ATOM
ATOM
Kimsayal bir elementin
en küçük birimi ya da parçası. Felsefede cismin bölünemcyen ve parçalanamayan
en küçük zerresi.İlk çağ felsefesinde Lcukippos, Demokritos, Epikuros ve
Lucretius’un ileri sürüp oluşturdukları maddeci akımın temel kavramı. Dc-mokritos’a
göre varlık mekanda yer kaplayan, yani nesne olup zihin veya düşüncede değil,
bizatihi gerçeklik olarak var olandır. Varlığın “o-lan” olması ve
bir nesne kimliğiyle kavranması onun belli unsurlardan oluşmasını zorunlu kılar.
İşte varlığın bütünü oluşturan unsurları, son çözümlemede, en küçük, bölümlere
ayrıla-mayan, kendi kendine bir “bütün” olan “a-tom”lardır.
Bu bakımdan atom her türden varlığı oluşturan parçalar ve bölünmez unsurlar
olup kendi kendilerine vardırlar; var edilmemişler ve yok olamayacaklardır;
sayısız ve sonsuzdurlar. Ayrıca sert olmaları (çünkü bölünemezler), içlerine
dıştan bir nesneyi kabul etmelerine engeldir. Sıcaklık, soğukluk, renk, koku,
lad gibi nitelikler atomlarda bulunmaz; buna karşılık niceliksel özelliklere
(ağırlık, şekil, miktar) sahiptirler.
Gözle görülmeyen
atomların kendi
mahiyetlerinde değişme olmamasına rağmen, sürekli hareketleri sözko-nusudur.
Hareket ancak “boş mekan”da gerçekleşir. Ancak “boş mekan”
bir varlık değildir; sadece “hiç”, yani yokluktur. Atom ile
“boş mekan”, yani “hiç” arasında kesin bir karşıtlık
vardır, ama atomların hareketi için “boş mekan” gereklidir. İşte
atomlar bu boş mekan içindeki hareketlerinden dolayı düşünmenin konusu
olabilmektedirler. Buna bağlı olarak da düşünmenin konusu ancak nesne, daha
doğrusu madde olabilir. Maddenin dayandığı temel öz ise atomdur. Böylece
Demokrİtos, Epikuros ve Lucretius’ta atom, boş mekan kavramından ayrılamaz;
çünkü hareketleri için bu zorunludur. Ağırlık, şekil, miktar özellikleri
hareketlerinin zorunlu nedeni olma ya-nmda, bunlardaki farklar nesnelerin de
farklılığına kaynaklık ederler.
Leukippos tarafından
ortaya atılıp Dcmokri-tos tarafından gerçek anlamda bir akım haline getirilen
atom teorisi Epikuros’ta maddeci bir yaşama felsefesine dönüştürüldü.
Lucreti-us’un De Rcrum Natura (Evrenin Yapısı) adlı eseriyle sonraki
yüzyıllara aktarıldı. Ortaçağ Skolastiğinde adeta unutulan Dcmokritos’un atom
teorisi, sınırlı bir şekilde İslam düşünürleri, bazı Mutezile kclamcıları
tarafından üzerinde durulduysa da, köklü bir etki doğurmadı.Atom teorisi
Röncsans-sonrası Batı düşüncesinde yeniden keşfedildi; Bruno, Bacon, Gassendi,
Descarles gibi düşünürler tarafından yeniden incelenmeye başlandı. XVII. yüzyılda
Galilei, Newton, Böyle ve Huygcns gibi bilimadamları atom teorisini savundular.
İngiliz kimya ve fizik bilgini John Dalton nesnelerin atomlardan oluştuğunu,
her basit nesnenin değişmez bir ağırlığının bulunduğunu, bunların
birbirleriyle uyuşması halinde kimyasal bileşimlerin meydana geldiğini ve
bütün kimyasal bileşimlerin böyle olduğunu ileri sürdü, öte yandan İtalyan
kimyacı Amcdco Avo-gadro’nun gazların molekül yapısıyla ilgili varsayımı, Rus
kimyacı Dimitri McndcIyev’İn ilk periyodik tabloyu düzenleme çalışması, başka
bilim adamlarının ışığın dalga teorisini ispatla-
maları, atom
teorisinin günümüze kadar düşünce alanındaki olduğu kadar, bilim alanındaki
önemini gösterir. Atomların tek tek sayı-labilirvetartılabilîr nitelikleri,
araştırmalar sonucu ortaya konulan elektron ve radyoaktif özellikler ile
kesinleşti. Dolayısıyla XX. yüzyıla gelindiğinde maddenin atomlardan oluştuğu
bilimsel araştırmalar İle kesinlik kazanmış oluyordu. Ne var ki XX. yüzyılın
İlk çeyreğinden itibaren başlayan ve hala devam eden atom üzerindeki çalışmalar,
özellikle izafiyet ve kuantum teorileri atom teorisini de daha güncel hale
getirdi. Bugün atom dediğimiz varlıklar, sadece tabiatın mikroskobik düzeyinde
‘en küçük birimlcr’den birisidir, moleküller kimyasal işlemlerde devreye giren
yapısal birimlerdir; oysa atomlar element parçacıkların temel birimleri
temsil ettiği karmaşık bir yapıya sahiptirler. Bugün atom konusu en son
Russel’İn mantıksal atomculuk görüşünden sonra felsefe alanından fiziğin
alanına kaymış görünüyor.
İsmail KILLIOĞLU[1]