Nedir ?

Cüce Nedir, Ne Demek, Tarihte Cücelik, Hakkında Bilgi

Cüce, Tarih boyunca saray hizmetlerinde kullanılan bir zümrenin adı.

Cücelik, kalıtım veya metabolizma bo­zukluğu sebebiyle büyümenin durakla­ması sonucu boyun normal ölçülerin çok altında kalması durumudur. Kalıtıma da­yalı cücelerde zekâ seviyesi normal ol­makla birlikte metabolizma kökenli cü­celerde çok defa hormon düzensizlikle­ri, zekâ geriliği vb. eksiklikler söz konu­sudur. Çeşitli tipte olan cücelerin boyu 45 cm. ile 1 m. arasında değişir, bir kıs­mı da kambur olur. Sakallı dağ cücele­rinin Afrika’daki en tipik temsilcisi ise Pigmeler’dir. Bunlar krallık veya kabile şeklinde teşkilâtlanmışlardı. Avustralya yerlilerinden “aborigm”lerin bir türü de yine cücelerdir.

Başta Grek, İskandinav ve Cermen mi­tolojilerinde olmak üzere Doğu’da ve Batı’da çeşitli ülkelerin mitolojilerinde cü­celer folklor ve masalların vazgeçilmez kahramanlarından, saray eğlencelerinin de yine her devirde geçerli elemanlarındandı. Eski Mısır firavunlarının ve Roma imparatorlarının saraylarında çok sayı­da cüce vardı. Nâdir bulunmalarından dolayı çok pahalıya alınıp satılan cücele­rin değeri Rönesans döneminde daha da arttı. Avrupa sarayları bunlarla dol­du. Genellikle eğlencelerde ve ayak işle­rinde kullanılan cüceler XVIII. yüzyılda Batı Avrupa’da varlıklı ailelerin evlerin­de de aynı amaçla beslenirlerdi.

Cüceler Osmanlı sarayında da aynı ga­ye ile kullanılmışlardır. Saray eğlencele­rinde ve şenliklerde cücelerin Özel bir yeri vardı. Osmanlı sarayında Has Oda, Hazine. Kiler ve Seferli odalarında bulu­nan cücelerin görevleri dilsiz”lerinkine benzerdi. Okur yazar olanları saray kü­tüphanesi, hastahane vb. yerlerde çalış­tırılırlardı. Fakat başlıca vazifeleri soyta­rılık ederek padişahı ve saray halkını eğ­lendirmekti. Bazıları oldukça zeki, hazır cevap ve nüktedan olan cücelerin bir başka görevi de haremdeki kadınlarla padişah arasında haberleşme sağlamak­tı. Bu iş için genellikle hadım cüceler kul­lanılırdı. Zaten çoğunlukla cüceler do­ğuştan hadım kimselerdi.

Cüceler bazan padişah üzerinde nü­fuz sahibi bile olurlardı. Nitekim saltanatı boyunca hiç sefere çıkmayan III. Murad, onların ve öteki saray görevlilerinin. “Çıkarsın amma Sarây-ı Âmire’ye gire­mezsin, kul taifesinin ittifakı vardır, hâ­şâ hal’ ederler” gibi sözlerinin etkisiyle iki yıl kadar cuma selâmlığı’na bile çık­mamıştı. Bazan tayinlerde bile etkili olan cücelerden Zey­rek Ağa kardeşini bu padişah zamanında Rakka beylerbeyiliğine getirtmişti. Fakat suçlu cücelerin cezalandı­rıldığı, hatta saraydan atıldığı da olur­du. Nitekim 1574’te uygunsuz davranış ve sözlerinden dolayı yahudi asıllı Cuhud Cüce saraydan kovulmuş, hatta onun aracılığı ile iş başına getirilenler bile de­ğiştirilmişti. III. Murad zamanında haremi dolduran cüceler, ha­lefi III. Mehmed zamanında temizlenmiş, uygun maaşlarla dışarı çıkarılmışlardır. Hadım cücelerden Zey­rek Ağa ile Cafer Ağa’nın İstanbul’da kal­malarına izin verilmemiş, memleketleri olan Malatya ve Bosna’ya gitmeleri em­redilmiş, fakat Zeyrek Ağa’nın kapıcılar kethüdası hapsinde tutulması uygun gö­rülmüştür. Yine bu devrin ünlü cücesi Nasuh Ağa da rüşvet alma suçundan bir süre Yedikule’de hapsedil­miştir.

Varlıklarını imparatorluğun sonuna kadar sürdüren cücelerin özel bir kıya­feti vardı. Başlarına Kadiri tacı gibi sırma takke, arkalarına kıvrık yenli kaftan giyerlerdi. En kıdemlisi olan başcüce ise padişah musâhibliğine yükselmişse sır­tına kontoş kürk, başına da paşalı ka­vuğu giyerdi.

Cüceler sadece hükümdar sarayında değil zengin konaklarında da beslenir­di. Nitekim XIX. yüzyılın ilk yarısında İs­tanbul’da bulunan İngiliz seyyahı Julie Pardoe hâtıralarında, devrin reîsülküttâbı Yûsuf Paşa’nın yalısında gördüğü cüceyi Shakespeare’nin Fırtına adlı oyu­nundaki Sycorax’a benzetmektedir.

Saray ve konaklarda halkı eğlendiren cüceler curcunabaz olarak da ortaya çı­karlar, maskaralıklar yaparlar, halka laf atarlardı. Meddahlık alanında da cüce­lere rastlanırdı. Meselâ XIX. yüzyılın ün­lü meddahlarından biri Yûsuf adında bir cüceydi. Cücelerle ilgili çeşitli meddah hikâyeleri vardı. Bunlardan biri XVIII. yüz­yılda çok sevilen “Cüce Çeşmesi’ydi. Cü­celerin hazırcevap ve nüktedan olanları orta oyununda da kullanılırdı. Orta oyu­nunun başında kavuklu ile birlikte sah­neye çıkan, onun peşinden yürüyen ve orta oyunu deyimiyle “kavuklu arkası” denilen tip bir cüceydi. Onun burada temsil ettiği tip beden ve akılca sakat çocuk tabiatlı biriydi. Genellikle kavuklu gibi fakat onu gülünç duruma düşüre­cek tarzda giyinir ve kendisine “veled, evlât, kavruk” gibi sözlerle hitap edilir­di. Sırtında zenbil, elinde fener bulunan bu cüce tipi ya kavuklunun salak oğlu, ya evlâtlığı veya komşusunun işe yaramaz çocuğudur. Gürültücü, ters, kaba, kendin­den başkasını düşünmeyen bir tiptir.

Türk gölge oyununda da mahallenin aptalı olarak canlandırılan beberuhiler muhtemelen saray cücelerinin etkisiyle Karagöz oyunlarına girmişlerdir. Bura­daki rolleri de yine seyredenleri güldür­mek ve eğlendirmektir.

Masallarda ise cüceler çok defa olum­lu bir güç olarak ortaya çıkarlar, genel­likle masal kahramanına yardım eder­ler, bazan da onun yerin alırlardı. Mese­lâ Türk folklorunda “Nar Tanesi” adıyla bilinen “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” adlı masalda ve yine Anadolu kökenli ocak temizleyicisi olan “Kül Kedisi” ma­salında cüceler masal kahramanının yardımcısıdırlar. “Tilki Öğüdü”, “Cücenin Te­şekkürü”. “Sihirli Masa Örtüsü” gibi da­ha birçok masalda cüceler iyilerin en bü­yük yardımcılarıdırlar.

Medeniyet tarihi boyunca cüceler gös­teri ve şenliklerin vazgeçilmez unsuru olmuşlardır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler