Nedir ?

Babı Hümayun Ne Demek, Tarihi, Olayları, Hakkında Bilgi

Bâb-ı Hümâyun, Osmanlı dev­let teşkilâtında çeşitli merasimlerin ic­rası, saray veya hükümete karşı mem­nuniyetsizlik ve başkaldırmanın başlan­gıç yeri ve aynı zamanda suçluların teş­hir mahalli olarak önemli bir yer işgal etmiştir.

Burada alışılagelmiş şekildeki mera­simlerin başında, Dîvân-ı Hümâyun’un toplantı günlerinde yapılan merasim ge­lirdi. Divan toplantılarının düzenli olarak yapıldığı XVI-XVII. yüzyıllarda divan üye­si olan vezirler, kazaskerler ve devlet er­kânı sabah namazını Ayasofya Camii’nde kıldıktan sonra Bâb-ı Hümâyun önün­de kendilerine ayrılan mevkilerde yer alırlar, yeniçeri ve diğer bölük ağalan ile saray görevlileri de burada iki sıra ha­linde dizilirlerdi. Alkış merasiminden sonra duacı ortaya çıkarak dua edip Fa­tiha okur, ardından Bâb-ı Hümâyun ka­pıları açılır, önce yol gösterici olarak ka­pıcılar kethüdası ve reisülküttâb, arka­sından da diğer devlet erkânı girerdi. Daha sonra sadrazamın buradan geçi­şinde de merasim yapılırdı.

Bayramlarda ise gece yansından iti­baren Bâb-ı Hümâyun açılır, tebrik me­rasimine katılacak olanlar gelmeye baş­larlardı. Seviyelerine göre divanda ve di­van dışında kendilerine ayrılan yerlere otururlardı.

Osmanlı sultanlarının sefere hareket­lerinden önce tuğ-ı hümâyun Bâb-ı Hü­mâyun veya çok defa Bâbüssaâde önün­de dikilir, burada merasim yapılırdı. Os­manlı şehzadelerinin sancak beyi olarak saraydan çıkışlarında ise genellikle Bâb-ı Hümâyun önünden başlayarak ihtişam­lı merasimler icra edilirdi. Nitekim Şeh­zade III. Mehmed’in sancağa çıkış me­rasiminin çok ihtişamlı olduğu devrin kaynaklarında belirtilmektedir (Selânikî, s. 142].

Bâb-ı Hümâyun aynı zamanda Osman­lı tarihinde saraydan veya Dîvân-ı Hü­mâyun’dan çeşitli isteklerde bulunan, divanın icraatını engellemek isteyen ve idareye kafa tutan yeniçeri ve bölük hal­kının toplantı ve nümayiş yeri olmuştur. Meselâ II. Bayezid’in şehzadeleri Ahmed ile Selim arasındaki ihtilâflarda Ahmed’i istemeyen yeniçeriler; ayrıca II. Selim’in tahta çıkışı sırasında askerler ve IV. Murad’ın saltanatı sırasında Sadrazam Ha­fız Ahmed Paşa ve diğer bazı devlet er­kânının başlarını isteyen zorbalar Bâb-ı Hümâyun önünde toplanarak pazarlık yapmak istemişlerdir. Patrona İsyanı’nda (1730] âsilerin istediği üç vezirin ce­setleri öküz arabaları üzerinde Bâb-ı Hümâyun’dan çıkarılarak kendilerine tes­lim edilmiş, Damad İbrahim Paşa’nın naaşı ise Bâb-ı Hümâyun önünde isyancı­ların beklediği meydana konulmuştur. Ancak daha sonra Patrona Halil ile isyana katılan zorbaların cesetleri de Bâb-i Hümâyun’dan aynı şekilde çıkarılmıştır.

Bâb-ı Hümâyun’un önü aynı zamanda bir teşhir alanı olarak da kullanılmıştır. Âsilerin ve eşkıyanın kafalarının ibret için burada teşhir edilip günlerce kaldı­ğı olurdu (Ayvansarâyî, s. 186, 189).

Bütün bunların yanında Bâb-ı Hümâ­yun üzerindeki köşk muhallefât hazi­nesinin muhafazası için de kullanılmış­tır. Hazinedarbaşının nezâretinde bu­lunan bu hazine Bâb-ı Hümâyun’un sa­ğındaki odada muhafaza edilirdi. Ayrıca Bâb-ı Hümâyun odaları bir süre defter-i hâkânî mahzeni yani arşiv dairesi ola­rak da kullanılmıştır.

Topkapı Sarayı ile Bâb-ı Hümâyun’u bekleyen ve sarayın güvenliğinden so­rumlu olan kapıcıların bir kısmına Bâb-ı Hümâyun kapıcıları denilirdi. Bunların sayısını XVII. yüzyıl başlarında Ayn Ali 417 (Risale-i Vazîfehorân, s. 93), ondan biraz sonra Koçi Bey 400 olarak göster­mektedir (Risale, s. 18). XVII. yüzyılın ikin­ci yarısında beş bölük halindeki Bâb-ı Hümâyun kapıcılarının sayılarının hayii azaldığı görülmektedir.

Osmanlılar döneminde çeşitli diploma­tik görevlerle veya seyyah olarak İstan­bul’a gelenler rapor veya seyahatname­lerinde bu âbidevî binadan sık sık bah­setmişlerdir. Ancak özellikle XIX. yüzyıl­da, kısa süre İstanbul’da kalıp eksik ve yanlış bilgiler edinen bazı Batılı seyyah­lar Bâb-ı Hümâyun tabirini yanlışlıkla Babıali için Kullanmışlardır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler