Tarih

Atalar Kültü Nedir, Ne Demek, Tarihi, Çeşitli Din ve İnanışlarda

Atalar Kültü, Özellikle ilkel dinlerde görülen ata ve ecdat ruhlarına tapınma.

İnsanoğlunun soyundan geldiği kim­selere karşı tabii ve fıtrî olarak her za­man duymakta olduğu saygı ve sevgi­nin zaman zaman aşırı bir şekle dönüş­mesi, ataları ölümlerinden sonra da çe­şitli şekillerde yaşatma fikrini ve çaba­sını doğurmuştur. Öte yandan ruhların yaşamaya devam ettiğine inanılmakla birlikte bu yaşama keyfiyetinin bilinme­mesi veya yanlış değerlendirilmesi, ilkin ölülerin ruhlarından korkup çekinmeye, daha sonra da onlara tapınmaya yol aç­mıştır.

Atalar kültü ailenin ölmüş üyelerine karşı saygı, tazim ve korkuyu ifade eder. Saygı ve tazim esasen hayatta iken bü­yüklere, yaşlılara, özellikle baba ve ata­lara karşı duyulan ilgi ve yakınlıktan kay­naklanır. Korku ise ata ruhlarının me­kân ve zamana bağlı olmaksızın geriye döneceği, yaşayanlara zarar verebilece­ği inanç ve endişesinden ileri gelir. Her iki durumda da ata ruhlarının hayattaki insanlarla ilişkisinin devam ettiği inancı esastır.

Atalar kültünün paleolitik devreden kalma izleri vardır ve bu izler özellikle ilkel kabilelerde (en çok Afrika, Güney ve Doğu Asya, Okyanus adaları) yaygındır. Bu kabileler ölen atanın manevî varlığı­nın yeryüzünde kaldığına ve geridekileri olumlu veya olumsuz yönlerde etkileye­bileceğine, ekinlerin ve hayvanların ve­rimli olmasını, insan neslinin çoğalması­nı sağlayabileceğine inanırlar; bu yüz­den onlara yemek, meyve ve çeşitli he­diyeler sunar, kurbanlar keser, adlarına ve anılarına büyük taşlar dikerler; hey­keller ve maskelerle onları temsilî ola­rak canlandırmaya çalışırlar.

Atalar kültünün en belirgin şekli Çin’­de asırlar boyunca hâkim geleneklerden biri olarak sürdürülmüş ve daha sonra oradan Japonya’ya geçmiştir. Çin’de hal­kın ata ruhları için kurban sunup sun­madığı yolunda elimizde yeterli bilgi ol masa da geleneksel Çin aristokrasisi ata­larının ruhlarının kaderlerini etkiledikle­rine, ceza ve mükâfat verdiklerine, ken­di neslinden gelenlerden tazim töreni ve itaat istediklerine inanırdı. Çin evle­rinde özel bir dolapta veya bölmede mu­hafaza edilen atalara ait levhalar önünde belirli vesilelerle törenler yapılırdı. Ata­lara ait eşyanın bulunduğu bu dolap, asil ve zengin tabakada artık küçük bi­rer tapınak haline getirilmiştir. Burada, levhaları bulunan atalara danışılır, bazı kehanet yolları ile onların arzulan öğre­nilmek istenirdi. Atalara ait tapınaklar­da onlara kurbanlar sunulurdu. Konfüç-yüsçülüğün bazı ekolleri atalara tapın­mayı daha da geliştirmiş, defin, yas ve kurban âyinlerindeki ayrıntıları belirle­miştir. Chou hanedanı zamanında ölü­ler için tablet dikme âdeti ortaya çık­mıştır (tahminen m. ö. 350).

Eski Çin’de ata ruhları için yedinci ayın on beşinci günü bir tören yapılırdı. Ayrı­ca üçüncü ayda bir de ilkbahar kabir şenliği vardı. Bu şenlikte kabirler ziya­ret edilir, onanlır, süslenir ve ata ruhla­rına yiyecek sunulurdu.

Şintoizm’de öldükten sonra ruhun de­vamı konusunda müphem bir kıanç var­ken Konfüçyüsçülüğün V. yüzyılda Japon­ya’ya girmesi sonucu bu inanç ve atalar kültü gelişerek zamanla Şinto’nun aslî rüknü haline geldi.

Eski Türkler’de de Çin ve Japon geleneklerindeki kadar ayrıntılı olmamakla birlikte atalar kültü mevcuttu. Onlarda ayrıca ata ruhlarına kurban da kesilirdi.

Yahudi ve hıristiyan geleneğinde ata­lar kültü ile ilgili az da olsa bazı bilgile­re rastlanmaktadır. Ahd-i Atîk’te. bazı ölülere ulûhiyyet nisbet edildiğine dair ifadeler mevcuttur (İşaya, 8/ 19). Ayrıca Ahd-i Atîk’te sık sık geçen ve insan şek­lindeki ev tanrılarının tasvirlerinin ismi olarak kullanılan Terafim’in (I. Samuel, 19/13) aslında ataların imajı olduğu ile­ri sürülmektedir. Diğer taraftan Ahd-i Atîk’te ölülere yiyecek takdimi ile ilgi­li bilgiler de vardır (Tesniye, 26/14). H. Spencer, dinin kaynağının atalara tapın­ma olduğunu ileri sürmüştür. Fakat di­ğer evrim nazariyeleri gibi H. Spencer’in görüşü de tenkit edilmiştir (bk. DİN).

Çin ve Japon kültürlerindeki kadar güçlü, ayrıntılı, kuralları belirlenmiş ve yaygınlaşmış olmamakla birlikte İslâm’-dan önce Araplar arasında da bir tür ata­lar kültü mevcuttu. Nitekim onlar Kur’an’ın daveti, Hz. Muhammed’in tebliği karşısında, “Biz atalarımızı hangi yol üze­re bulduysak o yoldan gider, o yoldan ayrılmayız” diyerek atalarına bağlılıkları­nı ifade etmişlerdi (bk. Bakara 2/170; Mâide 5/104; A’râf 7/28, 70; Tevbe 9/23; Lokman 31/21; Sebe’ 34/43; Sâffât 37/69, 70; Zuhruf 43/22). Araplar’da, aralarında insan şeklinde olanla­rı da bulunan (meselâ İsaf ve Naile) putlar (sanem-esnâm) yanında, yine önemli kimseler ve bilhassa kahramanlar adına di­kilen dikili taşlar da (nusub-ensâb) vardı. Fakat her aile için kendi atalarına yö­nelmiş bir kültten söz etmek güçtür. Şu kadar var ki Hz. Peygamber’in baş­langıçta kabirleri ziyaret etmeyi, oraları bir ibadet mahalli olarak kullanmayı ya­saklaması, Câhiliye devri aile ve kabile­lerinin ecdat kabirlerini bir ibadet yeri olarak kabul ettiklerini, kabirdekilerin ruhlarına taptıklarını göstermektedir (bk. CevadAli,VI,48).

İslâm dini tevhid inancı üzerinde ıs­rarla durmuş, şirkin ve putperestliğin her çeşidini yasaklamıştır; ana babaya, ecdada saygıyı emretmişse de bu saygı ve sevginin onları putlaştıracak derece­ye vardırılmasını, onlara tapınılmasını şirkin bir çeşidi saymış ve kesinlikle ha­ram kılmıştır. İslâm dininde sadece ata­ları putlaştırmak değil onların bâtıl olan âdet ve telakkilerine bağlanmak, bunu bir ibadet haline getirmek de yasaklan­mıştır. Ayrıca ata ruhlarının yaşayanları olumlu veya olumsuz yönde etkilediği şeklindeki bir düşünceye de İslâmiyet’­te yer verilmemiştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler