Nedir ?

Candaroğulları Beyliği, Nerede Kuruldu, Tarihi, Eserleri

Candaroğulları, XIV. yüzyılın başlarında Kastamonu ve Sinop civarında kurulan bir Türk beyliği.

Çobanoğulları Beyliğinin yerini alan Candaroğulları’nın tarih sahnesine çıkı­şı, devirle ilgili kaynakların yetersizliği yüzünden tam olarak bilinmemektedir. Anadolu Selçukluları arasındaki taht mü­cadelelerine karışan Şemseddin Yaman Candar’a İlhanlı Hükümdarı Geyhatu ta­rafından Eflani ve civan iktâ olarak ve­rildi. Beyliğin kurucusu olan ve ona adı­nı veren Candar’ın hangi Türkmen bo­yuna mensup olduğu belli değildir. Candar’lık sıfatını Selçuklu sarayına intisa­bından dolayı alan Şemseddin Yaman beyliği süresince İlhanlılar’ın hâkimiye­tini tanımış, ancak Eflani yöresini aşa­madan muhtemelen 1308’de ölmüş ve yerine oğlu Süleyman Paşa geçmiştir.

Bir süre Eflani’de oturan Süleyman Paşa, Kastamonu ve Safranbolu’yu alarak hâkimiyet sahasını genişletti ve bey­liğin merkezini Kastamonu’ya naklet­ti. Daha sonra Sinop’u da ele geçirerek buranın idaresini oğullarından İbrahim Bey’e, Safranbolu’nun idaresini ise öte­ki oğlu Ali Bey’e verdi. Beyliğin toprak­larını genişletmesine rağmen Süleyman Paşa’nın İlhanlı hâkimiyetini tanımaya ve onlara vergi vermeye devam ettiği anlaşılmaktadır. Ancak 1327 yılında Demirtaş’ın Anadolu genel valiliğinin so­na ermesi ve 1335’te Moğol Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han’ın ölümü ile orta­ya çıkan karışıklıklardan faydalanan Sü­leyman Paşa bağımsızlığını ilân etti. Nitekim hükümdarlığının son beş yılında kestirdiği sikkelerde “es-sultânü’l-a’zam” unvanını kullanması bunun açık delili­dir. Mevlânâ ailesiyle de dostça müna­sebetlerde bulunan Süleyman Paşa, Mevlânâ’nın torunu Arif Çelebi tarafından iki defa ziyaret edilmiştir. Uç beylerine yapılan bu ziyaretin gayesi, Bizans’a kar­şı yaptıkları gazalar neticesinde nüfuz­ları artan bey ailelerini Râfizî şeyhleri­nin tesirinden kurtarmaya yönelikti.

Candaroğulları Beyliği’nin gerçek ku­rucusu olan I. Süleyman Paşa. Komşuları Bizans, Osmanlı ve Tâceddinoğuliarfna karşı dengeli bir siyaset takip etti, Batı ve Orta Anadolu’ya doğru fetih teşebbüs­lerinde bulunmadı. Bununla birlikte çağ­daşı olan Orhan Gazi ile aralarında zaman zaman anlaşmazlıklar çıktığı kaynaklarda belirtilmektedir. Osmanlılar’ın ve Candaroğulla­n’nın sürekli akınlarına mâruz kalan Bi­zanslılar, hıristiyan bir Tatar olan İzmit Valisi Nogay’ın aracılığıyla Süleyman Paşa’ya barış teklifinde bulundular, böyle­ce Osrnanlılar’a karşı Candaroğullan’nı kazanmak istediler. Ancak Süleyman Pa­şa Bizans kalelerini muhasaraya devam etti. Süleyman Paşa döneminin en bü­yük başarısı, Sinop’un ilhakı ve buna bağ­lı olarak Karadeniz ticaretini ellerinde tutan Cenevizlilerde temasa geçilmesidir. Süleyman Paşa’nın oğlu İbrahim Bey’in Sinop emirliği zamanında Sinop Limanı’ndaki on kadar Ceneviz gemisi zaptedildi. 1331-1332 yıllarında Safranbolu ve Kastamonu’ya uğrayan seyyah İbn Battûta, Süleyman Paşa’nın vakur ve hey­betli bir hükümdar olduğunu ve etra­fında itibar sahibi din âlimlerinin bulun­duğunu yazmaktadır. Bu arada Süleyman Paşa tarafından kabul edildiğini de belirten İbn Battûta, kendisine iyi cins bir at ve elbiseler verildiğini söyler. Hükümdarın her gün ikindi namazından sonra kabul töreni yaptığını, her hafta cuma selâmlığına çıktığını ilâve eder. Ömerî de yaklaşık aynı bilgileri naklecmekte, ayrıca Kasta­monu’da 25.000 atlı askerin bulundu­ğunu, burada iyi cins at, doğan ve atma­ca yetiştirildiğini yazmaktadır. Bu bilgilerden, Candaroğulları Beyliği’nin ekonomik bakımdan güçlü bir yapıya ve ileri bir devlet teşkilâtına sa­hip olduğu anlaşılmaktadır. Süleyman Paşa 1341 yılında vefat etmiş olmalıdır. Çünkü oğlu İbrahim’in bu yıl içinde hü­kümdar olduğu bilinmektedir.

Gıyâseddin unvanıyla anılan I. İbrahim Bey babasının sağlığında Sinop emîriydi. Tahtı elde edebilmek için babasına karşı İktidar mücadelesinde bulundu. Onun hükümdar­lık dönemine ait en önemli olay, 1341’de Venedik ve Cenevizlilerle yapılan de­niz savaşı sonunda birçok düşman gemi­sinin ele geçirilmesidir. Bundan da Can­daroğulları donanmasının Cenevizliler’le baş edebilecek güçte olduğu anlaşılmak­tadır. 1344’te Sinop’ta düzenlenen vakfiyesinde “Emfrü’l-muazzam sâhibü’l-ilm ve’l-kalem ve’s-seyf” unvanlanyla anılan İbrahim Bey’in ölüm tarihi bilin­memektedir.

İbrahim Bey’in yerine muhtemelen amcası Yâkub Bey geçmişse de onun beylik döneminde cereyan eden olaylar hakkında bilgi yoktur. Yâkub Bey’in oğ­lu Âdil’in 1346 yılında beyliğe geçtiği ka­bul edilmektedir. Uzunca bir süre Can­daroğulları Beyliği’nin başında bulunan Âdil Bey’in adaletti bir hükümdar oldu­ğu anlaşılmakta, fakat devrinin olayları hakkında kaynaklarda fazla bilgiye rast­lanmamaktadır. Ancak Sinop’ta ilk Ce­neviz ve Venedik ticaret kolonilerinin teş­kiline bu bey zamanında izin verildiği ve yine o sıralarda Anadolu beyliklerinin hâ­lâ Moğol teşkilâtına dahil oldukları an­laşılmaktadır. Âdil Bey’in de ölüm tarihi belli değildir.

Âdil Bey’in yerine Osmanlı kaynakla­rında “Kötürüm” lakabıyla anılan oğlu Bayezid geçti. Kestirdiği paralarda un­vanı Celâleddin olan Kötürüm Bayezid muhtemelen 1361 yılında bey oldu. Çey­rek yüzyıl kadar süren beyliği zamanın­da Karadeniz’de Venedik ve Cenevizli­lerle nüfuz mücadeleleri olmuş, Osman­lı Devleti ile münasebetleri ise dostça gelişmiştir. Devrin Osmanlı padişahı I. Murad’ın, Balkanlar’daki fetih hareket­leri münasebetiyle bu dostluğa ayrı bir önem verdiği anlaşılmaktadır. Ancak I. Murad’ın Avrupa topraklarındaki başarı­ları, ayrıca Germiyanoğulları Beyliği top­raklarını oğluna aldığı Germiyan beyinin kızının çeyizi olarak, Hamîdoğulları Beyliği’ne ait bazı yerleri de satın alarak ül­ke sınırlarını Anadolu’da da genişletme­si Kötürüm Bayezid’i endişeye düşürdü. Fakat barış taraftan olan Osmanlı padi­şahına itaatini arzetmekten de geri kal­madı. Bu arada, damadı olan Amasya Türkmen Emîri Ahmed’le ilişki kurarak Osmanlılar’a karşı güç birliği teşebbü­sünde bulundu. Kendisi de zaman za­man Sivas Hükümdarı Kadı Burhâneddin’e karşı damadına askeri yardımda bulunmuştu.

Kötürüm Bayezid dönemi, oğullan ara­sında taht mücadelelerine de sahne ol­muştur. Babasının, tahtı küçük oğlu İs­kender’e bırakma niyetini anlayan bü­yük oğlu Süleyman kardeşini öldürmüş, bunun üzerine Bayezid Süleyman’ın ço­cuklarını ve bu işte rolü olduğu anlaşı­lan kendi kızını öldürtmüştür. Süleyman ise Osmanlı padişahına sığınmış, bu ilti­ca olayı İki devlet arasındaki barış dev­rinin sona ermesine sebep olmuştur. Öteden beri rakip gördüğü Osmanlılar’ın bu iktidar buhranından faydalanmak is­tediğini anlayan Kötürüm Bayezid, he­men Kadı Burhâneddin ile ilişkilerini dü­zeltme teşebbüsünde bulunmuştur. I. Murad bir Osmanlı ordusu ile Süleyman’ı babasının üzerine gönderdi. Kastamo­nu’da yapılan savaşta Kötürüm Bayezid yenilerek Sinop’a çekildi. Kastamonu’yu ele geçiren Süleyman Paşa ise hüküm­darlığını ilân etti. Böylece Candaroğulla­rı Beyliği ikiye ayrıldı. Bu sırada Amas­ya’da bulunan Kötürüm Bayezid’in di­ğer oğlu İsfendiyar süratle Sinop’a ba­basının yanına döndü. Osmanlı padişa­hının himayesinde Kastamonu beyi olan II. Süleyman Paşa’nın hükümdarlığı uzun sürmedi: zira I. Murad bizzat Kastamo­nu’ya gelerek Süleyman Paşa’yı hapset­ti ve Candaroğulları Beyliği’nin Kasta­monu şubesini Osmanlı topraklarına kat­tı. Fakat Kastamonu halkının Süleyman lehine harekete geçmesi üzerine Sultan Murad bir süre sonra burayı ona bırak­mak zorunda kaldı. Ancak Süleyman Pa­şa babasının süratle Kastamonu’ya gel­mesi üzerine tekrar Osmanlı padişahı­na sığındı ve ikinci defa Kastamonu’ya hâkim oldu (1384) İkinci ilticası sırasında Osmanlı padişahı, kızı Sultan Hatun’u Süleyman Paşa İle evlendirerek onu ken­disine damad edindi.

Kötürüm Bayezid’in 1385’de öl­mesi üzerine Sinop beyliğine oğlu İsfen­diyar geçti. Süleyman Paşa ise hâmisi olan Osmanlı Devleti ile bir süre iyi ge­çindi;
1. Murad’ın 1386’da yaptığı Kara­man seferinde ve I. Kosova Savaşı’nda askerî yardımlarda bulundu. Bu dostluk Yıldırım Bayezid’in saltanatının ilk za­manlarında da devam etti. Nitekim Yıldırım’a karşı Anadolu beylikleri arasın­da yapılan ittifaka Süleyman Paşa katıl­mamış, hatta Osmanlı padişahına yar­dım etmiştir. Ancak bir yandan da Yıl­dırım Bayezid’in Anadolu birliğini kur­ma yolundaki başarılarından ürkerek çok geçmeden Osmanlılar’a karşı düşmanca bir tavır takınmaya başladı. Bu yüzden Kadı Burhâneddin ile bir dostluk antlaş­ması yaptı ve 1392 yılında Yıldırım’a kar­şı Karamanoğlu Ali Bey’e yardımda bu­lundu. Bu son olay, Karamanoğulları Bey-liği’ni tâbiiyeti altına alan Yıldırım Baye­zid’in Candaroğulları’na karşı tutumunun değişmesine sebep oldu. 1391’de Kastamonu üzerine yürüyen Osmanlı padişahı, Kadı Burhâneddin’in araya gir­mesiyle bu seferden vazgeçti. Ertesi yıl tekrar Kastamonu’yu ilhak teşebbüsün­de bulunan Yıldırım’a karşı Süleyman Paşa yine Kadı Burhâneddin ve Kara-manoğlu’na başvurduysa da bir sonuç alamadı. Yıldırım Bayezid büyük bir or­du ile Candaroğlu ülkesine girdi ve Sü­leyman Paşa’yı mağlûp ederek öldürdü. Böylece Candaroğulları Beyliği’nin Kas­tamonu şubesi Osmanlı Devleti toprak­larına katılmış oldu (1392).

Candaroğulları Beyliği’nin Sinop şube­sinin başında bulunan İsfendİyar Bey. bir yandan ülkeleri ellerinden alınan Ay­dın, Saruhan ve Menteşe beylerini Si­nop’ta himaye ederken bir yandan da Eflak Beyi Mirçea’yı Osmanlı toprakla­rına saldırmaya teşvik ediyordu. Fakat bu tahrik hareketinden dolayı Osmanlı padişahından özür dileyerek ona tâbi olacağını, ancak Sinop’un kendisine bı­rakılmasını istedi. Bu sırada asıl hede­fi Sivas Hükümdarı Kadı Burhâneddin olan Yıldırım bu teklifi kabul etti. Fakat 1392’de Yıldırım ile Kadı Burhâneddin kuvvetleri arasında yapılan savaşın Si­vas hükümdarı lehine sonuçlanması, İs­fendİyar Bey’in de ona meyletmesi üze­rine Candaroğlu’nu cezalandırmaya ka­rar veren Osmanlı padişahı Sinop’u ku-şattıysa da teslim alamadı; bazı yerle­rin kendisine terkedilmesi şartıyla bir anlaşma yaparak geri çekildi.

Timur’un Anadolu’da görünmesinden sonra onun etrafında toplanan beyler arasında İsfendiyar da vardı. Ankara Savaşı’nda (1402) Yıldırım Bayezid’in ye­nilmesi üzerine Kastamonu dahil beyli­ğin eski topraklarına tekrar sahip olan jsfendiyar Bey’e, kendisiyle birlikte Batı Anadolu seferine katılmasından dolayı Timur Çankırı ve Kalecik’i de vermişti. Böylece İsfendiyar Bey Timur’a tâbi ola­rak Candaroğulları Beyliği’nin başına geçti. Timur’un Semerkant’a dönmesin­den sonra Yıldırım’ın oğulları arasında çıkan taht kavgalarına da karışan İsfen­diyar Bey’in güçlü şehzadeye karşı zayı­fı tutarak mücadelelerin uzamasını sağ­lamaya çalıştığı görülmektedir. Düzme­ce Mustafa olayında Mustafa Çelebi’yİ, Şeyh Bedreddin olayında da Bedreddin’i destekledi. Ancak oğlu Kasım’ın Osman­lı padişahına sığınarak Kastamonu ve Çankırı dolaylarının kendisine verilmesi­ni istemesi, Çelebi Mehmed’in de onu desteklemesi iki ülke arasındaki ilişki­lerin iyice bozulmasına sebep oldu. İs­fendiyar Bey, Çelebi Mehmed’in bu yer­leri Kasım’a terketmesi teklifini redde­dince Osmanlı padişahı Kastamonu’ya yürüdü ve İsfendiyar’ın çekildiği Sinop’u muhasara etti. Çaresiz kalan Candaroğ­lu beyi Osmaniılar’a tâbi oldu. İlgaz da­ğı sınır kabul edilerek Osmanlı himaye­sindeki Kasım Bey’e istediği yerler ve­rildi. Böylece Candaroğulları Beyliği tek­rar ikiye bolündü. Ancak Çelebi Meh­med’in ölümünden sonra harekete ge­çen İsfendiyar Bey oğlu Kasım’ı Çankırı, Kalecik ve Tosya’dan çıkardı. Yeni padi­şah II. Murad’ın İsfendiyar Bey’e karşı kuvvet göndermesi üzerine de barış ya­pıldı. İsfendiyar Bey, Çelebi Mehmed’in küçük oğlu Mustafa’nın ağabeyi II. Murad’a karşı ayaklanması olayında Şeh­zade Mustafa’yı destekledi ve emrinde­ki kuvvetlerle Taraklı-Borlu’ya kadar iler­ledi. Şehzadenin öldürülmesinden son­ra Bolu-Gerede arasında yapılan sava­şı kaybederek Sinop’a çekildi ve tekrar Osmanlı tâbiiyetini kabul etti. İsfendi­yar Bey’i takip eden Osmanlı kuvvetleri Kastamonu ve Bakır Küresi’ni aldılar.

Bunun üzerine İsfendiyar Bey küçük oğ­lu Murad başkanlığında gönderdiği bir heyetle barış istedi. Ayrıca devlet adam­larına yolladığı hediyeler ve yazdığı mek­tuplarla barış hususunda aracı olmala­rını rica etti. Bu arada torunu Hatice Sultan’ın Osmanlı padişahıyla evlenmesi teklifinde de bulundu. Devlet adamları­nın araya girmesiyle II. Murad barışa ra­zı oldu ve Hatice Sultan’la evlendi. 1423 yılında yapılan anlaşmaya göre Kasım Bey’e istediği yerler geri verilecek. Os­manlı işgali altındaki Kastamonu ve Ba­kır Küresi İsfendiyar Bey’e iade edile­cek, ancak Candaroğlu, Bakır Küresi hâ­sılatının önemli bir kısmını Osmanlı Devleti’ne gönderecek ve gerektiğinde Os­manlı ordusunu askerî yönden destek­leyecekti. İsfendiyar Bey 1412-1429 yıl­ları arasında Memluk Sultanlığı ile de dostça münasebetlere girmiş, fırsat düş­tükçe Osmanlılar aleyhine faaliyetlerde bulunmaktan da geri durmamıştır. Can-daroğullan Beyliği’nin bazı kaynaklarda İsfendiyaroğulları adıyla anılması, bu be­yin yarım asır kadar süren hükümdarlı­ğı sebebiyledir.

İsfendiyar Bey 842’de (1439) ölünce yerine oğlu İbrahim geçti. Tâceddin un­vanını alan bu hükümdar zamanında önemli bir hadise olmadı, li. Murad’ın eniştesi ve kayınpederi olan Tâceddin ibrahim Bey 1443 yılında Sinop’ta öldü ve yerine büyük oğlu İsmail geçti. Kemâleddin unvanıyla anılan İsmail Bey zama­nında bir iktidar buhranı ortaya çıktı. İs­mail Bey hükümdarlığının ilk yıllarında kardeşi Kızıl Ahmed’le uğraştı. Osman­iılar’a başvuran Kızıl Ahmed beylik için gerekli desteği alamadı, sadece Bolu sancağını elde edebildi. 1444 yılında İs­mail Bey II. Murad’a elçi ve hediyeler göndererek dostluğunu pekiştirdi. An­cak bu tarihteki ilk cülusunda II. Mehmed ve etrafındakilerin bu barışçı poli­tikayı desteklemedikleri görülmektedir. İl. Murad’ın idareyi tekrar ele almasın­dan sonra ise Candaroğlu-Osmanlı mü­nasebetleri tekrar dostça devam etti. 1450’de Dulkadıroğlu Süleyman Bey’in kızıyla evlenen Şehzade Mehmed’in dü­ğününe gelenler arasında Candaroğlu İsmail Bey de vardı. II. Mehmed’in kesin cülusundan sonra da dostluğu sürdüren İsmail Bey İstanbul muhasarasında as­kerî yardımda bulunmuş, bir rivayete göre bizzat muhasaraya da katılmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra Fâtih Sul­tan Mehmed’in Anadolu birliği politikasından Candaroğulları Beyliği de etkilen­di. İsmail Bey, müttefik bulmak için Trab­zon-Rum imparatorunu aracı yaparak Batı hıristiyan dünyası ile temasa geç­mişti. Nitekim 1460’ta Roma’ya giden elçiler arasında İsmail Bey’in elçisi de vardı. Öte yandan Trabzon-Rum impa­ratoru. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Ha­san ve Karamanoğuiları Beyliği kendi aralarında bir güç birliği oluşturmuşlar­dı. Fakat ertesi yıl Fâtih Sultan Meh-med’in önce Kastamonu, sonra da Si-nop’u alarak Candaroğulları Beyliği’nin topraklarını İlhak etmesi üzerine bu te­şebbüsten bir sonuç alınamadı. Sinop’­ta Fâtih’in huzuruna çıkan İsmail Bey Osmanlı padişahının iltifatına mazhar ol­du. İsmail Bey’e Bursa civarındaki Yeni­şehir ve Yarhisar timarlannı tevcih eden Fâtih, oğlu Hasan Bey’e de Bolu sanca­ğını verdi. Ancak kardeşi Kızıl Ahmed’in Uzun Hasan’a iltica etmesi üzerine Ana­dolu’da kalması mahzurlu görülen İsmâil Bey Filibe’ye nakledildi ve 1479 yı­lında orada öldü. Filibe civarında mescid ve su yolları yaptıran İsmail Bey za­manında ilim ve sanatta büyük ilerleme­ler olmuş, başta Kastamonu ve Sinop olmak üzere birçok yerde cami, mescid, han, hamam, çeşme gibi sosyal tesisler inşa edilmiştir.

İsmail Bey’in yerine Candaroğullan’nın başına 1461’de Osmanlı hima­yesinde Kızıl Ahmed Bey geçti. Fakat :bunun beyliği tamamen görünüşte kal­dı ve çok kısa sürdü. Çünkü Fâtih Kızıl Ahmed’e Mora sancağını vererek Canda­roğulları Beyliği’ni kesin olarak ilhak et­ti. Ancak Kızıl Ahmed Mora’ya gitmeye­rek önce Karamanoğlu İbrahim Bey’e. sonra da Uzun Hasan’a sığındı. Fâtih-Uzun Hasan rekabetinin gelişmesinde önemli rol oynayan Kızıl Ahmed, Otlukbeli Meydan Savaşı’nın çıkmasına sebep olanlardandır. Savaşın Osmanlılar lehi­ne sonuçlanması üzerine Kızıl Ahmed bir sûre daha Uzun Hasan’ın yanında kaldı ve II. Bayezid zamanında Osmanlı Devleti’ne iltica etti. Bundan sonraki haya­tı hakkında bilgi bulunmayan Kızıl Ah­med’in ölüm tarihi de belii değildir. Oğ­lu Mehmed Bey, II. Bayezid’in kızların­dan biriyle evlendi. II. Selim ve III. Murad dönemlerinin nüfuzlu şahsiyetlerin-tten Şemsî Ahmed Paşa Mehmed Bey’in Oğludur.

Dağlık bir alanda kurulan Candaroğulları Beyliği. Karamanoğulları’ndan sonra Anadolu beyliklerinin en uzun ömür­lü olanıdır. Nüfusunun hemen tamamı Türkmenler’den oluşan beylikte sosyal hayat köylü ve şehirlilerin hayatı olarak iki grupta ele alınabilir. Köylüler tarım ve hayvancılıkla uğraşırken şehirli nü­fus ticaret ve sanatla meşgul oluyordu.

Candaroğulları hükümdarlarının âlim­leri himaye etmesi, çeşitli eserlerin ka­leme alınmasına vesile olmuştur. Mahmûd-ı Şîrâzî, İntihâb-ı Süîeymânî adlı Farsça tasavvufi eserini I. Süleyman Pa­şa adına kaleme almıştır. Cevâhirü’l-asdöf adlı tefsir İsfendiyar Bey’in em­riyle yazılmış. Maktel-i Hüseyin adıyla yapılan Mesnevi tercümesi ise Kötürüm Bayezid adına çevrilmiştir. Sinoplu he­kim Mü’min b. Mukbil, Kitâb-ı Miîtâ-hu’n-nûr ve hazâinü’s-sürür adlı tıbba dair Türkçe eserini İsfendiyar Bey adı­na yazmıştır. Huiûsatü’t-tib, İsfendiyar Bey’in oğlu Kasım adına Türkçe olarak yazılmış, Mi’racnâme ise yine İsfendi­yar Bey’in oğlu Hızır adına tercüme edilmiştir. Ömer b. Ahmed Risâle-i Münciye adlı Türkçe tecvidini İsmail Bey’in emriyle kaleme alırken Yûnus b. Halîl de Mi’yârü’l-ahyâr ve’l-esrâr adlı Türk­çe eseri yine bu bey adına telif etmiştir. Bu arada bizzat İsmail Bey’in Hulviyyât-ı Şâhî adıyla fıkha dair Türkçe bir eser yazdığı da belirtilmektedir. Eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. İsmail Bey ayrıca Niksarlı Muhyiddin Mehmed için yaptırdığı kütüphaneye 300 kitap vakfetmiştir.

Candaroğulları Beyliği iktisadî bakım­dan iyi bir mevkide bulunuyordu. Çün­kü Karadeniz’in en iyi liman şehirlerin­den olan Sinop bu beyliğin elindeydi. Bu­rası hem ihracat limanı hem de gemi tersanesinin bulunduğu bir yerdi. Beyli­ğin en önemli ihraç maddelerini bakır ve demir teşkil ediyordu. Cins atları ve avcı kuşlarıyla da ünlü olan Kastamonu bu özelliğini Osmanlılar zamanında da korumuştur.

Eserler

Candaroğulları devri mimari eserleri arasında, Kastamonu’da İbn Neccâr (Elı-güzel) Camii. Safranbolu’da Gazi Süley­man Paşa Camii. Sinop’ta Kötürüm Ba­yezid Camii ve sarayı ile İbrahim Bey ve oğlu İsmail Bey’e ait Kastamonu’daki cami. medrese, kütüphane, mektep ve imaret zikredilebilir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler