FETİH
FETİH
Fetih’İn kelime anlamı
“açma”, “başlatma” demektir. Bu açış ve başlatış, bir
yeniliği veya farklı bir dönemi ifade eder. Bunu gerçekleştirene de
“fatih” denir.
Fetih konusunda bazı
kimseler, müslümanla-nn “savaşla toprak kazanma” tutkusuna işaret
etmekte ve buna Örnek olarak da özellikle Osmanlı dönemini göstermektedirler.
Tabiatıyla böyle bir teorinin arkasından zaptedilen ülkelerin baskı altına
alınması ve ülke zenginliğinin talan edilmesi gibi iddialar gelmektedir. Aynı
anlayışa göre Fetih, kültürü azgelişmiş toplumların bulunduğu ülkelere doğru,
siyasi baskıcılığın ve iktisadi işletme sisteminin yayıl-ması”dır. Her İki
değerlendirme sonunda fetih, emperyalist bir toplumun “yayılma ve hakim
olma” siyasetinin bir aracı ve sembolü gibi görülmektedir. Ancak bu
anlamda fetih yenidir, tarihteki fetihleri kapsamamaktadır.
Aslında bu konuda
yanılma, “Fetih” kelimesi İle İngilizce “conqıtest”
kelimesinin aynı anlamda düşünülmesinden kaynaklanıyor. Çünkü Batı’da
“conquest” gerçekten de bir ülkenin yayılmacı amaçlarla diğer
ülkelere karşı yaptığı savaş hareketlerini ifade ediyor. Bu savaşlar
çoğunlukla azgelişmiş toplumlar üzerine yapılıp, onların sömürülmesini hedef
alıyor. Geçmişte Avrupa’nın başta İngiltere, İspanya, Portekiz ve Hollanda
olmak üzere güçlü krallıkları Amerika, Afrika ve Asya’nın yeraltı
zenginliklerine sahip ülkelerine doğru
bü-yüksömürgeleştirmehareketleriyapmaktaydı-lar. Dolayısıyle bu hareketlerin
yeni bir dönem açmaya ve başlatmaya vesile olan bir yönü yoktur.
Fakat fetih olayı İle
yeni bir başlangıç ve hareket meydana gelmektedir. Yani hadise, sadece bir
savaşla herhangi bir hedefi ele geçirmek noktasında kalmamaktadır. Buna iki örnek
verilebilir. Birincisi; Hz. Muhammed (s) tarafından Mekke’nin fethi, sadece bu
önemli şehrin müşriklerden müslümanların eline geçmesi olarak açıklanmaz.
Çünkü bu fetihle birlikte zulme ve haksızlığa dayanan bir sistem sona ermiş ve
kabile asabiyeti ve üstünlüğü yerine “iman kardeşliğine dayalı yeni bir
sistem gelmiştir. İkinci olarak; İstanbul’un fethi örnek verilebilir.
İstanbul’un fethi ile de bir Roma nizamı son bulmuş ve Osmanlı Devleti’nin
savunduğu İslâm hukuku ve düzeni her yönüyle üstün bir sistem olarak kabul
edilmiş, Ortaçağ düşünce ve hukuku, bu son Roma kalıntısı Bizans’la birlikte
tarihten silinmişti.
Ayrıca; İslâm
hukukunda yapılan bir cihad sonucunda fetih gerçekleşirse, müslüman olmayanların
elinde bulunan bir bölge İslâm hakimiyetine girerse, bunun doğurduğu bazı hukuki
sonuçlar söz konusu olur. Savaş yapılarak bir bölge ele geçirilmiş ise, elde
edilen ganimet yanında, toprakların hukuki durumunun ne olacağı meselesi
ortaya çıkar. Sünni mezheplere göre, ululemr, veliyü’1-emr, ima-mü’1-müslimîn
gibi adlar verilen devlet reisinin bu durumda seçme yetkisi vardır. Bu topraklar
eski sahipleri elinde bırakılıp “haraç” olabilir; savaşanlar arasında
bölüştürülebilir veya mülkiyeti “Beytül Mâ’âV’e hasredilebilir.
Bu şekilde
fetholunmayan bölgelere gelince; barış anlaşması yapılmış İse, bu hükümler uygulanır.
Toprakların eski sahiplerinin özel mülkiyetinde bırakılacağına dair bir anlaşma
hükmü yoksa, vcliyü’1-emr bu konuda seçme yetkilerini kullanır.
İslâm’da bir başka
ülke üzerine keyfi bir se-fer yapılamaz. Yalnız, halkına zulmeden ve Allah’ın
emirlerine muhalefet eden sistemler üzerine seferler yapılır. İslam, insanları
kullara kulluktan kurtarıp, Allah’a kul etme ve başkalarının zulmünden
kurtarıp, Allah’ın adaletine ulaştırma gayesi İle fetih siyasetinin sınırlarını
çizmiştir. Dolayısıyla fetih olayında, yeni yol ve imkânlar açmak eskimiş ve
köhnemiş olanı kapatmak esprisi yatmaktadır.
Sami ŞENER
Bk. Emperyalizm;
Savaş; Sömürgecilik; Zulüm.