Nedir ?

Darüttıbaa Nedir, Ne Demek, Tarihçesi, Görevleri, Hakkında Bilgi

Darüttıbaa. Osmanlı topraklarında ve İslâm âleminde kurulan ilk matbaaya verilen ad.

İbrahim Müteferrika’nın 1139 Zilka­de ortalarında. Sul­tan III. Ahmed’in fermanı ve Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi ‘nin verdiği fetva ile İstanbul’da Yavuz Sultan Selim semtindeki evinde kurduğu matbaada bastığı Vankulu Lugatı’nda matbaanın adı ilk defa Dârüttıbâati’l-ma’müre şeklin­de geçer. Halk arasında ve bazı resmî kayıtlarda burası “basmahane”, “tab’hâ-ne” ve “kârhâne-i basma” adlarıyla da anılmıştır. Daha sonraları ise bu isim Dârüttıbâati’l-âmire. Tabhâne-i Hümâyun, Tabhâne-i Âmire, Dârüttıbâati’s-sultâ-ntyye, Matbaa-i Âmire, Millî Matbaa, Dev­let Matbaası gibi değişik biçimlerde kul­lanılmıştır. Ayrıca Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Bulak’ta kurduğu matbaa Dârü’t-tıbâati’1-Mısriyye adıyla anılmış, Arap harfleriyle kitap basabilen İstanbul’daki Fransız elçiliği matbaası İle (Dârû’t-tıbâ-ati’l-kâine fî beyti elçi-i devleti’i-Fransaviy-ye) Paris (Dârü’t-tibâati’L -melikiyyeti’l-ma’mûre) ve Viyana’daki (Dârüt-tıbâatid-devleti’l-imparatoriyye) kraliyet matbaa­ları bu harflerle yaptıkları baskılarda matbaayı “dârüttıbâa” kelimesiyle kar­şılamışlardır. Yine bazı özel matbaalar da bu genel adı kullanmışlardır (Dârüt-tıbâati el-Hâc İzzet Efendi gibi).

İbrahim Müteferrika’nın ölümünden (1158/1745) sonra matbaanın imtiyazı, Sultan I. Mahmud’un 1160 Muharrem tarihli fermanıyla, müştere­ken işletilmek üzere kendisinin yetiştirdi­ği Rumeli kadısı İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendi “ye geçti. Ancak bilinmeyen sebeplerden ötürü mat­baa faaliyet gösteremedi. Bir müddet sonra Sultan III. Osman’ın Rebîülâhir 1168 tarihli fermanıyla matbaanın imtiyazı yenilenerek tekrar İbrahim Efen­di ile Ahmed Efendi’ye verildi. Kadı İbrahim Efendi’nin ölümü üzerine matbaa yeni bir duraklama dö­nemine girdi. Bu durum Halil Hâmid Paşa’nın sadâretine kadar sürdü.

Bu arada Fransız sefarethanesinin, matbaanın bütün levazımatını Kadı İb­rahim Efendi’nin terekesinden satın al­ma teşebbüsünde bulunduğu haberi du­yuldu. Bunu önlemek için Vak’anüvis Ah­med Vâsıf Efendi ile Beylikçi Râşid Efen­di, Kadı İbrahim Efendi’nin veresesinden matbaayı satın alıp birlikte işletmek üze­re Babıâli’den izin istediler. Bu hususta Sadrazam Halil Hâmid Paşa’nın Sultan I. Abdülhamid’e sunduğu takrir ile fer­man çıktı (1198/1784). Eskimiş aletler tamir ettirilerek matbaaya çekidüzen ve­rildi. Hangi semtte faaliyete geçtiği bi­linmeyen matbaa çalışmaya başladıktan bir süre sonra Vâsıf Efendi’nin musah­hih Gelenbevî İsmail Efendi ile arası açıl­dığı gibi matbaa geliri yüzünden de Râ­şid Efendi ile anlaşmazlığa düştü. Ortak­lıkları Vâsıf in İspanya sefaretine tayini­ne kadar sürdü. Daha sonra matbaayı tek ba­şına işleten Râşid Efendi bir müddet son­ra işletmekten vazgeçti ve matbaa büs­bütün kapandı (1207/1792-93).

III. Selim, 1792’de Nizâm-ı Cedîd ha­reketini başlattıktan sonra 1795’te Has-köy’de Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’u kurdu. Bünyesinde bir matbaanın gerekli olduğu anlaşılınca Râşid Efen­di’nin matbaasının satın alınması yolu­na gidildi. Râşid Efendi’nin basmahane takımları ve basılan 316 cilt kitap, 27 Şa­ban 1211’de 7500 ku­ruşa satın alınıp mühendishâneye nakle­dildi, bir de defteri yapıldı. Matbaa nazırlığı­na mühendishâne hendese hocalarından Abdurrahman Efendi getirildi. Gerekli yeni malzeme alınıp ücretli matbaa işçi­leri tutuldu. Ayca yabancı dilde kitapların basımı için Fransız hurufatı satın alındı.

Napolyon Bonapart’ın Temmuz 1798’de Mısır’a saldırması üzerine Fransa ile Osmanlı Devleti’nin arası açıldı; 2 Eylül 1798’de Fransa ile bütün münasebetler kesildi. Fransız konsoloslarının ve tebaasının mallan ve binaları zaptedildi. İstan­bul’daki elçilik binasına da girilerek mas­lahatgüzar Pierre Jean Ruffin ve diğer el­çilik mensupları Yedikule Zindanı’na hap­sedildi, elçilik arşivine el konuldu, bu ara­da buradaki matbaa takımı da tahminî 3095 kuruş değer biçilerek Hasköy’e gön­derildi. Ancak 25 Haziran 1802 tarihli Paris Antlaşması ve Ruffin’in teşebbüs­leriyle mallar ve matbaa geri verildi.

Mühendishâne matbaası yer darlığı yü­zünden faaliyet gösteremeden 1802’de İstanbul’da Kapalıfırın adlı semte taşın­dı. 11 Muharrem 1218’de Üsküdar’da, Harem İskelesi Yokuşu’nun başında Boyacı Hanı’nda yeniden açıla­rak adına Dârüttıbâati’l-cedide denildi. Açılışa şair Aynî tara­fından tarih düşürüldü: “Musahhih ben­desi Aynî dedi târîh-i matbûun / Üçün­cü Seh Selîm dâr-ı tıbâa eyledi İnşâ”. Ye­ni Üsküdar matbaası genel yayınlara, mühendishâne matbaası da bu okulun yayınlarına ayrıldı. Matbaa nazırlığına yi­ne Abdurrahman Efendi getirildi.

Kabakçı Mustafa isyanından sonra Ni­zâm-ı Cedîd hareketi müesseseleriyle birlikte çökmeye başladı. Levent ve Se­limiye kışlaları, Üsküdar matbaası ve baş­ka yerler büyük hasar gördü. Bu arada mat­baanın çalışmaları da aksadı. Gizli olarak faaliyet gösteren bazı azınlık matbaaları buranın ustalarını kendi matbaalarına çekmeye başladı. Bunun üzerine Üsküdar’­da kurulan matbaanın dışında kitap ba­sımı yasaklandı.

30 Haziran 1823’te, bugünkü İstan­bul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi” nin yerinde metruk halde bulunan Kaptan İb­rahim Paşa Hamamı 20.000 kuruşa satn alındı. Cebehâne-i Âmire Nâzın İbrahim Sâib Efendi’nin 16 Muharrem 1239 tarihli takriri ile matbaanın İstanbul tarafına taşınması teklif edildi. Üsküdar matbaası 7 Şaban 1239’da buraya taşındı.

Kaptan İbrahim Paşa Sebili’nin köşe­sinde bulunan Bursa mütesellimi Müsâ Ağa’nın konağı 6 Rebîülevvel 1247’de 100.000 kuruşa satın alınıp gazetehâne haline getirildi. Ertesi yıl gazete­nin (Taküîm-i Vekâyi’) ve Tabhâne-i Âmi­re’nin idaresi Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi’ye verilerek takvimhâne ve mat­baa birleştirildi. Esad Efendi’ye Takvîm-i Vekâyi’hâne-i Amire ve Tabhâne-i Malmûre nâzırı unvanı verildi.

Bir süre sonra matbaanın iş hacmi­nin artması üzerine başka bir yer aran­maya başlandı. Topkapı Sarayı surları içinde banknot basmak için buharlı ma­kineleri, çeşitli presleri, alet ve edeva­tıyla tamamlanmamış bir şekilde duran Kavâim-i Nakdiyye Fabrikası uygun gö­rülerek 1852’de matbaa buraya taşındı. Maarif Nâzın İbrahim Edhem Paşa”nin gayretleriyle bina onarılarak genişletil­di. Yönetimi de müneccim-i sânı Tâhir Efendi’ye verildi. Açılış gününde Vak’a­nüvis Ahmed Lutfi Efendi’nin bir kıtası buharlı baskı makinelerinde basılarak açılışa katılanlara dağıtıldı.

II. Meşrutiyet’e kadar matbaanın adı Matbaa-i Âmire olarak kaldı; daha sonra Matbaa-i Millî ve Matbaa-i Devlet şekli­ni aldı. Cumhuriyet döneminde ise Dev­let Matbaası’na çevrildi. 1939’da devle­te ait matbaaların yönetimi Millî Eğitim Bakanlığı’na devredilerek buraya Mil­lî Eğitim Basımevi denildi.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler