Nedir ?

Ergenekon operasyonu Nedir? Ergenekon operasyonu Anlamı ve Hakkında Bilgi

H. EryılmazErgenekon operasyonu nedir? Ergenekon Operasyonu, Türkiye’de faaliyet gösterdiği iddia edilen Ergenekon örgütüne yönelik operasyon. Örgüte üye olmakla suçlanan 300’ü aşkın sanık İstanbul’daki ağır ceza mahkemelerinde açılan davalarda yargılanmış/yargılanmaktadır Ortaya çıkışı “Ergenekon” kavramı, ilk olarak Can Dündar ve Celal Kazdağlı’nın, Show TV’de yaptığı 40 dakika adlı programın devletin içindeki yasadışı yapılanmaların tartışıldığı 7 Ocak 1997 tarihli bölümünde dile getirilmiştir. Programın konuklarından Erol Mütercimler, Ergenekon’u 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı Ziverbey Köşkü’nün komutanı olarak tanınan ve 1991 yılında bir Dev-Sol militanı tarafından öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ten duyduğunu Ergenekon’un içerisinde subaylar, emniyetçiler, profesörler, gazeteciler, işadamlarının olduğu; çeteler olarak tanımlanan küçük birimlerin Ergenekon’un içindeki birer parça olduğunu iddia etmiştir. Tuncay Güney Ergenekon ile ilgili ilk bilgililer Strateji dergisinde haber koordinatörlüğü yapan Tuncay Güney’in 2001’deki gözaltısında elde edildi. Güney, 1 Mart 2001’de otomobil kaçakçılığı ile ilgili bir operasyonda Strateji dergisi genel yayın yönetmeni Ümit Oğuztan ve eniştesi Adem Taşdemir ile beraber Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan Ümit Oğuztan ile Güney’in ortak işyerlerinde yapılan aramada ise Güney’in evi ve iş yerinde yapılan aramalarda Ergenekon örgütü ile ilgili 6 çuval doküman bulundu. 6 çuvallık arşivde Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi, Lobi, Devletin Yeniden Yapılanması gibi Ergenekon dokümanları yer alıyordu. Önce Gayrettepe’deki Asayiş Şube Müdürlüğü’nde sorgulaması yapılan Tuncay Güney, birkaç gün sonra resmi kayıtlara göre “ifadesinde Susurluk olayı ve bir kısım organize suç örgütleriyle ilgili beyanda bulunduğunun tespiti üzerine” İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne teslim edildi. Güney, kendisini sorgulayan Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’a Ergenekon hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler verdi. Şüpheliler hakkında dolandırıcılık suçlamasından dava açıldı. Güney, davada ablasının ödediği kefaletle serbest bırakıldı. Güney, resmi ifade süresi 4 gün olmasına rağmen 9 gün gözaltında tutulduğunu ve bu süre içinde kendisine ağır işkenceler yapıldığını cinsel organına elektrik verildiğini ileri sürmüştür. Adil Serdar Saçan Güney’in bu suçlamalarını Milliyet gazetesine verdiği röportajında reddetti. Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yaptırdığı bilirkişi inceletmelerinde Tuncay Güney’in ifadelerinin, polis sorgusunda Adil Serdar Saçan ve Ahmet İhtiyaroğlu’nun işkencesiyle verildiğini tespit edildi. Güney otomobil dolandırıcılığı davası devam ederken Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Güney hakkında 27 Ocak 2003’te gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. Ancak 2009 Şubat ayında dava zaman aşımına uğradı ve gıyabi tutuklama kararı da kalkmış oldu. Adil Serdar Saçan, 2003’te Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevinden ayrıldıktan sonra işadamı Şevki Duyu’nun Gaziosmanpaşa’daki Duyu-San adlı fabrikasında bomba yapımında kullanılan çok miktarda malzeme bulunduğu ihbarı yapıldı. 12 Aralık 2003’te Terörle Mücadele ekiplerinin fabrikaya yaptığı baskında Duyu-San şirketinin yanındaki Karadeniz Ekmek Fırını’nın altında çok sayıda resmi belge ile beraber İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü arşivlerinde olması gereken Tuncay Güney’in mülakat kasetleri ve Güney’in Ergenekon hakkındaki belgelerinden oluşan 6 çuvallık arşivi bulundu. Belgeler İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne geri verildi. Şube de kasetleri Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletti. Bu olayla ilgili Fatih

