriyle birlikte yapılmış çok çeşitli baskıları bulunan el-Fıkhü’1-ekber’in rivayet yollarına da işaret eden ciddi bir neşrini M. Zâhid Kevserî gerçekleştirmiştir. Eserin, kimliği bilinmeyen bir Kadızâde tarafından Terceme-i Fıkh-ı Ek­ber adıyla, ayrıca Mîr Vahdî, Kurt Mehmed Efen­di, Ahmed Nâsih Ali Halîfe b. Mu­hammed Antalyevî, Seyyid Muhammed Tırâzî, Derviş Ali ve İsmail Müfıd Efendi tara­fından yapılan Türkçe tercümeleri var­dır. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin’in gerçekleştirdiği tercüme ise basılmış­tır İstanbul, ts. (İkdam Matbaasıl). Eser son dönemde Seniyyüddin Başak, Hasan Basri Çantay, Sabit Ünal, Mustafa Öz tarafından da Türkçe’ye çevrilmiştir. A. J. VVensinck. risalenin el-Fıkhü’l-ekber adını ver­diği metnini konulanna göre maddeler haline getirip İngilizce’ye tercüme etmiş­tir. Ese­rin Almanca ve Urduca’ya da çevrildiği kaydedilmektedir.

el-Fıkhü’l-ekber, EbÜ’l-Bekâ el-Ah-medî Cİkdü’i-cevher fî nazmı nesri’t-Ftk-hi’l-ekber) ve İbrahim b. Hüsâm el-Kir-mânî tarafından manzum hale getirilmiş­tir.

Aynı türden bir başka çalışmayı Ferîde-tü’1-uşûl adıyla Trablusşamlı Mehmed Efendi gerçekleştirmiştir. Eserin. Seyyi-dî olarak anılan bir müellif tarafından Manzum Fıkh-ı Ekber Tercümesi adıy­la yapılan başka bir çevirisi daha tesbit edilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler