EPİKÜRCÜLÜK
EPİKÜRCÜLÜK
Aslen Sisamlı olan ve
daha sonra Atina’ya yerleşen Epiküros (M.Ö. 341-270)’un, bu şehirde kurduğu
felsefe öğretisine Epikürcülük adı verilmiştir.
Epİkür felsefesinin
ağırlık noktasını, karakteristik bir özelliğe sahip olan “ahlak”
oluşturur. Bu düşünürün ahlak görüşleri fiziğine, fiziği de Demokritos’un
atom teorisine dayanır. Buna göre Epikür, gerçekliğin sayısız ve görünmeyen
küçük parçalardan, yani atomlardan meydana geldiğini ve bunların boş mekan
içinde tamamen mekanik olarak hareket ettiklerini kabul eder. Yalnız Epikür,
temel olarak dayandığı Demokritos’un atom teorisinde küçük bir değişiklik
yapar: Demokrİtos’a göre başlangıçtan itibaren sonsuz bir hareket halinde
bulunan atomlar, Epikür’e göre boş mekan içinde dikey olarak düşerler. Ancak
bu dİ-key düşüşte hesaplanması mümkün olmayan küçük sapmalar meydana gelir.
DolayısıylcEpiktir de Demokritos gibi mekanik zorunluluğu kabul eder. Ancak
onun için mekanik zorunluluk, Demokritos’un iddia ettiği gibi mutlak
değildir. Çünkü bu zorunluluktan küçük sapmalar olmaktadır ve bunu büsbütün
ortadan kaldırmak mümkün değildir. İşte Epi-kür’ün bu düşüncesi, rastlantının
bir dereceye kadar mümkün olduğunu (Çünkü Demokri-tos’ta raslaniı diye bir şey
yoktur), dolayısıyla da insan eylemlerinde belirli bir özgürlük payının
bulunduğunu göstermektedir.
Başka söyleyişle
Epİkür determinist değildir; nedensiz bîr sonucun mümkün olduğunu kabul eder.
Son tahlilde Epiktir ahlak bakımından sınırlanmış özgürlüğün yani sonuçsuz
nedenlerin gözönünde bulundurulması gerektiğini hatırlatıyor.
İşte Epİkür’ün
Demokritosçu atom görüşüne dayalı bu fizik görüşü, ahlak açısından evrenin
kö’r bir mekanik zorunluluğun, göre işlediği ve dolayisıyle kaderin, bir
yandan bu kör zorunluluğa, diğer yandan ise hesabı mümkün olmayan bir
rastlantının sonucu ortaya çıktığı düşüncesini doğurmuştur. Öyleyse insan kadere
karşı kayıtsız kalmalıdır. Çünkü insan, ancak kendi iradesinin ürünü olan
şeylere ilgi duyabilir. Dolayısıyle hayat ve ölüm karşısında da kayıtsız kalmalı
ve yalnızca akıllıca davranıp bize sunulan bir yığın şeyden mutluluk sağlayanları
ayırmasını bilmelidir. Epikür’ün “a-kıllıca davranmak” sözünden
amacı, sonunda acı doğuran şiddetli hazlardan kaçınmaktır. Çünkü insan onlar
olmadan yaşayamayacağından temel hayati ihtiyaçlarını tatmin etmekten geri
durmayacaktır. Yalnız insan hiçbir şeye gereğinden fazlaya rağbet etmemelidir;
çünkü fazlalık sonunda her zaman acıya neden olur. Sonra insan şan ve şeref
gibi su İne ve görünüşe dayalı değerlerden uzak durmayı da bilmelidir. Bu sahte
değerler İnsanı, hep daha fazlasını elde etmeye tahrik ederler, ama bunlara
yeter derecede sahip olunamayacağı için, insan sürekli bir huzursuzluk içine
düşer. Bu yüzden sonunda duyumsuzluk ve tiksinti yaratmayacak olan manevi
hazlara ilgi göstermelidir. Bir de İnsan uyuşabildiği, kendisiyle aynı
düşüncede ve karakterde olan insanlarla
dostluk etmelidir. Bu
düşüncenin bir sonucu olarak Epikürcüler, İlkçağda, gerçekten benzerine ender
rastlanan bir arkadaş topluluğu kurmuşlardı.
Aristoteles’ten
sonraki felsefe okullarım meşgul eden temel sorunlardan biri de, insanın ölüm
karşısında nasıl bir tavır takınması gerektiği sorunuydu. Epikürcüler ölüme
karşı korkusuz ve kayıtsız bir tavır takınmak gerektiğine inanırlar. Çünkü hayatla
birlikte her şey sona eriyor ve artık içinde yaşamadığımız zaman, içinde hiç
yaşamamış olduğumuz zaman kadar bizi İlgilendirme/.. Var olduğumuz sürece ölüm
yoktur ve ölüm var olunca da artık biz yokuz. Öyleyse ölüm korkulacak bir şey
değildir.
Aynı şekilde cehennem
azabından da korkmamak gerekir. Çünkü ruh maddi bir şeydir, bedenin
karşılaştığı durumlar onun için de geçerlidir. Ruhun son derece incelmiş madde
olduğu hastalık sonucu bayılmada, afetlerde, anestezide, sayıklamada
görülebilir. Çünkü bu durumlarda bedenin ruh üzerine yaptığı etki, özellikle
ruhun bedenin güç ve imkanlarına paralel olarak gelişmesi ya da çöküntüsü,
yani yaşlanmasıdir. Ayrıca hastalıklar da ruh üzerine etki ederler, üstelik
beden olmasaydı ruh asla ortaya çıkamazdı, yani kendini dışlaş-tıramazdı.
Platoncuların ölümün ruhun daha yüce bir hayata geçişi, fikrini kabul etmeyen
ve eleştiren Epikür yaşarken ölüm yok demektir, ölüm gelmişse artık biz yokuz,
dolayısıyla ölümle bizim aramızda hiçbir ilişki sözkonusu edilemez ve onun İçin
korkulamaz, demektedir.
Öyleyse asılsız
korkular, varlığımızın amacı olan mutluluğu kazanmaya engel olmamalıdır. En
yüce iyi olan mutluluk, aynı zamanda en yüce hazdır. Geçici duyuma bağlı haz değil,
sürekli hal olan hayatın çalkantılarına karşı korunmuş olduğunu bilen derin
sükun ve tam hoşnutluk halidir. İşte bunun içindir ki, zihnin zevkleri şehvete
tercih edilmelidir, çünkü süreklidirler. Oysa duyum, an gibi geçicidir.
Ayrıca her türlü aşırılıktan da kaçınılmalıdır. Ancak bazı elemler iyilik
sayılmalıdır, sözgelimi ameliyat gibi. Çünkü ameliyat ile sağlığa kavuşulur.
Epikürcülerin dine
karşı tavırları olumsuzdur. Onlara göre dinin en büyük sakıncası,
in-sanısürckli olarak korku içinde bulundurması-dır. Bu korkudan kurtulmak
gerekir; bunun çaresi de dinle olan bütün ilgileri kesmektir. Epikür’e göre
eğer tanrıların olması gerekliyse, onlar “ara alemlerde” yaşayan
muilu varlıklar olmalı ve dünya işleriyle meşgul olmalıdırlar. Çünkü dünyada
öylesine kötü şeyler bulunmaktadır ki, bunlar tanrılık İşler olamazlar. İşte
Epİkür’ün tanrılarına saygı ve ibadete uygun olmayan bu görüşleri, haklı olarak
ateist olarak tanınmalarına yol açmıştır.
Kuşkusuz içinde
yaşadığı politik oriam her düşünürü etkilemiştir. Daha Aristoteles zamanında
Yımanşehir-devleılcri çökmeye başlamış, İskender’in İmparatorluğunu kuruşundan
sonra da Yunanistan bu imparatorluğun bir eyaleti haline gelmişti. Böylece
Yunanistan, politik özgürlüğünü bir daha elde etmemek üzere yitirmiş oldu.
Çünkü İskender imparatorluğunun dağılmasından sonra Yunanistan, bu kez de
Romalıların eline geçmiştir. İşte bu durum karşısında Epikürcüler ve Stoa-lılar
ortak bir temelde birleştiler: Kişi kendi dünyasına çekilmeli ve bireysel bir
hayal yaşamalıdır. Stoalılar bu hayatı yaşamak için devleti bir engel olarak
görmezler ve evrensel (kozmopolit) bir devlet düşünürler. Epikürcüler ise,
yine ahlak ve fizik görüşlerine dayalı olarak, devleti büyük bir kitle için
kurulmuş bir teşkilat olarak görürler. Epikürcülerin ideali, daha önce de söz
edildiği gibi, sevilen uyum içinde olunan arkadaşlarla, sınırlı bir çerçevede
birlikte yaşanılan bir hayattır. Öyleyse Sto-alıların bir dünya devleti
istemelerine, yani kozmopolit olmalarına karşı, Epikürcüler tam anlamıyla
bireycidirler.
Nitekim Atina’nın
çalkantılı ortamına rağmen Epikürcüler
Atina’daki”EpikürünBahçe-si”nİ bir barış adacığı şekline
dönüştürmüşlerdir. Epİkür’ün ölümünden sonra okulun (Epi-kürün Bahçesi)
yönetimi Mytilcncli Hermak-hos’a, ondan sonra Polystratos’a geçti. Epikü-rün görüşlerinin
yaygınlaşmasında Mctrodo-ros ile Kolotcs’in etkileri daha çok oldu. Günümüze
yazılarının bir kısmı kalmış olan La-konlu Demetrios, dört yüzden fazla eseri
olan Apollodoros, derslerini ünlü Romalı hatip ve felsefeci Cicero’nun izlediği
Sidonlu Zenon, yineCicero’nun Öğretmeni olan Phiadros, Epi-küros okulunun
başında M.Ö. 5L yılına kadar kalan Patro Epİkürosçuluğun oluşmasında katkıları
bulunan belli başlı isimlerdir.
Romada M.Ö.II.
yüzyıldan itibaren tanınan Epikürosçuluk, Amafinius’un yazılarıyla yaygınlaştırılacak,
Cicero döneminde ise en gözde akım haline gelecektir. Nitekim, Lucreti-us’un
Evrenin Yapısı adlı eserde Epikürcü fiziğin etkisi açıktır. Yine T.Cassius,
L.Torgua-tus, T.Fomporius Attİcus, Cacsar, Horatkıs, Cienç Plinius Epİkür’ün Romalı
izleyicileridir.
Orta Çağda
Epikürcülük, Cicero’nun yazılarıyla kilise babalarının tartışmalarından tanındı.
Daııtc zamanında Epikürcülük ruhun ölümsüzlüğünü ve ilahi takdiri inkar etmekle
bir tutuluyordu. XV. yüzyılda Epikürcü ahlak felsefesini ilk savunan Lorenzo
Valla oldu.
XVI. yüzyılda ünlü
Denemeler’m yazarı Mon-taigne ile İtalyan Francesco Guicciardİni Epikürcü
olarak lanındılar. Yine bu yüzyılda Lu-dovico Ariosto davranışları ve
şiirleriyle Epikürcülüğün temsilciliğini üstlendi. Ancak Yeni Çağ’da
Epikürcülük XVlI.yüzyılda Fransız rahip Picrre Gassendi’nin Eptküıvü Felsefe
Üzerine Bir İnceleme’siylc yeniden canlandı. Gasscndi’yle (aynı zamanda
Dcscartes ile de) dost olan Thomas Hobbcs haz teorisine yeni ve canlı bir yorum
getirmeye çalıştı. Böylece XVII. ve
XVIII. yüzyılda Epikürcülük Fransa’da geniş bir taraflar halkası oluşturdu. Yine
İngiltere’de Adam Smith, sonra Jercmy Benıham Epikürcü bir anlayışla
“ahlaki matematik” olarak niteledikleri salt faydaya dayalı bir
ahlak kurmaya çalıştılar. Nitekim faydacılık akımının oluşmasında önemli
katkısı bulunan J.S. Mili Epikürcü haz anlayışına dayanıyordu.
Günümüz
psiko-fiziğİnin kurucusu olan Gus-Utv Fcchner hazzı, hareketi belirleyen psişik
bir güdü veya İlke olarak açıklar. Frcud da psikanaliz öğretisinde
Epikürcülükten yararlanmıştır.
(SBA)