Edebi Şahsiyetler

Ahmed Midhat Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişilği, Hakkında Bilgi

AHMED MİDHAT EFENDİ (1844-1912) Yazar, gazeteci, romancı ve naşir.

Rus işgali üzerine 1829da Kafkasya’yı terke mecbur kalan bir anne ile. Ana­dolu’dan gelip İstanbul’a yerleşmiş bir babanın oğlu olarak Tophane semtinde dünyaya geldi. Orta halli bir esnaf aile­si içinde ve güç şartlar altında yetişti. Babasının ölümü üzerine, ağabeyinin memuriyette bulunduğu Vidin’e gitti (1857). Orada başladığı sıbyan mektebi­ni Tophane’de bitirdi (1861). Midhat Paşa’nın Niş valiliği sırasında yine ağabeyi ile Niş’e gitti, rüşdiye tahsilini orada ta­mamladı. Mithat Paşa’nın Tuna valiliği Ahmed Mıdhat Efendi üzerine Rusçuk’a giden Ahmed Midhat, Vilâyet Mektûbî Kalemi’nde ilk memu­riyetine başladı (1864). Kendi adını bu zeki ve kabiliyetli gence veren Midhat Paşa, onu Fransızca çalışmaya teşvik et­ti ve imkânlar sağladı. Böylece Ahmed Midhat’a Batı kültürünün kapıları açıl­dığı gibi o sayede Tuna gazetesinde muharrir (1868), bir yıl sonra da baş­muharrir olarak yazı hayatına başlamış oldu.

Bağdat valisi olan Midhat Paşa, ye­ni vazifesine giderken kalabalık mai­yeti arasında, ağabeyi ile birlikte Ah­med Midhat’ı da götürdü (1869) Bura­da Zevrâ gazetesinin müdürü olan Ah­med Midhat, Bağdat’ta kendisini kül­türlü bir çevre ve oldukça programlı bir sohbet meclisi içinde buldu. Bu çevrede Ahmed Midhat Efendi’ye, ressam Osman Hamdi Bey Batı kültürü, Muhammed Feyzî ez-Zühâvî din ve medrese kültürü, açık fikirli, yarı meczup, feylesofmeşrep bir adam olan ve Arapça, Farsça, Hintçe, İbrânîçe, İngilizce bilen Şirazlı Bakır Can Muattar Doğu ilimleri ve çeşitli felsefî kültür sahalarında te­sir ettiler. İlk kitapları olan Hâce-i Ev­vel serisi ile Kıssadan Hisse yi burada yazdı.

Bağdat mutasarrıfı olan ağabeyinin ölümü üzerine memuriyetinden ayrıla­rak İstanbul’a döndü (1871). Ağabeyininki ile beraber çok kalabalıklaşan ai­lenin geçim sıkıntısı omuzlarına yüklen­di. Ceride-i Askeriyye’ye başmuhar­rir oldu. Bunun yanı sıra, Tahtakale’de oturduğu evde kurduğu matbaada, aile fertlerinin de katılmasıyla kendi kitap­larını neşre başladı. Bu neşriyatta mu­harrir, mürettip, dağıtıcı olarak kendi­sinden ve ailesinden başka yardımcısı olmadı. Bir yıl içinde matbaayı genişle­terek önce Sirkeci’ye, sonra Beyoğlu’na nakletti. Aynı yıl, arka arkaya kapanan Devir ve Bedir mecmualarından sonra on sayı devam eden Dağarcık’ı yayım­ladı. Bu dergide çıkan “Duvardan bir Sadâ” adlı yazısında ortaya koyduğu, an­cak daha sonra vazgeçtiği (Aş. bk) ma­teryalist düşüncenin izlerini taşıyan ifa­delerinden dolayı Basiret gazetesi ta­rafından İslâm aleyhtarlığı ile suçtan­dı. Muhtemelen bu sebepten 1873’te, Genç Osmanlılar’ın arasında, onlarla il­gisi olmadığı halde Rodos’a sürüldü. Üç yıl devam eden bu sürgün devresinde Rodos’ta çocuklar için bir “Medrese-i Süleymâniye” kurdu ve orada ders ver­di; ders kitaplarını ve ilk romanlarını neşre başladı. Otuz dört sayı devam edecek olan Kırkanbar dergisi için de buradan yazı gönderiyordu. V. Murad’ın padişah olmasıyla affedilerek İstanbul’a döndü. Gazetecilik, romancılık ve neşri­yat faaliyeti bundan sonra daha yoğun olarak devam etti. Gazetecilik tarihimi­zin en uzun ömürlü gazetelerinden olan Tercümân-ı Hakikati çıkarmaya baş­ladı (1878).

Geçim imkânlarını çok defa kendisi sağlayan, bununla birlikte II. Abdülhamid devrinde sarayın himayesinden de mahrum kalmayan Ahmed Midhat, ölü­müne kadar Takvim-i Vekâyi’ve Matbaa-i Âmire müdürlüğü, Meclis-i Umür-ı Sıhhiyye âzalığı ile reisliğinde ve çeşitli hocalıklarda bulunmuş, 1889’da Stock­holm’de toplanan Şarkiyatçılar Kongre­si vesilesiyle iki buçuk ay süren bir Av­rupa seyahati de yapmıştır. II. Meşruti­yetten sonra emekli olarak bir müddet Darülfünun, Medresetülvâizîn ve Dârülmuallimât’ta genel tarih, dinler tarihi, felsefe tarihi, eğitim tarihi gibi dersler okuttu. 28 Aralık 1912de fahrî olarak hizmet ettiği Dârüşşafaka’da öldü. Me­zarı Fatih Camii hazîresindedir.

İlgili Makaleler