Ebul ala el-Maarri Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Ebü’l-Alâ’ Ahmed b. Abdillâh b. Süleyman el-Maarrî (ö. 449/1057} Meşhur Arap filozof ve şairi.
26 Rebîülevvel 363 tarihinde Halep’le Humus arasında bulunan Maarretünnu’mân’da doğdu. Baba tarafı Tenûh kabilesine mensuptur. Dedesi, babası ve amcası bu bölgede kadılık yapmışlardır. Anne tarafı ise Halepli Benî Sebîke’dendir. Dört yaşlarında iken çiçek hastalığına yakalanarak gözlerini kaybeden Ebü’l-Alâ’nın çocukluk ve gençlik dönemiyle tahsili ve hocaları hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. İlk öğrenimini babasının yanında yaptı. Bir ara Halep”e giderek İbn Hâleveyh’in talebesi Muhammed b. Abdullah b. Sa’d’-dan dil ve edebiyat, Yahya b. Mis’ar et-Tenühî’den hadis okudu. Günümüze intikal eden eserlerinden onun lügat, edebiyat, gramer, fıkıh ve tarih tahsili yaptığı anlaşılmakta, ancak bu ilimleri ne zaman, nerede ve kimlerden okuduğu kesin olarak bilinmemektedir. Yirmi yaşından sonra Irak ve Suriye bölgesinde kendisinden bir şey öğrenecek kimse bulamadığını söylediğine göre bu yaşlarda tahsilini tamamlamış olmalıdır.
398 (1007) yılı sonlarında Bağdat’a giden Ebü’l-Alâ dil, edebiyat, fıkıh ve kelâm ilminde tanınmış âlimlerle görüştü. Bir süre Dârülilim’e devam etti. Onun düşünce hayatında fırtınalar koparacak olan felsefî eserleri burada tanıdı. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra annesinin vefatı üzerine memleketine döndü ve uzlete çekildi. Bundan sonra da hep yalnız yaşadı; et, süt ve yumurta yemedi. Körlüğünün yanı sıra ayrıca münzevi olarak yaşamasından ötürü kendisine “rehînü’l-mahbiseyn” (iki bakımdan mahpus) denilmiştir. Buna rağmen uzak bölgelerden gelen talebeleri ona yalnızlığını hissettirmediler. Sonraları el-Hamâse sarihi olarak tanınan Hatîb et-Tebrîzî bunlardan biridir. Büyük bir yekûn tutan risaleleri de döneminin âlim ve ediplerinin kendisiyle irtibat halinde olduğunu göstermektedir.
Ebü’l-Alâ’nın, o dönemde Haçlılar’ın elinde bulunan Antakya ve Trablus’a giderek bazı âlimlerden ders aldığına dair haberler asılsızdır. Onun Bağdat’ı ziyareti esnasında Şerif el-Murtazâ tarafından hakarete uğradığı iddiası da doğru değildir. Zira Şerîf el-Murtazâ gibi edep ve nezaketiyle tanınan bir kimsenin âmâ bir ziyaretçiye hakaret etmesi düşünülemez. Ayrıca Ebü’l-Alâ’nın Şerif el-Murtazâ’nın babası için söylediği mersiye di-vanındaki en değerli şiirlerinden biri olarak kabul edilir.
Maddî sıkıntı içinde olmasına rağmen resmî görev almayan Ebü’1-Alâ Maarretünnu’mân’da vefat etti. Mezarı başında yetmişten fazla şairin mersiye okuduğu rivayet edilmektedir.
Ebü’l-Alâ kısa boyu, zayıflığı ve çirkinliği sebebiyle hayatı boyunca aşağılık duygusundan kurtulamadı. Başkalarına güvensizliği, hayata karşı karamsarlığı ve bütün eserlerinde görülen aşırı tevazuu bu psikolojinin bir tezahürüdür. Kör olduğunu bildikleri halde başkalarının kendisini görmesini istemezdi. Mağrur, alıngan ve çabuk öfkelenen bir kişi olmakla birlikte utangaç, ince ruhlu ve yalnızlığı seven bir yapıya sahipti. Kendisinin de belirttiği gibi bu özellikleri hayatını şiirle kazanmasına engel oldu. Bir vakıftan gönderilen yıllık 30 dinarla geçinmek zorundaydı. Esasen dünyaya önem vermediği için değersiz elbiseler giyer, daha ziyade mercimek, incir ve arpa ekmeği yerdi. Ebü’l-Alâ toplumdaki fakih. kelâma, sûfî ve idarecileri ısrarla tenkit eder, onların cehaletini ortaya koymaktan büyük bir zevk alırdı. Bu tutumu başına birçok dert açmakla birlikte onun İslâm dünyasında tanınmasını ve talebelerinin artmasını sağlamıştır.