2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Saçan, bu davada 5 ay hapis cezası almıştı. Sabah gazetesi 26 Kasım 2008 tarihli haberinde Tuncay Güney’in Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) elemanı olduğunu, teşkilat tarafından JİTEM ve Ergenekon’un içine sızdırıldığını iddia etti. MİT basın açıklaması yaparak haberde yer alan belgelerin teşkilata ait olduğu doğrulanmış, ancak Tuncay Güney’in o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkati çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir kişi olduğundan kayıtlı bir haber kaynağı olmadığını, Kontrterör merkezinin 1997’de lağvedidiği ve sorumluları ile birlikte kuruluş şemasından çıkarıldığını belirtmiştir. Sabah’ın başlık kısmını yayınladığı belgenin tamamını birkaç hafta sonra Bugün gazetesi yayınladı. 7 Şubat 1997 tarihli olduğu anlaşılan belgeye göre Güney’i takip eden MİT elemanları Güney’in Veli Küçük’ün emrinde JİTEM’de çalıştığını yazan bir rapor yazmıştı. Tuncay Güney’in çalıştığı iddia edilen MİT Kontrterör Dairesinin başkanı Mehmet Eymür, Güney’i tanımadığını Güney de hiçbir istihbarat servisinin elemanı olmadığı söyleyerek iddiaları yalanladılar. Ancak Eymür’ün Ergenekon soruşturması sürecinde ortaya çıkan Güney hakkındaki MİT belgesininin içeriğini 2000 yılında atin.org isimli internet sitesinde yayımladığı ve Güney’in “çift meslekli gazeteci” olduğunu anlattığı ortaya çıkmıştır. Eymür, Güney’i “Tunca” kod adıyla nitelendirdiği yazısında da, o dönem ikinci meslekleri gazetecilik olan iki kişi arasındaki konuşmada JİTEM adına çalıştığını söyleyen Tunca, Susurluk’la bağlantılı özel tim mensuplarının bir düğünde Abdullah Çatlı ile beraber çekilmiş fotoğrafları basına kendisinin sattığını anlatıyor. Soruşturma öncesi gelişmeler Milli İstihbarat Teşkilatı’nın açıklamasına göre; MİT, Ergenekon’u ilk olarak 3 Temmuz 2002’deki bir ihbar ile öğreniyor. Ekinde 6 adet CD bulunan ve kendini polis olarak tanıtan bir kişinin yazdığı 2 sayfalık mektupta Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde faaliyet gösteren Ergenekon örgütlenmesinden söz ediliyordu. MİT, kendi açıklamasına göre “devleti/rejimi hedef alan bir grubun kendi çıkarları çerçevesinde organize olma çabalarını içerdiği izlenimi edinilmesi, bu bilgilerin müsteşarlığımıza farklı kanallardan gelmesi ve birbirlerini büyük ölçüdü teyit eder olması nedeniyle” elde ettiği bilgileri bir kitapçığa dönüştürüp 10 Temmuz 2003 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’na iletti. Daha sonra 19 Kasım 2003 tarihinde Başbakanlığa gönderdi. MİT’in Ergenekon hakkındaki bir diğer bilgi notu ise ise 19 Ocak 2006?’da Başbakanlığ?a, 26 Mayıs 2006 tarihinde de Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’?na iletildi. Bu arada 27 Mart 2007’de de “İşçi Partisi/Karargah Evleri” başlıklı dökümana ulaşan MİT belgeyi devlet içindeki Ergenekon örgütlenmesinin delili olarak ciddiye alınacak nitelikte buldu ve Genelkurmay’a iletti Ayrıca MİT hazırladığı raporda, 1 Nisan 2001’de Aydınlık’ta ve 12 Mayıs 2001’de Aksiyon’da yayınlanan haberler ve, Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru’nun da 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001 tarihli köşe yazılarında “Ergenekon” isimli bir oluşum hakkında dikkati çeker mahiyette haberlere yer verildiğini belirtiyor. Gazeteci Fehmi Koru 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001’de Yeni Şafak’taki köşesinde; eline geçen 24 sayfalık “Ergenekon: Analiz Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi” başlıklı bir belgeden söz etmişti. 