33Sosyoloji Sözlüğü

ATOM

 

ATOM

 

Kimsayal bir elementin
en küçük birimi ya da parçası. Felsefede cismin bölünemcyen ve parçalanamayan
en küçük zerresi.İlk çağ felsefesinde Lcukippos, Demokritos, Epikuros ve
Lucretius’un ileri sürüp oluştur­dukları maddeci akımın temel kavramı. Dc-mokritos’a
göre varlık mekanda yer kaplayan, yani nesne olup zihin veya düşüncede değil,
bi­zatihi gerçeklik olarak var olandır. Varlığın “o-lan” olması ve
bir nesne kimliğiyle kavranması onun belli unsurlardan oluşmasını zorunlu kı­lar.
İşte varlığın bütünü oluşturan unsurları, son çözümlemede, en küçük, bölümlere
ayrıla-mayan, kendi kendine bir “bütün” olan “a-tom”lardır.
Bu bakımdan atom her türden var­lığı oluşturan parçalar ve bölünmez unsurlar
olup kendi kendilerine vardırlar; var edilme­mişler ve yok olamayacaklardır;
sayısız ve son­suzdurlar. Ayrıca sert olmaları (çünkü bölüne­mezler), içlerine
dıştan bir nesneyi kabul et­melerine engeldir. Sıcaklık, soğukluk, renk, koku,
lad gibi nitelikler atomlarda bulunmaz; buna karşılık niceliksel özelliklere
(ağırlık, şe­kil,  miktar)  sahiptirler. 
Gözle  görülmeyen

atomların kendi
mahiyetlerinde değişme ol­mamasına rağmen, sürekli hareketleri sözko-nusudur.
Hareket ancak “boş mekan”da ger­çekleşir. Ancak “boş mekan”
bir varlık değil­dir; sadece “hiç”, yani yokluktur. Atom ile
“boş mekan”, yani “hiç” arasında kesin bir karşıtlık
vardır, ama atomların hareketi için “boş me­kan” gereklidir. İşte
atomlar bu boş mekan içindeki hareketlerinden dolayı düşünmenin konusu
olabilmektedirler. Buna bağlı olarak da düşünmenin konusu ancak nesne, daha
doğrusu madde olabilir. Maddenin dayandığı temel öz ise atomdur. Böylece
Demokrİtos, Epikuros ve Lucretius’ta atom, boş mekan kavramından ayrılamaz;
çünkü hareketleri için bu zorunludur. Ağırlık, şekil, miktar özel­likleri
hareketlerinin zorunlu nedeni olma ya-nmda, bunlardaki farklar nesnelerin de
farklı­lığına kaynaklık ederler.

Leukippos tarafından
ortaya atılıp Dcmokri-tos tarafından gerçek anlamda bir akım hali­ne getirilen
atom teorisi Epikuros’ta maddeci bir yaşama felsefesine dönüştürüldü.
Lucreti-us’un De Rcrum Natura (Evrenin Yapısı) ad­lı eseriyle sonraki
yüzyıllara aktarıldı. Ortaçağ Skolastiğinde adeta unutulan Dcmokritos’un atom
teorisi, sınırlı bir şekilde İslam düşünür­leri, bazı Mutezile kclamcıları
tarafından üze­rinde durulduysa da, köklü bir etki doğurma­dı.Atom teorisi
Röncsans-sonrası Batı düşün­cesinde yeniden keşfedildi; Bruno, Bacon, Gassendi,
Descarles gibi düşünürler tarafın­dan yeniden incelenmeye başlandı. XVII. yüz­yılda
Galilei, Newton, Böyle ve Huygcns gibi bilimadamları atom teorisini savundular.
İngi­liz kimya ve fizik bilgini John Dalton nesnele­rin atomlardan oluştuğunu,
her basit nesne­nin değişmez bir ağırlığının bulunduğunu, bunların
birbirleriyle uyuşması halinde kimya­sal bileşimlerin meydana geldiğini ve
bütün kimyasal bileşimlerin böyle olduğunu ileri sür­dü, öte yandan İtalyan
kimyacı Amcdco Avo-gadro’nun gazların molekül yapısıyla ilgili var­sayımı, Rus
kimyacı Dimitri McndcIyev’İn ilk periyodik tabloyu düzenleme çalışması, başka
bilim adamlarının ışığın dalga teorisini ispatla-

maları, atom
teorisinin günümüze kadar dü­şünce alanındaki olduğu kadar, bilim alanın­daki
önemini gösterir. Atomların tek tek sayı-labilirvetartılabilîr nitelikleri,
araştırmalar so­nucu ortaya konulan elektron ve radyoaktif özellikler ile
kesinleşti. Dolayısıyla XX. yüzyı­la gelindiğinde maddenin atomlardan oluştu­ğu
bilimsel araştırmalar İle kesinlik kazanmış oluyordu. Ne var ki XX. yüzyılın
İlk çeyreğin­den itibaren başlayan ve hala devam eden atom üzerindeki çalışmalar,
özellikle izafiyet ve kuantum teorileri atom teorisini de daha güncel hale
getirdi. Bugün atom dediğimiz varlıklar, sadece tabiatın mikroskobik düze­yinde
‘en küçük birimlcr’den birisidir, mole­küller kimyasal işlemlerde devreye giren
yapı­sal birimlerdir; oysa atomlar element parçacık­ların temel birimleri
temsil ettiği karmaşık bir yapıya sahiptirler. Bugün atom konusu en son
Russel’İn mantıksal atomculuk görüşünden sonra felsefe alanından fiziğin
alanına kaymış görünüyor.

İsmail KILLIOĞLU[1]

 



[1] Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları:
1/90-91.

İlgili Makaleler