Abdullah bin Yasin el-Cuzuli Kimdir, Hayatı (Murabıtlar Devleti Kurucusu)
Abdullah bin Yâsîn el-Cuzulî
Abdullah bin Yâsîn el-Cuzulî, Kuzey Afrika, İspanya ve Balear adalarına hüküm süren Murabıtlar devletinin 1056-1147 (el-murâbitün) kurucusudur. Nisbesi annesi Tin Izamaran’dan gelir; çünkü annesi, şimdiki Fas ile Büyük Sahra’nın hudutlarında sakin olan Cuzüla, yahut Kuzûla, kabilesine mensup idi. Dini eğitimini Fas’ta almıştır.
Ebu İmran el-Fâsi’nin talebesinden olan el-Aggâg, batı Büyük Sahra’nın güneyinde yaşayan Lamtüna kabilesinin halkını müslümanlaştırmak isteyen reisine, bu işi başaracak bir adam olarak, Abdullâh bin Yasin”ı tavsiye etti. Bunun üzerine Lamtüna’lara gitmiş olan Abdullâh dini yaymaya başladı, önceleri büyük güçlüklere maruz kalmış olsa gerektir. Bu güçlükler yüzünden Abdullah, bazı arkadaşları île birlikte, Senegal’de, Niger nehri üzerindeki bir adaya sığınmaya mecbur oldu. Orada müslüman müelliflerin ribut ismini verdikleri ve nefsi kırmaya dayanan bir çeşit cemaat oluşturdular ve bunlar, bu isme izafeten, murabitün unvanını aldılar. Orada şöhretleri etrafa yayılınca ve iltihak edenlerle sayıları çoğalınca, az zamanda o kadar büyük bir kuvvet sahibi oldular ki, ilkin kendilerine kötü muamele etmiş olan kabileleri bile, zorla itaat altına aldılar. Abdullah bilhassa gayet sıkı zühd ve riyazet kaideleriyle ortaya çıkan, bu dinî cemaatin reisi oldu ki bu keyfiyet aynı zamanda cihada bir hazırlık mahiyetindeydi. Az zaman sonra, Abdullah murabitleri, Lamtüna ve diğer Sanhaca’lar gibi, müşrik kabilelere saldırmış ve daveti kabul etmiyenleri kılıçla yola getirmiştir. Abdullah, Sanhaca’ların dînî reisi kalmakla beraber, kumandayı, bunlar arasından seçtiği, bir yerli reise verirdi; önce Cadâla kabilesinden Yahya bin İbrahim, sonra da Yahya bin Ömer al-Lamtuni’yi idareye atadı. Abdullah imamlık yetkilerini, cihadın idaresini ve şer’î verginin tahsilini kendi elinde tutmakla beraber, gerektiğinde, hakettiği takdirde fiziki cezaları emîre de tatbik ederdi. Abdullâh’taki din gayreti, biraz sınırlı olduğu söylenen, din bilgisinden fazlaydı. Bu andan itibaren Abdullah’ın hayatı murabitlerin tarihînin ilk zamanı ile karışmıştır. Burada Sicilmâsa’deki Magrâva’leri H.446 (1054/ 1055) ya doğru itaat altına aldıklarını hatırlatmak kâfidir. Bu tarih kesin değildir. Hemen akabinde zenci Gana krallığına ait olan Avdağast şehrini zaptettiler. Sonra H.449 (1057/1058) a doğru, Abdullah bunları kendi memleketine götürdü. Dar’a, Süs ve, merkezi aynı isimde bîr şehir olan, Ağmât devleti arazisi ile Nafis bunların hâkimiyeti altına girdi. Böylece Murabitler imparatorluğu kurulmuş oldu. Abdullah, murabitler arasında kurmuş olduğu ve zamanımızda Büyük Sahra’daki Mauretama kabileleri arasında devam eden sıkı dindarlık nizamını, zaptetmiş olduğu her yerde, uygulamaya çalıştı. Atlas okyanusu sahilinde Tâmasna’de Bergavâta’lara karşı mücadeleye girişti (H. 451 = 1059) ve bu mücadele esnasında, müelliflerin Karifla yahut Karifalt dedikleri bir yerde, öldü ve orada defnedildi. Orada bina edilmiş olan mescit, el-Bekri’nin zamanında halâ ziyaretgâh idi. Abdullah’ın hakikî şahsiyetini meydana çıkarmak kolay değildir; isminin hem sihirde ve hem de tarikat ayinlerinde kullanılması kendisine, yanlış olarak, bir sihirbaz rengi vermiştir.