Nedir ?

Bostancı/Bostancı Ocağı Nedir, Tarihi, Özellikleri, Görevleri, Hakkında Bilgi

Bostancı, Osmanlı Devleti saray teşkilâtının bîrim kısmından bir kuruluş.

Tesis tarihi kesin olarak tesbit edile­memekle birlikte I. Murad devrine kadar çıkar. Bostancı Ocağı’nın efradı devşir­me oğlanlarının güçlü ve gösterişli olanlarından seçilerek sağlanır, özellikle Bos­nalı Poturoğulları’nın çocukları tercih edi­lirdi. Topkapı Sarayı’nın dış hizmetlile­rinden olan bostancıların başlıca görev­leri saraya ait bağ ve bahçelerle padi­şaha mahsus kayıklarda çalışmaktı. An­cak bunlar saraya ait her işte kullanıla­bilirlerdi. Bostancıların saray içinde ça­lışanlarına “gılmânân-ı bağçe-i hâssa”, dışarıda olup da saraya mahsus bağ ve bahçelerde hizmet edenlerine ise “gıl­mânân-ı bostâniyân” denilirdi. İstanbul dışında Edirne’de de bir bostancı ocağı vardı. Bursa, Gelibolu, hatta Amasya gi­bi padişahlara mahsus bağ ve bostan­ların olduğu yerlerde de bostancılar bu­lunurdu.

Topkapı Sarayı bostancıları yirmi bö­lükten meydana geliyordu. Bu bölüklerin her birinde on dört ile kırk dokuz ara­sında nefer bulunurdu. XVI. yüzyıl son­larında has bahçe neferlerinin mevcudu 645, öteki bostancıların sayısı ise 971 kişi kadardı. Bu rakamlar zamanla aza­lıp çoğalmıştır. Saray dışındaki bostan­cılar “usta” denilen reislerin nezaretin­de yirmi, otuz, hatta 100’er kişilik cema­atler oluştururlardı. Bu ustalar aynı za­manda bulundukları yerin inzibat âmiri durumundaydılar.

Saray dışı bir hizmete çıkarılan bos­tancılar ya kapıkulu süvariliğine veya Ter­sane Ocağı’na verilirlerdi. Bu çıkışlarda kendilerine “silâh-bahâ” adıyla bir mik­tar para ile birer at ihsan edilirdi. Bos­tancılar gerektiğinde sefere de gider­lerdi.

Bostancıların en büyük âmiri bostancıbaşıydı. Bostancıbaşı İstanbul’un baş­ta Boğaziçi ve Adalar olmak üzere önem­li bir kısmının asayişinden sorumluydu. Padişahın bindiği kayığın dümenini o tu­tar, görevli bostancılar kürek çekerdi. Önemli bir görevi de genellikle saray için­de olmak üzere idam cezasına mahkûm kimselerin infazını yapmaktı. Hükümdar­dan sonra sarayda sakal bırakma hak­kına sahip tek kişi boştancıbaşıydı. Bostancıbaşılarda Boğaziçi ile Haliç’te mev­cut yalıların tamamını ihtiva eden def­terler bulunurdu. Onun izni olmadan hiç­bir yerde yalı yapılamazdı. Hep saraydan yetişen ve tayin edilen bostancıbaşılar dış hizmete genellikle sancak beyi ola­rak çıkarlar, bazan da ya kapıcıbaşı veya beylerbeyi olurlardı. Vezîriâzamlığa ka­dar yükselen bostancıbaşılar bile vardı.

Bostancı hasekilerinin mevcudu 300 kişiydi. Bunların altmış kadarı padişaha muhafızlık ederdi. Bostancılar kethüda­sı bostancıbaşının yardımcısıydı. XVII. yüzyıl başına kadar bu zat genellikle bostancıbaşılığa aday kişiydi. Ancak daha sonra bu makama haseki ağa tayin edi­lir olmuştur. Bostancıbaşının hükümet nezdinde temsilcisi bostancılar odabaşısı olup devamlı sadrazamlık sarayında bulunurdu. Hamlacılık Bostancı Ocağı’nın küçük bir rütbesi olup hamlacılar hassa kayıklarında hizmet ederlerdi. Bunların âmirine hamlacıbaşı denirdi.

Bostancılara her yıl birer kaput veri­lir, bostancı neferleri başlarına “barata” denilen bir serpuş giyerlerdi. Öteki Ka­pıkulu ocakları mensupları gibi bunlar da maaşlarını üç ayda bir alırlardı.

İkinci derecedeki Edirne Bostana Oca­ğı İstanbul’dakinden tamamen ayrı ve idarece müstakildi. Mevcudu az olan bu ocak on bölük kadardı. Edirne bostancı­ları da oradaki has bahçelere bakarlar ve şehirde asayişi temin ederlerdi.

Öteki Kapıkulu ocaklarına göre padi­şaha karşı daha sadık ve güvenilir olan bostancılar 1703’teki hariç isyan hare­ketlerine pek karışmamışlardır. Bu sa­dakatlerinden dolayı I. Mahmud devrin­de açılan mühendishâneye ilk öğrenci­ler bu ocaktan alınmış, aynı şekilde III. Selim’in kurduğu Nizâm-ı Cedîd de bu ocağa bağlanmıştır. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra İstanbul’un asayiş ve inzibatı yeni kurulan Asâkir-i Mansüre’ye havale edilince Bostancı Ocağı’nın varlığına gerek duyulmamış, aynı tarihte bu ocak da ilga edilmiştir. An­cak bu ilga keyfiyeti öteki ocaklarınki gibi değil, yapılan bazı ıslahatlar ve çıkar­tılan yeni bir kanunnâme ile ocağa yön verilmek şeklinde olmuştur. Bir kısım bostancılardan kurulan talimli hassa as­kerleri daha sonraki Hassa Ordusu’nun ve bugünkü Birinci Ordu’nun temelini teşkil etmiştir. Edirne’deki ocak ise ta­mamen lağvedilmiştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler