Aiskhylos kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi
Aiskhylos kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (İÖ 525-456) Eski Yunan tragedya şairi. Klasik tragedya türünün yaratıcısıdır. Koro ile bir tek oyuncunun konuşmalarından oluşan ilkel tragedyaya ikinci bir oyuncu katmış, diyaloga daha geniş yer vermiş, bireylerarası çatışmayı dinsel ve toplumsal boyutlarıyla işleyerek evrenselleştirmiştir.
Yaşamıyla ilgili bilgi çok azdır. Atina yakınlarında Eleusis’te doğduğu, babası Euphorion’un toprak sahibi bir soylu olması nedeniyle soylu sınıfın geleneklerine göre yetiştirildiği düşünülür. İÖ 490’da Yunanlılar’ın Persler’i yendiği Mârathon Meydan Savaşı’na katılmış, kimi kaynaklara göre İÖ 480’de Salamis Deniz Savaşı’nda, İO 479’da Plataia’da da çarpışarak Atina’nın Persier’e karşı kazandığı zaferlere yakından tanık olmuştur. Atina’da Büyük Dionysia bayramlarında yapılan tragedya yarışmalarında kazandığı yaklaşık yirmi sekiz birincilik ödülünden ilkini İÖ 484’te almıştır. Günümüze kalan tragedyalarından Persai’ı (“Persler”) İÖ 472’de, Hepta Epi Thebas’ı (“Thebai’a Karşı Yedi Kişi”) İÖ 467’de günümüze ulaşmamış satir oyunu Proteos ile birlikte Oresteia üçlüsünü İÖ 458’de sahneye koymuştur. Oyunlarından birinde (büyük bir olasılıkla Persai’da) Koro’nun eğitimi ve giysileriyle ilgili giderleri karşılama görevinin Atinalı devlet adamı Perikles’e verilmiş olması, Aiskhylos’un kazandığı saygınlığın bir kanıtıdır.
Yaşamına ışık tutan kimi belgeler Aiskhylos’un hem bir tür “tarikat” sayılabilecek Eleusis törenlerine özgü gizemcilikle, hem de Pythagoras felsefesiyle yakın bağları olduğunu belirtir. Aristoteles’e göre, yaşamının bir döneminde Aiskhylos hakkında kutsal Eleusis törenlerinin gizlerini oyunlarında açıklamak suçundan kovuşturma açılmış, ancak şair yaptığı savunmayla temize çıkmıştır. Cicero’ya göre de Aiskhylos “bir şair olduğu kadar bir Pythagorasçı’dır”. Aiskhylos’un ılımlı bir demokratik düşünceyi de kapsamına alan Pythagoras felsefesini Sicilya’da tanıdığı düşünülür.
Şair iki kez Sicilya’ya gitmiş, ilk gidişinde Yunan kolonilerinden Syrakousai’ın sanatsever kralı I. Hieron’un konuğu olmuş, kralın isteği üzerine Persai tragedyasını sahneye koymuş ve yeni kurulan Aetna kolonisi için bir oyun yazmıştır. Sicilya’ya ikinci gidişinden bir süre sonra ise Gela’da ölmüştür. Ölümünden sonra Atinalılar ona büyük bir ayrıcalık tanıyarak yapıtlarının sahneye konulabilmesini sağlamak amacıyla Koro giderlerinin devletçe karşılanmasını karara bağlamışlardır. Gela’da bulunan mezar taşında, Aiskhylos’un Mârathon Savaşı’ndaki varlığının anılmasına karşın, tragedya alanındaki ^etkinliğinden söz edilmez. Oysa, bir kaynağa göre yapıtlarının sayısı doksanı bulan Aiskhylos, tragedyalardan başka satir oyunları, ağıt, koro liriği ve epigram türünde şiirler de yazmıştır.
Aiskhylos’un yapıtlarından çağımıza yalnız yedi tragedya kalmıştır. Bunlardan en eskisi Persai, İÖ 472’de şair 53 yaşındayken oynanmış olduğuna göre, onun gençlik dönemini ve gelişimini izlemek olanaksızdır. Ancak Aiskhylos’un gençlik yılları Atina’da (ve genel olarak Yunan yarımadası ve Ege’de) tiranlık çağma rastlar. Tiranlık yönetimi ve bunu kendi etki alanını genişletmek için araç olarak kullanan Pers Devleti Aiskhylos gibi Atina soylu sınıfının üyeleri için özdeş iki düşman güçtür. Persler’in yenilgisiyle Atina’da tiranlık yönetimi kesin olarak çöker, demokratik evrim başlar. Aiskhylos, tiranlık dönemine tanık olduğu, Perslcr’e karşı savaştığı gibi, Atina’da demokrasi yönetiminin çalkantılı dönemini de yaşamış, Atına egemenliğinin bundan sonraki gelişmesini izleyebilmiştir. Günümüze kalan yapıtları, Atina’nın deniz gücünü sağlamlaştırdığı, denizaşırı hegemonyasını kurduğu, anayasal reformlarını tamamladığı, öz gürlük ve eşitlik anlayışını yasa güvencesine bağladığı yıllarda oynanmıştır. Bu yapıtlardan özellikle Oresteia, eski düzenden demokratik düzene geçişin Aiskhylos’u birçok bakımdan derinden etkilemiş olduğunu gösterir.
Aiskhylos’un bir tragedya şairi olarak başta gelen özelliklerinden biri, yapıtlarını konu ve işleniş bakımından birbirine bağlı üç ayrı tragedyadan oluşan bir üçlü (triloji) biçiminde yazmış olmasıdır. Üçlülerde, ele aldığı söylenceleri geniş bir zaman dilimi, bir gelişim süreci içinde tiyatro ustalığı, şiir sanatı ve toplum, din, ahlak anlayışıyla yoğurarak işleme olanağını bulmuştur. Ancak zamanımıza kalan ilk oyunu Persai (Tersler”) ile onunla birlikte yarışmaya katılan tragedyalar (bunlar günümüze ulaşmamıştır) arasında konu birliği olmadığı bilinir. Persai’ın en önemli özelliği, bugüne kalan Eski Yunan tragedyaları arasında yazarıyla çağdaş olan tarihsel bir olay üzerine kurulmuş olmasıdır. Bu oyunda Aiskhylos, Pers kralı Kserkses’in Salamis Savaşı’nda Yunanlılar’a yenilmesini işler. Oyunun ağırlık noktası, Yunan zaferinin övülmesinden, vatanseverlik duygularının okşanmasından çok, Doğulu kral Kserkses’in zenginliğinden ve gücünden kaynaklanan aşırı gurur ve güvenin kendisini ve Pers ordusunu yıkıma sürüklemesi, bu yıkımın Olymposlu baş tanrı Zeus’un simgelediği ahlak anlayışına göre haklı gösterilmesidir.
Persai’den beş yıl sonra yazılan Hepta Epi Thebas (“Thebai’a Karşı Yedi Kişi”) ise, ünlü Oidipos söylencesini Thebai kral soyunun üç kuşağı kapsamında işleyen bir üçlünün son tragedyasıdır. (Yitik birinci ve ikinci tragedyaların Laios ve Oidipos, üçlüyü izleyen satir oyununun ise Sphinks olduğu bilinir). Hepta Epi Thebas’ta Aiskhylos, Oidipos’un oğulları Etcokles ve Polyneikes’in Thebai krallığı için giriştikleri savaşı, ikisinin de ölümüyle sonuçlanan çatışmayı işler. Üçlüdeki ilk iki tragedyanın şu olaylar üzerine kurulduğu düşünülür: Kral Laios, Zeus’un buyruğunu dinlemeyerek bir oğul sahibi olmuş, sonradan korkup onu ölüme terketmış; buna karşın oğlu Oidipos kurtulup Thebai’a dönmüş, bilmeden babasını öldürüp annesiyle evlenmiş ve ürememesi gereken bir soyu, bu birleşmeden doğan iki erkek, iki kız çocukla sürdürmüş, durumunu öğrenince gözlerini kör etmiş, daha sonra da iki oğlunu yaptıkları bir saygısızlıktan ötürü lanetlemiştir.
Aiskhylos Hepta Epi Thebas oyununda lanetlenmiş kardeşler arasındaki çatışmayı, salt bireyler arası ve diyaloga dayanan bir çatışma biçiminde değil, Thebai kentinin kuşatılması, kentin yedi kapısına Polyneikes ve komutasındaki altı Argoslu yiğitin giriştikleri saldırılar, Eteokles’in kenti savunma çabaları, Thebai halkının savaştan duyduğu korku ve heyecan çerçevesinde, uzun anlatılara ve Koro şarkılarına dayanan yalın bir dramatik yapı içinde vermiştir. Oyunda vurgulanan, Oidipos’un lanetinin gerçekleşmesinden çok, Laios’un zamanında dinlemediği tanrısal buyruğun üç kuşak boyunca süren yıkımlardan sonra yerine gelmiş olmasıdır. Laios’a verilen buyruk, halkının hayrı için çocuk sahibi olmaması gerektiğidir. Bu bakımdan üçlünün sonunda Eteokles ile Polyneikes’in birbirlerini öldürmeleri, Thebai’ın kurtuluşu ve kutlu bir olay sayılır. Aiskhylos, bireylerin çektikleri acıları, uğradıkları yıkımları tüm Thebai toplumunun kaderini de kapsayan bir tanrısal adalet kavramının ışığında değerlendirmiştir.
1952’de bulunan bir belgeye göre ilk kez İÖ 463 ya da İÖ 462’de oynandığı anlaşılan Hiketides (“Yalvarıcılar”) adlı tragedya, yapısının yalınlığı, dramatik eylem bakımından durağanlığı, Koro şarkılarının uzunluğu ve Koro üyelerinin çokluğu yüzünden yüzyıllar boyunca Aiskhylos’un en eski yapıçı sayılmıştır. Bir üçlünün ilk oyunu olan Hiketides’te elli kişiden oluşan Koro, Persai da olduğu gibi tragedyaya adını vermekle kalmaz, aynı zamanda başrole de çıkar. Üçlüde yer alan öbür iki (yitik) oyuna verilen adlar da Aigiptoi (“Aigiptos’un Oğulları”), Danaides (“Danaos’un Kızları”), bu oyunlarda Koro’nun taşıdığı adlardır.
Aiskhylos’un konu birliği ilkesini uyguladığı bu üçlüde Danaos soyu ile ilgili bir söylence işlenir: Danaos’un elli kızı amcaoğullarıyla evlenmemek için Mısır’dan kaçıp Argos’a gelir ve oranın kralı Pelasgos’tan sığınma hakkı ister. Kral, halkına danıştıktan sonra “yalvarıcılar”ın isteğini kabul eder ve uğrayacakları saldırıya karşı onları savunmayı üstlenir. Eldeki kimi belgelerden anlaşıldığına göre, bu oyunu izleyen iki tragedyada Danaos’un kızları, kendilerini izleyen amcaoğullarıyla evlenmek zorunda kalırlarsa da düğün gecesinde Hypermnestra’dan başka hepsi kocalarını öldürürler. Babasının buyruğuna karşı gelerek kocasının hayatını bağışlayan Hypermnestra ise mahkeme önünde yargılanır, ancak tanrıça Aphrodite’nin desteğiyle kurtulur. Aiskhylos’un Hiketides tragedyasında ortaya koyduğu çatışma, kadının istemediği bir erkekle evlenmeye zorlanması sorununun ötesinde, akrabalık bağının egemen olduğu ve erkeğin çok kesin bir üstünlük kazandığı bir evlilik için kadına seçim hakkı tanınmamasından kaynaklanır. Aiskhylos’a göre toplumsal düzenin koruyucuları olan tanrılar, bu oyunda kadının evlilik kurumunu tüm koşullarıyla kabullenmesinden yana bir tutum içinde görünürler.
Oynanış tarihi bilinmemekle birlikte Aiskhylos’ un son yapıtlarından biri sayılan Prometheos Desmötes (“Zincire Vurulmuş Prometheos”) biri dışında tüm oyun kişileri tanrı ya da tanrısal olan tek tragedyadır. Eski Yunan söylenceleri arasında insanlığın evrimiyle ilgili en önemli ve ilginç söylencelerden birini konu alan bir üçlünün ilk oyunu olduğu sanılmaktadır. Üçlüde bunu izleyen (yitik) tragedyanın Prometheos Lyomenoss (“Zinciri Çözülen Prometheos”) olduğu bilinir; üçüncü (yitik) oyunun tamamlanmış olduğu kesin değilse de Prometheos Pyrphoros (“Ateş Taşıyan Prometheos”) adını taşıdığı kabul edilir. Promethcos’un, tanrılar katında yeni bir yönetim düzeni kurmaya çalışan baş tanrı Zeus tarafından suçlu bulunarak bir kayaya zincirlenişi, çektiği acılar ve gösterdiği direniş işlenir. Oyunun sonunda Prometheos, Zeus’un kendisinden öğrenmek istediği gizi açıklamadığı için yeraltındaki Tartaros uçurumuna atılır; su tanrısı Okeanos’un kızlarından oluşan Koro onunla kader birliği eder. Dramatik eylem bakımından çok durağan olan bu oyunda gerilimi, Zeus’un sözcüleri ve buyruğunu yerine getirenlerle Prometheos arasında geçen uzun anlatısal konuşmalar oluşturur. Oyunda, Zeus’un saldırısına uğradıktan sonra Hera’nın kıskançlığıyia ineğe dönüştürülen İo, çektiği acıları Prometheos’a anlatarak onun Zeus’e karşı direncini güçlendirir.
Aiskhylos’un öbür yapıtlarında insanlık ve toplum için olumlu bir güç olarak beliren baş tanrı Zeus’un bu oyunda Atina’daki tiranlık çağının zorbalarını anımsatacak biçimde betimlenmesi, şairin din ve ahlak görüşünde bir tutarsızlık gibi değerlendirilmiştir. Ancak, günümüze kalan parçalarından anlaşıldığına göre Prometheos Desmötes’i izleyen ikinci oyunda, cezalandırılan Prometheos otuz bin yıllık bir süre sonra yeryüzüne çıkarılır ve Zeus’un izniyle Herakles tarafından zincirleri çözülerek serbest bırakılır. Bu tragedyaları Aiskhylos’un özellikle son yapıtı Oresteia’nın ışığında değerlendirenlere göre şair, aradan geçen binlerce yıllık süre içinde iki düşman tanrının bilgeliğe ererek uzlaşabildiğini göstermiş, aralarındaki çatışmaya bir çözüm getirmiştir.
İÖ 458’de oynandığı ve tragedya yarışmasında birincilik kazandığı bilinen Oresteia, Aiskhylos’un çağımıza bir bütün olarak kalan tek üçlüsü ve önemli yapıtıdır. Oresteia üçlüsünü Agamemnon, Khoephoroi (“Sunu Taşıyanlar”) ve Eumenides (“Hayırlı Tanrıçalar”) adlı tragedyalar oluşturur. Birbirini tamamlayan bu oyunlarda işlenen konu Atreos soyunun yıkımına neden olan kan davasıdır. Klasik Çağ’da tragedya şairlerinin büyük ilgi gösterdikleri bu söylenceye göre Argos kralı Atreos, kardeşi Thyestes’in çocuklarını öldürmüş, bir şölende onların etiyle kardeşini ağırlamış ve soyu Thyestes tarafından lanetlenmiştir. Aiskhylos Oresteia üçlüsünde, bu söylencenin geri kalan bölümünü kendisine özgü bir yorumla tiyatroya uygulamıştır.
Üçlünün birinci tragedyası Agamemnon’da Atreos’un oğlu Agamemnon, Troya zaferinden döner ve karısı Klytaimnestra tarafından tuzağa düşürülerek öldürülür. Klytaimnestra, Troya seferinin gerçekleştirilebilmesi için Agamemnon tarafından kurban edilen kızı Iphigeneia’nın öcünü almış, kendi görüşüne göre adaleti yerine getirmiştir, ikinci oyun Khoephoroi’da, Âgamemnon’un sürgünde bulunan oğlu Orestes gizlice Argos’a döner, kız kardeşi Elektra ve Koro’yu oluşturan kadınların desteğiyle annesi Klytaimnestra ve sevgilisi Aigisthos’u öldürür. Böylece, bir tür adalet anlayışını simgeleyen tanrı Apollon’un buyruğunu yerine getirerek babası Âgamemnon’un öcünü almış olur. Ancak oyunun sonunda Orestes’in de cezasız bırakılmayacağı anlaşılır, çünkü annesi Klytaimnestra’nın öcünü almak üzere yeraltı tanrıçaları tragedyasının Erinysler Orestes’in çevresini sarmışlardır. Khoephoroi sonunda yalnızca Orestes’e görünen öc tanrıçaları Erinysler, üçüncü oyunda, sahneyi saran korkunç görünümlü bir Koro oluşturarak başrolü OrestesTe paylaşacak kadar büyük bir önem kazanırlar.
Eumenides’te Orestes, önce işlediği suçtan arındırılmak üzere tanrı Apollon’un Delphoi’daki kehanet ocağına, daha sonra da tanrıça Athena’nın Atina’daki tapınağına sığınır. Bu, Eski Yunan tragedyalarında çok ender rastlanan oyun-içi yer değişikliğinin ilginç bir örneğidir. Oyunun başında Klytaımnestra’nın hayaleti tarafından kışkırtılan Erinysler Orestes’in izinden gelerek daha önce Apollon’a yönelttikleri suçlamaları Athena’ya karşı da yinelerler. Athena, suçlu Orestes ve davacı Erinysler’e eşit söz hakkı tanır ve Orestes’in resmi bir yargı kurulu olan Areiopagos mahkemesinde yargılanmasını sağlar. Duruşmada Apollon, Orestes’i savunarak babası Agamemnon’a olan sorumluluğunun önceliğini vurgular. Klytaimnestra’nın sözcüleri olan Erinysler ise analık hakkının önemini savunurlar. Duruşmanın sonunda yapılan oylamada her iki taraf eşit oy alınca tanrıça Athena Zeus’un kızı olarak babalık hakkının öneminden yana çıkar ve kendi oyunu Orestes’in aklanması için kullanır. Burada Aiskhylos’un önemle vurguladığı nokta, adaletin Erinysler’in temsil ettiği ilkel törelere göre değil, Atina demokratik yönetiminin önemli bir organı olan Areiopagos yargı kurulunca gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Oresteia üçlüsü boyunca tanrılara ve insanlara göre adaletin ne olduğu araştırılmış, buna koşut olarak toplumda adalet anlayışının evrimi izlenmiş, “eden çeker”, “acı çekerek bilgelik kazanılır” gibi kurallar Zeus’un tanrısal adaletine bağlı olarak değerlendirilmiştir. Hesiodos ve Solon gibi Aiskhylos’a göre de Zeus adil bir tanrıdır ve adaletin egemen olduğu bir düzenin bekçisidir. Bu bakımdan üçlünün son tragedyasında Zeus ve kızı Athena, Atina’da tiranlık döneminin sonunda savaşımlarla gerçekleştirilen demokrasinin de koruyucuları olarak belirir. Athena, kendisine karşı yenik düşen öc tanrıçaları Erinysler’in öfkesini yatıştırmak ve Atina kentini onların öcünden korumak amacıyla onlara Eumenides (hayırlı tanrıçalar) adını koymaya, kendi tapınağına yakın bir yerde onlara da kutsal bir yer ayırmaya söz verir. Böylece, kökenleri çok eskiye dayanan bu tanrısal güçlerle, kendisinin de üyesi olduğu ve Zeus’un yönettiği yeni Olymposlu tanrılar yönetimini uzlaştırmayı başarır.
Athena ile Erinysler’in uzlaşabilmesini sağlayan yöntemin, demokratik yönetimde şiddet ve zorbalığa karşı geçerliği onanmış olan “ikna” sanatına dayanması, oyunun önemli bir özelliğidir. Eumenides oyununun sonunda yer alan törensel geçit, Atina devlerini yüceltmek amacıyla her üç yılda bir kutlanan Panathenaia Bayramı’ndaki geçitlere büyük bir benzerlik gösterir. Bu bakımdan yalnızca Orestes’in kurtuluşunu, Atreos soyunun lanetlerden arınışını kutlamakla kalmaz, eski ile yeni tanrıların, tanrısal adaletle yasal adaletin uzlaşmasını, Aiskhylos’un Atina demokrasisine olan bağlılığını da simgeler.
Aiskhylos’un tüm yapıtlarında bireysel, toplum- * sal ve dinsel sorunlar bir bütünlük içinde işlenir. Bireyin sorunu toplumun sorunu olarak ele alınır; şiddet ve cana kıyma olaylarını içerse de çözümü olanaklıdır. Aiskhylos, tanrısal adaletle toplumsal düzen arasında bir uyum görmüş, bu uyumun, “trajik” olarak nitelenen soruna çözüm getirebileceğine inanmıştır. Bu bakımdan üçlü tragedyaların “mutlu” bir biçimde sona ermesi yadırganmaz. Aiskhylos’ un üçlü tragedya yapısı ve bunun içinde Koro’ya yüklediği önemli işlev, sorunu bireysel, toplumsal ve dinsel boyutlarıyla geniş bir bakış açısından işleyebilmesini sağlamıştır.
Tek tek ele alındığında Aiskhylos’un tragedyaları, yapıları bakımından yalın, dramatik eylem bakımından durağandır. Ancak Oresteia gibi bir üçlünün bütünlüğü içinde, birinci oyunun ağır gelişmesine karşın, ikinci ve üçüncü oyunların gittikçe artan bir dramatik devingenlik kazandığı görülür. Prometheos ve Klytaimnestra gibi güçlü oyun kişileri yaratmış olmasına karşın, karakter çizimi Aiskhylos için birinci derecede önemli değildir. Koro şarkılarının yapısı, lirik koşuk düzeni, Koro ile oyun kişilerinin paylaştıkları ağıtsal şarkılar oyundaki düşünce ve eylem birliğinden kopuk kalmaz; tersine birliği güçlendirir. Geniş ölçüde eğretilemeye (metaphor) dayanan şiir dili Klasik Çağ’dan bu yana olağanüstü zengin, yoğun ve ahenkli sayılmıştır. Temaların işlenişi, belli imgelerin ve sözcüklerin sürekli bir gelişim içinde Koro şarkılarında, monologlarda ve diyaloglarda kullanılmasına dayanır. Oyunların duygu ve düşünce bakımından yoğunluk kazanmalarında bunun katkısı büyüktür.
Tragedyalarının oynandıkları tarihlerde etkili olmasını sağlayan bir başka etken de Aiskhylos’un sahneleme tekniği ile ilgilidir. Tiyatroda görüntüye büyük bir önem veren şair, örneğin Hiketides ve Eumenides tragedyalarında alışılmış sayının çok üstünde kalabalık bir koro kullanmış; Prometheos Desmötes’te deniz perilerinden oluşan Kojro’nun mekanik araçlar üzerinde “uçabilmesini” sağlamış; Eumenides’te tekerlekli bir platform kullanarak Delphoi tapınağının içini gösterebilmiş; Agamemnon’da ganimetle dolu bir savaş arabasını sahneye çıkarmış; bütün yapıtlarında zengin ve etkileyici giysilerin kullanılmasına özen göstermiştir.
Aiskhylos, yapıtları günümüze kalan Eski Yunan tragedya şairleri arasında üçlü tragedya yâpısını bir bütün olarak işleyen oyunlarının özündeki çatışmayı mutlu bir çözüme, uzlaşıma bağlayan tek şairdir. Üçlü tragedya, Aiskhylos’tan sonra geniş kapsamını, birlik ve bütünlüğünü koruyamamış ve bölünmüş, Sophokles ile Euripides’in elinde daha büyük bir yoğunluk kazanarak tek tragedyalık birime dönüşmüştür.
Aynı yüzyılın en büyük komedya şairi Aristophanes’in İÖ 405’te oynanan Batrakhoi (Kurbağalar) adlı oyununda Aiskhylos’u ahlak anlayışı bakımından en güvenilir tragedya şairi sayması ve bundan ötürü onu, Atina’nın içinde bulunduğu siyasal bunalımda topluma önderlik ederek doğru yolu gösterebilecek kişi olarak seçmesi, çağının bu şairi nasıl değerlendirdiğine ilişkin ilginç bir örnek sayılır.
YAPITLAR (İlk oynanış tarihlerine göre)
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 3. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983
Aiskhylos kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: Eski Yunan trajedi yazarı (Eleusis İ.Ö. 525’e d.-Gela, Sicilya İ.Ö. 456). Marathon ve Salamis’te savaşan, Artemision ve Plataia savaşlarına da katıldığı sanılan Aiskhylos, genç yaşta tiyatroya yönelip, bazen Atina’da, bazen Syrakusai tiranı Hieron’un yanında yaşadı. Günümüze kalmış en eski Yunan trajedilerinin yazarı olan Aiskhylos, Yunan trajedisinin kurucusu sayılır. Sahneye ilk kez ikinci bir kişi sokarak, tiyatronun gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Döneminde Atina’nın geniş topraklar üstündeki egemenliği ve demokrasisi, Aiskhylos’un yapıtlarını derinden etkilemiştir.
Aiskhylos 80-90 kadar trajedi yazmış, bunlardan yedisi eksiksiz olarak, ayrıca bir yergi oyununun önemli bölümleri ile öteki yapıtlarından çok küçük parçalar günümüze kalmıştır. Atina’da her yıl yapılan Büyük Dionysos oyunlarında on üç kez en büyük ödülü alan Aiskhylos’un ölümünden sonra, oyunlarının oynanabilmesi için özel yasa çıkarılmıştır.
TİYATRONUN GELİŞMESİNE KATKILARI Aiskhylos gerek çağdaşı, gerek kendinden önceki -Thepsis, Khoirolos, Pratinas- tiyatro yazarlarından farklı olarak, oyunlarına ikinci bir oyuncu eklemiş, koronun işlevini azaltmış ve diyaloglara daha çok önem vermiştir. Eskiçağ’dan kalma, yazarı bilinmeyen Aiskhylos’un Yaşamı adlı yapıtta, trajediye üçüncü kişiyi eklediği belirtilmişse de, Aristoteles’e göre bu değişiklik, Sophokles tarafından yapılmıştır. Bu görüşlerin hangisi doğru olursa olsun, Aiskhylos, Oresteia (Cassandra ve Pylades sahnesi) ve Prometheus adlı yapıtlarında, üçüncü kişiyi daha önce görülmemiş bir başarıyla kullanmıştır. Ayrıca oyunlarını, görüntü efektleri kullanarak gerçek bir gösteriye dönüştürmüştür. Bu amaçla kullandığı başlıca yollar arasında egzotik kaftanlar, boyalı sahne, farklı kostümler, maskeler, yüksek kenarİL botlar, aktörlerin yukarıya kaldırılması, izleyicileri sarsmak için büyük bir beceriyle kullanılan çeşitli makineler, vb. sayılabilir.
Günümüze eksiksiz kalmış oyunlarından Persler’de (Persoi, İ.Ö. 472), Atina’nın Salamis deniz zaferi anlatılır; oyunda, izleyiciler Pers kraliçesi Atossa’yı oğlunun bozgununu izlerken görürler; bu arada Kserkses, kuşatmayı yozlaştıran, kentte yaşayanlarıtı^nal-mülklerine zarar veren bir kişi olarak canlandmlmıştır: Hanedanların hırslarından kaynaklanan felaketlerin arka arkaya gelişi Aiskhylos’un yapıtlarının ana temasıdır.
Hepta epi TbebastThebaililere Karşı Yediler, İ.Ö., 467) adlı yapıtı, Oidipus’un evinin yıkılması üstünedir. Oidipus’un oğlu ve Thebai kralı olan Eteokles’in, kardeşiyle çarpışma kararı üstünde odaklanmıştır: İki kardeş çarpışırlar ve ikisi de aldıkları yaralardan ölür.
Kuruluşundaki ilkellik nedeniyle, Yalvaran Kadınlar (Hiketides) adlı yapıtı, uzun süre yazarın ilk yapıtı sanılmış, ancak ortaya çıkarılan son buluntulara göre, bu oyunun İ.Ö. 463’e doğru yazıldığı belirlenmiştir. Oyun, Argos kralının Danaidler’i koruma kararını ve elli Mısırlı kadının kuzenleriyle evlenmek için kaçışlarını anlatır.
Oresteia (İ.Ö. 458) üçlemesi (Agamemnon, Khoep- horoive Eumenides adlı oyunlarını içerir), Eskiçağ’dan kalma tek üçlemedir. Atina’nın demokratik kurumların- dan esinlenen Aiskhylos burada, ilkel yasalardan medeni kanuna geçişi kutlamaktadır.
Prometheus Desmotes’te (İ.Ö. 460-456),Oresteia’ da|olduğu gibi,| tanrısal adaletten ve evrensel buyruklardan söz edilir. Zeus, ölümlülere ateşi verdiği için, Prometheus’u cezalandırır. Üçlemenin devamı olan kayıp oyunlarında, Prometheus’un özgürlüğüne kavuşmasının ve Zeus’la barışmasının konu edildiği düşünülmektedir.
AİSKHYLOS’UN KARAKTERLERİ
Aiskhylos’un günümüze eksiksiz olarak kalan yapıtları, Persler dışında, yaşantısının son on yılında yazdığı oyunlardır ve birbirleriyle ilişkili üçlemelerin bölümleri oldukları düşünülmektedir. Aiskhylos’un trajedileri genellikle Sophokles’in ya da Euripides’in trajedilerinden daha biçimcidir; karakter gelişmelerinde dille ilgili öğelere daha çok yer verilmiştir. Kahramanlar üç boyutlu bireyler olmaktan çok, kökleri geçmiş kuşaklara dayanan trajik sorunların taşıyıcılarıdır. Genellikle, günİük yaşamın dışından gelen kişilerdir. Oyunlarındaki olaylar genellikle Titanlar’ın ayaklanmalarını, soyluların evlerinin yıkılmasını, tanrıların kaprislerini içerir. Aiskhylos’un kahramanları trajik biçimde, hep birbirinden kötü iki seçenekten birini seçmek zorundadırlar. Genellikle, kahramanların seçimi, tanrısal adalet yönünde olur; üçlemeyle ilintili olarak, adalet bazen birkaç kuşağın, bazen de Prometheus’ta olduğu gibi binlerce yıllık kuşakların üstünde gerçekleşir.
Aiskhylos, yapıtlarında yaşayan imgeler, tumturaklı sözcükler kullanmış, görkemli ve coğrafi tanımlamalar yapmıştır. Dinsel büyüklük duygusunun, Eskiçağ yapıtlarında benzeri yoktur.
Aristophanes’in yergi biçiminde yazdığı oyunu Kurbağalarda (Batrakhoi, İ.Ö. 405), Aiskhylos edebi bir yarışmada ve trajedinin özgün gelişimini belirtmede Euripides’i altederken canlandırılmış, bunu yapıtlarındaki halk ruhu, demokrasi enerjisi, dilindeki ve düşüncelerindeki soylulukla başarmıştır.
Yakın dönem araştırmacılarının, Aiskhylos’un yapıtları üstünde durdukları başlıca noktalar, trajik çatışmayı anlatışındaki yoğunluk ve derinlik, şiirsel ve mitolojik imgelerindeki ruhsal kesinlik ve tutarlılıktır.
KAYNAK: GROİLER İNTERNATİONAL ENCYCLOPEDİA, CİLT-1, 1993, DANBURY, CONNECTİCUT-İSTANBUL