Hoca Tahsin Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Hoca Tahsin Efendi (1811-1881) Tabiat ilimlerine geniş ilgisi ve vukufu ile tanınmış Türk bilgini ve eğitimcisi, Darülfünun’un ilk müdürü.
Asıl adı Hasan Tahsin’dir. Yanya vilâyetinin Çamlık bölgesinde Filat kazasına bağlı Ninat köyünde doğdu. Önceleri 1228(1813) (İbnülemin. s. 1871) veya 1227 (1812) olarak kaydedilen doğum tarihini Arnavutluk’taki bazı yeni yayınlar 7 Nisan 1811 şeklinde gösterir. Vefatında yetmiş yaşlarında olduğu yolundaki bilgi de bunu doğrulamaktadır. İlk dinî ve edebî bilgileri, çeşitli yerlerdeki nâiblik-lerinden sonra İşkodra’da Berat müftüsü olan babası müderris Osman Efendi’-den aldı. Rumeli’de yetişen medreseli öğrenciler gibi daha ileri seviyede medrese eğitimi görmek arzusu ile İstanbul’a gitti. Vidinli Hoca diye ün kazanmış müderris ve dersiam Hoca Mustafa Efendi’nin derslerini takip ederek ondan icazet aldı.
İlmiyeye mensup olmakla beraber kırk yaşını geçtiği bir çağa kadar nerelerde bulunduğuna, ne gibi vazifeler aldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Hal tercümesi, ancak Avrupa’ya gönderi-lişiyle ilgili haber ve kayıtlar sayesinde kısmen açıklık kazanmaya başlar. 1856 yılının sonlarında Mühendishâne, Harbiye gibi resmî mekteplerle Babıâli ve diğer yerlerden tahsil için Avrupa’ya gönderilmiş bulunan Türk öğrencilerinin Arapça ve Farsça ile dinî bilgilerini geliştirmelerine yardımcı olmak, aynı zamanda gayri müslim tebaadan orada tahsilde bulunanlara da Türkçe’yi öğretmek yolunda devletçe bir karar alınırken Hoca Tahsin bu iş için ilk başta hatırlanan isimlerden biri olmuştur. Bunun üzerine Hoca Tahsin ile o sırada Dârülmuallimîn’in parlak bir öğrencisi olan Selim Sâbifin bu göreve yollanmalarına karar verilir. Bunların Avrupa’ya gönderilmesindeki esas maksat, açılacak Dârülfünun’da riyaziye ve tabiî ilimleri okutacak birer hoca olarak yetişmelerine imkân hazırlamaktı. Nitekim bu düşünce Meclis-i Maârifin karar yazısında açıkça görülmektedir.
Hükümetin Avrupa’daki Türk talebesi için düşündüğü bahis konusu düzenlemenin basında bildirilmesinin hemen ardından Hasan Tahsin ile Selim Sâbit’in hocalıkla Paris’te görevlendirilmiş oldukları haberi devrin bazı gazetelerinde yer alır. Bunlar 20 Mart 1857’de Paris’e varmışlardı. Nitekim çeşitli eğitim müesseselerinden Paris’e gönderilmiş bulunan Türk ve gayri müslim öğrencileri bünyesinde disiplin altında bir araya getirmek üzere, onların gidişlerinden az bir müddet sonra orada açılan Mekteb-i Osmânî’nin öğretim kadrosunda Türk hoca olarak bu ikisinin yer aldığı görülecektir.
Hakkındaki yazıların çoğunda. Hoca Tahsin’in talebelik ve hocalık yanında Paris sefareti imamlığı ile de görevlendirildiğinden bahsedilmektedir. Ancak bu bilgi zaman itibariyle yanlış olup elçilik imamlığı kendisine çok daha sonraki yıllarda verilmiştir. Bunun gibi, Paris’teki Mekteb-i Osrnânî’ye müdür olduğu veya Osmanlı öğrencilerine nezaret etmek üzere gönderildiği yolundaki bilgiler kadar Avrupa’ya yollanışının doğrudan doğruya Reşid Paşa’nın takdirini kazanmış olmasına bağlanması da doğru değildir. Onun ve Selim Sâbit’in Avrupa’ya gönderilmesi Âlî Paşa’nın ikinci sadâretinin sonlarına doğru alınmış bir kararın sonucu olup Reşid Paşa İle ilgisi sadece, başlatılmış muamelelerinin yürütülmesi ve yurt dışına çıkmaları Reşid Paşa’nın sadâret dönemine rastlamasından ibarettir.
Meclis-i Maârifin tanzim ettiği özel talimattan, her ikisinin döndükleri zaman Dârülfünun’da okutacakları riyaziye ve tabîiyyât dallarından birini şahsî istidat ve isteklerine göre seçmelerinin kendilerine bırakılmış olduğu anlaşılmaktadır. Selim Sâbit’in riyâzî ilimleri, Hoca Tahsin’in tabiî ilimleri seçtiği bilin-mekteyse de Paris’te hangi tahsil müesseselerine devam ettikleri, dersleri nerelerde ve ne derecede gördükleri hususunda elde bilgi ve vesika yoktur. Selim Sabit diploma alarak yurda döndüğüne göre bu Hoca Tahsin için de bahis konusudur. Ancak almış olabileceği sertifikalara dair herhangi bir vesika mevcut değildir. Daha sonraki ilmî ve fikrî şahsiyetiyle ortaya koyduğu faaliyet ve eserlerinden belli olduğu üzere o, Paris’te büyük bir azim ve gayretle tabiî ve tecrübî ilimlere yönelmiş ve bu sahada zengin bir birikim edinmiştir.