29 Ekim 1999 tarihli olan ve “Bu çalışmanın amacı; Atatürk ilkeleri doğrultusunda biçimlendirilmiş, Kemalizm’in tek gerçek ve içtenlikli koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’un reorganizasyonuna katkıda bulunabilmektedir” diye başlayan bu belgede yeniden kurulması talep edilen Ergenekon adındaki bir gizli birimden bahsedilmektedir. Fehmi Koru’ya en büyük tepki İşçi Partisi’nin yayın organı Aydınlık’tan gelmiştir. Hikmet Çiçek, 6 Mayıs 2001’de Aydınlık’ta yazdığı yazısında “CIA, Süper NATO ve MİT şeflerinin işbirliğiyle Orduyu yıpratma kampanyası her alanda sürdürülüyor. Psikolojik savaşta sözde dosyalar ve raporlar imal ediliyor. ‘Ergenekon’ hikayeleri de bu tertibin bir parçası.” diyerek Koru’ya tepki göstermiştir. Fehmi Koru’nun yazısından 11 gün sonra 12 Mayıs 2001’de Aksiyon dergisi Ergenekon belgesini kapak konusu yaptı. Aksiyon’da yer alan Harun Odabaşı’nın “Sivil Ergenekon” başlıklı haberinde Ergenekon oluşumu 28 Şubat süreci’nin mimarı olarak tanıtılmıştır. Yazıda Can Dündar’ın, Ergenekon’un asıl unsurlarına hiç dokunmadığı ve örgütü ülkücülerin kurduğu bir mekanizma olarak göstererek olayı geçiştirdiği iddia edilmiştir. 29 Mart 2007’de Nokta dergisi eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğunu ileri sürdüğü günlükleri yayınladı. Dergi, dönemin kuvvet komutanlarının AK Parti hükumetinin izlediği politikalardan rahatsız olduğunu ve 2003-2004 yıllarında Şener Eruygur liderliğinde Sarıkız, Ayışığı ve Yakamoz kod adlı darbe planları hazırladıklarını ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün muhalefeti ile darbeninin gerçekleşmediği iddia ediyordu. Örnek, Nokta’nın haberini üzerine komutanlığım döneminde hiçbir zaman günlük tutmadığını söyleyerek yalanladı. Haber üzerine 13 Nisan 2007’de Nokta dergisinin binası askeri mahkeme kararıyla basıldı. Baskında derginin bilgisayarlarına el konuldu ve dergi hakkında çeşitli soruşturmalar açıldı. Bu olaylardan sonra Nokta dergisi, imtiyaz sahibi tarafından kapatıldı. Özden Örnek, günlükleri, günlükleri yayınlayan Nokta dergisi genel yayın yönetmeni Alper Görmüş aleyhine iftira ve hakaret davası açtı. Alper Görmüş, Örnek’in açtığı davadan beraat etti ancak mahkeme, Alper Görmüş’ün teklifine rağmen, soruşturmanın darbe iddialarının araştırılması yönünde genişlemesini reddetti. Yine MİT’in açıklamasına göre; MİT’e 17 Nisan 2007’de kendini subay olarak tanıtan bir kişi tarafından bir mektup daha gönderildi. MİT’in resmi yazısına göre mektubun ekinde yer alan CD içindeki dokümanların, “Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek tarafından Donanma Komutanlığı Kurmay Başkanlığı’na getirilen Tümamiral Özer Karabulut’un bilgisayarından alındığı iddiasında bulunulmuştu” ve belgelerle ilgi herhangi bir işlem yapılmadan 24 Mayıs 2007 tarihinde Başbakanlığa iletildi. Söz konusu dokümanlar, “Darbe Günlükleri”ydi. Ümraniye ve Eskişehir bombaları 2007 Haziran ayında Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na Ümraniye Çakmak Mahallesi Muhtarlığı karşısındaki gecekondunun çatısında patlayıcı madde bulunduğunu, bu maddeyi Mehmet Demirtaş’ın sakladığı, patlayıcıları bir astsubayın temin ettiğini ihbarı geldi. Gecekonduda kiracı olarak kalan Ali Yiğit’in babası Şevki Yiğit tarafından yapılan ihbar önce İstanbul Jandarma Komutanlığı’na, ardından da İl Emniyet Müdürlüğü’ne iletildi. Emniyet, ihbarda verilen adresi 12 Haziran 2007’de tespit etti. Aynı gün Ümraniye

2. Sulh Ceza Mahkemesinden arama kararı alınıp gecekonduya gidildi. Düzenlenen operasyonda savunma ve taaruz tipi 27 adet el bombası ve fünyeler bulundu. Gecekondu sahibi Mehmet Demirtaş’ın yeğeni Ali Yiğit’in ifadeleri üzerine Demirtaş’ın askerdeki komutanı olan ve Reina’nın özel güvenlik müdürlüğünü yapan emekli astsubay Oktay Yıldırım gözaltına alındı. Şüpheliler İstanbul Emniyetinde sorgulandı. Mehmet Demirtaş, susma hakkını kullanırken, Oktay Yıldırım kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Demirtaş’ın yeğeni Ali Yiğit ise bombaların Oktay Yıldırım’a ait olduğunu, kendisinin bu evde geçici olarak ikamet ettiğini söyledi. Yiğit’in ifadesine göre; kendisi LPG istasyonu işleten dayısının teklifiyle Ümraniye’ye gelmiş, dayısının manavını işletmeye başlamıştı. Manava bazen dayısının arkadaşları da uğruyordu. Bu arkadaşlardan birisi de dayısının askerlikteki komutanı olan Oktay Yıldırım’dı. Yine Yiğit’in ifadesine göre; yaklaşık üç dört ay sonra babası Şevki Yiğit, bir gün evin çatısında tahta ararken bomba dolu sandığı bulmuştur. Bombalar kendisine sorulunca Mehmet Demirtaş’a bombaları Oktay Yıldırım’ın getirdiğini 1,5 yıldır çatıda durduğunu söylemiş ve Yiğit’i “Çatıda askeri sandık ve içinde el bombaları var. Malzemelere bir şey olursa başımız belaya girer, kimseye bahsetme, seni de alırlar.” diye uyarmıştır. Babasının ısrarla ihbar etmesini istemesine rağmen Ali Yiğit korktuğunu ve ihbar etmediğini söylemiştir. Yıldırım’a ait bilgisayardan Ergenekon’a bağlı sivil unsurların örgütlenmesinin anlatıldığı Lobi dokümanı bulundu. Oktay Yıldırım tutuklandıktan sonra onu Muzaffer Tekin savundu. Tekin, gazetecilere bombaların hurda olduğunu, Yıldırım tarafından Hasdal Çöplüğü’nde toplanmış olabileceğini söyledi. Arkadaşını savunan Tekin birkaç gün sonra emekli astsubay Mahmut Öztürk ile birlikte gözaltına alındı. Evinde ve işyerindeki aramalarda, Ergenekon örgütü ile ilgili belgelere rastlandı. Daha sonra Muzaffer Tekin ile bağlantılı olduğu şüphesiyle Mete Yalazangil, eski polis Aydın Yüksek ve Muzaffer Şenocak da gözaltına alındı. Muzaffer Şenocak’ta gizli nitelikte askeri belgeler bulundu. Şenocak ifadesinde söz konusu belgeleri Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli binbaşı Fikret Emek’ten aldığını söyledi. Böylece soruşturmanın ikinci dalgası başladı. Emek 26 Haziran günü Eskişehir’de gözaltına alındı. Fikret Emek’in evinde 11 kilo C-3 tipi plastik patlayıcı, 1 adet kanas tipi dürbünlü tüfek, 1 adet kalaşnikof otomatik tüfek, 1 adet av tüfeği, M-16 mermileri, 10 adet Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu yapımı savunma ve taarruz tipi el bombası, 2 adet MKE yapımı olmayan el bombası, gaz bombası, sis bombaları, 210’ar gramlık 12 TNT düzeneği, 6 adet yarımşar kiloluk TNT kalıbı, 1 adet 1,5 kilogramlık TNT kalıbı, 1 kilogramlık tahrip kalıbı, naylon torbada ateşleme mühimmatı bulundu. Fikret Emek hakkında Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde de dava açıldı ve Emek, “askeri eşyayı gizlemek” suçundan, 1 yıl 8 ay 25 gün hapse mahkum oldu. Soruşturma Temmuz 2007’de yazar Ergün Poyraz’ın da aralarında bulunduğu bir çok kişi gözaltına alındı ve bir çoğu tutuklandı. 22 Ocak 2008’de büyük çaplı bir operasyonda emekli Tuğgeneral Veli Küçük, 301. maddeden açtığı davalarla gündeme gelen avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi tutuklandı. 22 Mart 2008’de aralarında Doğu Perinçek’in de bulunduğu bazı İşçi Partisi yöneticilerine operasyon düzenlendi. 1 Temmuz 2008’deki operasyonda Emekli Jandarma Genel Komutanı, Org. Şener Eruygur, Emekli1. Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon gözaltına alınmasıyla ilk kez üst rütbeli askerler tutuklanmış oldu. 7 Ocak 2009’da operasyon sonucu eski Özel Harekat Dairesi başkanvekili İbrahim Şahin tutuklandı ve iki hafta sonra Şahin ile bağlantılı olduğu iddia edilen 7 asker ve 10 polis tutuklandı. 13 Nisan 2009’daki gözaltı dalgasında ise aralarında Mehmet Haberal’ında bulunduğu Sarıkız planıyla bağlantılı olmakla suçlanan rektörler tutuklandı. Soruşturma sürerken toprak altına gömülü bir çok cephanelik çıkarıldı. Ankara Gölbaşı’nda Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin’e, Sincan Zir Vadisinde muvazzaf yarbay Mustafa Dönmez’e, Poyrazköy’de Bedrettin Dalan’a ait olduğu ileri sürülen büyük miktarda silah ve mühimmat bulundu. İddia edilen eylemleri İddianamede savcılar örgütün nihai amacını, “Sürekli iç çatışma, kaos, komşu ülkelerle düşman, dünyaya kapalı, Avrupa Birliği ve insan haklarına karşı, iç etnik çatışmalar ve naylon terör örgütleri ile uğraşan ve ekonomik yönden zayıf bir devlet imajı oluşturulmaya çalışılarak, devlet otoritesini içte ve dışta zaafiyete uğratmak. Ülkeyi yönetilemez hale getirmek, böylece terör örgütünün daha rahat yönetip yönlendireceği siyasal iktidarlar oluşturmak, gizli amaç ve prensiplerinin dışına çıkan tüm siyasal iktidarları değişik yöntemlerle kontrol altına almak. Bu başarılamadığı takdirde, yasama ve yürütme organlarını devirip, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda devlet yönetimini ele geçirmek.” olarak tanımlamıştır. Sanıkların 2003-2004 yıllarında mevcut hükumeti silah zoru ile devirip anti-demokratik yollarla devlet idaresini ele geçirmeyi planladığı ve bu çerçevede Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven kod adlı darbe planları hazırladığı iddia edilmiştir. Bu planlardan ilk üçü 2007 Mart ayında Nokta dergisinin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlükleri yayınlamasıyla diğeri de 7 Temmuz 2008 tarihinde Taraf gazetesinin manşetten verdiği haberde 1 Temmuz’da gözaltına alınan Atatürkçü Düşünce Derneği başkanı emekli orgeneral Şener Eruygur’da bulunduğu iddia edilen bazı belgeleri kamuoyuyla paylaşması sonucu ortaya çıkmıştı. Bu olaya iddiaya ilişkin diğer ana delil Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay’ın bilgisayarından sildiği ama kayıtları harddiskten kurtarıldığı söylenen notların oldu. Balbay ise bu notların kendisine ait olduğunu reddetti ve “Birbirinden farklı notlar montaj yapılarak birileri tarafından işlenmiş, yorumlar eklenmiş ve tahrif edilmiştir” dedi. Bu dava kapsamında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de tanık sıfatıyla ifade verdi. Bu planlara ilişkin açılan davada Şener Eruygur ve Hurşit Tolon sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilirken Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur tutuklu yargılanıyor. Eski kuvvet komutanları Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına hakkındaki soruşturma ise halen sürmektedir. İddianamede; 5, 10 ve 11 Mayıs 2006 tarihlerindeki Şişli’de bulunan Cumhuriyet Gazetesi merkezine el bombası atılması, 17 Mayıs 2006 günü Danıştay

2. Dairesine yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in öldürüldüğü ve 4 üyenin yaralandığı Danıştay Saldırısı eylemlerini Ergenekon örgütünce azmettirildiği öne sürülmüştür. Saldırıya ilişkin açılan dava Ergenekon ana davasıyla birleştirilmiştir. Danıştay Saldırısıyla suçlanan sanıklar Veli Küçük ve Muzaffer Tekin halen tutuklu olarak yargılanmaktadır. Davalar Ergenekon davasınının ilk duruşması 20 Ekim 2008’de Avrupa’nın en büyük cezaevi olan Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki adliyede görülmek üzere başlandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin bakacağı davada mahkeme heyeti başkanlığını Köksal Şengün yapıyor. Ayrıca duruşmalarda, ilk olarak Hrant Dink suikastı davasında kullanılan görüntülü ve sesli kayıt sistemi kullanılıyor.

İlgili Makaleler