Nedir ?

Devlet Nedir? Devlet Anlamı ve Hakkında Bilgi

Devlet nedir? Bir ülkede, bir hükümete ve ortak kanunlara bağlı olarak yaşayan bir milletin veya milletler topluluğunun meydana getirdiği siyasi varlık. Genel ve klasik bir ifadeyle, belli bir toprak üzerinde müstakil bir teşkilat kurmuş insan topluluğuna devlet denir Bu tariften de anlaşılacağı gibi devlet, ferdi, tabii ve siyasi unsurdan meydana gelir. Bu unsurlar sırayla “nüfus, ülke ve hakimiyet”tir. Nüfus, devletin, birinci gerçek unsurudur. Halkı olmayan bir devlet düşünülemez. Bir devletin var olması için nüfusun az veya çok olmasının önemi yoktur. Nüfusu yüz milyonları geçen devletler olduğu gibi birkaç yüz binlik devletler de vardır. Ancak nüfusun çeşitli sebeplerle ve zamanla yok olması halinde devlet de ya yıkılır veya o bölgedeki insanların yerine başkaları geçerek devam eder. Fakat bu durumda ortaya çıkan devlet eski devlet değil, yeni bir devlettir. Çünkü devletin birinci gerçek unsuru olan nüfus değişmiştir. Devletin ikinci gerçek unsuru ülkedir. Bir devletin var olması için yalnız nüfus yeterli olmayıp, bu nüfusun yeryüzünün belli bir bölgesinde, yerleşmiş olması da lazımdır. Ülke toprağının küçük veya büyük olması, toplu, yahut ayrı parçalardan meydana gelmesi de önemli değildir. Önemli olan ülkenin belli ve sabit olmasıdır. Çünkü belli ve sabit bir ülke olmadıkça devlet hakimiyetini tam olarak kullanamaz. Zira bunun yeri ve sınırı belli değildir. Devletin üçüncü gerçek unsuru hakimiyettir. İnsan toplulukları düzenli ve istikrarlı bir teşkilat kurmadıkça ve teşkilat o nüfusu belli sınırlar içinde bağımsız olarak idare etmeye başlamayınca devletin varlığından söz edilemez. Bu bakımdan bir devletin var olması için nüfus ve ülkenin var olması yanında hakimiyet de şarttır. Hakimiyet bir toplumun kendisini bizzat idare etmesi, emredici kurallar, yani kanunlar koyması ve bunların gerek kendi içinde ve gerekse dışarıya karşı tatbikini sağlamasıdır. Fakat günümüzde kurulmuş ve yaygın bir şekilde bulunan muhtelif milletler arası teşekküller devletlerin hakimiyet haklarını sınırlamışlardır. Devletlerin bu tip kuruluşlara katılıp katılmamaları kendi isteklerine bağlı olduğu için, hakimiyet hakkının kısıtlanmasına kendisi rıza gösteriyor demektir. Bu üç unsurun tabii bir sonucu olarak “devletin şahsiyeti” ortaya çıkmaktadır. Bu özelliğiyle devlet tıpkı bir şahıs gibi borç ilişkilerinde bulunur. Şahsiyet unsuru devamlı olduğu için yapılan kanunlar, taahhüt edilen borçlar ve akdedilen antlaşmalar, bunları imza edenlerin ölümünden sonra da değişmedikçe devam ederler. İlkçağlardan beri kullanılmış olan “polis, civitas, imperium, statum” gibi kelimeler hep devlet kavramını ifade etmiştir. Eski Türklerde il deyimi, bugünkü modern devlet anlayışını karşılayan bir sözdü. Göktürk ve Uygur çağlarında il kelimesi devlet manasına kullanılıyordu. Çincedeki kuo sözü devlet demek olup, bunun Türkçe karşılığının il olduğu eski Türk ve Çin kaynaklarından da anlaşılmaktadır. Gene eski Türklerde “halk ve toprak” devleti meydana getiren iki önemli unsurdur. Üçüncü unsur ise kağanlık idi. Devlet idaresi yerine “il tutmak” tabiri kullanılırdı. Eski Türkler, devletin kendilerine tanrı tarafından verildiğine inanırlar, zaman zaman tanrıya “il veren tanrı” şeklinde hitap ederlerdi. Devlet anlayışı, devletin kaynağı ve vasıfları konusundaki görüşler çağlar boyunca değişmiştir. Ayrı ideolojilere göre farklı devlet anlayışları belirmiştir. Aristoteles’ten günümüze kadar hemen bütün filozoflar devlet kavramı ile ilgilenmişlerdir. Hıristiyanlıkta kendi prensipleri açısından devlet konusuyla meşgul olmuştur. Devletin siyasi olarak açıklanmasını ilk defa filozof Hegel ve Pufendorf ele almıştır. Özellikle 16 ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da hakim olan bozulmuş kilise ve papazlara dayalı dini kudrete karşı siyasi otoriteyi güçlendirme çabaları devletin bugünkü manasıyla ortaya çıkmasını sağlamıştır. Böylece dini kurallara uygun (teokratik) devlet anlayışı, yerini siyasi devlet anlayışına bıraktı. Bu arada marksist anlayış siyasi örgütlenmeyi ifade eden devlet anlayışına karşı çıkarak devleti egemen sınıfın imtiyazlarını koruyan bir hukuki biçim olarak nitelendirdi ve sınıfsız bir toplumda devlete gerek olmayacağı görüşünü öne sürdü. Ancak, marksizmin uygulandığı ülkelerde bu düşüncenin tam tersi olarak işçi sınıfı adına küçük bir grubun bütün devlete hakim olduğu ve kendi hak ve imtiyazlarını korumak, artırmak, devam ettirmek için her türlü baskı ve şiddete baş vurduğu görüldü. Organik yapı bakımından devletler, “basit devletler” ve “bileşik devletler” olmak üzere ikiye ayrılır. Birinciler iyiden iyiye merkezleşmiş olan ve bölünmez bir bütün meydana getiren devletlerdir. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir devlettir. İkinciler ortak bir hükümetin yönetiminde birleşmiş bulunur ve türlü türlü olur. Bazı çeşitleri tarihe mal olmuş bulunan bu tür devletlerin bugün önde gelen misalleri ABD ve İsviçre’dir. Bunlar, herbiri bağımsız farz edilen devletlerin geniş ölçüde adem-i merkeziyet ilkesine göre yönetilmek ve özellikle savunma ve dış temsil ortaklığı kurmak yoluyla meydana getirdikleri birliklerdir. Devletler çeşitli şekillerde doğar; fetihler, paylaşmalar, monarşi ile idare edilen devletlerin evlenme veya miras yoluyla birleşmeleri, bir yabancı devletin boyunduruğundan kurtulma, bir sömürgenin bağımsızlığa kavuşması gibi. Yeni bir devletin hukuki bakımdan var olabilmesi için tanınması, yani öteki devletlerin meydana getirdiği milletlerarası topluluğu kabul etmesi gerekir. Bugün dünyada genel olarak devletlerin hakimiyet ve bağımsızlık, eşitlik ve kendilerini temsil ettirme haklarına sahip oldukları kabul edilmektedir. Fakat devletlerin bazı vazifeleri de vardır ve bunların uygulanmaması kendine karşı beynelmilel müeyyidelerin tatbikine yol açabilir. Devletin varlığının sona ermesi çeşitli sebeplerden ileri gelir. Toplum bağlarının çözülmesi, devletin çeşitli öğelerinin kendi istekleriyle veya zorla ayrılması, bir devleti başka bir devletin kendi bünyesine katması vs. gibi. Devletlerin ortadan kalkmasıyla hakimiyetin devri, borçlar, antlaşmalar, kanunların yürürlüğü ve uyrukluk gibi birçok problemler ortaya çıkar. Devletler arasındaki eşitlik ilkesi 1815’ten beri büyük devletlerin kendilerine hak tanıdıkları imtiyazlar yüzünden devamlı olarak bozulmuş ve bozulmaktadır. Milletler Cemiyeti Konseyinde bu devletler her zaman üye sandalyesinde oturmuşlardı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde de aynı imtiyaz bugün ABD’ye, Fransa’ya, İngiltere’ye, Çin’e, Rusya’ya tanınmaktadır. Devlet idaresi şekilleri Monarşi: Siyasi otoritenin bir tek kişi ve onun temsilcileri tarafından kullanıldığı rejim. Aristokrasi: İktidarın asiller veya zenginler gibi belli bir sınıfın eline geçmesi. Oligarşi: İktidarın az sayıdaki bir azınlık tarafın keyfi idare şekli. Demokrasi: Hakimiyetin halktan kaynaklandığı idare biçimi. Teokrasi: Semavi dinlerden birinin hükümlerine dayalı olarak idare edilen devlet şekli.

Sözlüklerde geçen anlamı : “devlet” ne demek?1. Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlık.

2. Devletin yönetim katı, hükümet. 3. Mutluluk; talih. Cümle içinde kullanımı Türkiye Devleti. Devlet

kelimenin ingilizcesi: adj. state, governmental, official, political n. state, government, commonweal, commonwealth, the community, polity

Köken: Arapça Benzer bağlantılar devlet adamı, devlet baba, devlet bakanı, devlet bankası, devlet başkanı, devlet düşkünü, devlethane, devlet kapısı, devlet kuşu, devletler arası

İlgili Makaleler